@karaatli
|
Dikkat et Pamuk Prenses; Çünkü avcı, en savunmasız anında kalbini söküp atacak. Mesaja baktığımda resmen tüylerim ürpermişti. Ama o an sesimi dahi çıkaramadım çünkü arkadaşlarımdan birinin en özel anını mahvetmeye hakkım yoktu. Hiçbir şey yokmuş gibi telefonumu cebime geri koydum ve gözlerim dolu dolu onları izlemeye devam ettim. Selin, Mete'ye öylece bakakalmıştı. Mete heyecanla ondan bir cevap istiyordu. Selin sadece bir anlığına elindeki güle baktı ve onu koklayabilmek için burnuna götürdü. Hemen ardından yeniden Mete'ye baktı. Gülümsemeye başladığında hepimiz cevabının ne olacağına emin olmuştuk ama Mete halâ çok gergin duruyordu. ''Bu dünyadaki tüm şanslar senin olsun Mete. Seni seviyorum.'' Ve sonra kollarını Mete'nin boynuna doladı. Hepimiz onları alkışlamaya başladık. Kaan iki parmağını ağzına götürüp ıslık çaldı. Biz de İlayda ile birbirimize sarıldık. Sonra da koşarak o ikisini kollarımızın arasına aldık. ************ Ertesi gün her şey daha da güzeldi. Hep birlikte bir kahvaltı yaptık. Sonra dışarı çıkıp sahilde biraz dolaştık. Selin ve Mete birbirlerinin ellerini asla bırakmıyorlardı. Çok tatlı bir çift olmuşlardı. İçimden onlar için her şeyin daha da iyi olmasını umuyordum. Başımı bir anlığına İlayda ve Kaan'a çevirdim. İlayda Kaan ile ilgilenmiyordu ama Kaan sürekli İlayda'ya sataşıyordu. Sanırım Kaan dediklerimi dikkate almıştı. Umarım durumu düzeltebilirdi. Bana gelirsek yarın okul var ve ben ne Barış ile ne de Mert ile yüzleşmeye hazır değildim. Barış benim sıra arkadaşımdı ve ben ona ondan hoşlandığımı söyledim. Mert ise ona gereksiz ümit verdiğim için beni öpmüştü ve ben ona herkesin içinde tokat atmıştım. İkisinin de yüzüne bakacak halim yoktu. İstemeden işleri çok karıştırmıştım. Biraz daha yürüdükten sonra herkes evlerine dağılmıştı. Yalnız kalmıştım. Kulaklıklarımı takıp yürümeye devam ettim. Müzik eşliğinde olanları düşünüyordum. Sonra birden telefonuma gelen o mesajı hatırladım. Telefonu cebimden çıkarıp mesaja tekrar baktım. Düşünmeye başladım; bu mesajları bana kim niye gönderiyordu? Yürürken eve geldiğimi fark edemedim. Babam dönmüş olmalıydı. Koşarak eve girdim. Ama evde babamı göremedim. Daha gelmemişti belli ki. Yine de kontrol amaçlı seslendim. ''Baba?'' Cevap veren biri yoktu. Ben de odama doğru ilerledim. Tam o sırada babamın yatak odasında bir gürültü oldu. Babamın gelmiş olup da beni duymamış olabileceğini düşünerek yatak odasına ilerledim. Yavaşça kapıyı araladım ve yeniden ''Baba?'' diye seslendim ama yine cevap veren olmadı. Yatak odasının ortasına doğru ilerleyip etrafa baktım. Çekmeceler ve dolaplar açıktı. O an da tüm vücudumu bir korku sardı. Eve hırsız girmiş olabilirdi, hatta halâ evde olma ihitmali vardı. Tam koşarak yatak odasından çıkacaktım ki yatak odasının kapısının önünde yerde bir not gördüm. Eğilerek notu aldım, açtım ve okumaya başladım. 'Seni yakaladım prenses!' Dehşet içinde nottan kafamı kaldırdığımda karşımda simsiyah giyinmiş maskeli birini gördüm. Hemen yatak odasına geri girdim ve kapıyı kapatıp anahtarla kilitledim. O bir saniye içinde adamın bana doğru geldiğini gören gözlerimin kalbimde yarattığı o adrenalin ve korku anlatamayacağım kadar büyüktü. Adam kapıyı zorluyordu. Benimse korkudan ellerim titriyordu. Cebimden telefonumu çıkardım ve kimi arayabilirim diye düşündüm. O sırada aklıma gelen ilk ismi hiç sorgulamadan aradım. Numarasını sınıf grubundan bulmuştum. ''Alo?'' Sesin bana o an vermiş olduğu huzur konuşmama yetmişti. ''Sana yalvarıyorum bana yardım et! Evimde biri var ve bana saldırdı. Yatak odasına kaçtım ama kapıyı zorluyor!'' Ben konuşurken kapıdaki adam birden kapıya güçlü bir şekilde vurduğu için kapının deliğindeki anahtar yere düştü. O an ki gürültü ile çığlığı bastım. Zaten bu sırada telefon da kapanmıştı. Adam halâ kapıyı zorluyordu. ''Git buradan! Polisi arıyorum.'' Diye bağırdım. O bana cevap vermeyip kapıyı zorlamaya devam etti. Ben de gerçekten polisin numarasını çevirdim. ''Bana yardım edin! Evimde bir saldırgan var.'' Diye bağırdım. ''Hanımefendi sakin olun, orada neler oluyor?'' ''Bakın evimde biri var ve bana saldırmaya çalışıyor. Odaya girip kapıyı kilitledim ama halâ kapıyı zorluyor. Sa...sanırım beni öldürecek!'' Artık ağlamaya başlamıştım. ''Lütfen lütfen yardım edin!'' ''Adresinizi söyleyebilir misiniz?'' ''Hamidiye Caddesi, Gülseren Sokak, No:45 daire:3'' Ve sonra telefonu kapattım. Ağlamamı durduramıyordum. Ben ağlarken adam yaptığı son hareketle kapıyı açmıştı. ''Hayır!'' Diye bağırarak koşmaya çalıştım ama beni saçımdan yakaladı. Çığlık atsam da eliyle ağzımı kapattı. O sırada cebinden bıçak çıkarttığını gördüm. O bıçağı çıkartırken onu iterek kaçmayı başardım. Kapıya doğru koştum. Kapıyı kilitlemişti. Üstteki kilidi açarak kapının kilidini açmayı başardım ama o çoktan beni yakalamıştı. ''Bırak!'' Avazım çıktığı kadar bağırdım. O beni sürükleyerek yeniden yatak odasına götürdü. ''Yalvarıyorum bırak!'' Kurtulamamaktan, ölmekten çok korkuyordum ama o saldırgan bana bıçağı saplamak üzereyken Barış adamın üzerine atladı. İkisinin boğuştuğunu görüyordum ama korkudan sesimi dahii çıkaramadım. Yaşadığım şokla donup kalmıştım. Barış'ın adamın üzerine çıkarak ona yumruklar savurduğunu görürken bile onu durduramadım. Sadece tek bir an dudaklarımı aralayabildim. ''Barış...'' Bağırmaktan sesim kısılmış olsa da o bunu duyup durmuştu. Endişe içinde benim donuk yüzüme baktı. Adamın üzerinden kalkarak yanıma geldi. Önümde diz çöktü. ''Nil, iyi misin? Bak ben geldim. Korkma güzelim.'' Beni kolları arasına almıştı. Saçlarımı okşuyordu. Polis siren seslerini duyduğumda adamın yerden kalkıp koşmaya başladığını gördüm. Barış bunu görüp peşinden koşmaya yeltendi ama ben kolundan yakaladım. ''Bırakma beni.'' Yeniden önümde diz çöktü ve bana sıkıca sarıldı. Parfümünü içime çektim, rahatlamaya çalıştım. Polisler ve girdiğinde bizi o halde gördüler. Biz de onları görünce birbirimizden ayrıldık. Polisler evin haline baktılar ve bana doğru geldiler. ''Bizi arayan sizdiniz değil mi?'' Diye sordu polislerden biri. ''Evet.'' Dedim kısık sesimle. ''Saldırgan nerede?'' Diye sordu bir diğer polis. Barış sinirle ayağa kalktı. ''Siz gelene kadar kaçtı.'' Dedi fevri bir şekilde. Polis memuru diper arkadaşlarına evin etrafına ve apartmanın bodrum katı da dahil her yerine bakmalarını söyledi. Barış ve beni ifadelerimizi almak için karakola götürdüler. Barış ile sıra sıra olanları anlatıp ifademizi verdik. Ben şikayetçi olmak istemedim çünkü şikayetçi olsaydım babamı arayacaklardı yaşıt olmadığım için ama Barış ''Biz şikayetçiyiz memur bey.'' Dediğinde ona karşı çıkamadım. Polis memuru babamın numarasını alıp babamı aradı ve olayı anlattı. Babam nasıl endişelendiğini düşünmek dahi istemiyordum. Zaten bir saat geçmeden karakola gelmişti. Kapının önünde sesini duyduğumda ayağa kalktım. Babam kapıdan içeri girdiğinde ne kadar endişeli olduğunu görebiliyordum. Bana sıkıca sarıldı. ''Kızım, iyi misin? Bir şeyin var mı yavrum?'' Ardı ardına sorular sormaya başlamıştı. ''Bunu kim yaptı? Yapanı yakaladınız mı?'' gibi... ''Baba sakin ol iyiyim ben. Basit bir hırsız olmalı.'' Dedim onu sakinleştirmek için ama Barış çok geçmeden lafa atladı. ''Nil bu basit bir hırsızlık vakası değil. Eve geldiğimde o adam seni bıçaklamak üzereydi.'' ''Babam ''Ne! Bu çocuk ne diyor kızım?'' Diye bağırdığında yüzümü yere eğdim ve daha fazla konuşmadım. Polis memuru bizim yerimize olayı anlatmaya başladı. Babam polisin her bir cümlesinde daha da kötü oluyordu. ''Anlayacağınız Serdar Bey, biriniz kızınızın canına kastetmiş. Sizin husumetinizin olduğu herhangi biri veya birileri var mı?'' Babamın yüzü, polisin sorduğu sorudan sonra bembeyaz olmuştu. ''Serdar Bey?'' Polis memuru babam cevap vermeyince babama yeniden seslendi. ''Yok hayır. Benim kimseyle husumetim olamaz. Lütfen en yakın zamanda bu adamı bulun ve cezasını verin.'' Polis memuru babamın söylediklerini başıyla onayladı. Sonrasında Polisle tokalaştı ve beni kolumdan tutup yürümeye zorladı. Barış bir şeylerin tuhaf olduğunu anlamış gibi bana baktı ama yine de hiçbir şey demeden peşimizden geldi. Eve kadar sessizce yürüdük. Babam konuşmuyordu, biz de konuşmuyorduk. Evin önüne geldiğimizde babam Barış'a doğru döndü. ''Her şey için çok teşekkür ederim delikanlı. Kızımı kurtarmışsın. Sana çok şey borçluyum.'' Diyerek Barış'a elini uzattı. Barış da ona elini uzattı ve tokalaştılar. ''Lafı bile olmaz efendim.'' Konuşurken gayet donuk ve duygusuzdu. ''Yukarı çıkıp bizimle yemek yemeni isterim. En azından bunu yapmamıza izin verirsen çok sevinirim delikanlı.'' Barış babamın bu isteğine karşılık gülümsedi. ''Siz nasıl isterseniz.'' Sonra bana baktı ve gülümsemesi daha da genişledi. Birlikte yukarı çıktık. Babam kapıyı açtığında evin içinde yaşananlar bir bir gözümün önünden film şeridi gibi geçti. Korkuyla irkildim. Barış elini belime koyup bana güven duygusu verdi. Birlikte içeri girdik. Babam yemekleri kendi yapmak istedi, bizi de odama gönderdi. Barış ile birlikte odama geçtiğimizde garip hissettim. O da odaya girince arkamızdan kapıyı kapattım. Barış öylece odanın ortasında dikilip dururken yatağa oturabileceğini söyledim, o da oturdu. Bir süre ortama sessizlik hakim oldu. Sessizliği Barış bozmuştu. ''Sen ve baban bu konu hakkında polise bir şeyleri söylemediniz, değil mi?'' Diye sordu birden. Başımı yerden kaldırıp ona doğru baktım. ''Ben her şeyi söyledim.'' Diyerek inkar ettim. ''Yapma Nil. Hiç iyi bir yalancı değilsin.'' İçimdeki sıkkınlığı dışa vurarak derin bir nefes verdim. ''Bir süredir garip mesajlar alıyordum.'' Cebimden bir kağıt çıkarıp ona verdim. ''Bunun gibi şeyler...'' Kağıdı elimden alıp okudu. Sonra diğer cebimden telefonumu çıkardım ve mesajlar kısmındaki mesajları açıp gösterdim. Barış'ın okuduğu her bir mesajda kaşları biraz daha çatılıyordu. ''Bunları niye polislere göstermedin?'' Diye srdu fevri bir ses tonuyla. ''Göstersem ne olacak? El yazısından tanırlar diyorsan göstereyim.'' Dedim gülerek ama o gülmedi. ''Bu ciddi bir durum. Eğer ben bugün bir saniye bile geç kalsaydım o adam seni bıçaklamış olabilirdi.'' Dediğinde benim de yüzüm asıldı. Yaşamış olduğum korkuyu hatırladım. ''Biliyorum ama bu notlar cidden kimsenin işine yaramaz. Sadece babamı daha da endişelendirecekti. '' ''Anlıyorum.'' Ortamı yeniden bir sessizlik kaplamıştı. Barış'ın şu an benim odamda, benim yatağımın üzerinde oturuyor oluşu çok garipti. İstemsizce gülmeme sebep olmuştu. ''Neye gülüyorsun?'' Diye sordu. ''Hiç, sadece senin şu an benimle burada oturuyor oluşun garip. Okuldakilere söylesem kimse bana inanmaz.'' Dediğimde o da güldü. ''Bence senin o can ciğer olduğun arkadaşların sana inanır. Malûm ikimizin arasında bir şeyler olduğunu düşünüyorlar.'' Dedi. Söylediği şey beni biraz üzmüştü. ''Evet ama aramızda hiçbir şey yok.'' Dedim ciddi bir yüz ifadesiyle. Barış buna da gülmüştü. ''Neye gülüyorsun?'' Diye sordum. ''Bilmiyorum, bazen sebepsiz yere gülmeme neden oluyorsun.'' Sanırım iyi bir şey söylemişti. ''En azından gülebiliyorsun, bu da bir şey.'' Dediğimde yeni güldü ama bu sefer uzun sürmedi. Yüzündeki gülümseme yavaşça yerini düşünceli bir ifadeye bıraktı. ''Onca insan varken, en basitinden arkadaşların varken neden beni aradın Nil?'' Diye sorduğunda bu sorunun cevabını bilmediğimi fark ettim. ''Ben... bilmiyorum. O an aklıma ilk sen geldin.'' Söylediğim şey aslında çok basit bir şey olsa da bu onun hoşuna gitmişti. Tebessüm edip konuşmaya devam etti. ''O gün gitmene izin verdiğim için özür dilerim.'' Kaşlarımı çattım ve anlamaya çalıştım. ''Hangi gün?'' ''Yani... işte bana benden hoşlandığını söylediğin gün.'' Cümlesini bitirdiğinde ikimiz de kıpkırmızı olduk. Elleriyle saçlarını karıştırdı. ''Önemli değil. Zaten diyecek bir şey yoktu.'' Dedim utanarak. Barış gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı. ''Haklısın, söyleyecek bir şey yoktu ama yapmak istediğim bir şey vardı. -yarım kalan bir şey-'' Başta neyden bahsettiğini anlamadım ama sonra aramızdaki boşluğu kapatıp tek elini yanağıma koydu. Kalbim yeniden hızlanmıştı. Gözümü kapatmak üzere olan saçları diğer eliyle kulağımın arkasına sıkıştırdı. Beni öpecekti ve ben bunu deli gibi istiyordum. Ona biraz daha yaklaştım, beni öpmesi için izin verdim. Gözlerini dudaklarıma doğru çevirdi ve usulca dudaklarıma doğru yaklaşmaya başladı. maalesef o anda babam bana seslendi. ''Nil!'' İkimiz de telaşla birbirimizden uzaklaştık. saçlarımı düzelttim. ''Geliyorum baba!'' Barış bu halime güldü. Ben de ona göz devirdim ve odadan çıktım. Babam baharatların yerini bulamadığı için beni çağırmıştı. Barış yine beni öpememişti. Kendi kendime bunu düşünerek sırıtmaya başladım. Babamın benden istediğini verdiğimde odama geri döndüm. Barış ayağa kalkmış, makyaj masamdaki parfümümü kokluyordu. Onu öyle gördüğümde heyecanım iki katına çıktı. Odaya girdiğimi aynadan gördüğünde parfümü yavaşça yerine koydu. ''Parfümün hoşuma gidince bakmak istedim.'' Böyle bir şey düşünmesi çok hoşuma gitmişti. ''Sorun değil.'' Dedim gülümseyerek. Yeniden yatağa oturduk. O sırada aklıma bir şey takıldı. Bunun cevabını merak ediyordum. ''Barış.'' Adını söylemek çok hoştu. Başını kaldırıp bana baktı. ''Efendim Nil.'' ''Dün konserde göz göze geldiğimizi hatırlıyorum. Peki sen orada olan olayı...'' Ben daha cümlemi tamamlayamadan sözümü kesti. ''Gördüm.'' Dedi ama bunu söylerken gözlerinde bir anlığına öfke belirdi. ''Anladım.'' Dedim sadece. ''Ne hissettiğimi sormayacak mısın?'' ''Ne hissettin?'' Diye sordum şaşırmış bir şekilde. ''Mert'in kafasını duvara sürtmek, yüzüne sağlam bir yumruk geçirmek istedim ama yapmadım.'' Dediğinde içimde bir şeyler hareket etmiş gibi hissettim. ''Neden ki? Yani neden böyle bir şey istedin?'' Diye sordum. O bu soruma karşılık ciddiyetini bir kenara bıraktı. ''Sen akıllı kızsın Nil. Bence sebebini anlıyorsundur.'' Dedi sırıtarak. Tek kaşımı kaldırıp ona gülümsedim. ''Demek öyle.'' Dedim. Biz konuşmaya dalmışken babam geldi odaya. ''Çocuklar sofra hazır, hadi gelin.'' İkimiz de kalkıp babamı takip ettik. Babam sofraya oturup bizim de oturmamız için eliyle işaret etti. Barış ile karşı karşıya oturduk. Yemek yerken bir yandan babam Barış'a okulla ilgili şeyler soruyordu. İkisi bir anda koyu bir sohbete tutuldu. Doğrusu şaşırmıştım. İkisini böyle iyi anlaşırken görmek hoşuma gitmişti. Hafif bir tebessümle onları izliyordum. Bir anlığına Barış benim onları izlediğimi fark edip babamın bakmadığı bir anda bana göz kırkıp gülümsedi. O an fark ettim ki bugüne kadar kimse bana Barış'ın hissettirdiği şekilde hissettirmemişti. Enes'le bile ilk zamanlarımızda bu kadar yoğun duygular hissetmiyordum. Bu çocuk bana çok farklı şeyler hissettiriyordu. Sanki ona baktığımda gökyüzünde uçuyorum, sanki benimle konuştuğunda önüme bulutlar çıkıyor ve sanki bana güldüğünde bulutların ardından güneş çıkıveriyor. O benim istediğim ve istemediğim her şey gibiydi. En garibi de evren ona iki defa hayatımı kurtarma şansı tanımıştı. Ondan hoşlandığımı biliyordum hatta bunu itiraf da ettim ama sanırım bu hoşlantıdan fazlası. Sanırım ben aşık oluyordum. |
0% |