@karaatli
|
Kimsesiziz... etrafımızda bizden başka kimse yok. Karanlık bizi köşeye sıkıştırdı. Kaçmak bir çözüm değildi belki ama savaşacak gücümüz de yoktu.
Etrafımdaki insanların sesleri kulağımda toplanmış bir gürültü haline gelmişti. Gözlerimi yavaşça araladığımda beden dersi öğretmenini gördüm. Bana kolonya koklatıyordu. Hemen yanında kendi sınıfımdan bir kız vardı. Etraftakiler endişeli gözlerle yüzüme bakarlarken neler olduğunu hatırladım.
O adamlar Selin'i kaçırmışlardı. Benim arkadaşımı kaçırmışlardı. Ayağa kalkmaya çalıştım ama öğretmen beni tutup durdurdu.
"Canım yapma, şu an biraz dinlenmen lazım."
"Gitmem lazım." Konuşacak halim yoktu. Gidecek halim bile yokken kalkmaya çalışıyordum.
O sırada Barış'ın endişeli gözlerle yanıma geldiğini gördüm. Diğer öğrencileri geçip yanıma oturdu. Ellerini saçlarıma götürdü.
"Ne oldu, iyi misin güzelim?"
"Bence Nil biraz yorgun düşmüş." Öğretmen Barış'tan sonra bana döndü. "Nil, bugünlük velini arayalım, seni eve götürsün tatlım." Başımı hayır anlamında salladım.
"Olmaz, babam korkar şimdi. Hem benim gitmem gerekiyor." Tekrar kalkmaya çalıştım ama bu sefer beni durduran Barış oldu.
"Öğretmenimizi duydun. Seni ben götürürüm evine." Etrafıma bir göz attım. Gözlerim arkadaşlarımı aradı hiçbiri ortalıkta yoktu. Ne İlayda, ne Kaan, ne de Mete. Onları böyle bir durumda yalnız bırakamazdım. Ben de gitmeliydim.
"Bakın anlamıyorsunuz."
"Nil, lütfen canım eve gidip dinlenmeyi kabul etmezsen aileni arayacağım." Öğretmenin son uyarısıyla başka çarem kalmadığını fark ettim. İstemsizce de olsa başımla onayladım.
Barış ayağa kalkmama yardım etti. Sonra da koluma girip düşmememi sağladı. Öğrencilerden ve beden öğretmeninin yanından uzaklaştıktan sonra Barış'a sessizce durumu anlatmaya çalıştım.
"Barış, gitmem lazım. O adamlar... o adamlar Selin'i kaçırmışlar." Barış birden bana dönüp kaşlarını çattı ve gözlerimin içine anlamsız bir bakış attı.
"Ne diyorsun sen?" Yürümeyi bıraktık.
"Ciddiyim. O adamlar Selin'e bir şey yapmadan önce Selin'i bulmamız gerekiyor." Konuşurken sesim titriyordu.
"Diğerleri nerede?" Diye sordu Barış tedirgin bir şekilde.
"Bilmiyorum. Mete öğrenir öğrenmez bir hışımla gitti. Diğerleri de peşinden gitmiş olmalılar." Barış endişeli gözlerle bana baktığında ne düşündüğünü tahmin edebildiğimi fark ettim. Adamların bu kadar ileri gitmesi onu çok korkutmuştu. Çünkü bana bir şey olma ihtimali artıyordu.
"Mete'yi ara ve yerlerini öğren. Onların yanına gidelim."
Mete'yi aradım ama telefonu açmadı. Sonrasında İlayda'yı aradım. Neyseki İlayda hemen telefonu açtı.
"İlayda, neredesiniz?"
"Nil, sana hemen konumu atıyorum. Hemen buraya gelmen gerekiyor!" Telefonu direkt kapattı. Neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum.
"Gitmemiz gerek." Dedim Barış'a bakarak.
Barış yeniden kolumu tutup omzunun üzerinden geçirdi.
"Ağırlığını bana ver, hâlâ iyi değilsin." Dediği gibi yaptım. Birlikte spor salonundan çıktık. İlayda'nın bana attığı konumu Barış'a attım. Barış beni kimin olduğunu bilmediğim bir arabanın ön koltuğuna oturttu. Tam o sırada Ayaz'ın koşarak geldiğini gördüm.
"Nil!" Diye seslendi. Barış ile ikimiz aynı anda o yöne doğru döndük.
"Ayaz, sen burada ne yapıyorsun?" Dedim bitkin sesimle. Barış, Ayaz'a karşı kendini zor tutuyordu ama Ayaz ona bakmıyordu bile.
"Ne oldu? İyi misin? Hastaneye mi gidiyorsun?" Ben daha ardı ardına sorduğu sorulara cevap veremeden endişeli bir şekilde Barış'a döndü. "Ne oldu ona Barış?" Sesini yükseltmişti.
"Seni ilgilendirmez! Okula dön." Barış benim kapımı kapatıp sürücü koltuğuna geçti ama Ayaz pes etmedi.
"Öyleyse ben de geliyorum." Diyerek arka koltuğa oturdu. Barış, Ayaz'ın bu hareketine karşılık sert bir şekilde direksiyona vurup arabadan indi ve Ayaz'ın oturduğu taraftaki kapıya doğru gitti. Kavga etmemeleri için ben de arabadan indim ve aralarına girdim.
"Bakın, lütfen! Arkadaşım zor durumdayken ben burada sizinle uğraşamam. Yeter artık!" Kalan son enerjimi onlara harcamıştım. Arabaya tutunup güç alıyordum. Resmen gözlerim kapanıyordu. Barış son kez Ayaz'a baktı ve iç çekerek yeniden sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırıp gaza bastı. İlayda'nın attığı konum bize biraz uzaktı. Ben de bundan faydalanarak gözlerimi kapatıp biraz uyumaya çalıştım. Bu halde kimseye bir faydam olmazdı. Uykusuzluk ve yorgun düşmek beni derin bir uykuya sürüklemişti. Ne zaman içimin geçtiğini bile anlayamamıştım.
Geldiğimizi bile fark etmemiştim. Hâlâ uyuyorken kulaklarım Ayaz'ın sesiyle doldu.
"Nasıl bu kadar güzel olabilirsin?" Hemen gözümü açmadım. Kalbimin hızlandığını hissettim. Yüzümün kızarmaması için dua ettim içimden. Hâlâ uyuyormuş gibi davranmaya devam ettim. O da konuşmaya devam etti. "Keşke seni daha önce tanıma fırsatım olsaydı. O zaman seni asla başkasına bırakmazdım." Hüzünlü bir şekilde derin bir nefes aldığını duydum ve tam alnımın üzerinde ufak bir öpücük kondurduğunu hissettim. Daha da heyecanlandım. "Maalesef bu benim sana verebileceğim ilk ve son öpücük uyuyan güzel." Bu cümleden sonra heyecanım yerini hüzüne bıraktı. Birkaç saniye sustuktan sonra devam etti. "Keşke seni sonsuz uykundan uyandıracak büyülü aşka sahip olan prens ben olsaydım." Sonrası bitmek bilmeyen bir sessizlikti. Arabanın kapısının kapandığını duydum ama yine de gidip gitmediğinden emin değildim. Gözlerimi açmaya karar verdim. Aradan dakikalar geçmişti. Gözlerimi açtığımda Ayaz orada değildi. Belki de bu bir rüyaydı. Belki de Ayaz yanıma hiç gelmemişti.
Arabanın koltuğunda doğrulup dışarı doğru baktım. Etrafta kimse görünmüyordu. Arabayı açmaya çalıştığımda kilitli olduğunu gördüm. Cam biraz aralıktı. Sanırım içeri hava girmesi için çok az bir aralık bırakmaya karar vermişlerdi. Hava kararmaya başlamıştı. Kim bilir ne kadar zamandır uyuyordum. Telefonu elime alıp Barış'ı aradım. İlk çalışta açtı.
"Uyandın demek."
"Kapıyı açabilir misin?"
"Tamam, hemen geliyorum." Telefonu kapattı. Çok geçmeden yanıma geldi. Cebinden anahtarı çıkarıp arabanın kapılarını açtı. Ben de daha fazla beklemeden arabadan çıktım.
"Daha iyi misin?" Diye sordu ilgiyle.
"İyiyim." Aramızda garip bir sessizlik oluştu. Orada öylece kaldık. İkimizden de tek bir kelime çıkmadı. Sessizliği bozan Barış oldu.
"Beni affedecek misin artık?" Aniden sorduğu soruya karşılık sadece gözlerinin içine baktım. "Bir şey demeyecek misin?" Direttiği anda gözlerimi başka yöne çevirdim.
"Ben o gün bana inanmanı, güvenmeni o kadar çok istedim ki..." Sustum. Çünkü gözlerim doldu. Ağlamak istemiyordum. Barış bana doğru bir adım daha attı ama ben yaklaşmasını istemiyordum. Geriye doğru bir adım attım.
"Nil..." İsmimi söylediği anda sussa da yarım kalan bir cümle olduğu çok belliydi. Söylemek istediği şeyler vardı ama susuyordu.
"Barış, biz denedik. Olmadı. Ben sana aşık olduğumu sandım ama benimki sadece sevgiymiş. Sana karşı koşulsuz şartsız duyduğum bir sevgiyi aşk sandım. Bunu bana inanmadığında anladım." Barış söylediklerime karşı çok incinmiş görünüyordu.
"Bana aşık değilsin." Diyerek söylediklerimi hazmetmeye çalıştı.
"Bu saatten sonra sana aşık olsam da değişen bir şey olmayacak. Ben sana o gün yalvardığımda, sanki seni Mert ile aldatmışım gibi konuştun benimle." Barış'ın gözleri dolmuştu. Kaşlarını çatıp bir saniyeliğine yüzünü gökyüzüne çevirdi ve sonra yeniden bana baktı.
"Ayaz'a karşı bir şeyler hissediyorsun değil mi?" Böyle bir soru soracağını biliyordum ama bu kadar erken soracağını tahmin etmemiştim.
"Sana yalan söylemek istemiyorum. Evet Ayaz benim içimde bazı şeyleri sorgulattı." Barış inanamayarak gözlerimin içine baktı.
"Ondan etkileniyor musun?" Sesini kısmıştı. Yutkunduğunu gördüm.
"Evet." Barış cevabımı duyduğu anda gözlerinden yaşlar aktı. Onu böyle görmek beni çok üzmüştü. Barış'a yaklaşıp elimle gözyaşlarını sildim. Elim yüzüne değdiği anda gözlerini kapattı.
"Duygularından emin olana kadar..." geriye doğru bir adım attı ve benden uzaklaştı. "Gerekmedikçe konuşmayalım." Diyerek arkasını döndü. Yürüyerek karşımızda duran müstakil, kapısı açık olan eve girdi.
Barış'ı incitmiştim. Mert'i incittiğim gibi onu da incitmiştim. Sanırım aşk bana göre bir şey değildi. Birilerini kırmanın ne kadar büyük bir yük olduğunu ilk defa şu an anlamıştım. Ayaz'ı da üzmek istemiyordum. Bu yüzden üçünden de uzak durmaya karar verdim. Ama Mert'ten ne kadar uzak durursam durayım yine de bir şekilde yanımda bitiyordu.
Derin bir nefes aldıktan sonra şu anki konumuza odaklandım. Kim olduğunu bile bilmediğimiz adamlar arkadaşımızı kaçırmışlardı. Hızlı adımlarla Barış'ın girdiği eve girdim. Hepsi orada olmalıydı. Eve girer girmez uzun bir koridorla karşı karşıya geldim. Konuşma seslerini takip ederek hangi odada olduklarını bulup içeri girdim. İçeriye girdiğimde masanın etrafında toplandıklarını gördüm. Herkes bir anlığına başını kaldırıp bana baktı. İlayda ayağa kalkıp bana sarıldı.
"Bayıldığını öğrendik. Çok özür dileriz. Mete'nin arkasından koştuğumuz için bunu fark edemedik." Gülümsemeye çalıştım.
"Önemli değil. Bir bardak su alabilir miyim?" İlayda üzgün bir yüz ifadesiyle bana masada duran sürahiden su koyup verdi. Kaan ve Mete'nin arasında duran boş duran sandalyeye oturdum. Sudan birkaç yudum alıp bardağı ellerim arasında tuttum. "Burası neresi?" Diye sordum.
"Burası Mete'lerin yazlığı." Kaan cevap verdikten sonra Mete'ye baktım. Mete'nin beti benzi atmıştı. Donuk bir yüz ifadesiyle konuşmadan masaya bakıyordu.
"Mete." İlayda sakin bir şekilde Mete'ye seslendi. Mete başını kaldırıp İlayda'ya baktı.
"Şimdi ne olacak?" Dedim endişeli bir ses tonuyla.
"Onları bulacağız." Barış'ın sesiyle başımı ona doğru çevirdim. Sanki az önceki kırılmış Barış gitmiş, yerini soğuk duygusuz biri almıştı.
"Anlattıklarınıza göre elimizde hiçbir kanıt yok. Nasıl bulacağız?" Ayaz'ın sorusuna karşılık Mete ilk defa konuştu.
"Nil, babasıyla konuşursa belki bir şeyler öğrenebiliriz."
"Konunun Nil'in babasıyla ne ilgisi var?" Ayaz anlamayarak bana baktı.
"Bilmiyorum." Dedim mahçup bir şekilde. "Tek bildiğim babamın benden bir şeyler sakladığı."
"Şimdiye kadar niye konuşmadın?" Barış bir anda beni sorguya çekmeye başladı.
"Çünkü kendisinin anlatmasını bekledim." Dediğimde alaycı bir şekilde güldü.
"En başta konuşsaydın belki şu anda okulda genç bir kız öldürülmeyecekti ya da belki de Selin kaçırılmayacaktı." Bu söyledikleri beni resmen çileden çıkartmıştı. Ayağa kalkıp elimle masaya vurdum.
"Sana yorum yapma hakkını kim verdi? Sen ne biliyorsun ki konuşuyorsun? Ben de öldürülecektim! Sence bütün bunlar olsun ister miydim?" Bağırmaya başladım. Barış da buna karşılık ayağa kalktı ve bana doğru eğildi.
"Asla kimseyi üzmek zarar vermek istemiyorsun! Ama hep birilerinin incinmesine sebep oluyorsun! Görmüyor musun?" Barış acımasız bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. Ayaz, Barış'ın kolunu tuttu.
"Barış yeter." Barış'ı sakinleştirmeye çalıştı ama Barış susmadı.
"Yetmez! Nil okula geldiğinden beri başımıza gelmeyen felaket kalmadı. Az önce bahçede bana ne dedi biliyor musun?" Öfke kusuyordu resmen. Bir yandan da gözlerinden yaşlar süzülüyordu. "Bana aşık olduğunu sanmış ama aslında beni sadece seviyormuş!"
"Barış sus artık." Sesim titriyordu.
"Susmuyorum!" Bana bakarken gözleri parlayan adam şimdi bana öfke kusuyordu. "Başka ne dedi biliyor musun? Gözlerimin içine baka baka..." sustu ve kısa bir süre hayal kırıklığına uğramış gözlerle bana baktıktan sonra yeniden Ayaz'a döndü. "Senden etkilenmiş." Ayaz çatık kaşlar ve şaşırmış bir yüz ifadesiyle bana baktı. O an Mete ayağa kalktı.
"Yeter!" Diye bağırdı aniden. Ben kendimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başladım. "Benim sevdiğim kız kaçırıldı! Siz burada gelmişsiniz saçma sapan bir aşk üçgenini tartışıyorsunuz!" Mete bağırmaya devam etti. Kaan yerinden kalkıp Mete'yi tekrar yerine oturtturdu. Sakinleşmesini sağladı. Ona biraz su verdi. İlayda da benim yanıma gelip sakinleşmemi sağladı. Barış yeniden yerine oturup bir eliyle başını ovaladı. Az önce geçirdiği öfke krizinden sonra kendine gelmiş görünüyordu.
"Ben gidiyorum." Diyerek ayağa kalktım.
"Nereye?" Diye sordu Kaan anlamayarak.
"Babamla konuşacağım. Artık daha fazla kimseye zarar gelmesini istemiyorum." Son cümleyi Barış'ın gözlerinin içine bakarak söyledim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Kalbim acıya acıya... |
0% |