Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@karaatli

O günden sonra Barış ile aramızdaki duvar hasar görmüş gibiydi. Sanki o sapa sağlam duvarda bir delik açabilmiştim ve o delikten içeri baktığımda Barış'ı görüyordum, bana gülümsüyordu.


Ertesi gün okula gitmek için uyandığımda telefonumu elime aldım. İlayda ve Mete'den mesaj vardı. Açıp mesajlara baktığımda okuldan sonra buluşmak için bir plan yaptıklarını anladım. Mesajlarına olumlu bir şekilde döndüm. Onlara olanları anlatmayı düşünmüyordum çünkü boş yere endişelenmelerini istemiyordum. Zaten her şey olup bitmişti.


Yatağımdan kalkıp lavaboya gittim. Yüzümü yıkayıp aynada bir süre yüzüme baktım. Yüzümden akan su damlalarına baktım. Sonrasında havluyla yüzümü kurulayıp odama döndüm. Üzerimi değiştirip saçlarımı düzelttim. Çantamı da aldıktan sonra yemek masasına oturdum. Babamla güzel ve sessiz bir kahvaltı ettik. Babam bu sessizliği bozmaya karar vermişti.


''Kızım bugün seni okula ben bırakacağım, çıkışta da gelip alacağım.'' Başımı kaldırdım veona baktım.


''Neden?'' Diye sordum anlamsızca. Nedeni zaten çok açıktı.


''Başına gelenlerden sonra seni yalnız başına okula göndermemi beklemedin herhalde Nil.'' Babamın bu fevri cevabı bana söz hakkı tanımadı.


''Ama bugün çıkışta arkadaşlarıma bir şeyler yaparız diye söz verdim.''


''Üzgünüm tatlım. Başka bir gün bir şeyler yaparsınız.'' Öfkeyle masadan kalktım. Babam bu hareketime hiçbir tepki vermeden peşimden geldi. Yol boyunca hızlı hızlı yürüdüm, o da arkamdan yürüdü. Okula vardığımızda arkama dönüp bakmadan okula girdim. Belki fazla tepki göstermiştim bilmiyordum ama yine de öfkeme hakim olamadım. Sonuçta ben küçücük çocuk değildim. Ayrıca arkadaşlarıma bunu nasıl izah edeceğimi de bilmiyordum.


Okula girdiğimde öfkeyle sınıfa doğru yürüyordum. Sınıfa girmeden önce karşı camda arkası dönük bir şekilde duran Mert'i gördüm. Elleri ceplerinde öylece dikiliyordu. O an içimde biriken suçluluk duygusunu fark ettim. Başımı yere eğdim. Bütün suçluluk duygumu da yanıma alıp Mert'e doğru yürümeye başladım. O beni fark etmedi. O kadar düşünceli duruyordu ki Elim yanlışlıkla koluna değmeseydi benim geldiğimin farkına bile varmayacaktı. Başını çevirip beni gördüğünde benden uzaklaştı. Ne olduğunu tam olarak anlayamadım.


''Mert iyi misin?'' Diye sordum endişeli bir ses tonuyla. Yüzündeki o masum ve saf ifade birden kayboldu; yerini ciddi, soğukkanlı, fevri bir ifadeye bıraktı.


''İyiyim de bundan sanane?'' Sözleri beni çok şaşırtmıştı.


''Bana kızgınsın sanırım.'' Dedim mahcup bir ses tonuyla.


''Kızgın mı?'' Diye sordu alay edercesine.


''Tokat attığım için senden özür dilerim.'' Mert daha da güldü ve sonra yüzü ciddileşti.


''Sen Barış'a olan ilgini itiraf ettikten sonra bana geldin Nil. Sen bana ne anlatıyorsun? O tokat umurumda bile değil. Sen beni o gün arayıp o konsere çağırdın. Aynı gün Barış'a ondan hoşlandığını söyledin. Sen nasıl birisin?'' Mert'in sözleri canımı yakmıştı ama haklıydı. Aslında buradaki asıl soru Barış'a ondan hoşlandığımı söylediğimi kim söylemişti?


''Sana bunu kim söyledi?'' Duyduklarıma inanamamıştım.


''Ne önemi var? Ama biliyor musun sana bir iyilik yapacağım. Sana öyle bir şey söyleyeceğim ki Barış'a karşı bir şeyler hissettiğine pişman olacaksın.'' Kaşlarım çatıldı. Neyden bahsettiğini anlamaya çalışıyordum.


''Ne demek oluyor bu?'' Diye sordum ürkek bir şekilde.


''Barış en baştan beri benim sana olan ilgimin farkındaydı. Bir kıza aşık olduğumu biliyordu ve onun sen olduğunu öğrendiğinde bana gelip seni etkilemek, elde etmek için elinden ne gelirse yapacağını söyledi. Sonra da aynı benim onun kız kardeşine yaptığım gibi seni mahvedip yüzüstü bırakacağını söyledi. Hani o gün bizi kavga ederken görmüştün ya koridorda; işte sebebi buydu.'' Duyduklarım karşısında dehşete kapıldım. Yani Barış beni kullanmış mıydı? Bir anda bana karşı değişen o tavırları, bana gülüşü, bakışı...


Duyduklarımı hazmetmem benim için çok zor olmuştu. İki defa hayatımı kurtaran ve beni kendine aşık eden çocuk aslında beni bir piyon olarak kullanmayı hedeflemişti. Üstelik bana aşık olduğunu iddia eden bu çocukta bunu benden saklamayı seçmişti. Gözlerimdeki yaşları tutamadım. Doğru ya; annem bile bana ihanet etmişken bir başkası bunu neden yapmasın? Ama bu son damlaydı. Nefesimin daraldığını hissedip yere çöktüm. Mert kötü olduğumu anlayıp yanıma çöktü.


''Nil ne oldu? Nil!'' Beni yanaklarımdan tutup hafiften sallamaya başladı ama ben nefes alamıyordum. ''Suyun nerede?'' Diyerek çantama uzandı. Çantamda suyumu bulup içmemi sağladı. Ben halâ çok kötüydüm. Panik atak geçirdiğimi anlamıştım ama kendimi durduramıyordum. Sınıftakilerin durumu fark edip bana doğru koştuklarını gördüm. Sonra Mert'in beni kucağına aldığını hatırlıyorum. O sırada gözlerim kapanmadan hemen önce tek bir anlığına gözlerim Barış'ın gözleriyle buluştu. Barış'ın endişe içinde bana doğru koştuğunu gördüm. Sonrası kapkaranlık bir boşluktu benim için.


Gözlerimi yeniden açtığımda revirde olduğumu fark ettim. Başımda da İlayda ve Selin vardı. Gözlerimi açtığımı fark edince ikisi de başıma dikildi. İlayda saçlarımı okşamaya başladı.


''Nil, yavrum merak etme iyisin. Hemşire bir tür panik atak geçirdiğini söyledi.'' İkisi de endişeli gözlerle bana bakıyordu. O an bayılmadan önce yaşananlar tek tek gözlerimin önüne geldi ve ağlamaya başladım. Selin ağladığımı görünce bana sarıldı.


''Hayır, lütfen ağlama. Bize ne olduğunu anlatmak ister misin?''


''Ben artık kandırılmaktan bıktım.'' Zar zor kurmuştum bu cümleyi. İlayda ve Selin birbirlerine baktılar.


''Kim kandırdı yavrum seni?'' Diye sordu İlayda naif bir ses tonuyla. Konuşmak için sedyede doğrulmaya çalıştığım sırada biri kapıyı tıklattı. İlayda doğrulmam için yardım ederken Selin de gidip kapıyı açtı.


''Barış?'' Selinin sesiyle başımı kaldırıp kapıya baktım.


''Onu görebilir miyim? İyi olup olmadığını görmek istiyorum.'' Barış'ın sesini duyduğumda öfke tüm vücuduma yayıldı.


''Defol git!'' Diye bağırdım. Herkes şok içinde bana baktı. Barış kapıdan içeri girip bana baktı.


''Nil konuşalım, lütfen.'' Resmen bana yalvarıyordu.


''Tekrar söylemeyeceğim; defol git.'' Kendimi açıkça ifade etmiştim. O da sessizce çıktı gitti, olması gerektiği gibi.

İlayda ve Selin şok içinde bana bakıyorlardı.


''Anlaşılan sorun Barış ile ilgili.'' Dedi Selin aydınlanmış gibi. Gözlerimden yeniden yaşlar süzülmeye başladı.


''Sırf...'' Nefes almak her seferinde zorlaşıyordu. ''Sırf Mert'ten intikam alabilmek için bana yaklaşmış.''


''Ne!?'' Selin ve İlayda aynı anda bağırdılar.


''Ben de aptal gibi bana karşı bir şeyler hissettiğini düşünmeye başlamıştım. Az kalsın beni öpmesine izin verecektim.'' Aklıma geldiği anda kendime inanamayarak saçlarımı geriye attım.


''Seni öpecek miydi?'' Diye sordu İlayda inanamayarak.


''Evet, ama sürekli araya bir şeyler girdi ve olmadı.''


''Nil ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Gerçekten çok üzgünüm.'' Selin beni kollarının arasına aldı. Artık ağlamıyordum ama içimde bir şeylerin paramparça olduğunu hissedebiliyordum. Sırtımdaki hançerler artık yüreğime ağır geliyordu. Nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum. Artık kime güvenebileceğimi bile bilmiyordum.


Uzun zaman sonra ilk defa yanımda annemin olmasını istedim. Sanki şu an bana sarılsa, kokusunu içime çeksem, bana o güzel havuçlu-tarçınlı kekinden yapsa tüm sorunlarım ortadan kaybolacakmış gibiydi. Annem ve babamın eski günlerini hatırlıyorum. Kavga ederlerdi, çoğu zaman anlaşamazlardı ama biz yine de bir aileydik işte. Özel günlerde hep birlikteydik, mutluyduk, güzel masalar kurar eğlenirdik. O zamanlarda bile kavga ederlerdi bazen ama biz yine de birlikteydik. Ben annemi babamdan daha çok severdim hep. Çünkü o benim gözümde dünyanın en iyi annesiydi. Babam hep kızardı, kısıtlardı. Annem de öyle her şeye izin vermezdi ama yine de küçük bir çocuğun dilinden konuşmasını bilirdi. Küçüktüm ama hatırlıyorum; babam işkolik bir adamdı, benimle oynamaz ya da beni bir yere götürmezdi. Annem ise beni işten geldiğinde markete götürür, sirke götürür ya da parka götürürdü. Babam bana çok ilgi göstermezdi, o zamanlar sevgisini göstermeyi bilmiyordu. Annem ise beni prensesim, güzel kızım diye sever, kucağına alıp öperdi. Şimdiyse annem yoktu. Babam tam hayal ettiğim gibi beni düşünen, ilgi veren bir babaya dönüşmüş olsa da annemin içimde bırakmış olduğu boşluğu asla kapatamıyordu. Annemden sonra ihanetlerin ardı arkası kesilmedi. Önce Enes, sonra arkadaşlarım ve şimdi de Barış...


İlayda'ya baktım göz ucuyla. Düşünceli bir şekilde yere bakıyordu.


''N'oldu, niye bu kadar düşüncelisin?'' Diye sordum meraklı gözlerle. Revirden çıktığımızdan beri iyi görünmüyordu.


''Boşver yavrum. Zaten yeterince sorunun var. Benimki önemli değil.'' Dediğinde kaşlarımı çattım.


''Saçmalama! Sen benim arkadaşımsın. Bu da demek oluyor ki; senin sorunun benim sorunum.'' İlayda'nın yüzünde ufak bir tebessüm belirdi ama hemen kayboldu. İç çektiğinde anlatacağını anladım.


''Biliyorsun, ben Kaan'dan hoşlanıyorum.'' Selin de yanımızdaydı ve bunu duyduğunda şaşkın bir şekilde gülümsedi. ''Ama o Hümeyra'dan hoşlanıyor ve benim ona karşı hiçbir şansım kalmadı.'' Konuşurken gözlerinin dolduğunu gördüm. Elimi omzuna koydum ve ona ''Her şey çok güzel olacak, üzülme. Kaan bir gün senin değerini anlayacak.'' Diyerek teselli verdim. O sırada Selin'in kıkırdamaya başladığını fark edip ikimiz de ona doğru dönüp anlamaya çalışan bakışlar attık.


''Ya kızlar gerçekten çok tatlısınız ama üzülmenize hiç gerek yok.'' Dedi Selin sırıtarak.


''Çünkü bilmediğimiz bir şey biliyorsun, değil mi?'' Diye sordum gülerek.


''Aynen öyle.''


İlayda ayağa kalkıp Selin'e doğru yürüdü.


''Ne biliyorsun?'' Diye sordu merakla. Selin, gülümseyerek İlayda'nın ellerini tuttu.


''İlayda, Kaan seni ilk gördüğü günden beri sana deli gibi aşık.'' İlayda'nın kaşları yukarı kalktı ve gözleri parladı. Kulaklarına inanamamıştı.


''Nereden çıkardın bunu?'' Selin tekrar güldü.


''Kaan ile uzun zamandır sıra arkadaşıyım unuttun mu?''


İlayda ufak çaplı bir şok geçiriyordu. Selin, İlayda'yı yanına oturtturdu ve her şeyi en baştan düzgünce anlattı. O gece Kaan'ın neden Hümeyra'dan hoşlandığını söylediğine kadar her şeyi konuştular. İlayda birden ayağa kalktı. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Çok mutlu ve heyecanlı gözüküyordu. Onun adına sevinmiştim. İçindeki mutsuzluk yerini deli dolu bir heyecana bırakmıştı. İlayda'yı böyle görmek beni çok mutlu ediyordu. Şimdi her şeyden önce Kaan ile konuşup konuşmayacağına karar vermeliydi.


''Madem böyle bir korkaklık yaptı, öyleyse cesaret bulup bana gelmesini bekleyeceğim.'' İlayda'nın kararına saygı duyduk. Kendine göre haklı sebepleri vardı.


Mete ve Kaan dersten sonra yanımıza geldiler. Önce benim nasıl olduğumla ilgilendiler, iyi olduğumu öğrendiklerinde gelirken yüzlerinde gördüğüm endişe kayboldu. Kaan bankta İlayda'nın yanına oturdu, Mete'de kız arkadaşı Selin'in yanına oturdu. Mete ve Selin kendi aralarında gülüşüyorlardı. Kaan'da İlayda'ya laf atıp onunla iletişim kurmaya çalışıyordu ama İlayda halâ ona karşı soğuk davranıyordu. Bense orada tek başıma oturmuş onları izliyordum. Yanımda biri yoktu. Belki de bu tamamen benim suçumdu. Belki de ben yanlış kişiyi tercih etmiştim. Asıl tercih etmem gereken kişi Mert Bozan olabilir miydi? Diye düşündüm kendime. Acaba bir şans vermeli miydim ona? Belki de dediği gibi güzel bir çift olurduk günün sonunda. Yine de bunun yanlış bir düşünce olduğuna karar verdim ve bu düşünceyi kafamdan sildim. Sonuçta ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Eminim ki artık o da bana karşı bir şey hissetmiyordur. Ben böyle düşünürken sankii onunla ilgili düşündüğümü hissetmiş gibi Mert dibimizde bitiverdi. Bizimkiler onu görünce sinirlendiler. Mete ve Kaan hemen ayağa kalktılar, biz de onların arkasından ayağa kalktık. Mert bana doğru döndü.


''Nil biraz vaktin var mı şöyle geçip biraz konuşsak? Tabii ki istersen.'' Bir önceki konuşmamızda olanlar ve ondan önceki bir araya gelişlerimizde olanlar yüzünden bizimkiler Mert ile yalnız kalmamı istemiyorlardı.


''Tabii ki.'' Dedim her şeye rağmen. Kaan ve Mete bana onaylamadıklarını belli eden bakışlar attılar.


''Biraz yürüyelim o zaman, gel.'' Onun peşinden gittim.


Bir süre öylece yürüdük. Konuşmasını bekledim ama bir türlü konuşmadı. En sonunda sessizliği bozmaya karar verdim.


''Ben senden çok özür dilerim. Bak ben inan böyle bir şey yapacak bir kız değilim. O gün orada...'' Mert sözümü yarıda keserek konuşmaya başladı.


''Biliyorum Nil. Asıl ben özür dilerim, senin duygularını hiçe sayıp böyle ağır konuştuğum için. Ben sanırım senin beni değil de Barış'ı tercih etmeni hazmedemedim.'' Sonra sustu, yürümeyi bıraktı ve yüzünü yere eğdi. O an bunu yaptığıma pişman olacağımı biliyordum ama yine yapmamam gereken bir şey yaptım. Önce sağ elimi yanağına koyup başını kaldırmasını sağladım, sonra gözlerinin içine baktım bir süre.


''Ben onu tercih ederek büyük bir hata yaptım. Ne kadar yanlış bir insan olduğunu göremedim. Ama biliyor musun? Zamanı geriye alma fırsatım olsa o gün o kafede sana bir şans vermek o kadar çok isterdim ki...'' Bu sözlerime karşılık Mert'in gözlerinin içi yeniden parladı. Bir anlığına dudakları aralandı. Bir şey söylemek ister gibiydi. O sıra da arka tarafta bize bakan Barış'ı gördüm. Ellerini yumruk yapmış bir şekilde öylece dikiliyordu. Ona olan öfkem bütün vücudumu ele geçirdi. Gözlerim yeniden Mert'e kaydığında konuşmaya devam etmemi ister gibi baktığını gördüm. Ama ben o an sadece Barış'ın canını yakmak istedim. Diğer elimi de Mert'in boşta kalan yanağına koydum ve gözlerimi kapatıp dudaklarımı zoraki bir şekilde onun dudaklarına değdirdim. Öpücüğümüz fazla uzun sürmemişti çünkü ben hemen geri çekilmiştim. Gözlerim yeniden Barış'ın olduğu tarafa kaydığında arkasını dönmüş bir biçimde hızla yürüdüğünü gördüm. O an aklımdan geçen tek şey Barış'ın canının yanıp yanmadığıydı ama karşımdaki kişi aşkına karşılık aldığını sanan masum biriydi sadece. Ona artık bunu açıklayamazdım. Belki de en doğrusu onunla olmamdı. En azından denesem ne kaybederdim ki?


Mert halâ şok içinde bana bakıyordu. Karmakarışık duygular içerisinde olduğu belliydi. Bir şey de diyememişti. Ben de bu durumdan rahatsız olduğunu düşünerek utandım ve geri çekildim.


''Ben gerçekten çok özür dilerim. Bu bir daha asla olmayacak.'' Bir umut rahatsız olduysa bu durumdan sıyrılabileceğimi düşünmüştüm. Ama tabii ki pek de düşündüğüm gibi olmadı.


''Tabii ki rahatsız olmadım. Ben sadece ne diyeceğimi bilemedim, daha doğrusu az önce bana yaşattığın duygu rüyalarımda bile hayal edemeyeceğim kadar güzel ve özeldi.'' Birden suratında kocaman bir gülümseme belirdi ve bana sıkıca sarıldı.


''Şey ben arkadaşlarımın yanına dönsem iyi olur.'' Kollarının arasından sıyrıldım ama o bana gülümsemeye devam ediyordu. ''Sonra görüşürüz.''


''Görüşürüz prenses.''


Koşarak oradan uzaklaştım. Az önce olanlara inanamıyordum. Şimdi ne yapacağımı düşünmem gerekiyordu. İlayda'ların yanına gitmeden önce okulun içindeki tuvalete yöneldim. Yüzümü yıkamak şu anda bana en iyi gelebilecek şeydi. Tam tuvalete girecektim ki arkamdan bir ses ''Nil!'' Diye bağırdı. Öfkeli bir ses olduğu apaçık belliydi. Arkamı döndüğümde Barış'ın yüzüyle karşı karşıya geldim. Yüzü yüzüme fazla yakındı.


''Ne istiyorsun?'' Benim de sesim öfkeli çıkmıştı.


''Neden yaptın bunu?'' Soruyu öyle bir sormuştu ki, altında yatan şey canını epey bir yakmış olmalıydı.


''Neyi neden yaptım?'' Anlamamazlıktan geldim ama neyi kastettiğini gayet iyi biliyordum.


''Benim açıklama yapmama bile izin vermeyip, gidip onu öptün!'' Diye bağırdı birden. Refleks olarak elimle ağzını kapatıp ''bağırma!'' Dedim fısıltıyla.


''Sana herhangi bir açıklama yapmak zorunda değilim.'' Ses tonum gayet ciddiydi.


''Bana ona karşı bir şey hissetmediğini söylemiştin.'' Gözlerindeki hayal kırıklığı biraz olsun kalbime dokunabilmişti.


''Demek ki yalan söylemişim.'' Arkamı döndüm. Yürümeye devam etmek için bir adım attım ama bileğimi tuttu.


''Asıl şimdi yalan söylüyorsun!''


''Sesini alçalt! okuldayız.'' Barış ben cümlemi bitirdikten sonra tek bir hareketiyle beni duvarın arkasına çekti. Belimi sıkıca kavradı.


''Madem ondan hoşlanıyorsun, o zaman neden sana her dokunduğumda kalbin yerinden çıkacakmış gibi çarpıyor?'' Bu sefer bağırmadı. Ben de ne cevap vereceğimi bilemedim. Ben sessiz bir şekilde yutkunurken o da dudaklarını benimkilere yaklaştırdı ama ben ellerimle ittim onu.


''Hayır, bunu yapmana izin vermeyeceğim. Sırf onun canını daha çok yakabilmek için beni öpemezsin Barış Saygın.'' Barış yeniden aradaki mesafeyi kapattı.


''Eğer açıklama yapmama izin verseydin şu an neden sana bu kadar öfkeli olduğum halde seni bu kadar öpmek istediğimi anlardın.''


''Sen ne saçmalıyorsun?'' Diye sordum öfkeyle. O da derin bir nefes aldı ve mavi gözlerini gözlerime dikti.


''Sesin huzur veren bir melodi gibi, kokun bana; çocukluğumda annemle gittiğimiz çiçek bahçesini hatırlatıyor ve gülüşün...'' Sustu ve derin bir iç çekti. ''Sen güldüğünde gökyüzündeki kara bulutlar yerini güneşe bırakıyor Nil.'' Söylediklerini anlamaya çalışıyordum. Bu sözlere ne anlam yüklemem gerektiğini bilmiyordum ama hepsi kalbimde bir yerlere dokunmayı başarmıştı.


''Barış benden ne istiyorsun?'' Sesimi alçalttım ve tükenmiş bir şekilde sordum.


''Anla artık; intikam falan umurumda değil. Ben seni seviyorum.'' Ben daha ne olduğunu anlayamadan dudakları dudaklarımı buldu. Aslında bu benim ilk öpücüğüm değildi ama çok daha özel olduğunu hissediyordum. Alt dudağımı iki dudağının arasına alıp öpmeye devam etti. Ben de daha fazla dayanamadım ve ellerimi saçlarına götürdüm. Kimse bana kendimi böylesine garip hissettirmemişti. Bu çok başka bir şeydi ama anlayamıyordum.


Dudakları dudaklarımdan ayrıldıktan sonra yeniden küçük bir öpücük kondurdu dudaklarıma. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Barış benden uzaklaştıktan hemen sonra konuşmaya başladı.


''Söylediklerimi ve az önce yaşadığımız bu özel anı düşünmeni istiyorum. İkimizin arasında bir seçim yapman gerekiyorsa adil bir seçim olmalıydı.'' Arkasını dönüp beni öylece orada bıraktı.


Artık ne yapacağımı veya düşüneceğimi bilmez haldeydim. Yeniden Barış'a güvenmeli miydim? yoksa Mert'e bir şans mı vermeliydim?

Loading...
0%