@karaatli
|
Yeniden bizimkilerin yanına gittiğimde Mete ve Kaan'ın çoktan tostları alıp geldiklerini gördüm. Hepsinin elinde birer tost vardı. Benimkisi ise masanın üzerindeki tepside öyle duruyordu. Yanlarına yaklaştığımda kızlar beni fark eder etmez soru soran bakışlara maruz kaldım. Mert ile aramda geçenleri anlatmamı isteyeceklerdi. Fakat ben bu konuyu hatırlayıp daha fazla sinirlenmek istemiyordum. Kızların bakışlarından kaçabilmek için Mete ve Kaan'a laf attım. ''Bakıyorum da alıp almışsınız tostları.'' Dedim yüzüme bir gülümseme yerleştirerek. Kaan beni gördüğü anda elindeki tosttan kocaman bir ısırık aldı. ''Oh be kanka! Geldin sonunda.'' Ağzında yemek olduğu için söyledikleri zar zor anlaşılmıştı. ''Ağzında yemek varken konuşmasana oğlum, görgüsüz müsün?'' Kaan, Mete'nin ona söylediklerine karşılık Mete'ye doğru dönüp ağzını açtı. ''Al görgüsüz gör.'' ''Ya Kaan iğrençsin kardeşim.'' Mete yüzünü buruşturarak Kaan'a arkasını döndü. Konuyu her ne kadar saptırdım sansam da kızların gözü halâ benim üzerimdeydi, bunu hissedebiliyordum. Sessizce masaya oturup tepsideki tostu elime aldım ve ufak bir ısırık aldım. O an gerçekten açlıktan ölmek üzere olduğumu hatırladım. Sonrasında ısırıklarım büyüdü ve dakikalar içerisinde tostu bitirdim. Bir süre yarın gideceğimiz gezi hakkında planlar yapmaya başladık. ''Ya aynı odada kalacağımıza inanamıyorum. Sanırım sabah Anıtkabir'i gezeceğiz sonra da serbest bırakacaklar bizi. Kalacağımız otele baktım. Harika bir şey gerçekten.'' İlayda gezi hakkındaki heyecanını asla gizleyemiyordu. ''Prenses, sadece kızlarla plan yapmıyorsundur umarım. Hani biz de buradayız ya.'' Kaan, İlayda'ya sürekli kendini fark ettirmeye çalışıyordu. İlayda da bunun gayet farkındaydı. Bu yüzden çok hoşuna gidiyordu. ''Merak etmeyin çocuklar, sizsiz plan yapamam.'' Mete, masanın üzerinden elini uzatıp Selin'in elini tuttu. ''Keşke sevgilimle kalabilsem.'' Dedi Selin'in gözlerinin içine bakarak. Selin, Mete'nin bu isteği üzerine utanmıştı ve yüzü kıpkırmızı olmuştu. ''Yazıklar olsun sana.'' Kaan'ın ani çıkışıyla hepimiz gözlerimizi ona çevirdik. ''Ne diyorsun oğlum?'' Mete anlam verememişti. ''Benimle aynı odayı paylaşmak seni kesmedi galiba kardeşim.'' Mete birden gülmeye başladı. ''Olur mu ya? Ben aslında bunu ikimizin de iyiliği için istedim Kaancığım. Gece seni uykunda boğmak istemediğim için dedim yani. Yanlış anlama lütfen beni embesil arkadaşım.'' Mete'nin sözleriyle hepimiz kahkahalara boğulduk. Kaan da kısık gözlerle sessizce Mete'ye baktı. Aradan biraz daha zaman geçtikten sonra öğle aramızın sona erdiğini fark ettik ve ders başlamadan önce sınıfa doğru yürümeye başladık. Neşemiz gayet yerindeydi. Okulun koridorlarında sohbet ederek yürürken ileride kalabalığın toplanmış olduğunu gördük. Önce hepimiz birbirimize baktık. Sonra kalabalığa doğru yürürken birinin çığlık attığını duyduk. Ben korkuyla irkildim. ''Kardeşim!'' Bu çığlık acı dolu bir çığlıktı. Yüreği paramparça olmuş birinin çığlığıydı. Tüylerim diken diken oldu ve endişeyle yutkundum. Hocaların koştuğunu gördüğümüzde biz de daha fazla beklemeden neler olduğunu görmek için koşmaya başladık. Kalabalığın içine daldım ve onların aralarından sıyrılarak öne çıktım. O an gördüğüm şeyle bir adım geri attım. Gördüğüm şey dehşete kapılmama neden olmuştu. ''Aman Allah'ım.'' Bu iki kelime dudaklarımın arasından sessizce dökülüverdi. Yerde kanlar içinde yatan o masum kızın cansız bedenine bakakaldım. Başımı biraz kaldırdığımda aynı dehşet dolu ifadeyle bana bakan Barış ile göz göze geldim. Öğretmenler bizi uzaklaştırmaya çalışıyordu ama bu kadar büyük ve dehşete kapılmış bir kalabalıkla pek de baş edemiyorlardı. Yerde yatan kıza tekrar baktığımda elinin arasında duran ufak bir not gördüm. O notu benden başka kimsenin fark edip etmediğini anlamak için etrafımda göz gezdirdim. Öğretmenler öğrencileri göndermeye çalışırken çok ufak bir dikkat dağınıklığında kızın elinde duran notu çekip aldım. Barış bunu görmüştü ama sesini çıkartmamıştı. Son kez yerde yatan o kıza baktım. Öğretmenler, ablası olduğunu düşündüğüm çığlık atan o kızın kollarından yakalamışlardı ve onu götürmeye çalışıyorlardı. O kızın acı içindeki haykırışlarını ve yerde cansız bir şekilde yatan kardeşine bakışlarını asla unutamayacaktım. Yüreğim sızlaya sızlaya kalabalığın içinden ayrıldım. Hızlı adımlarla yürümeye başladım. Tam kızlar tuvaletinin köşesinde durdum. Etrafta kimsenin olmadığından emin olmaya çalıştım. Sonra da ölmüş olan o kızın elinden çekip aldığım notu açtım. İçinde tek bir cümle yazıyordu. Beni yerlebir edecek o tek cümle... Av başladı prenses. Nefesim kesilmişti sanki. Gerçekten nefes alamadığımı hissettim. Bacaklarım titremeye başladı. Yanımda duran kolona dayandım. Korku, endişe, vicdan azabı ve intikam ateşi tüm vücudumu kaplamıştı. Bu okulda benim yüzümden bir kız öldürülmüştü. Başka birinin canından çok sevdiği kardeşi, benim yüzümden cinayete kurban gitmişti. Düşündükçe delirecek gibi oldum. Artık hiçbir şey ölen o gencecik kızı geri getiremezdi ve bu benim yüzümdendi. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Zar zor nefes almaya çalışıyordum. Peşimde bir katil vardı. Önce evime girip beni öldürmeye çalıştı sonra da okuluma kadar gelip sırf beni korkutmak için benimle hiçbir alakası olmayan gencecik bir kızı öldürmüştü. Ben düşüncelerimle mücadele etmeye çalışırken Barış gelip endişeli gözlerle bana baktı. ''Nil, iyi misin?'' ''İyi mi? Sen benim iyi olabileceğimi düşünüyor musun gerçekten?'' Elimdeki notu ona doğru salladım. Notu elimden alıp okudu. Okuduğu anda çenesinin kasıldığını gördüm. Ben halâ daha ağlıyordum. Barış da benim bu halimi görüp o an her şeyi bir kenara bırakıp bana sarıldı. Başımı göğsüne koydum ve kollarımı ona doladım. Vücudum onun güvenli kolları arasında sakinleşmeye başlamıştı. Gözlerimi kapatıp bütün bunların birer kabus olmasını istedim. ''Sakin ol. Bunları yapan her kimse sana ve sevdiklerine zarar veremeden onu bulacağız. Tamam mı?'' Hiç cevap vermeden ağlamaya devam ediyordum. Barış ellerini yanaklarıma koydu. ''Nil, beni anlıyor musun?'' Diye sordu. Cevap veremesem de bu sefer başımı salladım. Benden uzaklaşıp yeniden nota baktı. Öfkeli bir şekilde notu avucunda buruşturdu. ''Barış...'' İsmi dudaklarımdan dökülür dökülmez gözleri gözlerimi buldu. ''Korkma Nil. Ben hayatta oldukça senin kılına bile zarar gelmesine izin vermeyeceğim, sana söz veriyorum.'' Barış cümleleri kalbimde çok önemli bir yer etmişti. Kendimi karanlık bir ormanda ışığa ulaşmış gibi hissetmiştim. Elleriyle göz yaşlarımı sildi ve bana bir kez daha sarıldı. ''Gidelim artık. Bizi böyle yan yana görmesinler.'' Dedim çatallaşmış sesimle. Barış benden uzaklaşıp yeniden gözlerime baktı ve derin bir iç çekti. ''Gidelim.'' Dedi durgun bir ses tonuyla. Birbirimizden uzak ama aynı yönde yürümeye başladık. Barış'ın beni izlediğini hissediyordum. Ona ilk defa bu kadar yakın hissetmiştim. İlk defa bana karşı olan tüm duvarlarını yıktığını görmüştüm. Aramızda arkadaşlıktan çok daha farklı bir şey olduğu apaçık ortadaydı ama yine de onun bir sevgilisi vardı ve ben o kızdan ne kadar nefret edersem edeyim, birinin sevgilisini elinden alamazdım. Sınıfa vardığımızda sınıfta kimsenin olmadığını fark ettik. ''Herkes nerede?'' Diye sordum ağlamaktan tıkanan burnumu çekerek. ''Bilmiyorum.'' Tam o sırada okulun içinde bir ses yankılanmaya başladı. ''Tüm öğrenciler hemen bahçeye!'' Barış ile birlikte sınıftan çıkıp bahçeye çıkan kapıya doğru ilerledik. Bahçede tüm öğrenciler sıra olmuştu. Barış'ın babası da kürsüde etrafa endişeli ve tedirgin bakışlar atıyordu. Polis ve ambulansın okulun kapısında olduğunu gördüğümüzde yeniden birbirimize baktık. Hemen ardından kendi sınıfımızın sırasına doğru yürüdük. İlayda beni görünce el sallamaya başladı. adımlarımı hızlandırdım. Yanlarına vardığımda İlayda bana sıkıca sarıldı. Ağladığını fark ettim. ''Neden ağlıyorsun, iyi misin?'' Diye sordum endişeyle. ''Olanlara bakar mısın? Okulumuzda bir cinayet işlendi ve bunu yapan her kimse halâ okulda, aramızda dolaşıyor olabilir.'' İlayda cümlesini tamamlar tamamlamaz okulun kapısından sedyede siyah ceset torbası çıkarıldı. Öğrencilerin sesleri yükseldi. Herkes büyük bir korku ve endişe dalgası içerisinde çalkalanıp dururken öğretmenler bizi sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Her ne kadar bizi sakinleştirmeye çalışsalar da onların da korktuğu gözlerinden belliydi. Ceset torbası ambulansa bindirilirken öldürülen öğrencinin ailesi feryat ederek okulun bahçesinden içeri girdiler. Kızın annesi kendine toparlayamadığı için dengesini kaybedip yere düştü. Öğretmenlerden bazıları ailenin yanına giderek onları teselli etmeye çalıştılar. Öldürülen kızın babasının yüzündeki acılı ifade asla gözlerimin önünden gitmeyecekti. Öğretmenlere yalvardıklarını gördük. ''Sizin kızınız değil deyin! Yanlışlık olmuş deyin!'' Kızın ablası koşarak ailesinin yanına gitti. ''Anne!'' Ve yerde duran annesine eğilip sıkıca sarıldı. Öğretmenler aileyi içeri sokmak için uğraştılar. Bir süre sonra polislerin yardımıyla içeri sokmayı başarabildiler. Okuldaki her öğrenci bu anlara şahit olmuştu. Biraz zaman geçtikten sonra veliler okulun kapısına yığıldılar. Hepsinin yüzünde endişe dolu bir ifade vardı. Çocukları için endişe ediyorlardı. Müdür tüm bu olanları sıkıntı içerisinde izliyordu. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Alnında oluşan terleri cebindeki mendil ile sildi. Kravatını gevşetip derin bir nefes alıp verdi. Sonrasında da önünde duran mikrofonun ses kısmını açıp konuşmaya başladı. ''Sayın veliler! Endişenizi anlıyoruz, fakat şu anda işleri zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Lütfen kapıyı boşaltır mısınız? Bakın burada acılı bir aile var. Şu anda onlarla ilgilenmemiz gerekiyor. Merak etmeyin polisler okulu güvenli bir hale getirdiler ve etrafı çevirdiler. Çocuklarınız şu anda polislerin gözetimi altındadır.'' Velilerden bağırış sesleri yükseldiğinde müdür tekrar mendille alnını sildi. ''Tekrar ediyorum; hemen okulun kapısını boşaltmanızı istiyorum. İşleri daha fazla zorlaştırmanın alemi yok! Çocukların teker teker ifadeleri alındıktan sonra hepsi evlerine gönderilecektir!'' Barış babasını öyle çaresiz görünce koşarak yanına gitti. Önce babasına sarıldı sonra da mikrofonu kapatıp kimsenin duyamayacağı şekilde bir şeyler söylemeye başladı. Barış'ın babası tüm ciddiyetle onu dinliyordu. Ne konuştuklarını anlamaya çalışırken birden Selin beni dürttü. ''Nil, Barış ile seni gördüm. Ne konuşuyordunuz?'' Diye sordu. Selin'in sorduğu soru karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Ben daha cevap bile veremeden diğerleri de yanımıza geldi. Onlara sadece yarım saat önce anlattıklarımdan sonra bunu bilmeyi hak ettiklerini düşündüm. ''İfadelerimiz alındıktan sonra bir kafede oturup size her şeyi anlatacağım. Tamam mı?'' Hepsi onayladı. Kafamı yeniden çevirdiğimde Mert ile göz göze geldik. Bana doğru gelmeye başladığında bizimkilerden uzaklaştım. Mert de beni takip etti. Polislerin izin verdiği kadarıyla uzaklaşabildik. Sonrasında da birbirimize baktık. ''Söyle ne söyleyeceksen.'' Sesimdeki ciddiyete karşılık Mert'in suratında üzgün bir ifade belirdi. ''O kızın elindeki notu alıp gittin. O notta ne yazıyordu?'' Şok olmuş bir yüz ifadesiyle gözlerinin içine baktım. Gerçekten beni görmüştü. Üstelik beni ispiyonlama ihtimali yüksekti çünkü en son konuşmamız hiç iyi bitmemişti. ''Pekala...'' Deyip derin bir nefes aldım. ''Mert bak...'' Mert sözümü keserek konuşmaya başladı. ''Bunu kimseye söylemeyeceğim.'' Dediğinde kaşlarımı çattım. Yüzümde onu anlamaya çalışan bir ifade oluştu. ''Neden?'' Diye sordum sadece. ''Çünkü seni seviyorum.'' Dedi pervasızca. O an ne diyeceğimi veya ne hissedeceğimi bilemedim. ''Ama benden nefret ediyordun.'' ''Bu seni sevmeme veya istememe engel değil. Seni istiyorum Nil ve seni elde etmek için elimden geleni de yapacağım. Meydanı Barış'a bırakıp kaçmayacağım. Bu sefer olmaz.'' Diyerek arkasını döndü ve gitti. Mert'in bana karşı olan sevgisi gerçekten de bir takıntıya hatta saplantıya dönüşmüştü ve bu beni korkutmaya başlamıştı. İlayda ve Mete'nin uzaktan bana seslendiklerini duyduğum anda koşarak yanlarına gittim. Meğer ifade sırası bana gelmiş. Önümde duran memur hanımı takip ettim. Müdürün odasına gittik ve kapıyı kapattılar. Bir polis memuru elinde tablet olduğunu düşündüğüm bir cihazla siyah deri koltukta oturmuş bıkkın bir şekilde bana bakıyordu. Tedirgin ruh halimi gizleyerek polis memurunun önünde duran boş koltuğa oturdum. ''Hoş geldin. Nil, değil mi?'' ''Evet.'' Kalbim küt küt atarken yutkundum. ''Evet Nil. Saat 12.00 civarı nerede, ne yapıyordun?'' ''Arkadaşlarımla kantinde yemek yiyorduk.'' ''Kantinden ayrıldığın oldu mu peki?'' Polis memuru çok soğukkanlı ve şüpheci olduğu için ellerim stresten buz gibi olmuştu. ''Hayır arkadaşlarımla beraberdim.'' Dedikten sonra aklıma bir ara Mert ile konuşmak için kantinden ayrıldığım geldi. Yanlı bilgi vermemek adına kendimi düzelttim. ''Özür dilerim, unutmuşum. Bir ara arkadaşımla konuşmak için kantinden çıktım.'' Polis başını bir yukarı bir aşağı sallayarak söylediklerimi elindeki cihaza not aldı. ''Arkadaşının adı ne?'' Diye sordu. ''Mert... Mert Bozan.'' ''Arkadaşınla nerede konuştunuz?'' ''Okulun bahçeye çıkan kapısının önünde.'' ''Pekala, bunların dışında okulda şüpheli birilerini gördün mü?'' Polis bu soruyu sorduktan sonra kısa bir süre düşündüm. Ama kayda değer bir şey gelmedi aklıma. ''Hayır memur bey.'' Polis ayağa kalkıp bana sıkmam için elini uzattı. Sonrasında ben de ayağa kalktım. ''Tamamdır Nil. Artık evine gitsen iyi olur. Ailen seni merak etmesin daha fazla.'' Başım ile onaylayarak müdürün odasından çıktım. Koridorda bir sürü polis vardı ve hepsi çok ciddi duruyorlardı. Heyecanımı bir kenara bırakıp elimi cebime attım. Cebimden çıkarıp nota tekrar baktım. Bunu polise verseydim bu olayların benim yüzümden olduğunu tüm okul öğrenecekti. Belki de hepsi bana düşman kesilecekti. Eminim polisler suçluyu bu not olmadan da bulabilirlerdi. Düşüncelerimle savaşırken Mert'in yanımdan geçtiğini fark ettim. Geçerken koluma dokunup bana göz kırptı. Sanırım sorguda adını verdiğim için hemen onu çağırmışlardı. Mert'e hiçbir tepki vermeden oradan uzaklaştım. Okul bahçesine adım attığımda kalabalığın azaldığını gördüm. Ambulansta gitmişti. İnsanlar sorguları bittikçe evlerine gidiyorlardı. Ben de hemen bizimkilerin yanına gittim. Beni görür görmez yanıma geldiler. Mete ve Selin birbirlerinin ellerini sıkıca kavramışlardı. İlayda da Kaan'ın koluna girmiş bir şekilde yürüyordu. ''Verdin mi ifadeni?'' Diye sordu Mete. ''Evet verdim.'' ''Nasıldı?'' Diye sordu Selin merakla. Başka yöne bakarak kaşlarımı çattım. ''Ürkütücü.'' Mete kolunu omzuma atarak bana sarıldı. Sonra da diğer kolunu Selin'in omzuna attı. ''Merak etmeyin kızlar, biz varken size hiçbir şey olmayacak.'' O an Barış'ın sözlerini hatırladım. İçim sıcacık oldu, yumuşadım. Gülümsediğimin farkında bile değildim. ''Sen neye gülüyorsun kız?'' Diye sordu Kaan anlamayarak. ''Hiçbir şeye.'' Geçiştirsem de ben de bir şey olduğunun farkındaydılar. ''Peki peki. Anlatacağım her şeyi ama önce lütfen şu okuldan çıkalım. Daha fazla burada durmak istediğimi sanmıyorum.'' ''Evet, ben de.'' Dedi İlayda okula bakarak. Beşimiz de sessizce yola koyulduk. Yolun bizi nereye götürdüğünü bilmeden. Ankara gezisi iptal olmuş muydu yoksa her şeye rağmen gidecek miydik? Bilmiyordum. Tek bildiğim bundan sonraki hayatımın hiç kolay olmayacağıydı. |
0% |