@karaatli
|
Ne yapacağımı bilemezken Mert'in yumruğu havaya kalktı. Barış da anlamsız bir şekilde ayağa kalkıp o yumruğun yüzüne gelmesine izin verdi. Korkuyla gözlerimi kapattım. Yeniden açtığımda Barış'ın yere düştüğünü gördüm. ''Mert!'' Diye bağırdım. Mert beni kolumdan tuttu. ''Sana zarar verecek, ondan uzak dur!'' Mert'in gözleri 2 haftadır konuştuğum, gördüğüm gözlere benzemiyordu. Delirmiş gibiydi. ''Sen iyi değilsin, bırak beni!'' Ben böyle ona bağırırken Barış'ın ayağa kalktığını fark etmemiştim. Barış kolunu tutup sertçe kolumdan ayırdı. Sonra da yüzüne yumruğu geçirdi. Mert yere düşmeden kendini toparladı. Tam yeni bir hamle yapacaktı ki önüne geçtim. ''Dur artık! Lütfen.'' Diye haykırdım ama beni dinleyecek gibi değildi. ''Sen buna karışma Nil!'' Diye bağırarak beni eliyle bir kenara itti. Ben de sertçe yere düştüm. Elimi yerdeki bir cam parçası kestiği için hissettiğim acıyla refleks olarak bağırdım. Mert şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Barış hemen yanıma diz çöküp elimi tuttu ve yaraya baktı. Mert'te şokun etkisinden çıkıp diz çöktü. Barış onu hiç umursamadan kalkmam için yardımcı oldu. ''Revire gidelim, elin kesilmiş gibi görünüyor.'' ''Nil ben çok özür dilerim! Amacım asla sana zarar vermek değildi. Ne olur affet beni!'' Mert yalvarışlarını duymazdan geldim çünkü şu an ona feci şekilde öfkeliydim. Biz Barış ile revire doğru giderken o arkamızdan çaresizce bakakaldı. Daha biz revire varamadan koridorda İlayda, Kaan, Selin ve Mete ile karşılaştık. Elimden kan aktığını gördüklerinde koşarak yanıma geldiler. ''Aman Allah'ım Nil! Elinin bu hali ne?'' Diye bağırdı İlayda. ''Sakin ol bir şey yok sadece yere düştüm. Düştüğümde de elime ufak bir cam parçası girmiş.'' Dediğimde Mete Barış'ın üstüne yürüdü. Kaan da Mete'yi kolundan kavradı. ''Bu durumun seninle veya Mert ile ilgisi yoktur umarım kardeşim.'' Mete tehditkar bir ses tonuyla konuşmuştu. Ben de aralarına girerek Mete'ye elimle durmasını işaret ettim. ''Çocuklar benim için endişelenmeniz çok tatlı ama bunun Barış ile veya...'' Cümleme devam etmeden önce Barış'a baktım. ''...Mert ile herhangi bir alakası yok. Tamamen benim sakarlığım. Takılıp düştüm işte.'' Mete sakince geri çekildi. ''Selin gel Nil'i revire biz götürelim canım.'' İlayda beni ve Selin'i kolumuzdan çekip yürümeye başladı. Biz de peşinden gittik. Biraz yürüdükten sonra revire ulaşmıştık. Hemşire elimdeki cam parçasını çıkarıp yarayı tentürdiyot ile temizledi sonra da pamuk koyup sargı beziyle sardı. ''Yürürken daha dikkatli olmalısın hayatım.'' Diyerek güldü. ''Her şey için teşekkür ederim, artık gidebilir miyiz?'' Ben de gülümsedim. ''Tabii ki, geçmiş olsun.'' revirden çıkar çıkmaz kızlarla birlikte sınıfa gittik. İlayda tabii ki boş durmadı ve beni neler olduğu hakkında biraz sıkıştırdı. Ben olayları bütün çıplaklığıyla anlatırken Selin de tüm dikkatini vermiş beni dinliyordu. İlayda anlattığım şeylere olağanüstü bir olay olmuş gibi tepkiler verirken sınıfa Barış girdi. Gözlerimiz buluştuğunda bir saniyeliğine elini kaldırıp selam verdi ve sonra yerimize geçti. İlayda Barış'ı görünce kendine bir çeki düzen verdi ve fısıldamaya başladı. ''Yani Barış eğer Mert gelmeseydi seni öpecekti, öyle mi?'' diye sordu heyecanlı gözlerle. ''Emin değilim.'' ''Kızım saçmalama başka neden yüzüne o kadar yaklaşsın?'' İlayda haklı olabilir mi diye düşünürken Selin düşüncelerimi duyar gibi konuştu. ''İlayda haklı. Zaten geldiğin günden beri sana olan bakışları, gülüşü çok farklı. Barış'ı biraz tanırım. Bence senden hoşlanıyor.'' Dediğinde yüzümde ufak bir tebessüm belirdi. ''Ama daha sadece 2 hafta oldu. Bu süre birinden hoşlanmak için fazlasıyla kısa değil mi?'' Diye sordum. ''Yavrum aşkın zamanı yoktur. Sen hiç ilk görüşte aşk diye bir şey duymadın mı?'' Dedi İlayda sırıtarak. O zaman gözlerim kısa bir süre Barış'a doğru kaydı. Uzaktan yüzünü inceledim. Çok hoş bir yüzü vardı. Kalbimin ritmini hızlandıracak kadar... Ama her şey için fazlasıyla erkendi. Benim birilerine güvenmem için ve yeniden biriyle bir ilişkiye başlamam için çok erkendi. Yine de ona bakarken hissettiğim o masum ve saf duygu hoşuma gitmişti. ''Neyse hadi geçelim son ders başlayacak. Sonra da herkes evlere dağılacak zaten.'' Dedim. ''Ya biraz gezse miydik? Bir şeyler içerdik.'' İlayda'nın her gün aynı teklifle gelmesi ders çalışmamıza engel oluyordu. ''Acaba bugün de ders mi çalışsak? Malûm sınav var.'' İlayda oflamaya başladı ama Selin'in de bana hak verdiğini görünce daha fazla ısrar edemedi. Selin çok tatlı ve masum birine benziyordu. Mete için ideal bir kız olduğu kesindi. Ayrıca dikkat çekici bir güzelliği vardı. Yine de yüzünde anlam veremediğim bir bitkinlik vardı. Yüzüne ilk baktığımda dikkatimi güzelliği çekiyor olsa da iyi bir izlenimle yaşadığı hayatın zorluklarının yüzünde bıraktığı o soyut izleri görebiliyordum. Mete onun kalbindeki yaraları sarabilecek bir adamdı. Ben düşüncelerde kaybolup giderken sınıfın kapısından Mert girdi. Mert'i görünce tedirgin oldum. Yeniden Barış ile birbirlerine sataşmalarından korkmuştum ama o bana doğru geldi. ''Nil biraz konuşabilir miyiz?'' Diye sordu ürkek bir ses tonuyla. ''Peki konuşalım.'' Deyip onu kolundan tutup sınıfın dışına sürükledim. Kapının önünde durduk ve kolunu bıraktım. ''Evet, seni dinliyorum.'' Gayet ciddi duruyordum. ''Öncelikle istemeden de olsa sana zarar verdiğim için kendimden nefret ettiğimi bilmeni istiyorum. Çok özür dilerim. Belki bu kendimi sana affettirmem için yeterli değil biliyorum ama gerçekten çok pişmanım.'' Elimi iki elinin arasına aldı. ''Mert tamam önemli değil.'' ''Hayır önemli. Bak ben seni Barış ile o yakınlıkta görünce...'' Cümlesinin devamını getiremedi. ''Mert bak okula geldiğim ilk günden beri senin iyi biri olduğunu düşünüyorum. Ve buna halâ tüm kalbimle inanmaya devam ediyorum. Ama şu anda tüm bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanı. Özür diledin ben de kabul ettim. Artık lütfen sakin ol tamam mı? Ortam yeterince gerildi.'' Mert söylediklerime bozulduğunu belli etmemeye çalışsa da ben bunu çok net bir şekilde görüyordum ama şu anda Barış ile karşılaşmalarını ve yeni bir olay daha çıkmasını istemiyordum. ''Pekalâ Nil. Nasıl istersen öyle olsun güzellik.'' Elimi bıraktı. Son bir umutla gözlerimin içine baktı ve arkasını dönüp gitti. Onun bu çaresiz durumu beni gerçekten üzmüştü ama gönlünü daha sonra da alabilirdim. Ben içeri girmeden nöbetçi öğrenci gelip dersin boş olduğunu bildirdi. Yoklamayı alıp gitti. Ben de kendi sırama yani Barış'ın yanına oturdum. Sessizce kitap okuyordu yine. Bu sefer rahatsız etmemeye karar verdim ve ben de telefonumda gezinmeye başladım. İnternette gezerken Can Yücel'in Bağlanmayacaksın şiirine denk geldim. Şiir çok hoşuma gitmişti ama özellikle bir yeri beni hayran bırakmıştı kendine. ... Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Ne kadar güzel bir şiir bu böyle diye düşündüm kendi kendime. Aynı yeri birkaç defa daha okudum. Yüzümde ufak bir tebessüm belirmiş, farkında bile değildim. ''Bu güzel tebessümün sebebi o şiir mi?'' Sesin geldiği yöne şaşkınca yüzümü çevirdim. Barış benimle konuşuyordu. Sorduğu soru beni biraz daha gülümsetmişti. ''Sanırım evet.'' Dedim sadece. ''Can Yücel'i sever misin?'' Diye sordu bu sefer de. ''Aslında ben daha çok Özdemir Asaf okurum. Bu tamamen tesadüf eseri karşıma çıkan bir şiir oldu. Peki ya sen, şiir sever misin?'' ''Şiirlerin bana hissettirdiklerini severim.'' Cevabına güldüm. ''Anlamıyorum, nasıl oluyor da şiir seven bir adam aşka inanmaz?'' Dediğimde sırıttı. ''Belki de sadece doğru kişi karşıma çıkmadığı için aşka inanmıyorumdur.'' Gözleri parlıyordu. ''Umarım doğru kişiyi bulursun.'' Biz konuşurken İlayda bizi dinliyormuş, farkında bile değildim. O sırada Mete ve Kaan ayağa kalkarak kendi aralarında şakalaşmaya başladılar. İlayda dikkatini benden alıp Kaan'a doğru çevirdi. Ona bakışları ve yanaklarının bu denli kızarışı aslında duygularını dışa vurması için yeterli gibi görünüyordu. Yine de sanırım Kaan hiçbir şeyin farkında değildi ya da değilmiş gibi yapıyordu. Mete ve Selin'in durumu ise bambaşka bir yerdeydi. İkisi birbiriyle hiç muhatap olmuyordu. Mete'nin ondan bu kadar hoşlanıp ona karşı hiçbir adım atmaması ya da herhangi bir tepkide bulunmaması beni şaşırtıyordu. Belki de Selin'in sessiz sakin tavırları Mete'yi bir adım atmaktan alıkoyuyordu. İlayda yeniden dikkatini toplayıp bana doğru döndüğünde Barış çoktan kalkıp gitmişti. ''Demek doğru kişi daha karşısına çıkmamış öyle mi?'' Dedi sırıtarak. ''İlayda yapma şunu ya.'' Çok utandığım için yüzüm kızarmıştı. İlayda da kahkahayı bastı. ''Helal olsun kız sana! Bak bana üç senedir Kaan'a aşık olduğum halde hiçbir şey yapamadım. Sen daha iki haftada okulun en yakışıklı çocuklarından birini tavladın.'' ''Saçmalama Allah aşkına, kimseyi tavlamadım ben. Sadece zevklerimiz birbirine çok yakın olduğu için kafamız uydu o kadar.'' İlayda bu söylediğime bir kere daha güldü. ''Tabii öyledir yavrum.'' Biz konuşurken Kaan ve Mete yanımıza geldiler. Mete çok heyecanlı gözüküyordu. İlayda ile ikimiz neler olduğunu anlamaya çalıştık. ''Mete ne oldu kuşum?'' Diye sordu İlayda merakla. Mete tam konuşacakken Kaan araya atladı. ''Mete bu hafta sonu olan Kolpa konserine Selin'i davet edecek ve orada ona açılacak.'' Mete Kaan'ın koluna yumruk attı. Kaan da ''Ah!'' diye bağırdı. İlayda ile ben de şok içinde Mete'ye baktık. ''Ne yani sonunda yapacak mısın, inanamıyorum.'' İlayda ayağa kalkarak Mete'ye destek verircesine sarıldı. Ben de hemen ardından ayağa kalkarak omzuna elimi koydum. ''Her şeyin en iyisini hak ediyorsun Mete, bunu yapabilirsin. Sana inanıyorum.'' Bana bakıp gülümsedi. ''Teşekkür ederim çocuklar, iyi ki yanımdasınız. Siz olmasanız ne yapardım bilemiyorum.'' Mahçup olmuştu. ''Hadi evlere dağılalım daha fazla burada beklemenin bir anlamı yok arkadaşlar.'' Kaan haklıydı. Hepimiz eşyalarımızı toplayıp okuldan çıktık. Mete motoruna doğru giderken durup bana baktı. Ben de ona gülümsedim. Ona bu konuda kızgın veya dargın olduğumu düşünmesini istemiyordum. O da benim gülümsememden güç aldı ve motoruna bindi. Kaan da motorun arkasına bindi ve gittiler. İlayda ve Selin aynı yöne gidecekleri için bana sarıldılar ve veda edip yanımdan ayrıldılar. Okulun kapısının önünde telefonumu alıp almadığımı kontrol ederken Mert ile kız kardeşini gördüm. Mert beni görünce kız kardeşine beklemesini söyleyip yanıma doğru geldi. O sırada okulun arka kapısından Barış çıktı ve Nehir denen kızın yanına gitti. Bu durum benim sinirimi bozmuştu. ''Nil şimdi konuşabilir miyiz?'' Mert'in söylediklerini dinlemiyordum ama başımla onaylıyordum. ''Bak ben bunları ayak üstü konuşmak istemiyorum. İstersen bir kafeye oturalım. ''Hıhı.'' Gözlerim halâ Barış ve Nehir'in üzerindeydi. İkisi sürekli bir şeyler konuşuyorlardı. ''Nil?'' Mert göz hizama girdiğinde odağım dağıldı. ''Efendim?'' ''Sen iyi misin?'' ''Evet... niye?'' diye sordum. ''Bedenen buradasın ama aklın başka bir yerde gibi.'' O sırada Barış'ın gözleri gözlerimi buldu. Ben de o an anlamsız bir şekilde sanki Mert ile ilgileniyormuşum gibi davrandım. ''Tamam gidelim hadi.'' Mert şaşkın bir şekilde kafasını salladı. Sonra da kardeşine haber vermek için arkasını döndü. Orada Barış'ı gördüğünde kaşları çatıldı. Barış tüm dikkatini Mert'e vermiş gibi görünüyordu. Mert kardeşine beni göstererek benimle gideceğini işaret etti. Kardeşi de göz kırptı ve Barış'ın koluna girdi. Barış bir anlığına bana baktı. Ben de gözlerimi başka yere çevirdim. O kız onun eski sevgilisiydi ve o eski sevgilisinden bir türlü ayrılamıyordu. Üstelik daha sadece birkaç saat önce arka bahçede beni öpecekti. Bu yaptığı hiç doğru değildi. Bu yüzden bundan sonra ona göre davranmalıydım. ''Hadi Nil gel, arabam şu tarafta.'' Anlamayan gözlerle ona baktım. ''Araba mı? Araba sürmek için biraz küçük değil misin?'' Diye sordum. Hafifçe güldü. ''Ben sizden bir yıl daha büyüğüm. Ailem beni bir sene geç yazdırmış okula.'' ''Hmm anladım.'' Birlikte arabasına doğru yürüdük. Arabasını görünce çok şaşırdım. Anılarım canlandı bir anda. Annemin arabasının aynısıydı. Siyah bir jeep. ''Araban güzelmiş.'' ''Amcamın hediyesi. Benim çok hoşuma giden bir model değil aslında ama gönlü olsun diye kullanıyorum işte.'' ''Anlıyorum.'' Diyerek konuyu kapattım. Sonra da gideceğimiz yere varana kadar bir daha konuşmadık. Yolun yarısında hangi kafeye gittiğimizi anladım. Beni Enes ile sürekli gittiğim o kafeye götürüyordu. Arabayı park ettiğinde emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indim. Bu mekâna bayağıdır gelmiyordum. Yeniden gördüğümde bazı anılar canlandı gözümde. Kendimi toplamam uzun sürmedi. Mert'in elini belimde hissettiğimde irkildim. ''Girelim.'' Dedi gülümseyerek. Yürümeye başladım. Kafeye girdiğimde garsonlar bana selam verdi. Buraya eskiden çok sık geldiğim için herkes beni tanıyordu. Kafenin sahibini gördüğümde durdum ve selam verdim. ''Merhaba Nil Hanım. Sizi bayağıdır buralarda görmüyorduk. Yeniden sizi burada ağırlamak ne kadar güzel.'' Gülümseyerek başımı eğdim. ''Estağfurullah Suat Bey, ben de burayı özledim doğrusu.'' Tamamen yalan söylemiştim. Burayı gram özlememiştim. ''Buyurun lütfen, istediğiniz yere geçin. Burası sizin de mekânınız sayılır.'' Burada o kadar çok para harcamıştım ki bütün bu kibarlık ve saygı bundandı. Paran varsa her şey zaten senindir. Saygı, kibarlık hatta ufak bir gülümseme bile parayla sahip olabileceğin bir şeye dönüştü artık. ''Teşekkür ederiz.'' Dedim yapmacık bir şekilde. Herhangi bir masaya oturduk. Mert şaşkın bir şekilde beni izliyordu. ''Vay be! Sana çok saygı duyuyorlar.'' Dalga geçer gibi güldüm. ''Bana saygı duymuyorlar, parama saygı duyuyorlar.'' Mert'in kaşları havaya kalktı. ''Sen de mi varlıklı bir ailenin çocuğusun?'' Diye sordu. ''Eskiden öyleydim. Babam iflas edince her şeyimizi kaybettik.'' Bunları bu kadar umursamaz bir şekilde söylediğime şaşırmıştım. ''Çok üzüldüm.'' Dedi Mert. Gerçekten de üzülmüş gibi bir hali vardı. ''Üzülecek bir şey olduğunu sanmıyorum. İnan bana paranın sana sunduğu her şey sahte. Paran bitince hepsi gidiyor. Arkadaşlık, aşk, saygı... hepsi bir çırpıda uçup gidiyor.'' Söylediklerimi dikkatle dinliyordu. ''Her neyse, sen beni ne konuşmak için getirdin buraya?'' Boğazını temizledi. ''Konudan konuya çok hızlı bir geçiş oldu.'' Dedi gülerek. Sonra birden ciddileşti. ''Sanırım artık bunu yapmamın zamanı gelmişti.'' Masanın üzerinde duran elimin üstüne elini koydu. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. ''Nil ben bu kafeye ilk geldiğim gün seni şu masada gülerken gördüm.'' Parmağıyla karşıdaki masayı işaret etti. ''İşte tam o andan beri gözlerimi senden alamaz oldum. Daha da açık konuşmam gerekirse; O günden sonra neredeyse her gün seni görebilme umuduyla bu kafeye geldim. Bazen birilerine bahane uydurup buraya kadar geldim bazen de tek başıma sırf seni görebileyim diye geldim. Sen de her gün aynı çocukla geliyordun. Sevgilin olduğunu anladığımda bile geldim. Çünkü o çocukla mutlu olmadığını gördüm. Zamanla yüzündeki gülümsemenin kaybolduğunu gördüm. Böylelikle biraz daha ümit ettim. Seni en son burada gördüğümde o çocukla kavga ediyordunuz. Orada kalkıp onun suratına yumruğumu geçirmemek için kendimi çok zor tuttum.'' Anlattıklarını şok olmuş bir şekilde dinliyordum. bu resmen bir ilan-ı aşktı. ''...ama seni o günden sonra bir daha asla görmedim burada. Nerede bulabileceğimi de bilmiyordum. Günlerce rüyamda gördüm seni. Yaz boyunca seni bir daha hiç görmedim.'' Enes ile bir ara ayrılmıştık. Ben de o kafeye yaz boyunca hiç gitmemiştim. ''Sonra bir gün tüm umutlarım tükendiğinde seni yeniden gördüm. Yanında arkadaşların vardı bu sefer. O günü çok net hatırlıyorum; üç ay sonra seni ilk defa gördüğümde kalbim yerinden çıkacaktı resmen. Yanında sevgilin de yoktu üstelik. 'Tamam' dedim bu sefer. Artık bir şansımın olabileceği heyecanıyla masana gelmek için ayağa kalktım ama o sırada yine o çocuk geldi. Elinde bir buket çiçekle... uzun süre konuştunuz ve ben orada barışmayın diye dua ediyordum. Yine de barıştığınızı gördüm.'' Mert'in anlattıklarına karşı ne tepki vereceğimi bilmiyordum. ''Sonra bir daha hiç bu kafeye gelmedim. Seni unutmaya karar verdim ama şu kaderin cilvesine bakar mısın? Benim okuduğum okula kayıt oldun.'' ''Mert, ben...'' cümlemi tamamlamama izin vermedi. ''Nil bütün bunlar tesadüf olamaz. Sen hayatımda gördüğüm en güzel gülüşe sahipsin. Hayatımda gördüğüm en güzel siyah düz saçlar, en güzel kahverengi gözler ve en güzel yüze sahipsin. Ben eminim ki kalbin de bir o kadar güzeldir. Bu yüzden de senden bir şans istiyorum güzellik. Beni sevmediğini, yani en azından sadece arkadaş olarak sevdiğini biliyorum. Ama bana bir şans verirsen seni bu hayatta kimsenin başaramayacağı kadar mutlu biri yapacağım. Seni seviyorum Nil.'' Tüm bu söylediği şeyler gerçekten çok güzeldi. Doğruyu söylemem gerekirse etkilenmiştim. Beni gerçekten sevdiğine de inandırmıştı. Yine de ona karşı bir şeyler hissetmiyor olmak benim için çok önemli bir durumdu. Bir şeyler hissetmediğim birine kalbimi emanet etmek ne kadar doğru olurdu bilemiyorum. Mert gerçekten iyi bir insan olsa da bunu kabul edemezdim. ''Mert sen çok iyi bir insansın. Ayrıca bir sürü kızın dikkatini çekebilecek kadar da yakışıklısın ama ben sana arkadaşlıktan başka bir şey veremem. İnan bana denesek sen üzülen taraf olursun. Ben de bunu asla istemem. Keşke sana verebileceğim bir damla sevgim olsaydı. İnan bana o zaman bir dakika bile düşünmezdim.'' Söylediklerime karşı Mert'in gözleri doldu. Ne yapacağımı bilemedim. ''Hayır lütfen benim için göz yaşı dökme, değmez.'' Elimle gözünden akan bir damla yaşı sildim. ''Ben seni anlıyorum. Gerçekten anlıyorum.'' Üzgün olduğumu anlamaması için elimden geleni yaptım. ''peki senden tek bir şey isteyebilir miyim?'' diye sordu. ''Sana sadece bir defa sarılabilir miyim? Günlerce bunun hayaliyle yaşadım.'' Sözleri resmen kalbimi parçalıyordu. Başımla onayladım bu isteğini. Oturduğu yerden kalkıp bana doğru geldi. Ben de ayağa kalktım. Ve sonra bana sıkıca sarıldı. Başını saçlarımın arasına gömdü. Saçlarımı kokladığını hissedebiliyordum. Biraz böyle kaldık. Sonra ben daha fazla ümitlenmemesi için kollarının arasından sıyrıldım. ''Artık gidelim, olur mu?'' Çantamı aldım ve kafeden çıktım. O da peşimden geldi. ''Nil gelsene!'' ''Ben biraz yürümek istiyorum. Lütfen yanlış anlama, tamam mı?'' Diyerek arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Kafamda binbir çeşit soru vardı. Mert, Barış, yeni hayatım ve annem hakkında binbir çeşit soru... Hava kararmaya başlamıştı artık eve varmam gerekiyordu. Babam bu konularda biraz sertti. Havada yağmur kokusu vardı. Bol bol içime çektim ve kendime geldim. Tam eve varmıştım ki bir araba yanımda durdu. Arabanın kapısı açıldı ve içinden Barış indi. Anlamaya çalışan gözlerle ona bakıyordum. Önümde dikildi ve öylece durdu. ''Ne işin var burada Barış?'' Diye sordum. ''Yeni ilişkini tebrik etmeye geldim.''Dedi tüm soğukkanlılığı ile. Kaşlarımı çattım. ''Neyden bahsediyorsun sen?'' ''Sizi gördüm tesadüfen. Bayağı bir samimiydiniz. Aynı iki sevgili gibiydiniz. Çok sevindim sizin adınıza.'' Kurduğu son cümleyle kan beynime sıçradı. ''Çok teşekkür ederim Barış. Umarım sen de Nehir ile çok mutlu olursun.'' Sanırım inkar etmemi bekliyordu. Ben bir anda kabullenince afalladı. ''Ama söyler misin çünkü gerçekten merak ediyorum; sadece birkaç saat önce beni öpmek üzereyken birkaç saat sonra kendini eski sevgilinin kollarına atmak nasıl oluyor?'' Söylediklerim onu öfkelendirmişe benziyordu. ''Nehir'in eski sevgilim olduğunu bildiğine göre beni iyi araştırmış olmalısın.'' Sinirle güldü. ''Sorduğum sorunun cevabı bu değildi Barış Saygın!'' İstemsizce sesim yükselmişti. ''Cevap mı istiyorsun Nil?'' Sesini yükseltmesini beklemiştim ama biraz bile bağırmadı. Beni kolumdan tutup yan tarafımızda duran ara sokağa çekti. ''Barış ne yapıyorsun?'' Diye sordum. Ara sokağa girdiğimizde kolumu bırakıp beni belimden tuttu ve kendine çekti. ''Cevap istemiyor muydun?'' Yüzü yüzüme çok yakındı. ''Bak şu an yaptığın şey resmen bir manipülasyon tamam mı?'' Konuşurken heyecandan sesim titriyordu. Elleri ben konuştukça belimi daha da sıkı kavrıyordu. ''Ne oldu, sevgilin görür diye korkuyor musun?'' Diye sordu. Bu muhabbete daha fazla katlanamazdım. Elimle siyah tişörtünün yakasına yapıştım. ''Eğer bir daha bu muhabbeti açıp saçmalarsan seni o okulda okuduğuna pişman ederim Barış. Ve inan bana babanın okul müdürü olmasının hiçbir anlamı olmaz.'' Tişörtünün yakasından tuttuğum için yüzü yüzüme daha da yakındı. Ben onu tehdit ederken o heyecanla benim dudaklarıma odaklanmıştı. ''Beni gerçekten bir şey için pişman etmek istiyorsan bunu senden bir türlü uzak duramadığım için yap.'' Elleri belimden uzaklaştı sonra da kendisi benden uzaklaştı. ''Ne demek oluyor bu?'' Diye sordum tek kaşımı kaldırarak. ''Boşver.'' Diyerek arkasını döndü ve yürümeye başladı. ''Barış durur musun?'' Arkasından koşup ona yetiştim. ''Biraz cesaretin olsun! Duygularından kaçacak kadar korkak mısın?'' Diye bağırdım. O beni umursamadan yürümeye devam etti. Arabasına bindi, son kez camın arkasından bana baktı ve basıp gitti. Orada öylece kalakaldım. Az önce olanlara inanamıyordum. Titrediğimi fark ettim ve daha fazla durmadan karşıda duran evimize koştum. Apartmanın içi sıcacıktı. Biraz derin nefes alıp verdim. Az önce konuşulanları hazmetmeye çalıştım. Önce Mert şimdi de Barış... Ben artık gerçekten yorulmuştum. Daha sadece iki haftada olanlara inanmakta güçlük çekiyordum. Tüm bunlar bana ağır geliyordu. Durup biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. |
0% |