Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@karaatli

Kalbim uzun bir yokuş gibiydi. Yorucu ama sonuna vardığımda güzel ve hafif bir esinti var.

1 AY SONRA:

Aradan uzun bir süre geçti, herkesin sessizleşeceği ve uzaklaşacağı kadar uzun zaman... bu son bir ay kendimi ve hayatımı sorguladığım bir süreç oldu. Kısaca bunalıma girdim ve kendimi etraftaki herkese, her şeye kapattığım bir döneme girdim. Babam bana neler olduğunu bildiği halde yardım edemediği için kendinden nefret etmeye başlamıştı. arkadaşlarımla ise aramdaki bağ gerçekten zayıflamıştı, en azından ben öyle sanıyordum. Uzun bir süredir onlarla iletişime geçmiyor veya onların olduğu ortama girmiyordum. Derslerde her zamanki gibi Barış'ın yanına oturuyordum ama onunla da göz teması bile kurmadan okulun bitmesini bekliyordum. Ayaz'la ise... ah Ayaz..! onu sadece eve giderken görüyordum. Elleri cebinde, başı eğik bir şekilde evine gidiyordu. O günden sonra bir daha hiç konuşmadık. Bir süre sonra onu, gülüşünü ve hatta bana olan sevgi dolu, heyecanlı bakışlarını özlemiştim. Onun da beni özleyip özlemediğini merak etmekten kendimi alı koyamıyordum. Bazen bu bir aylık süreçte beni unuttuğunu ve artık kalbinde bana ait bir yer olmadığını düşünüp kendimi daraltmayı başarabiliyordum.

Selin neredeyse iyileşmişti, en azından fiziksel yaraları iyileşmişti ama psikolojik açıdan berbat durumdaydı. Mete ona olan kırgınlığını unutup her anında Selin'e destek olmaya çalışmıştı. Bu süreçte o da kendini Selin dışındaki herkesten soyutlamıştı. Kaan ve İlayda ise arkadaşlarının yokluğunu ilişkileriyle doldurmaya çalıştılar. Birbirlerine olan aşklarını açıklayıp güzel bir ilişkiye başlamışlardı. Aslında mutlu görünüyorlardı ama bazen İlayda'nın ağladığına şahit oluyordum. Yanına gidip onu teselli etmek istesem de bunu yapacak gücü kendimde asla bulamıyordum.

O kara günden sonra hiç kötü bir şey olmadı. Sanki kötülük mağarasına çekilmiş dorğu zamanı bekliyor gibiydi. Kısacası fırtına öncesi sessizlik gibiydi ve bu beni fazlasıyla korkutmaya yetiyordu. Babam her okul çıkışıma gelip beni korumaya çalışıyordu, belki yolda başıma bir şey gelir diye. Haydar Soyuak dene o adam hakkında bir şeyler aradım ama hiçbir şey bulamadım. Adam sanki hiç varolmamış gibiydi. Ben de bir yerden sonra araştırmayı bıraktım çünkü ne kadar uğraşırsam uğraşayım bir şey bulamıyordum.

Şimdi yine okula gittiğim öylesine günlerden birindeydim. Apartmanın kapısından çıkar çıkmaz karşı kaldırımda Ayaz'ı gördüm. orada öylece durmuş bir şeyle uğraşıyor gibi görünüyordu. Beni görmediği için bir süre onu izlemeyi tercih ettim. Adeta ruhum ona hasret kalmış gibi hissediyordum. Yanımdaydı ama dokunamıyordum. Ona ilk adımı atmak istesem de bir o kadar korkuyordum. Barış konusunu kendi içimde halledip halledemediğimi bile bilmiyordum. O yüzden de daha fazla durmadan yoluma devam ettim.

Okula vardığımda kapıda Kaan'ı gördüm. İlayda'yı beklediğini düşünerek yanından geçip gidecektim ama birden adımı söylediğini duyunca durup ona baktım.

''Vay be! bunca zaman sonra adını söylemek biraz garip geldi.'' Dedi yapmacık bir gülümsemeyle.

''Evet...'' Ben de yüzüme aynı gülümsemeyi yerleştirdim.

''Dersten sonra bir yerlerde oturalım mı? Diğerleri de gelir.'' Teklifi beni anlamsız bir biçimde duygulandırmıştı ama yine de emin değildim.

''Bilmiyorum... aslında ben...'' Kaan sözümü yarıda kesti.

''Artık bizimle takılmak istemiyor musun?'' Diye sordu aniden, üzgün bir şekilde.

''Kaan...'' Ne diyeceğimi bilemedim. Sorusu beeni üzmüştü.

''Anladım.'' Diyerek arkasını döndü ama ben gitmesine izin vermedim.

''Böyle söyleme lütfen! Ben sizi çok seviyorum, bunu sen de biliyorsun. Benim bu zamana kadar sahip olduğum en iyi arkadaşlarsınız.'' Dediğimde Kaan yeniden bana doğru döndü.

''Öyleyse neden bir aydır hiçbirimizin yüzüne bile bakmıyorsun?'' Çok haklıydı.

''Biraz yalnız kalmak istedim, özür dilerim. Yaşananlar kolay şeyler değil. Baksana Selin'e, hâlâ berbat bir halde hem de benim yüzümden bu hale düştü.'' Biz Kaan ile konuşurken İlayda'nın yanımıza geldiğini bile fark etmemiştim.

''Hiçbir şey senin yüzünden değil. Eminim ki Selin de bunu biliyordur. O adamların yaptığı kötülüklerden kendini sorumlu tutamazsın.'' İlayda'nın söyledikleri biraz olsun ruhumu okşamıştı. Gözlerimin dolduğunu hissederek kendimi kastım çünkü ağlamak istemiyordum.

''Sizi çok özledim çocuklar.'' Diyebildim sadece. İlayda'nın gözlerine baktığımda onun da benim gibi ağlamak üzere olduğunu gördüm ve ona sıkıca sarıldım. Bu sırada yanımızdan Nehir'in geçtiğini gördüğümde başımı kaldırıp ona baktım. Yanında Ayaz vardı. İlayda'nın kollarının arasından sıyrılıp onlara baktım. Ayaz'ın yüzü son bir ayda olduğu gibi yine asıktı. Nehir ise onun koluna girmiş konuşarak yürüyordu. Nehir beni fark edince gözlerini devirdi. Ben ise hiçbir tepki vermeden sadece gidişlerini izledim.

İlayda ve Kaan'a dönüp dikkatimi yeniden toplamaya çalıştım. Yüzüme ufak bir tebessüm yerleştirip Kaan omzuna vurdum.

''Bu arada tebrik ederim ikinizi. Umarım çok mutlu olursunuz birlikte.''

''Sağ ol reis.'' Dedi Kaan utanarak.

''Hadi bana detayları anlatın bakalım.'' Diyerek ikisinin ortasına geçtim ve kollarına girerek onlarla birlikte okulun içine doğru yürümeye başladık.

Kaan olanları abartarak anlatıyordu, İlayda da onun yanlışlarını düzeltip gülüyordu. Birlikte güzel bir çift olmuşlardı ve bu beni çok mutlu etmişti.

Sınıfa vardığımızda herkes yerine oturmuş öğretmeni bekliyordu. Uzun zaman sonra ilk defa sınıfa gülerek girmiştim. Sanırım bu farkı Barış da görmüştü ki güldüğümü görünce yüzüne bir gülümseme yerleşmişti. Yine her zamanki yerime yani Barış'ın yanına oturmuştum. İlayda arkasını dönüp bana bazı dedikodular anlatmaya başlamıştı. Ben de özenle onu dinlemeye başladım. Bazen şaşırmamı beklediği yerlerde şaşırmasam da şaşırmış gibi yapıp onun heyecanını diri tutmaya çalıştım. Sonunda öğretmen sınıfa geldi ve yoklama almaya başladı. O sırada yoklamada benim adımı okuyup başını kaldırdı ve bana baktı.

''Nil, lütfen benim öğretmenler odasındaki dolabımdan dosyamı getirir misin?''

''Tabii ki hocam.'' Diyerek yerimden kalktım. Sınıftan çıktıktan sonra merdivenlere yürüdüğüm sırada Mert'i gördüm.

Mutsuz görünüyordu. Merak edip yanına gittiğimde beni görünce şaşırdı.

''Burada böyle oturmuş ne yapıyorsun? Derste olman gerekmiyor mu senin?'' Diye sordum. Ağlamış olmalıydı çünkü gözleri kıpkırmızı olmuştu ve burnunu çekiyordu. Dayanamayıp yanına oturdum.

''Neden benimle ilgileniyorsun? Benden nefret ettiğini sanıyordum.'' Dedi burnunu çekerek. Düşünceli bir şekilde gülümsememe sebep olmuştu.

''Senden nefret etmiyorum aslında. Sadece yaşadıklarımız beni fazlasıyla bunaltmıştı ve senin ısrarların bir yerden sonra dayanılmaz hâle gelmişti. Biliyorum, benim de çok hatam oldu. En başta sana defalarca ümit vermiş oldum ama inan bana sana karşı hiçbir kötü niyetim yoktu.'' Söylediklerime karşılık Mert birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Yeniden başını eğdiğinde dudaklarını araladı.

''Sanırım ikimiz de kendimize yakışmayan şeyler yaptık.'' Dedi iç çekerek. Bu sözleri ona olan arkadaşça sevgime yeniden bir kıvılcım olmuştu sanki.

''Ne dersin; sence üstesinden gelebilir miyiz?'' Diye sordum elimi omzuna koyarak.

''Yani arkadaş olmak mı istiyorsun?'' Şaşkın gözlerle baktı.

''Aslında en başından beri olması gereken buydu. Biz birbirimiz için yaratılmamışız Mert ama gerçekten bunu tüm kalbimle söylüyorum ki sen her şeye rağmen çok iyi bir insansın. Sadece insanların duyguları işin içine girdiğinde durum karmaşık bir hale gelebiliyor.'' En sıcak gülümsememle baktım ona. O da sanırım bundan güç aldı.

''Yaptığım onca şeyi affedebilecek misin? Gezide yaptığım şey çok ayıptı, özür dilerim. Tüm o notları kardeşimin koyduğunu sonradan öğrendim.''

''Asıl sen beni affedebilecek misin? Sana karşı bazen o kadar kabalaştım ki duygularını önemsemeden hareket ettim. Ben de senden çok özür dilerim.''

''Öyleyse bu yeni bir arkadaşlığın başlangıcı olabilir mi?'' Dedi elini uzatarak. Ben de gülümseyerek elini sıktım.

''Elbette arkadaşım.''

Sonra birden aklıma öğretmenin sınıfta beni dosyasıyla beraber beklediğini hatırlayıp endişeyle ayağa fırladım.

''Neyse benim gitmem gerekiyor. Sonra görüşürüz arkadaşım.'' Koşarak ona el salladım. Bana gülümseyerek el salladı.

Mert ile aramızdaki sorunları çözdüğümüz için çok mutluydum. Birilerini kırmaktansa onlarla arkadaş olmak bana huzur vermişti.

Öğretmenler odasından dosyayı alır almaz koşarak sınıfa döndüm. Dosyayı verir vermez de yerime geçip oturdum. Yüzümdeki anlamsız gülümsemeyi sorgulayan İlayda ve Kaan'ı görünce onlara göz kırpıp derse odaklandım.

Ders çıkışında beraber kantine gidip tost alıp boş bir masaya oturduk. Onlara yüzümdeki o gülümsemenin açıklamasını yaptığımda ikisi de çok şaşırdı.

''Vay be! Mert artık sana aşık değil mi yani?'' Kaan'ın tepkisi İlayda'yı kızdırmıştı.

''Ya sen bir sussana!''

''Ne dedim ama tatlım ya?'' İkisinin didişmesini izlemek artık daha da keyifliydi.

Ben onları izleyip gülerken telefonuma mesaj geldi. Mesaja baktığımda yazan kişinin Barış olduğunu gördüm. Merakla mesajı açıp okudum.

Arka bahçeye gelir misin? Seni bankların olduğu alanda bekliyorum.

Mesaja görüldü atıp masadan kalktım.

''Nereye kız?'' Diye sordu İlayda.

''Ufak bir işim var, halledip geleceğim.'' Diyerek yanlarından ayrıldım.

Arka bahçeye vardığımda Barış'ı hemen fark ettim. Hızlı adımlarla yanına vardığımda bana arkası dönüktü. Yavaşça ismini söyledim.

''Barış...'' Hemen bana doğru döndü. Geldiğimi görünce sevindiği her halinden belliydi.

''Geldiğin için teşekkür ederim.''

''Neden çağırdın beni buraya? Umarım önemli bir şey yoktur.'' Dedim tüm ciddiyetimle.

''Aslında evet, önemli bir durum var. Ben konuya nasıl gireceğimi bilmiyorum. O yüzden direkt bodoslama dalıyorum.'' Heyecanlı görünüyordu.

''Bana bir şans daha vermeni istiyorum. Ben çok düşündüm ve sana güvenmemekle ne kadar hata ettiğimi anladım. Seni öyle çok seviyorum ki senin için değişmeye çalışıyorum. Ben seni anlıyorum, yaptığım büyük bir hata yüzünden kafan karıştı ve benim yüzümden aklına Ayaz girdi. Çünkü o an sığınacak bir yer aradığında yanında ben yoktum, o vardı. Bak ben bugüne kadar asla yapmadığım bir şeyi yapıyorum, birinden ikinci bir şans istiyorum ve inan bundan biraz bile gocunmuyorum. Nerede ne hata yapıyorssam hepsini düzeltmeye de hazırım. Yeter ki seni yeniden kazanabileyim. Bana olan sevginin bitmediğini biliyorum. O yüzden lütfen Nil, lütfen beni affet ve bana bir şans daha ver.'' Bu söyledikleri beni şaşırtmamıştı, üzmemişti, mutlu etmemişti ya da heyecanlandırmamıştı. İşte tam bu noktada Barış'a karşı olan hislerimin son bulduğunu anlamıştım. Bunu ona en uygun şekilde açıklamak istiyordum. Derin bir nefes alıp masmavi gözlerine baktım. O gözleri ilk gördüğümde ne kadar etkilendiğimi hatırladığımda tuhaf hissettim. Şimdi o gözlerin benim üzerimde hiçbir etkisi yoktu.

''Bu konuşmayı bir gün yapacağımızı bilsem de yine de buna hazır olmadığımı fark ettim. Yani aslında ne diyeceğimi bilmiyorum.'' Diyerek başladım konuşmaya. Ellerimden birini elleri arasına aldı ve öptü.

''İçinden ne geliyorsa söyle.'' Dedi.

''Seni ilk gördüğümde hissettiklerimi kelimelerle ifade edemem. Sendden öylesine etkilenmiştim ki; yürüyüşün, duruşun, bakışın, sesin... hepsi benim için bambaşka bir yerin kapısı gibiydi. Sana karşı hissettiklerim belki aşktı, belki de değildi bilmiyorum ama... ama hepsi bitti Barış. Artık benim için hiçbir şey ifade etmiyorsun. Artık sana karşı arkadaşça bir sevgiden başka bir şey hissetmiyorum. Benim için çok değerlisin evet ama hepsi o kadar. Üzgünüm...'' Söylediklerim karşısında resmen dili tutulmuştu. Öylece kalakaldı. Gözlerinin dolduğunu gördüğümde ona sarılmak istedim ama bunu yaparsam yeniden ümitlenmesinden korktuğum için öylece durdum karşısında.

''Gerçekten bitti mi?'' Dedi titreyen ses tonuyla. Son bir defa gözlerinin içine baktım.

''Bitti.'' Dedim tüm ciddiyetimle.

O da daha fazla yanımda durmadan arkasını dönüp gitti. Belki de hayatımda yaptığım en zor ayrılık konuşması olsa da sonunda kendimden ve duygularımdan emin bir şekilde kalbiminin asıl sahibine doğru hızlı adımlarla ilerledim. Koşarak her yerde onu aramaya başladım. Önce bahçede sonra sınıfında ama hiçbir yerde yoktu. En sonunda nefes nefese sınıfının önünde çömelip onu beklemeye başladım. En sonunda sınıfa geleceğini biliyordum. Ben beklerken öğrenci zili çaldı ve öğrenciler yavaş yavaş sınıflarına girmeye başladılar. Ben ise gözlerimle her yerde Ayaz'ı arıyordum. Sanıyordum ki beni görünce kollarını açıp beni kucaklayacak. Ne kadar yanlış düşündüğümü o an anladım. Yanında sarışın güzel bir kızla gülerek sınıfa doğru geliyordu. Gözleri bana baktığı gibi bakıyordu o kıza da. Ellerim birden buz kesti ve ona doğru bir adım attım. Sonra bir daha ve bir daha... o beni fark edene kadar devam ettim. Beni fark ettiğinde ise durup sadece gözlerine baktım. Yanındaki kız beni fark etmeden Ayaz'ın yanağına bir öpücük kondurup kendi sınıfına doğru gitti. Ayaz beni gördüğü andan itibaren tepkisiz bir şekilde sadece bana bakıyordu. Benim ise gözlerim dolmuş, kalbim kırılmıştı. Arkama bakmadan koşmaya başladığımda arkamdan seslendiğini duydum.

''Nil, bekle!'' Arkamdan geldi. bahçenin sonuna kadar koştuk. Durduğum anda o da durdu.

''Nasıl ya, nasıl yaptın?'' Dedim ağlayarak.

''Ben yanlış bir şey yapmadım sadece yoluma baktım.'' Dedi savunmaya geçerek.

''Üç günde aşık olup bir ayda unutmak!'' Göz yaşlarımı tutamıyordum.

''Sen iki adamı birden isteyince sorun yok, ben yoluma bakınca mı hatalı oluyorum?'' Dedi kaşlarını çatarak. Bu sözleri beni öfkeden çıldırtmıştı.

''Ben sadece seni istedim aptal! Kafam karışıktı, kafamı toplayana kadar senden uzak durmaya çalıştım ben! Ve bugün de Barış'a onu sevmediğimi söyleyip her şeyi bitirmiştim ama sen... sen bir ay bile bekleyememişsin. Sana mutluluklar dilerim.'' Yanından geçip gidecektim ama bileğimi tuttu.

''Bitirdin mi?'' Diye sordu inanamayarak.

''Evet bugün her şeyi bitirdim. Şu dakikadan sonra seni de bitirdim kafamda. Artık ne aklımda ne de kalbimde sana yer yok Ayaz Bozan.'' Dedim fısıltı şeklinde. Sonra da bileğimi ellerinin arasından kurtarıp koşarak oradan uzaklaştım. Arkamda kalbimi ve hayallerimi bırakmıştım. Asıl şimdi her şey bitmişti.

Loading...
0%