@karaatli
|
Hayat öyle bir şeydir ki; bazen çok genç yaşta, acımadan sırtına taşıyabileceğinden daha fazlasını yükler. Benim hikayem; bir şarkının başı kadar sıkıcı başlayıp, nakaratına geldiğinde ağlatacak kadar duygu dolu devam etti. Yaşananlar ve yaşanacaklar bir insanın hayatındaki en büyük bilinmezlikti. Ne kaybettiklerimi geri alabildim ne de elimdekilere sahip çıkabildim. Ama hayatımda asla değişmeyen bir şey vardı, gökyüzüm. Gökyüzü, ben ne istersem o oluyordu, ne hissedersem onu temsil ediyordu. Mavisiyle hayatıma huzur veriyordu. Gökyüzü benim için özgürlüktü... korkusuzca yaşamaktı... hissetmekti... kısaca her şeydi. Nereden bilebilirdim ki bir gün onun insan formunda hayatıma dahil olabileceğini. Lise son sınıfa yeni geçmiştim. Güzel ve sade bir hayatım vardı. Hayatında istediği her şeyi elde edebileceğini düşünen bir ergenden farksızdım. param vardı, huzurum vardı, arkadaşlarım vardı hatta bir sevgilim de vardı. İsmi Enes. Sarışın, ideal bir tipti. Sadece egoist bir karaktere sahip olduğu için arkadaşlarım ondan çok hoşlanmazdı. Enes okulunu bitirmişti. Benden iki yaş büyüktü. Ben ise özel bir okulda son sınıfı okuyordum. Enes ile bir kafede tanıştık. O kafenin garsonlarından biriydi. Benim sürekli gittiğim bir kafe olduğu için bir süre sonra sohbet etmeye başladık ve sohbetimiz ilerledi. Enes bana duygularını açıklamamıştı bile, sadece durumun gidişatı bizi bir ilişkiye itmişti. Artık aramızda ilk zamanlardaki gibi bir heyecan yoktu belki ama alışkanlık olmuştu bizim ilişkimiz. Şimdilerde sadece bir kafeye gidiyorduk, bir şeyler içiyorduk, ben hesabı ödüyordum ve kalkıp evlerimize dönüyorduk. İşte hayatım bu kadar sıkıcı ve stabil ilerliyordu ama yine de her şeyin bir günde altüst olabileceği aklımın ucuna bile gelmezdi. Babam yine normal bir günde eve gelip ceketini hizmetliye teslim ettikten sonra annemle beni yemek masasının etrafında topladı. Biz bu kadar önemli ne olabileceğini düşünürken o bize iflas ettiğini ve bütün malımıza mülkümüze icra konduğunu söyledi. Yaşadığım şoku ve üzüntüyü anlatabileceğimi sanmıyorum. Aslında asıl şok ve üzüntüyü annem bizi tüm bunlardan sonra kısacık bir mektupla terk ettiğinde yaşamıştım. O bir anneydi ve bunu nasıl yapabilmişti, bilmiyorum. Sonrasında babamla elimize kalan üç kuruş parayla ufak bir lokanta açtık ve iki odalı bir ev tuttuk. Tabii ki babam artık gittiğim özel okulun masraflarını da karşılayabilecek durumda değildi. Bu yüzden de oturduğumuz yere yakın bir liseye geçiş yaptım. Ben beş parasız kalınca Enes'in ilk işi de beni terk etmek oldu. Artık hayatımda yep yeni bir sayfa açmam gerekiyordu. Okula gideceğim ilk gün içimde garip bir his vardı. Ne olduğunu tam olarak anlamlandıramıyordum. Odamın penceresinden gökyüzüne baktım. Güneşliydi ve hiç bulut yoktu. Adeta bir bahar havası vardı. Giyindim ve babamla birlikte kahvaltı ettik. Sonrasında bana bir miktar para verip okuldaki ilk günüm için iyi dileklerini söyledi. Yanağına ufak bir öpücük kondurup teşekkür ettikten sonra ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Okul evime çok yakın olduğu için varmam uzun sürmedi. Okulun girişinde öylece kalakaldım. Kapıdan içeri adım atmak beni korkutuyordu. Bu yeni hayatıma attığım ilk adım olacaktı. Ben düşünceler içinde o adımı atmaya tereddüt ederken yanıma benden biraz uzun, kahverengi gözlü, uzun kestane rengi saçlara sahip bir kız geldi. ''Merhaba.'' dedi sevecen bir şekilde. ''Merhaba.'' Bana doğru elini uzattı, ben de elimi uzatınca tokalaştık. ''Ben İlayda. Seni geçen gün babanla kayıt olmaya geldiğinde gördüm. İsmini bizim sınıfa aldıklarını duyduğumda da herkesten önce ben tanışmak istedim.'' Diyerek gülünce ben de gülümsedim. ''Nil ben de. Çok memnun oldum. Acaba beni sınıfımıza götürebilir misin? Okul çok büyük de kaybolmak istemiyorum.'' Diyerek güldüm. ''Tabii ki!'' Diyerek bir anda koluma girdi. Ben de şaşkınlığımı gizleyerek ayak uydurdum. Üçüncü kata kadar çıktıktan sonra dümdüz devam ettik ve işte sınıfım oradaydı. İlayda kapının önünde durup girmemi işaret etti. Sınıfa adımımı attığımda tüm sınıf yeni birini gördükleri için bana baktılar. Utanarak yüzümü yere eğdim ve hızla en arkaya geçtim. En arkada kitap okuyan bir çocuk vardı. ''Şey acaba burası boş mu?'' Çocuk başını kitaptan kaldırıp bana baktığında gözlerim gözlerine takılı kaldı resmen. Ben hayatımda bu kadar güzel gözler görmemiştim. ''Evet boş, istersen oturabilirsin.'' Dediğinde daha fazla ayakta beklemeden oturdum. İçimden bir ses çocuğun yeniden gözlerine bakmak istiyordu ama o çoktan önüne dönmüştü. ''Bu arada benim ismim Nil.'' dedim çocuğa elimi uzatarak. Tekrardan dikkatini dağıttığım için bana kızmış mıydı bilmiyordum ama kitabı bırakıp birkaç saniye karşıya baktı ve sonra derin bir nefes alıp bana döndü. ''Merhaba Nil, ben de Barış. Memnun oldum.'' Elini sıkarken tekrar gözlerine bakma şansım oldu. Gözleri maviydi ama öyle bir maviydi ki sanki gökyüzünde bulunan mavinin her tonu onun gözlerinde toplanmıştı. Gözlerine bakmak gökyüzüne bakmak gibiydi. ''Sanırım sıra arkadaşı olduk.'' Dedim aptal gibi sırıtarak. ''Sanırım.'' Dedi tek düze bir ses tonuyla. Konuşmayı daha fazla uzatmamam gerek diye düşünerek önüme döndüm ve cebimden telefonumu çıkartıp sosyal medyaya bir göz attım. Siyaset ile alakalı haberler fazlasıyla dikkatimi çekiyordu. Haberlere dalmışım ki sınıfa öğretmenin geldiğini bile fark etmedim. Zaten o da gelir gelmez derse başlamıştı. Anlattığı ve tahtaya yazdığı önemli şeyleri not ediyordum. Yanımdaki çocuğun bazen bana baktığını hissediyordum ve ben de ona bakıyordum ama ben bakar bakmaz başını yeniden önüne çeviriyordu. Aramızdaki bu gerginlik beni iyice strese sokmuştu. Sanırım benden pek hoşlanmamıştı, yani en azından ben öyle hissetmiştim. Ders boyunca dikkatimi toplamaya çalıştım ama bu gerçekten çok zordu. Neyse ki dersin sonuna gelmiştik ve zil çaldı. Yanımdaki çocuk telefonunu yanına alıp sakince sınıftan çıktı. Ben de rahat bir nefes almıştım doğrusu. Yerimi değiştirsem mi diye düşündüm ama gördüğüm kadarıyla boş yer yoktu. Bu sırada İlayda'nın yanıma geldiğini fark etmemiştim. ''Selam!'' Kulağımın dibinde bağırınca korkuyla olduğum yerde sıçradım. ''Ay çok pardon, korkacağını düşünemedim.'' diyerek güldü. ''Yok yok önemli değil.'' ''Hadi gel bahçeyi gezelim biraz.'' ''olur.'' Diyerek kabul ettim. Birlikte bahçeye çıkıp yürümeye başladık. O bana biraz kendinden bahsetti. Ben de merakla onu dinledim. Bu sırada da yanımızdan geçen herkesle selamlaşıyordu. Çok sosyal biri olduğu belli oluyordu. Kendinden bahsettikten sonra biraz da sınıftakilerden bahsetti. Önce sınıfta hoşlanmadığı kızlardan bahsetti. Sonra sevdiği insanlardan. Bir ara Kaan diye bir çocuğu fazlasıyla övdü. Ama Barış'tan hiç bahsetmedi. Onu da ben sormaya karar verdim. ''Peki ya benim yanımdaki çocuk, o nasıl biri?'' diye sordum. İlayda birden gülmeye başladı. Ne olduğunu tam olarak anlayamamıştım. ''Ne oldu?'' diye sordum. ''hiç, hiçbir şey. Ben aslında onu soracağını biliyordum, sadece biraz uzun sürdü.'' dediğinde tek kaşımı kaldırıp konuşmasına devam etmesini bekledim. ''şöyle söyleyeyim; Barış Saygın, sınıfımızın yakışıklı, kibar ve zeki öğrencisidir. Kızlar ona bayılır. Maalesef Barış çok o işlerde bezi olan biri değil. Daha çok kitap okumakla, gitar çalmakla, basketbolla ya da diğer sınıftaki Mert ile ilgilenir.'' dediğinde şaşkınlıkla ''nasıl yani!? Yoksa o...'' ben cümlemi tamamlayamadan İlayda devam etti. ''Hayır tabii ki anladığın şekilde bir durum yok. Barış'ın hetero olduğuna eminim. Geçen senelerden birinde Mert'in kız kardeşiyle aralarında bir şeyler olduğunu duymuştum. Mert ile de düşman gibi bir şeyler.'' ''Hmm...'' ''Ne o, yoksa Barış seni de diğer kızlar gibi etkisi altına mı aldı?'' diye sordu. Söylediği şeye sadece göz devirdim. ''Ben o kadar kolay etkisi altına alabileceği birine mi benziyorum?'' diye sordum gülümseyerek. ''Hayır aslında sen gayet aklı başında tatlı bir kıza benziyorsun.'' ''Teşekkür ederim, sen de çok tatlısın.'' Biz böyle konuşurken yanımıza bir çocuk geldi. Yeşil gözlü, ne çok uzun ne çok kısa, gamzeleri olan tatlı bir çocuktu. İlayda onu görünce hemen sarıldı. ''Mete! ne yapıyorsun?'' ''İyi be canım ne yapayım boş boş dolanıyorum. Kaan'ı gördün mü?'' Diye sorduğunda İlayda kıpkırmızı oldu. ''Yoo gelmedi sanırım bugün.'' Onlar sohbete dalmışken ben yürümeye devam ettim. Biraz okulu dolaşmak istiyordum. Herhangi bir kapıdan okula girdim ama ne taraftan girdiğimi anlayamadım. Sanırım bu bölüm okulun inşaatta olan bölümüydü. Biraz daha ilerlediğimde bazı sesler duydum. Sanırım bunlar kavga sesiydi. Merakla biraz daha yaklaştım ve kavga edenlerden birinin benim sıra arkadaşım Barış olduğunu gördüm. Merakla duvarın arkasından onları dinlemeye başladım. ''Sen de ailen kadar haysiyetsiz bir adamsın!'' Barış'ın bağırdığını duyduğumda tüylerim ürperdi. Karşısındaki çocuk bu sözlere karşılık sinirle onu itti. ''Ailem hakkında nasıl böyle şeyler söylersin lan sen!?'' Bunlar resmen birbirlerine gireceklerdi. Bir öğretmene falan mı haber versem acaba diye düşünürken Barış'ın beni çoktan fark ettiğini çok geç anlamış oldum. Bir anda önümde bitiverdi. O gökyüzü mavisi gözleri öfkeyle kaplanmıştı. Ben bir şey yapmamıştım oysaki. ''Ne işin var burada, bizi mi dinliyorsun!?'' Bana bağırdığında korkudan ne yapacağımı bilemedim. Üzerime doğru geldiğinde korkudan nefesim kesildi ama o sadece duvara elini koydu. ''Ben kayboldum, üzgünüm sizi dinlemek gibi bir amacım yoktu.'' diyebildim sadece. ''Barış kızı rahat bırak!'' Diye bağırdı arkasındaki çocuk. Barış da dalga geçer gibi gülmeye başladı ve elini çekip Mert'e döndü. ''Bu okulumuza gelen yeni, masum ve güzel kızı da eskilerinden biri yapmayı düşünüyorsundur sen şimdi. Bence dikkat et çünkü ben bu kızın gözlerine yakından baktım. Aptal gibi durmuyor.'' Sonra bana döndü. ''Söylesene Nil, gerçekten düşündüğüm kadar akıllı mısın?'' güçlükle yutkunup gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Barış arkasına bile bakmadan oradan uzaklaştı. Bir tek o çocukla ben kalmıştık. Çocuk yanıma gelip elini omzuma koydu. ''İyi misin?'' diye sordu gülümseyerek. Cevap vermeden sadece başımı salladım. ''Peki, gel hadi seni sınıfına götüreyim.'' Çocuk yürümeye başladı ama ben halâ şokta olduğum için orada kalakalmıştım. O da arkasına dönüp yeniden bana baktı. ''Eee gelmiyor musun?'' diye sorunca kendime geldim ve peşinden gittim. Yürürken birden konuşmaya başladı. ''Onun kusuruna bakma, normalde böyle biri değildir. Sadece konu ben olunca etrafındaki herkesi yakıp geçiyor.'' Aralarında bu kadar büyük ne olabileceğini düşünüyordum. O sırada çocuk elini uzattı. ''Bu arada ben Mert, sizin yan sınıfınızdayım.'' Ben de ona gülümseyerek elimi uzattım. ''Ben de Nil, memnun oldum Mert.'' Kısa bir süre tokalaştıktan sonra ellerimiz ayrıldı. Sonra sohbet etmeye başladık. Konuşurken farkında bile değildim ama sınıfa gelmiştim. ''Beni getirdiğin için teşekkür ederim Mert.'' dedim sevecen bir şekilde. ''Ne demek, kayıp güzel bir prensese yol gösterdim sadece. Asıl ben teşekkür ederim bu güzel sohbet için.'' Sözleri karşısında ne diyeceğimi bilemedim. ''Şey görüşürüz o zaman.'' ''Görüşürüz Nil.'' Elleriyle saçlarını karıştırıp arkasını döndü ve kendi sınıfına gitti. Bu sırada yan taraftan Barış'ın geldiğini gördüm. Bana öfkeyle bakıyordu. Hiçbir şey demeden yanımdan geçip gitti. Az önce beni düşmanıyla yan yana konuşurken gördüğü için mi kızgındı yoksa onları izinsiz dinlediğim için mi anlamamıştım. Zaten geldiğimden beri neler olup bittiğini anlamakta zorluk çekiyordum. İlk günüm olmasına rağmen fazlasıyla hareketli ilerlemişti. Sınıfa geçip yerime oturduğumda Barış yüzüme bile bakmadı. Ben onunla konuşmaya çalışmayı düşündüm. ''Barış acaba konuşabilir miyiz?'' diye sordum. ''Ne konuşacağız?'' diye sordu. ''Az önce olanlarla ilgili... ben izinsiz bir şekilde kulak misafiri olduğum için özür dilerim. Normalde bunu yapmam ama sanırım aptal bir anıma geldi.'' Kendimi güzelce açıkladığımı düşünmüştüm. ''Sorunun bu olduğunu sanman daha da komik.'' diyerek alay eder gibi güldü. ''O da ne demek oluyor?'' diye sordum. ''Sana orada bir soru sordum Nil. Gözlerine baktığımda gördüğüm şeyler gerçek mi, gerçekten bu kadar masum ve akıllı mısın?'' Ne diyeceğimi bilemedim. ''Ben... bilmiyorum, sence öyle mi görünüyorum?'' diye sordum. ''Bunu bana değil kendine sorman gerekiyor?'' dedi. Tam bir şey daha diyecekken İlayda ve Mete diye seslendiği çocuk yanıma geldi. ''Nil nereye kayboldun? Bak seni Mete ile tanıştıracağım. Benim bu sınıftaki en sevdiğim insanlardan biri olur kendisi.'' Mete bana doğru elini uzattı. ''Merhaba.'' dedi sempatik bir şekilde. ''Merhaba Mete, çok memnun oldum.'' ''Bugün okul çıkışında üçümüz birlikte bir şeyler içelim mi?'' diye sordu İlayda. Aslında benim için iyi olabilirdi. Biraz kafam dağılır diye düşündüm. Mete de kabul etti. Dersler bir şekilde geçip bitmişti. Okuldan sonra bir şeyler içmeye gittik. İlayda ve Mete gerçekten çok tatlı ve samimi insanlardı, onları çok sevmiştim. Anlaşılan onlar da beni sevmişlerdi. Birlikte güzel vakit geçirmiştik. Sonrasında hesap ödemek için kalkmıştık ama Mete bütün hesabı ödemişti. İlayda Mete'ye kızdı ben de mahçup olup teşekkür ettim. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar güzel vakit geçirmiştim. Bu yeni hayat benim için düşündüğümden çok daha farklı olmuştu. Mutlu bir şekilde eve dönmüştüm. Babam yüzümdeki gülümsemeye bakarak günümün güzel geçtiğini anlamıştı ve o da mutlu olmuştu. Ona az da olsa günümden bahsedip odama geçtim. Üzerimi çıkartıp pijamalarımı giydim. Biraz test çözmeye karar verdim. Aradan saatler geçmiş farkında bile değildim. Babam bir ara odama tepsiyle yemek bırakmıştı ama ben onu bile yemeyi unutmuştum. Gece yarısı olmuştu. Yorgun düşmüştüm bu yüzden uyumaya karar verdim. Lavaboya dişlerimi fırçalamaya gittim. Odaya geri geldiğimde yatmadan önce son bir defa telefonuma bakmak istemiştim. Telefonuma bilinmeyen numaradan gelen bir mesaj olduğunu gördüm. Başta annemin bana bir şekilde ulaşmaya çalıştığını düşünerek heyecanlandım. Ama durum bundan çok farklıydı. Mesaj şöyleydi: Oyun başlıyor küçük kız, peki sen buna hazır mısın? Neler olduğunu anlayamadım. Ama bu mesaj beni fazlasıyla korkutmuştu. Babama gösterip göstermemekte kararsız kaldım ama eğer önemsiz bir mesajsa gece gece gereksiz bir şekilde gerilecekti. En iyisi boşvermekti. zaten muhtemelen eşek şakası yapmaya çalışan aptalın teki yazmıştı bu mesajı. Başka ne olabilirdi ki sanki. Telefonu yatağımın yanında duran komodinin üzerine bırakıp yatağıma uzandım ve üzerimdeki korkuyu bir tarafa bırakıp güzel bir uykuya daldım. |
0% |