Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@karaatli

Evden çıktığım sırada arkamdan koşarak gelen bir çift ayak sesi duyup arkamı döndüm. Karşımda Ayaz'ı gördüm. Tam önümde durup gözlerimin içine baktı. Neden peşimden geldiğini bilmesem de onu karşımda görmek bana kendimi iyi hissettiriyordu. Yine de ondan uzak duracak, mesafemi koruyacaktım. Çünkü artık hayatımda uzun bir süre ilişki istemiyordum.

 

"O sözlerin hiçbirini hak etmediğini biliyorum." Dediğinde alay eder gibi güldüm. Bir yandan da ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Öyle mi?" Dedim gülerek. "O zaman neden hiçbir şey demedin?" Diye sordum sorgulayıcı bir şekilde.

 

"O an ortam daha da alevlensin istemedim. Söz konusu bir kızın kaçırılması ve konuşulması gereken şeyler bunlar değildi." Gayet ciddi ve net bir ses tonuyla konuşuyordu.

 

"Neyse zaten gidiyorum." Arkamı döndüğüm sırada Ayaz bileğimden tuttu.

 

"Bekle."

 

"Neden?" Diye sordum.

 

"Ne ile gideceksin?" Diye sordu.

 

"Taksiyle gideceğim." Diye cevap verdim.

 

"Şu an bu durumda herhangi bir yere yalnız başına gitmen doğru değil. Selin'i kaçıranların ve hatta okuldaki o kızı öldürenlerin amacı aslında sensin, öyle değil mi? Seni yakalamak istiyorlar." Ayaz'a karşı sadece başımı sallayabildim.

 

"Öyleyse ben de seninle geliyorum." Dediği sırada Mete'nin yazlığının camında bizi izleyen Barış'ı gördüm. Gözlerinde bu sefer öfke yoktu. Sadece üzgün görünüyordu. Gözlerimi yeniden Ayaz'a çevirdim.

 

"Peki, gel." Ve yürümeye başladım. Ayaz da sessizce peşimden geldi. Birlikte yürüyerek caddeye çıktık. Önümüzden birkaç taksi geçti ama hepsi doluydu. Bir süre daha yürümeye devam ettik. Ayaz biraz arkamda yürüyordu. Bu hareketine anlam veremesem de sebebini sormadım. Sadece ara ara arkamı dönüp ona bakıyordum. O da bana bakıyor oluyordu.

 

Sonunda boş bir taksiye denk geldik ve hemen bindik. Ayaz ön koltuğa oturdu ben ise arkaya oturdum. Ben daha ağzımı açmadan Ayaz oturduğumuz sokağı tarif etmeye başladı. Bazen onunla aynı sokakta oturduğumuzu unutuyordum. Tanışalı çok kısa bir süre olmasına rağmen çok şey yaşamıştık. Aramızda bazı duygular oluşmuştu ama ikimiz de bu duygulardan kaçıyorduk. Çünkü ikimiz de bir ilişkiye başlamanın iyi bir fikir olmadığını biliyorduk. Ayaz benim için üç gündür konuştuğum öylesine bir çocuk olmalıydı ama öyle değildi. Hayatımdaki her şey kadar Ayaz ile tanışmam da çok garipti. Bir okul gezisinde her şeyin darmaduman olduğu bir anda Ayaz benim hayatımı kurtarmıştı. Birden ortaya çıkıp beni kurtarmıştı. Siyah gözleri kalbimin ritmini bozmuştu. Böyle bir durumun doğru olmadığını biliyordum ama hissettiklerime engel olamıyordum. Ona karşı bir çekim hissediyordum. İşin kötü tarafı Barış'ı sevdiğimi biliyordum. Barış'a karşı her ne kadar kızsam da onu seviyordum. Evet belki bu aşk değildi ama ona olan sevgimi görmezden gelemezdim. Bu yüzden Ayaz'la da Barış'la da arama mesafe koymaya karar verdim.

 

Ben böyle düşünüp dururken eve vardığımızı bile fark etmemiştim. Ayaz taksiyi kredi kartı ile ödedikten sonra arabadan indi. Ben de onunla birlikte indim. Oturduğum apartmanın önünde dikildim. Başımı kaldırıp sığındığım tek yer olan gökyüzüne, yuvama baktım. İç çekip Ayaz'a doğru döndüm. Kaşları çatık bir şekilde ilgiyle beni seyrediyordu.

 

"Gökyüzüyle garip bir bağın var." Dedi. Ona bu konuda bir şey söylemek istemedim. Hatta ondan mümkün olduğunca uzak durmak istedim.

 

"Git artık. Geldim işte evime." Onu böyle kovmamı garip karşıladı.

 

"Beni kovacağına git babanla konuş. Ben buradayım, senin kapında bekleyeceğim."

 

"Nasıl yani? Kapımda nöbet tutacak halin yok ya." Dedim göz devirerek ama Ayaz'ın hiç şaka yapar gibi bir hali yoktu.

 

"Nil, uzatma işte. Gir evine. Sana kapının önünde bir zararım var mı?"

 

"Ayaz..." Cümlemi yarıda kesti.

 

"Nil, arkadaşın kaçırılmış, sen hâlâ burada benimle münakaşaya girmeye çalışıyorsun. Git artık." Sanırım haklıydı. Daha fazla bir şey demeden arkamı döndüm ve apartmana girdim. Dairenin önüne gelince cebimden anahtarımı çıkardım ve kapıyı açıp içeri girdim. Babam geldiğimi duymuş olmalıydı.

 

"Nil! Sen misin kızım?" Diye seslendi.

 

"Evet baba."

 

Kapıyı kapattıktan sonra babam yanıma geldi. Telaşlı görünüyordu.

 

"Niye erken geldin, yoksa bir şey mi oldu?"

 

"Evet, aslında çok kötü bir şey oldu."

 

"Nil ne oldu?" Babam iyice gerilmişti.

 

"Gel baba, içeriye geçelim." Babam dediğim gibi yaptı. Karşılıklı koltuklara oturduk. Ben ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirdim. Başta konuya nasıl gireceğimi bilemedim. Babam endişeli gözlerle beni seyrediyordu. Daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladım.

 

"Bugün benim en yakın arkadaşlarımdan biri kaçırıldı." Babam aniden ayağa fırladı.

 

"Ne? Ne diyorsun sen kızım!?"

 

"Lütfen baba, otur." Nefes verdim. Konuşmaya çalıştığım sırada ellerimin titrediğini fark ettim.

 

"Nil, neler oluyor?" Artık daha fazla konuyu uzatmanın bir anlamı olmadığına karar verdim.

 

"Baba, bana anlatman gerekiyor. Benden ne sakladığını bilmem gerekiyor." Gözlerimin dolduğunu fark edip derin bir nefes aldım. Babam korktuğunu açıkça ifade eden gözlerle bana baktı.

 

"Arkadaşının kaçırılması, senin başına gelenlerle bağlantılı mı?" Resmen sesi titriyordu ve bu beni daha da korkutmuştu. Önce başımı salladım sonra da gözümden akan yaşı sildim.

 

"Evet." Sesim zar zor çıkmıştı. Babam yeniden yerinden kalkıp elleriyle yüzünü kapattı. Sonra da bir elini yumruk yapıp birkaç defa başına vurdu. Pişmanlık duyuyor gibi bir hali vardı ama bunun neyden kaynaklandığını bilmiyordum.

 

"Bu olaylar başladığı anda seni buradan götürmem gerekirdi." Babamın söyledikleri beni endişelendirmeye devam ediyordu.

 

"Baba, neyden bahsediyorsun sen?" Babam bana doğru dönüp gözlerimin tam içine baktı.

 

"Ben seni sadece bu olaylardan korumaya çalıştım Nil. Sana yemin ederim ki bütün her şeyi bunun için sakladım." Artık merakım öfkeye dönüşmüştü.

 

"Neyi!?" Bağırdım.

 

"Sen daha doğmadan önce bir ortağım vardı Nil. Sadece ortağım değil, aynı zamanda çok yakın arkadaşımdı. Biz birlikte büyüdük, kardeş gibi..."

 

"Baba tüm bunların senin yıllar önceki bir arkadaşınla ne ilgisi var?" Anlam veremiyordum.

 

"Sadece dinlemeni istiyorum." Diyerek beni susturdu. Sonra devam etti. "Birlikte iş kurmayı düşündüğümüz zamanlarda hayatımıza annen girdi. Anneni önce o, yani arkadaşım tanıdı ve ona aşık oldu. Sonra annenle ben tanıştım ve birbirimize aşık olduk. Arkadaşımın annene aşık olduğunu bildiğim halde kalbime engel olamadım. Ama arkadaşım bir şekilde bunun üstesinden gelmişti, en azından ben öyle sanıyordum." Bir süre duraklayıp derin bir nefes aldı ve verdi. "Sonra annenle evlendim. Arkadaşımla da güzel bir iş kurmuştuk. Birlikte idare ediyorduk ve iyi paralar kazanıyorduk. Her şey muazzam giderken bir de dünyaya sen geldin." Babamın gözleri dolmuştu.

 

"Baba sen iyi misin?" Diye sordum lafının arasına girerek. Olumlu bir şekilde başını salladı.

 

"Sen doğduktan sonra arkadaşım seni çok sevdi. Sana resmen tapıyordu Nil. Her gün seni görmeye gelip sana oyuncaklar getiriyor ve seninle oyunlar oynuyordu. Sanki kendi kızıymışsın gibi seni seviyordu. Sen hatırlamazsın çünkü daha çok küçüktün. Ben ne zaman eve gelsem arkadaşım evde oluyordu. Başlarda bu bana tuhaf gelmese de sonra anladım ki bu sadece seninle ilgili bir durum değildi." Durup yanındaki sürahi alıp bardağa biraz su döktü ve içmeye başladığın ellerinin titrediğini gördüm.

 

"O zamanlar çok çalışıyordum, tahmin edemeyeceğin kadar çok... hatta çok çalışmamdan şikayetçi olduğun zamanlardakinden bile çok... ve annen ile aramıza soğukluk girdi. Evliliğimiz sarsılıyordu. Kavgalar, huzursuzluklar ardı ardına geldi. Arkadaşım dediğim, güvendiğim adam bu durumdan faydalanıp anneni etkisi altına almış ve bir ilişkiye başlamışlar." Bunu söylerken zorlandı.

 

Bunu duyduğum anda şok içinde kalakaldım. Annem baba mı aldatmış olamazdı. Nefes alış verişim hızlandı. Başımı iki yana sallayıp ağlamaya başladım. Dudaklarımın arasından tek bir kelime döküldü.

 

"Hayır." Sesim çok kısık çıkmıştı.

 

"Sadece anneni değil, seni de kontrolü altına almıştı. Siz sanki benim değil onun ailesiydiniz. Bir gün yine eve geldiğimde o evdeydi ve senin ona baba dediğini duydum. Nil sen o adama baba dediğinde içimde öyle bir fırtına koptu ki sana anlatamam kızım. O an gözümün önü karardı resmen. Kendime hakim olamayıp yanınıza koştum. Öfkeyle o adamı kolundan tuttum ve dışarı attım. Sen ağlamaya başlayınca annen öfkelendi. Yeniden kavga etmeye başladığımızda annen onunla olan ilişkisini itiraf etti. Dünyam başıma yıkıldı. İlk başta ne yapacağımı bilemedim. Evi terk etmeyi düşündüm, annenle boşanmayı düşündüm ama hiçbiri benim annene olan aşkımı yenecek düşünceler değildi. O yüzden de anneni affettim." Duyduklarıma karşılık hüngür hüngür ağlamaya başladım.

 

"Annem bunu nasıl yapar!?" Diye bağırdım göz yaşlarımın arasından.

 

"Benim yüzümdendi. Eğer annene gerektiği kadar zaman ayırıp evliliğimizi biraz olsun toparlamaya çalışsaydım tüm bunlar olmazdı." Babamın söyledikleri beni daha da üzmüştü. Onun kendini suçlu sanması çok kötü bir durumdu.

 

"O adama ne oldu?" Diye sorduğumda babam kaşlarını çattı.

 

"Ona olan öfkem asla dinmedi. Önce sahte bir imzayla tüm haklarını üzerime geçirdim. Sonra da usulsüz bir olayı onun üzerine yıkarak onu hapse attırdım. Beş kuruşu kalmadığına emin olana dek durmadım. Zaten hayatta benden başka kimsesi yoktu. Ailesi biz delikanlıyken öldüğü için kimsesizdi. Zamanla şirketi büyüttüm ve annenle aramızı düzelttim ama onun peşini asla bırakmadım. Hiçbir yerde barınmaması için elimden geleni yaptım ve bir gün ortadan kayboldu. İntihar edip öldüğünü düşündüğüm için peşini bıraktım. Aradan yıllar geçti.Sen kocaman bir kız oldun. Senin 15. Yaş gününde evimize isimsiz bir kargo geldi. Kutunun içinde üzerine bıçak saplanmış bir oyuncak ayı vardı. Bu kutunun ondan geldiğine emindim ama sorununun seninle olduğunu bilmiyordum. Nasıl olduysa bir şekilde eli kolu uzun adamlarla muhatap olmuş ve büyümüş. İflas etmeme de o sebep oldu. Şimdi de senin peşinde kızım."

 

Ne diyeceğimi bilemiyordum. Göz yaşlarım kurumuş gibi hissediyordum. Algılarım kapanmış, düşünemiyordum. Bir anda tüm taşlar yerine oturdu.

 

"Okuldaki masum bir kızı öldürecek kadar ileri gitti." Dedim şaşkın bir şekilde yere bakarak.

 

"Okuldaki kızı da o mu öldürdü? Emin misin!?" Babam aniden duvara yumruk attı. "Bir insan nasıl bu kadar adileşebilir!?"

 

Ayağa kalktım. Çatık kaşlarla babama baktım.

 

"Arkadaşımı kurtarmam gerekiyor." Koşarak evin kapısından çıktım. Babam arkamdan defalarca seslendi ama dönüp bakmadım. Apartman kapısından çıkar çıkmaz Ayaz ile çarpıştım.

 

"Hey! Neler oluyor?" Ayaz elini omzuma koydu. Duyduklarımdan sonra biraz olsun rahatlamaya ihtiyacım vardı bu yüzden ona sarıldım. Ayaz bu hareketimi beklemediği için kolları bir süreliğine havada kaldı. Sonra kollarını belime doladı. Ona daha da sıkı sarıldım ve yeniden ağlamaya başladım. Sakinleşmeye ihtiyacım olduğu için ona sığınmıştım. "Şşş geçti, tamam mı? Sorun yok. Ben buradayım, gökyüzü burada, ihtiyacın olan her şey burada." Sarılmayı bırakıp gözlerine baktım. Gökyüzü olayını nereden bildiğini anlamaya çalıştım. O da aklımı okur gibi konuşmaya devam etti. "Biliyorum işte. Şu an önemli olan senin sakin olman. Tamam mı?" Tek eliyle yüzüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.

 

Biraz olsun sakinleşmemi sağlamıştı.

 

"Teşekkür ederim." Hâlâ sesim titriyordu.

 

"Şimdi bana neler olduğunu anlatacak mısın?"

 

"Bu çok zor, anlatabileceğimi sanmıyorum. Sadece artık kimi aradığımızı biliyorum."

 

"Pekala, bu da yeterli. Öyleyse yazlığa geri dönüp bunu konuşmaya başlayalım." Başımla onu onayladım. Ben yeniden taksi çevireceğimizi sanarken o beni elimden tutup kendi evinin önünde duran lüks bir arabaya getirdi.

 

"Araba kullanmayı biliyor musun?" Diye sordum.

 

"Tabii ki biliyorum. Ben 19 yaşındayım yani ehliyetim de var." Arabaya bindikten sonra arabayı çalıştırdı. Ben de hemen ardından arabaya binip kemerimi taktım. Telefonundan konum açıp sürmeye başladı. Yol boyunca kafamı dağıtmak için saçma sapan sorular sordu.

 

"En sevdiğin yemek ne?"

 

"Gerçekten şu an bu durumda bunları konuşacak mıyız?" Sitem ettim ama o sadece gülmekle yetindi.

 

"Hadi ama, seni yemeğe çıkartmak için en sevdiğin yemeği bilmem gerekir." Dediğinde şaşırarak ona baktım.

 

"Beni yemeğe mi çıkaracaksın?"

 

"Evet, tüm bunlar bittiğinde seninle bir yemeğe çıkmak istiyorum. Tabii ki sen de istiyorsan?" Sorusuna karşılık ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Şey ben..." utandığımı hissettim.

 

"Yoksa istemiyor musun?"

 

"Emin değilim." Bu cevabıma karşılık kızmasını veya üzülmesini beklerken o sadece gülümsedi.

 

"Öyleyse emin olduğunda çıkarız. Şimdi söyle bakalım; en sevdiğin yemek ne?" Cevabı kıkırdamama sebep oldu.

 

"Lahana sarması." Birden kahkaha attı.

 

"Lahana sarması mı?"

 

"Evet, bu kadar gülecek ne var?" Biraz bozulmuştum açıkçası.

 

"Bilemiyorum, biraz komik geldi. Senin gibi kızlar genelde ahtapot, ıstakoz, gibi şeyler söylerler."

 

"Ben nasıl bir kızım?" Diye sordum anlamayarak.

 

"Eskiden zenginmişsin duyduğum kadarıyla."

 

"Sen değil misin? Altındaki arabaya bakarsak öylesin." Ben böyle söylediğimde birden yüzü asıldı.

 

"Şimdilik." Kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Nasıl yani?"

 

"Şu an babamın sağladığı imkanlarla yaşamak zorundayım. Mezun olduğumda çalışmaya başlayıp kendi şartlarımla yaşamak istiyorum." Başı dik bir şekilde konuştu.

 

"Babanın imkanlarıyla yaşamanın nesi bu kadar kötü?" Diye sordum merakla.

 

"Babamla aramız pek iyi değil. Tek yaşamamdan anlaman gerekirdi." Dedi sırıtarak. Onun böyle bir durumda gülümsemesi kalbimde bir yerlere dokunmuştu. Ona üzülmüştüm.

 

Biz böyle konuşurken yolda bir arabanın bizi takip ettiğinin farkında değildik ama bir anda Ayaz'ın gözleri dikiz aynasına çarptı. Kaşlarını çatıp gaza bastı. Hızını arttırdığında bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım.

 

"Ayaz neler oluyor?" Ayaz korkuyla gözlerime baktı.

 

"Sanırım Selin'i kaçıran adamları bulmamıza gerek kalmadı."

 

"Bu ne demek oluyor?" Dedim endişeli bir ses tonuyla.

 

"Çünkü onlar bizi buldu Nil." Biraz daha gaza bastı. Korku tüm vücudumu kapladı. Aklımdan binbir türlü şey geçti. Artık sadece kendim için korkmuyordum, Ayaz için de korkuyordum. Eğer bizi yakalarlarsa onu da öldürebilirlerdi.

 

"Ayaz beni indir ve sen git!" Diye bağırdım.

 

"Delirdin mi sen!?"

 

"Eğer bizi yakalarlarsa seni de öldürecekler!" Dedim ağlayarak.

 

"Seni asla bırakmam Nil, duydun mu beni? Bunu bir daha sakın aklının ucundan bile geçirme!" Diyerek biraz daha gaza bastı. Birden bilmediğim bir orman yoluna girdi.

 

Neler olabileceğini düşündüm. Aracın bizi yakalamaması için dua ediyordum. Peşimde olmaları Selin'e bir şey yapmış olabilecekleri anlamına geliyordu. Karanlık bizi ele geçirmeye başlamıştı. Yolun sonu uçurum olabilir miydi?

Loading...
0%