@karaatli
|
Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi okula gidip sırama oturdum. Barış yoktu ve sanırım gelmeyecekti. Dün ki ayrılık konuşmasından bugün gelmeyeceğini tahmin etmiştim. Oysa Barış bunu yaşamayı hak etmeyen biriydi. Barış'a artık aşık değilim ama kalbimde her zaman önemli bir yere sahip olarak kalacak. Benim için yaptıklarını asla unutmayacaktım. Her şeyden önemlisi o benim hayatımı kurtarmıştı. Benimle birlikte sırlarıma ortak olmuştu. Ayaz'a gelecek olursak; onunla her şey başlamadan son bulmuştu. Aslında söylenecek başka hiçbir şey de yoktu. İlk iki dersin öğretmeni bugün izinliği olduğu için dersimiz boştu. Biz de İlayda ve Kaan ile birlikte bahçede boş bir çardakta kahvaltı etmeye karar verdik. Kantinden poğaça, simit ve ayran aldıktan sonra birlikte oturup bunları yemeye başladık. Konuşurken bir yandan da hararetli bir şekilde sohbet ediyorduk. ''Kaan, bebeğim sen gerçekten düşünerek konuşmuyorsun.'' İlayda'nın Kaan'a karşı hitap şekillerine hâlâ alışabilmiş değildim. ''Fındığım ama valla öyle değil ya!'' Kaan küçük bir çocuk gibi isyan etti. İkisinin birbirine olan hitap şekillerine daha fazla dayanamayıp kıkırdadım. ''Kız sen neye gülüyorsun?'' Kaan gözlerini bana doğru çevirdi. ''Hiçbir şeye. Sadece çok tatlısınız.'' Birden yüzüm düşmüştü çünkü gözlerim Ayaz'ın gözleriyle buluşmuştu. Gözlerimi kaçırıp önüme döndüm ama elim ayağıma karışmıştı resmen. İlayda ve Kaan bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalıydılar ki az önce baktığım yöne doğru baktılar. Sonrasında ikisi de boğazını temizleyip derin bir nefes aldılar. ''Bugün Mete ve Selin okula dönecekler.'' İlayda konuyu değiştirip beni rahatlatmaya çalışıyordu. ''Öyle mi?'' Yüzümde buruk bir gülümseme belirdi. Hâlâ Selin'e bunu yapan adamlar bulunamamıştı. ''Evet... Mete, Selin'i ikna etmeyi başarmış anlaşılan.'' Kaan, cümlesi bittiği anda poğaçasından büyük bir ısırık alıp çiğnemeye başladı. ''Selin'e kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyorum.'' ''Saçmalama. Sen hiçbir şey yapmadın. Bunu hepimiz biliyoruz, o da biliyor.'' İlayda elini teselli etmeye çalışır gibi omzumun üzerine koydu. ''Peki ya o böyle düşünmüyorsa? Çünkü eğer böyle düşünmüyorsa onu anlayabilirim.'' Yüzümü yere eğdiğimde gözlerim dolmaya başladı. Ağlamak istemiyordum. ''Nil, yapma böyle lütfen!'' İlayda beni tam azarlayacaktı ki Kaan ''Mete!'' Diye bağırarak heyecanla yanımızdan kalktı. Biz de gözlerimizi Kaan'ın gittiği yöne doğru çevirdik. Karşımızda Mete ile Selin'i görünce birden ne yapacağımı bilemedim. Çok uzun bir süredir ikisini de görmediğim için içimde garip bir his oluştu. Yüzlerine bakmaya korktum. Gözlerimi kaldırıp onların yanına gidemedim. Olduğum yerde oturdum ve sadece Kaan ve İlayda'nın onları karşılamalarını dinledim. Sessizce o çardakta sanki bir suçluymuş gibi ellerimle oynarken omzumun üzerinde naif bir el hissettim. Başımı kaldırdığımda Selin'in dolmuş gözleriyle karşı karşıya geldim. Hemen ayağa kalktım ve Selin'e sıkıca sarıldım. Onun bu hareketi bana güç vermişti. O da kollarını bana sardı. İkimiz de ağlamaya başladık. Her hıçkırışta daha da sıkı sarıyorduk birbirimizi. Buğulu gözlerimi diğerlerine çevirdiğimde onların da tebessüm ederek bizi izlediklerini gördüm. Selin'le birbirimizden ayrıldığımızda elimi kaldırıp onun, yüzünden akıp giden göz yaşlarını sildim. ''Eee Nil Hanım, bana hoş geldin demek yok mu?'' Mete'nin sesiyle gözlerimi ona çevirdim. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile ona doğru yürüdüm ve kollarımı açıp sımsıkı sarıldım. ''Hoş geldiniz.'' Dedim mutluluktan titreyen sesimle. ''Hadi sınıfa geçelim. Ders başlayacak birazdan. hepimiz sınıfa doğru yürürmeye başladığımız sırada edebiyat hocamız Sevtap hoca gülümseyerek yanımıza geldi. ''Kaan! Nil!'' Diye seslendiğinde durup ona baktık. ''Çocuklar sizinle konuşmak istediğim bir konu var, gelir misiniz?'' Kaan ile durumu anlayamayarak birbirimize baktık. Sonra da merakla hocayı takip ettik. Öğretmen az ileride durup bizi bekledi. ''Şimdi çocuklar, ben bir tiyatro oyunu sergileteceğim. Sizi de az çok tanıdığım için bu oyunda size uygun bazı karakterler olduğunu düşünerek sizi elemelere çağırmak istedim. Böyle bir şey ister misiniz?'' Ben daha ağzımı açıp bir şey diyemeden Kaan heyecanla cevap verdi. ''Tabii ki hocam! Çok isteriz, değil mi Nil?'' Aslında ben bu teklife o kadar da sıcak bakmıyordum ama Kaan'ın bu heyecanına karşılık olumsuz bir cevap veremezdim. ''Evet. Biz seçmelere geliriz hocam.'' Dediğimde Kaan'ın yüzündeki gülümseme genişledi. ''Tamamdır çocuklar. O zaman bugün okuldan sonra sizi konferans salonunda olacak olan seçmelerde bekliyorum.'' ''Görüşürüz hocam.'' Öğretmen gittiğinde Kaan resmen havalara uçuyordu sevinçten. ''İnanamıyorum! Sonunda biri bendeki bu muhteşem ışığı fark etti.'' Diğerleri bizi beklemeyip sınıfa gittiği için tek başıma sınıfa gidene kadar Kaan'ın o beş dakikalık sürede kendini övmesini dinlemek zorunda kaldım. ''Kaan anladım; sen bir ışıksın, muhteşemsin, harikasın, çağdaş ve modern bir ruhun var. Dur artık!'' Sınıfa girdiğimiz sırada Kaan hızını alamayıp koşarak sınıfta Sevtap hocanın bize yaptığı teklifi anlattı. Daha dersin başlamasına on dakika olduğu için kapının önüne çıktım ve karşıdaki kalorifere dayandım. Arkamı dönerek camdan dışarı bakmaya başladım. Bahçede neredeyse kimse kalmamıştı. O sırada tam karşıda bankta oturan Ayaz'ı gördüm. Düşünceli bir şekilde başını ellerinin arasına alarak yere bakmaya başladı. Onu ilk defa bu kadar mutsuz görüyordum. Yanına gidip ona neyi olduğunu sormak istesem de bunu yapamadım. Gururuma karşı gelip yanına gidemezdim. Zaten gururumu yeterince ayaklar altına almıştım. İç çekerek öylece onu izlemeye devam ettiğim sırada Mert'in yanıma geldiğini fark etmemiştim. ''Vay be..!'' Ani gelişi beni korkutmuştu. ''Ah! Mert... beni korkuttun...'' ''Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim.'' Af diledikten sonra gözlerinde anlam veremediğim bir hüzün ile az önce baktığım yere bakmaya başladığını fark ettim. ''Mert...'' Ben bir şey diyemeden o söze girdi. ''Bütün bir sene boyunca Barış'la ben... bilirsin işte biz senin için birbirimizle rekabet ettik. Ve şimdi görüyorum ki asıl adam Barış bile değilmiş. Kuzenim... Ayaz değil mi?'' Sözleri bir ok gibi kalbimi hedef aldı. Ona üzülmüştüm hatta Barış'a üzülmüştüm. ''Bizim aramızda hiçbir şey olmadı.'' Dediğimde Mert'in yüzünde acıklı bir tebessüm belirdi. ''Nil, Ayaz'ı seviyorsun değil mi?'' Mert'in sorusuyla gözlerimi istemsizce Ayaz'a çevirdim. ''Ben... bilmiyorum. Sevsem ne fark eder ki? Biz onunla olamayız.'' Mert söylediklerime karşılık kaşlarını çattı. ''Benim yüzümden mi?'' ''Hayır. Seninle hiçbir ilgisi yok. Sadece o bir başkasını seçti.'' Dediğimde Mert gülümsedi. ''İnan bana bir yanlış anlaşılma olduğuna eminim. Başka bir kızı sana tercih edeceğini asla düşünmüyorum.'' Dediğinde dolan gözlerimle gözlerinin içine baktım. ''Neden?'' Diye sordum anlayamayarak. Derin bir nefes aldı. ''Çünkü ben yapmazdım.'' Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Mert'in hâlâ bana aşık olduğunu bilmek ve varlığımla bile onu incitmek belki de dünyanın en berbat şeylerinden biriydi. ''Senden her şey için özür dilerim. Yaşattıklarım ve istemeden de olsa yaşatmaya devam ettiklerim için özür dilerim.'' Artık elimden sadece bu geliyordu. ''Hey! Önemli değil. Boşver geldi geçti işte.'' Diyerek durumu şakaya vurmaya çalışsa da gözlerindeki acıyı görebiliyordum. ''Gerçekten geçti mi peki?'' Diye sordum. Sorumla birlikte duraksadı. Sanki ne cevap vereceğini bilemiyormuş gibi bakakaldı. ''Geçiyor diyelim.'' Dedi yalandan bir gülümseme ile. ''Sen gerçekten çok iyi bir insansın.'' ''Teşekkür ederim. Nil bak normalde bunu yapmam hatta şu an bile neden yaptığımı bilmiyorum ama bence Ayaz yanlış bir şey yapmamıştır. Eğer onu seviyorsan aşkına sahip çıkmalısın ki biri daha üzülmesin.'' Mert'in söylediklerinin ne kadar haklı olduğunun farkına vardım. ''Sanırım sen haklısın. En azından bize bir şans vermeliyim.'' O heyecanla Mert'e sıkıca sarıldım ve dersi önemsemeden bahçeye koştum. Kapıdan dışarı adımımı atar atmaz az önce oturduğu banka baktım ama bank boştu. Sınıfa gitmiş olabileceğini düşündüm o an ve dersin zaten başlamış olmasıyla birlikte bahçede kalakaldım. Dersin sonuna kadar o bankta sessizce düşündüm. Her şeyi en baştan sorguladım. Yaşadıklarımı, yaşanabilecekleri gözden geçirdim. O an anladım ki aslında hayatımıza giren her şey ve herkes bir armağandır. Hayatımızda nasıl bir etki bıraktıklarının aslında bir önemi yok. Ne de olsa her armağan bizim için bir mükafat değildir.
|
0% |