@karaatli
|
Yeni bir güne gözlerimi açtığıma sevinemiyordum. Mutsuzluk resmen üzerime yapışmıştı. Somurtarak yataktan kalktım. Lavaboya gidip önce yüzümü yıkadım sonra da dişlerimi fırçaladım. Kahvaltı etmek istemediğim için sadece üzerimi giyip babama çıkacağımı haber verdim sonra da çantamı alıp çıktım. Hava serin olduğu için ellerim üşüdü, ben de ellerimi cebime soktum. Dalgın bir şekilde yolda yürürken telefonumun çaldığını duydum. Bir saniyeliğine durup telefonu açtım. "Efendim Kaan?" "N'aber Nil kankam?" Sesi durgun geliyordu. Olan olayların onu da etkilediği belliydi. "İyi diyelim iyi olsun, senden n'aber?" "Aynı şekilde. Şey senden bir şey istesem olur mu?" Sorma şekli tuhaftı, çekinir gibiydi. "Tabii ki." "Bir kez olsun benim hatırıma Selin ile konuşsanız olur mu?" Sorduğu soruya karşı ne cevap vereceğimi bilemedim. Birkaç saniye sessiz kaldım. Kaan telefonu kapattığımı sandı. "Nil, kapattın mı yoksa?" Derin bir nefes alıp verdim. "Kaan, ben buna hazır olduğumu sanmıyorum şu an." Kaan iç çekti. "Nil, arkadaşlığımızın hatırına. Senden rica ediyorum." O kadar içten rica ediyordu ki kırmak da istemedim. "Of Kaan! Tamam, peki." Kaan benim cevabıma coşkuyla karşılık verdi. "İşte bu be! Beni kırmayacağını biliyordum." Biraz daha konuştuktan sonra okulda görüşmek üzere sözleşip telefonu kapattık. Bir süre daha yürüdükten sonra okula vardım. Okulun kapısından girer girmez Barış'ı gördüm. Babasıyla konuşuyorlardı. Barış bayağı bir gergin görünüyordu. Okul binasının giriş kapısında dikildikleri için onlara doğru yürümeye başladım. Barış birinin onlara doğru geldiğini fark edince kafasını çevirip o yöne doğru baktı. Beni gördüğü anda yüzünün aldığı şekil değişti. Adem elmasının aşağı-yukarı hareket ettiğini gördüm. Garip bir şekilde babasının yanında ayrılıp bana doğru gelmeye başladı. Kaşlarımı çatıp anlamaya çalışır gibi gözlerinin içine baktım. Tam önümde durdu. "Konuşabilir miyiz?" "Hayır." Ses tonum soğuk ve netti. "Lütfen." "Konuşacak ne var?" Gözlerimi devirdim. Barış ilk defa mahçupmuş gibi bakıyordu. "Nil, ben sana inanmadığım için çok özür dilerim. O notları koyan Nehir'miş. Senin üzerine atmış. Mert ile de konuştum." Telefonunu cebinden çıkartıp bana bir video gösterdi. Videoda Nehir, Mert'in sırasına bir not koyuyordu. Bir yandan da etrafta birilerinin olup olmadığını kontrol ediyordu. O an Nehir'e karşı hissettiğim öfke doruklara ulaştı. Yine de öfkem sadece Nehir'e değildi. Ona inanıp bana inanmayanlar da en az onun kadar suçluydular. "İzin verirsen sınıfa gideceğim." Söylediklerini hiç umursamamış gibi davrandım. Gitmemi engellemek için bileğimden tuttu. "Nil, özür dilerim." Bu özürü tüm içtenliği ile dilemişti ama artık benim için bir önemi yoktu. Sevdiğim adam bana inanmamıştı. Şimdi her şey ortaya çıktıktan sonra benden özür dilemesinin bir anlamı yoktu. "Elini çek! Ben sana ne dedim? Her şey ortaya çıktıktan sonra karşıma gelme demedim mi?" Sesimi yükselttiğim için etraftaki insanlar bize bakıyordu. İlk defa Barış'ın gözlerinin dolduğunu gördüm. Sanki ağlayacak gibiydi. Elini bileğimden çekti. "Haklısın, ben her şeyi berbat ettim." "Evet, doğru sen her şeyi berbat ettin ama biliyor musun? Aklımın başıma gelmesini de sağladın. Ben sana gerektiğinden fazla değer vermişim." Yüzümdeki alaycı ifade onu her saniye daha da kırıyordu, bunu görebiliyordum. "Sana yalvarıyorum, bana bir şans daha ver." Sadece bir anlığına onun bu haline üzülmüştüm ve az kalsın aklımı değil kalbimin sesini dinleyecektim ama çalan ders zili beni kendime getirdi. "Senin dediğin gibi Barış; biz bittik." Son sözü söyler söylemez oradan uzaklaşıp sınıfa doğru yol aldım. Merdivenleri koşarak çıkıp sınıfımın olduğu kata geldim. İçimde bir burukluk vardı. Neredeyse göz yaşlarıma engel olamayıp oracıkta ağlayacaktım. Neyse ki ona çok öfkeliydim ve bu öfke ayrılığın acısını bastırmaya yetiyordu. Sınıfa girdikten sonra Barış'ın yanına oturmak yerine İlayda'nın yanına oturdum. Etrafta Mete'yi görememiştim. Sanırım bugün okula gelmemişti. Mete'yi anlayabiliyordum. O da sevdiği kıza çok kırgındı. Selin'e bu kadar aşıkken ondan ayrılmak zorunda kalmıştı. Ben böyle düşüncelere dalıp gitmişken sınıfa Kaan ve Selin girdi. Selin'in gözleri ağlamaktan şişmiş durumdaydı. Çok kötü gözüküyordu. Onun bu haline gerçekten üzülmüştüm ama ona o kadar kırgındım ki yanına gidip ona destek olamıyordum. Kaan ve Selin her zamanki yerlerine yani önümüze otururlarken Selin bana kısa bir bakış attı. Ben hemen gözlerimi kaçırdım. O da sessizce yerine oturdu. Kaan bana dönüp göz kırptı. Ben de gözlerimi devirdim. O sırada İlayda bana doğru döndü. "Sen gelmeden önce garip bir telaşla sınıfa Mert geldi. Gözleriyle birini aradı, bulamayınca da hızlı bir şekilde çıktı. Bence seni aradı." "Umurumda değil. Benden uzak dursun artık." Dedim öfkeyle. "Kızım senin çok güçlü bir auran var, merkezine giren bir daha ayrılamıyor." Diyerek güldü. "Of." Dedim sessizce. İlayda gülmeye devam etti. Kısa bir süre sonra öğretmen sınıfa geldi. Ders başladığında tüm odağımı derse vermeye çalıştım. Ve bir şekilde başardım. Ders boyunca başka hiçbir şey düşünmedim. Öğretmenin söylediklerini dikkatlice dinleyip not aldım. İlayda duymadığı veya anlamadığı yerleri benden bakıp yazıyordu. Ders bittikten sonra İlayda ile birlikte dışarı çıktık. Bir süre sonra Kaan, yanında Selin ile birlikte yanımıza geldi. Selin ürkek bir şekilde Kaan'ın arkasında duruyordu. Kaan ise konuşmalarıyla ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Gergin bir şekilde öylece dikiliyordum ki dün tanıştığım çocuğu gördüm. Kantine doğru gidiyordu. Bu ortamdan kurtulup biraz olsun nefes almak için onun yanına gidip selam vermek istedim. "Hey! Merhaba." Dedim gülümseyerek. Ayaz beni gördüğüne sevinmiş gözüküyordu. "Demek buradasın. Sabah karşılaşırız diye umut etmiştim." Sıcak bir gülümsemeyle baktı suratıma. "Sabah ben evden geç çıktım. O yüzden karşılaşmamış olmalıyız. Ee nereye böyle kantine mi?" "Evet, sabahları bir şey yemeden kafam çalışmıyor da. Aramızda kalsın..." diyerek kulağıma doğru eğildi ve konuşmaya devam etti. "Görünüşümden pek belli olmasa da ben biraz oburum." Dedi gülerek. Nefesini kulağımda hissedince ürperip geri çekildim. "Gerçekten de hiç göstermiyorsun." Biz konuşup gülüşürken bir kızın ona doğru geldiğini fark etti. "Arkadaşın sanırım." Dedi ama değildi. "Hayır, tanımıyorum." Kız, uzun boylu, küt saçlı, zayıf ve güzeldi. Yanımıza vardığında utanarak Ayaz'a baktığını gördüm. Bir şey söyleyecek gibiydi. "Ben en iyisi gideyim." Diyerek oradan uzaklaştım. Ayaz'ın arkamdan seslendiğini duydum. "Nil! Nereye?" Dönüp cevap verdim. "Arkadaşlarımın yanına. Sonra görüşürüz." Diyerek el salladım. O da gülümseyerek bana el salladı. Bizimkilere doğru gittiğimde merakla bana baktıklarını gördüm. İlayda şok olmuş gibiydi. "Nil, o çocuk kim?" Diye sordu. "Okula yeni gelen biri, biz de dün tanıştık." "Okulumuzda yakışıklılığın vücut bulmuş hali olan bir çocuk var ve biz ilk defa mı görüyoruz? İnanamıyorum." Kaan, İlayda'nın bu sözlerine bozulmuştu. Hatta biraz da kıskanmıştı. "Ne var canım? Ben ondan daha iyiyim bir kere." Kaan'ın somurttuğunu gören İlayda kahkaha atarak elini Kaan'ın omzuna koydu. "Kıskanmış gibisin. Korkma tatlım, benim için bir erkeğin komik ve tatlı olması yeter." Diyerek göz kırptı. Kaan, İlayda'ya bakıp kaşlarını kaldırdı ve utanarak gözlerini başka yöne çevirdi. Bu sırada ansızın Mert'in dibimize kadar girdiğini fark ettik. Üzgün görünüyordu. O daha hiçbir şey demeden ben tepkimi belli ettim. "Allah aşkına git şuradan!" Oradan uzaklaşmaya çalıştım ama Mert buna izin vermedi. "N'olur beni bir dinle. Kardeşimin böyle bir şey yapabileceğini bilemezdim." Dediğinde dalga geçer gibi gülmeye başladım. "Ya siz ailecek ruh hastası mısınız? Benden uzak durmanı defalarca söyledim sana. Daha ne istiyorsun benden?" "Beni affetmeni ve yeni bir başlangıç yapmayı." Kurduğu her cümle beni biraz daha çileden çıkartıyordu. "Mert..." sinirle derin bir nefes aldım. "Ben Türkçe konuşmuyor muyum? Defol git!" Diye bağırdım en sonunda. Etrafımızda bu ana şahit olan insanlar aralarında fısıldaşmaya başladılar. Mert utanarak etrafına baktı. Sonra da dolu gözler son bir kez bana bakıp arkasını döndü ve gitti. Biraz olsun üzülmüştüm ama artık buna dayanmıyordum. O ve kardeşi yüzünden sevgilimden, arkadaşlarımdan olmuştum. Huzurumu bozmalarından bıkmıştım. Ayaz'ın insanların arasından çıkıp yanıma geldiğini fark ettim. "Neler oluyor? Mert ile bir sorununuz mu var?" Anlam veremediğim bir şekilde büyük bir ilgiyle sormuştu. "Önemsiz bir şey, boşver. Kardeşiyle ikisi beni bir türlü rahat bırakmıyorlar." Ayaz kaşlarını çatıp etrafa baktı. "Tamam, sakin ol. İstersen kantinde sana sakinleşmen için bir şeyler ısmarlayayım. Olur mu?" Ayaz'ın benimle böyle ilgilenmesi nedenini bilmediğim bir şekilde hoşuma gidiyordu. "Gerek yok, teşekkür ederim." "Israr ediyorum." Gülümsemesi çok içtendi. Daha fazla dayanamayıp teklifini kabul ettim. Kantine geldiğimizde gidip bana bir ayran ve tost alıp geldi. Kendi içinde aynılarını almıştı. Birlikte tostlarımızı yedik. Hem yiyor hem de konuşuyordu. Sürekli bana benimle ilgili sorular soruyordu. Beni tanımaya çalışıyordu. "Demek en sevdiğin renk kırmızı. İddialı bir renktir." "Öyle. En sevdiğim renk kırmızı olmasına rağmen hiç kırmızı kıyafet almadım." Dediğimde kaşlarını kaldırıp gözlerimin içine baktı. "Neden?" Diye sordu merakla. "Taşıyabileceğimi düşünmüyorum." "Öyleyse çok yanlış düşünüyorsun. İnan bana, kırmızı sana çok yakışır." Onun sözlerine karşılık yüzümün kızardığını hissettim. Yanaklarım sıcacık olmuştu. "Hey, tamam utanma." Diyerek güldü. Bu beni daha da utandırmıştı. Sohbet böyle akıp giderken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim. İlk teneffüs 20 dakika olmasına rağmen çabucak bitmişti. Ayaz beni sınıfıma kadar bırakıp kendi sınıfına gitti. Sınıfa Ayaz ile geldiğimi gören insanların Ayaz'a olan bakışlarını gördüm. Kızlar resmen ona tutulmuş durumdaydı. O an düşündüm; gerçekten bu kadar yakışıklı mıydı? İlayda düşüncelerimi yarıda kesti. "Senin bu çocukla aranda bir şey mi var?" Diye sordu sırıtarak. "Nereden çıkartıyorsun bunu? Bir erkek ve bir kız arkadaş olamaz mı?" Biz konuşurken Barış'ın arkamızda bizi dinlediğini fark ettim. Masanın üzerindeki elini yumruk yapmıştı. Sinirlendiği çok açıktı. "Başka sınıftan bir çocukla aniden tanışıp kantinde birlikte tost yiyecek kadar samimi olmanızın başka bir anlamı olabilir mi?" İlayda bu durumdan çok memnun görünüyordu ama Barış birden yumruk yaptığı elini sıraya vurdu ve bir hışımla sınıftan çıktı. Barış'ın bu hareketinden sonra İlayda susup şaşkınlıkla bana baktı. Ben de susup kaldım. Zaten o sırada öğretmen sınıfa girip ders işlemeye başladı. Bu sefer derse odaklanamadım. Barış'ın o hareketi aklımdan çıkmıyordu. Gerçekten kalbini kırmış olmalıydım. Ama o da benim kalbimi kırmıştı, hem de hiç düşünmeden. Kafam o kadar doluydu ki zil çaldığını bile fark etmedim. Yine hep birlikte teneffüse çıktığımız sırada kapıda Ayaz'ı gördüm. "Merhaba." Dedi gülümseyerek. "Aa selam." Ben de aynı şekilde gülümsedim. "Senden telefon numaranı isteyebilir miyim? Arada sırada sohbet edebilmemiz için sana bir şekilde ulaşmam lazım." İlayda bunu duyunca usulca beni dürtüp gözleriyle bir şeyler ima etti. "Tabii ki." Diyerek Ayaz'a telefon numaramı verdim. Kaan, Ayaz'a karşı hiç sevecen bakmıyordu. Ayaz da bunu fark etmiş gibi ona doğru dönüp elini uzattı. "Ben Ayaz bu arada. Kendimi tanıştırmadım, özür dilerim arkadaşlar." Kaan, Ayaz'dan böyle bir hareket beklemediği için afallasa da kendini toparlayıp Ayaz'ın elini sıktı. "Ben de Kaan." "Ben de İlayda." İlayda, Ayaz'a doğru dönüp elini uzattı. Ayaz da nazikçe gülümseyip İlayda'nın elini sıktı. "Bizimle gelsene." Dedim heyecanla. "Çok isterdim ama kuzenimin yanına gideceğim. Bu arada istersen çıkışta birlikte dönebiliriz eve." Ayaz'ın teklifi bana o an çok cazip gelmişti. "Tamam, o zaman çıkışta görüşürüz." "Görüşürüz." İlayda, Ayaz yanımızdan uzaklaşır uzaklaşmaz konuşmaya başladı. "Bu çocuk kesin senden hoşlanıyor. Demedi deme." "İlayda, saçmalama. Çocuğu daha dün tanıdım." Dedim göz devirerek. "Yahu belki görüp beğendi. Olamaz mı?" "Prenses, Nil daha sevgilisinden yeni ayrıldı. Sence bunları konuşmak doğru mu?" Kaan haklıydı. İlayda iç çekerek kollarını kavuşturdu. ********** Son ders bittikten sonra eşyalarımı toplayıp çantama koydum. Sonra da bizimkilere veda edip çantamı aldım ve okuldan çıktım. Hemen çıkış kapısının önünde duvara dayanmış bir şekilde beni bekleyen Ayaz'ı gördüm. Uzaktan onu süzdüm. Gerçekten de çok yakışıklı ve çekiciydi. Sessizce yanına doğru ilerledim. Beni gördüğü anda duruşunu dikleştirdi ve yüzüne sıcak bir gülümseme yerleştirdi. "Sonunda gelebildiniz Nil hanım." Dedi gülerek. "Çok beklettim mi?" "Yok ya, şaka yapıyorum. Merak etme." Yürümeye başladığımızda bir süre kimse konuşmadı. Yolda yürürken birden karşımıza bir sokak köpeği çıktı. Köpek bize doğru havlamaya başlayınca refleks olarak korkup Ayaz'ın arkasına saklandım. Ayaz köpeği kovduktan sonra kahkaha atmaya başladı. "Demek köpeklerden korkuyorsun." Hâlâ gülüyordu. "Hayır, sadece havlayınca refleks olarak saklandım." Savunmam onu daha da güldürmüştü. "Gerçekten çok tatlısın." Dediğinde birden dondum kaldım. O da söylediği şeyin farkına varınca ortam sessizleşti. Yürümeye devam ettik. Eve yaklaşmıştık. Onunla sohbet etmek gerçekten güzeldi. Yaşanan olaylara rağmen beni güldürmeyi başarmıştı. Evin önüne geldiğimiz sırada durduk. Birbirimize veda etmemiz gerekirken bana hiç beklemediğim bir soru sordu. "Nil, bir erkek arkadaşın var mı?" Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Şey... vardı. Yeni ayrıldık." Ayaz tebessüm etti. "Senin gibi birini kaçırmasına üzüldüm." Ayaz'ın sözleri gittikçe daha da tuhaflaşıyordu. "Şey ben gitsem iyi olur. Görüşürüz." Tam merdiveni çıkacakken ayağım takıldı ve dengemi sağlamaya çalışırken geriye doğru düştüm. Ayaz beni düşmeden önce yakaladı. "Dikkat et..." derken susup kaldı. Yüzü yüzüme çok yakındı. Gözleri gözlerime kilitlenmiş durumdaydı. Simsiyah gözlerine bakakalmıştım. Adem elmasının oynadığını gördüm. Kendime geldiğim anda ondan uzaklaştım. İkimiz de o an ne olduğunu anlayamadık. Ortam o kadar gergindi ki Barış'ın bizi izlediğini bile yeni fark etmiştim. Barış karşıda ellerini sıkarak bize bakıyordu. Öfkesi dışarı vuruyordu resmen. Ayaz da ben de Barış'a bakıyorduk. Ben içimden dua etmeye başladım. Barış'ın olay çıkartmaması için içimden yalvarıyordum. Bize doğru geldi. Benim gözlerimin içine baktı. Gözlerinden hayal kırıklığı vardı. "Nasıl yapabilirsin böyle bir şeyi?" "Barış, yanlış anladın." Her ne kadar ayrılmış da olsak bir açıklamayı hak ettiğini düşündüm. "Neyi? Birlikte eve kadar yürümenizi mi, yoksa az kalsın öpüşecek olmanızı mı?" Diye sordu öfkeyle. "Demek yeni ayrıldığın sevgilin Barış." Ayaz'ın ses tonu gergindi. "Ayaz, elimden bir kaza çıkmadan defol git buradan!" Birbirlerini tanıdıklarını fark ettim. Ayaz dalga geçer gibi güldü. "Neden gideyim? Sonradan gelen sensin. Sen git." Ortalık iyice geriliyordu. Barış, Ayaz'a doğru bir adım attı. Ayaz ise yerinden kıpırdamadı. "Sevgilimden uzak duracaksın." Barış'ın çenesi kasılmıştı. Ayaz kaşlarını çattı. "Eski sevgilin." Ayaz'ın kurduğu son cümleden sonra Barış yumruğunu havaya kaldırıp Ayaz'a sert bir şekilde vurdu. Korkuyla çığlık attım. Ne yapacağımı bilemedim. "Barış dur!" Diye bağırdım. Ayaz öfkeyle ayağa kalkıp dudağındaki kanı sildi ve çarpık bir gülümsemeyle Barış'a doğru ilerledi. "Gerçekten mi?" Dedikten hemen sonra Barış'ı yakasından tutup kafa attı. Hemen aralarına girdim. "Lütfen! Durun." O sırada babam dışarı çıktı. "Neler oluyor burada?" Diyerek araya girdi. "Siz iki genç delikanlı utanmıyor musunuz? Hemen evimin önünü boşaltın, defolun!" Diye bağırdı. İkisi de birbirlerine öfkeli gözlerle bakıp arkalarını döndüler ve gittiler. Ben ise ağlamaya başladım. Babam beni tutup eve çıkarttı. Mutfağa benim için bir papatya çayı yapmaya gitti. Telefonumdan bildirim sesi geldi. Bildirime baktığımda Ayaz'ın mesaj attığını gördüm. Ayaz: Özür dilerim, böyle bir ana şahit olmanı istemezdim. Barış benim eski arkadaşım. Eminim hatasını anlar ve tekrardan ilişkinize başlarsınız. Lütfen ağlama, iyi ol. Mert ve Barış sorunu yeni bitmişken şimdi Ayaz ve Barış sorunu başlamıştı. Bunun altından nasıl kalkacağımı bilmiyordum. Ayaz iyi birine benziyordu, onunla vakit geçirmek güzeldi. Barış ise eski sevgilimdi. Şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. |
0% |