Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@karaatli

Gözlerimi perdenin ardından vuran güneşe açtım. Telefona doğru uzandığımda daha alarmın çalmasına birkaç dakika olduğunu gördüm. Gözlerim telefon ekranındaki tarihe kaydı. Yarın gezi vardı ve ben bir haftadır sadece bunu bekliyordum.

Ayağa kalktım ve kollarımı arkaya doğru uzatıp gerindim. Sonra da banyoya doğru yürüdüm ve musluğun kolunu kaldırıp suyu açtım. Aynada yeni uyanmış yüzüme baktım. İç çekerek avucuma su doldurup suyu yüzüme çarptım. Su ayılmama yardımcı olmuştu.


Biraz hızlı davranıp evden yarım saat içerisinde çıktım. Oysa dersin başlamasına daha bir saat vardı. Yolda yürürken her gün ki gibi olanları tartıyordum kafamda. Yerine oturmayan çok şey olsa da elimden bir şey gelmiyordu. Artık ilgilenmek istediğim tek şey derslerimdi. Umrumda olan sadece arkadaşlarımdı.


Sessizce yürürken yanımdan geçen arabaların ve motorsikletlerin gürültülerini dinledim. Bu gürültü az da olsa kafamı düşüncelerden uzaklaştırıp dikkatimi dağıtmaya yarıyordu.


Okula vardığımda daha neredeyse kimse yoktu. Birkaç öğretmenimle karşılaşıp, selam verip sınıfıma doğru ilerledim. Sınıfa girmeden önce durdum ve kapının arkasına kalan duvara yaslandım. Işıkları kapalı gri koridorun sessizliğine kulak verdim. Ne acayip bir durum diye düşündüm. Bir ayda yaşadıklarım nasıl bu kadar canımı acıtabilmişti, anlamıyordum.

Duvardan uzaklaşıp sınıfa doğru bir adım attım ve sınıfta tek bir kişi olduğunu gördüm. Barış Saygın.


Sınıfa girdiğim anda göz göze gelmiş olsak da gözlerimi o güzel gözlerinden hemen uzaklaştırdım. O an düşündüm ki artık onun yanında oturmam tamamen bir saçmalıktı. Yanına oturmak yerine bir önüne yani Mete'nin yerine geçtim. Eminim Mete yer değiştirmek istememi anlayışla karşılardı.


Barış ben yerimi değiştirdiğim için bana dikkatli gözler ve çatık kaşlar ile bakmaya devam etmişti. Ben ise gözlerine asla bakmıyordum. Çünkü ne zaman hayran kaldığım o gözlere baksam aklımda o sahne canlanıyordu. Nehir'i nasıl öptüğünü düşünüp ağlamak istiyordum. Kalbim halâ o sahneyi hatırladıkça sızlıyordu. Aslında bir ilişkimiz bile olmamasına rağmen kendimi ihanete uğramış gibi hissediyordum. Belki de haksız bir düşünceydi ama yine de kendimi böyle düşünmekten alıkoyamıyordum.


Gerçi Barış'ın benim kalbimi kırdığı kadar ben de Mert'in bana olan duygularını hiçe sayıp onu kullanmıştım resmen. Belki de yaşadığım sadece bir karmaydı. Mert'ten beni affetmesini bekleyemezdim çünkü bana ne kadar kızarsa kızsın fazlasıyla haklıydı. Onun yerinde ben olsam daha kötü tepkiler verirdim ama o sadece susmayı tercih ediyordu.


Kendimi biraz da olsa iyi hissetmek için çantamdan telefonumu çıkarttım ve moralimi düzeltecek videolar izlemeye başladım. Bir videoda o kadar kendimden geçmişim ki ufak bir kıkırdama çıktı dudaklarımın arasından. Sonra bir anda nerede olduğumu hatırlayıp kendimi toparladım. Kısa bir süre sonra videonun sonuna geldim ve bahçeye çıkıp hava alma kararı verdim. Barış hemen arka sıramda oturmaya devam ediyordu. Ben de telefonumu çantama geri koyarak ayağa kalktım. O sırada Barış da ayağa kalkıp bir adım atmıştı. Yanlışlıkla çarpıştığımızda elleri beni kollarımdan yakaladı. Ben de dengemi kaybedip sıranın üzerine düşünce Barış da kollarımdan tuttuğu için benim üzerime düşmüştü. Anlık bir şaşkınlıkla ikimiz de birbirimizin gözlerine bakakalmıştık. Barış olayın farkına vardığı anda hızla ayağa kalkıp formasını düzeltti. Sonrasında bana elini uzatıp beni de kaldırmak istedi ama ben eline sadece ufak bir bakış atıp kendim kalkmayı tercih ettim.


''Özür dilerim. Benim yüzümden oldu.'' Dedi ilk başta.


''Önemli değil.'' Dedim soğuk bir sesle. Ben de formamı düzelttim ve sınıfın kapısına doğru yürümeye başladım.


''Geziye gelecek misin?'' Diye seslendi birden arkamdan. Durup ona doğru döndüm.


''Evet.'' Tek ve net bir cevap olmuştu. Yürümeye devam edip sınıftan çıktım. Daha fazla muhatap olmak istemiyordum.


Bahçeye çıktığımda yağmur yağdığını fark ettim. Islak toprak kokusunu içime çekerek yağmurda yürümeye başladım. Hava biraz serin olduğu için keşke ceketimi alsaydım diye düşündüm. Yine de yürümeye devam ettim. Kimsenin olmadığı bu bahçede istediğimi yapabilmek çok güzel hissettirmişti. Bazen yüzüme gökyüzüne çevirip yağmur damlalarının suratımı işgal etmesine izin veriyordum.


Yağmur yağdığı zamanlarda sanki gökyüzüyle aynı duyguların etkisi altındaymış gibi hissediyordum. Onun bu kasvetli havası benim iç dünyamı yansıtıyordu resmen. Bu yüzden gökyüzü bana hiç yabancı gelmiyordu. Bu yağmur damlaları onun göz yaşlarıydı belkide. Ben de onun göz yaşlarıyla ıslanıyordum. Artık sırılsıklam olmuşken üşümeye başladığımı fark ettim. Ama yine de bundan vazgeçemiyordum. Ta ki o gelip birden ceketini üstüme sarana kadar.


''Ne yapıyorsun sen, delirdin mi? Hava ne kadar soğuk Nil, üşüteceksin. Farkında mısın?'' Yüzümden aşağı yağmur damlaları akarken onun da ıslanmış olan yüzüne döndüm. Mavi gözleri şimdi daha da anlam kazanmıştı benim için.


''Bırak.'' Diyerek ondan uzaklaşmaya çalıştım.


''Bırakmam.'' Dedi daha da sıkıca sararak.


''Çekil git buradan!'' Diye bağırdım ellerimle ittirmeye çalışarak. Ama gücüm yetmemişti. Ben ittirdikçe o daha da yaklaşıyordu bana.


''Gitmiyorum Nil gitmiyorum! Tamam mı?'' Öfkeli gözlerle gözlerime odaklanmıştı.


''Benim senin korumana ihtiyacım yok. Git sevgilini sarıp sarmala.'' Sinirli ve kendimden emindim.


''Ne zannediyordun? İstediğinde gelip istediğinde gideceğimi mi yoksa uzak durun benden diye bağırdıktan sonra halâ daha peşinden koşacağımı mı?'' söylediklerine karşılık olarak tüm gücümle ittirdim onu ve bu sefer uzaklaşmayı başarmıştım.


''Sen önce beni kullanmaya çalıştın, sırf intikam alabilmek için duygularımla oynamak istedin! Sonra da kendini eski sevgilinin kollarına attın. Sen misin haklı olan? Sen yalancının tekisin!'' Sesim iyice yükselmiş ve yağmur da hızlanmıştı.


''Evet Allah kahretsin ki en başta Mert'in canını yakabilmek için seni kullanmak istedim, doğru! Ben nereden bilebilirdim sana -daha sadece bir aydır tanıdığım kıza- kör kütük aşık olacağımı? Nereden bilecektim Nil? Söylesene!'' O kadar sinirliydim ve o kadar kalbim kırılmıştı ki canımı bu kadar yakmışken bana kör kütük aşık olduğunu söylemesi beni daha da çıldırttı. Ona tekrar yaklaşıp işaret parmağımı göğsüne doğru tutup ittirdim.


''Yalancının tekisin!'' Diye bağırdım yeniden.


Barış aniden beni belimden yakalayıp vücutlarımızın birbirine değmesini sağladı ve diğer eliyle de başımı sertçe tutup dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Onu yeniden ittirdikten sonra bu sefer yüzüne tokat attım. Gözlerini kapatıp alt dudağını dişledi sonra yeniden bana baktı.


''Sakın bunu bir daha yapmaya kalkma.'' Arkamı dönüp yağmurun altında hızla yürümeye başladım. Göz yaşlarım teker teker gözlerimden süzülüp yağmur damlalarına karışmaya başlamıştı. Artık düşüncelerim ve duygularım allak bullak olmuştu. Aklım almıyordu. Kalbim resmen onun için bir oyuncaktı. Daha fazla buna dayanacak gücüm kalmamıştı. Dersin başlamasına yarım saat varken sırılsıklam olmuş bir halde okulun binasına girdim. Kaloriferler yandığı için okulun içi sıcacıktı. Biraz olsun bedenimi ısıtmaya yetmişti. Isınsam da titremeye devam ediyordum. İlayda'nın evi buraya birkaç dakikalık mesafede olduğu için bana yedek kıyafet getirmesi için ona mesaj attım. Böyle okulda duramazdım. Eve de gidemezdim çünkü bu sıralar okulu çok boşlamıştım. Saçma sapan sebeplerden ötürü derslerden daha fazla geri kalamazdım.


Ders başlamadan hemen önce İlayda koşarak yanıma geldi. Önce sırada oturduğum yere baktı sonra da sırılsıklam olmuş halime.


''Nil ne oldu sana böyle?''


''Hiçbir şey. Sonra konuşuruz.'' Diyerek elindeki kıyafet poşetini alıp kızlar tuvaletine gittim.


Üzerimi değiştirdikten sonra aynada kendime ve mahvolmuş ıslak saçlarıma bakarak ofladım. Sonrasında saate bakıp sınıfa doğru koştum. Sınıfa girdiğimde tam da tahmin ettiğim gibi Mete hiçbir şey sorgulamadan Barış'ın yanına geçmişti. Ben de sessizce, sanki hiçbir şey olmamış gibi İlayda'nın yanına oturdum. Kimse tek kelime dahi etmiyordu. Ortamdaki gerginlik gözle görülür seviyedeydi. O sırada Kaan arkasını dönüp bana selam verdi.


''Kız ne olmuş sana böyle? Havuza düşmüş Nina Dobrev'e benzemişsin.'' Diyerek güldü. Benzetmesine ben de gülmüştüm çünkü gerçekten de herkes ben o kadına benzetiyordu.


''Yağmurda ıslandım biraz.'' Dedim gülümseyerek.


''Yapma kanka bak hasta olursun bir de seninle uğraşırız sonra.'' Diyerek sırıtmaya devam etti. Sonra da İlayda'ya doğru döndü. ''N'aber prenses?'' İlayda halâ soğukkanlı duruşundan ödün vermiyordu.


''İyi.'' Dedikten sonra bana doğru dönüp bir şeyler anlatmaya başladı. Göz ucuyla Kaan'a baktım. Bozulduğunu fark ettiğimde İlayda'ya kaş göz yaparak durumu anlatmaya çalıştım. Ben işaret edince o da Kaan'a doğru baktı. Kulağına doğru eğildim.


''Fazla naz aşık usandırır derler.'' Dedim gülümseyerek. O da iç çekip elini Kaan'a uzattı, dürttü.


Kaan da ona doğru dönünce sohbet etmeye başladılar. Ben de sessizce onları dinliyordum. Zaten bir süre sonra öğretmen sınıfa gelerek yoklama almaya başladı. Yoklama bittikten sonra derse geçip konu anlatmaya başladı. Dersi dinlerken fazla odaklanmışım hiçbir şeyin farkında değildim. Telefonuma mesaj geldiğini İlayda söyleyince fark ettim. Elimi çantama atarak telefonu çantadan çıkardım. Ekranı açtığımda Bilinmeyen numaradan bir mesaj geldiğini gördüm. Yine ve yeniden stres tüm vücuduma yayılmıştı.


Avlanma vakti yaklaşıyor prenses.


Korkuyla İlayda'ya doğru döndüm. Mesajı ona çevirip okumasını sağladım. Bu sırada Barış'ın da mesajı okuyabildiğini fark etmemiştim. Mesajı okuduğu anda bileğimi kavradı.


''Bu ne?'' Diye sordu tedirgin bir ses tonuyla. Bileğimi hızlı bir şekilde çekip elinden kurtardım.


''Sanane!'' Diye kızdım sessiz olmaya çalışarak.


''Bu mesajı sana geçen gün evinde saldıran adamlar attı değil mi?'' Diye sorduğunda İlayda ve Mete şok içinde bana baktı.


''Saldırı mı?''


''Ne saldırısı?'' İlayda ve Mete peş peşe sorular sormaya başladılar.


Öfkeli gözlerle Barış'a baktım.


''Yaptığını beğendin mi?'' Dedim.


''Nil sana saldırdılar ve sen bunu bize söylemedin öyle mi?'' Dedi İlayda gergin bir ses tonuyla.


''İlayda teneffüste anlatacağım, lütfen.'' Desem de beni dinlemedi.


''Bize bunu nasıl söylemezsin?''


''Yemin ederim sadece endişelenmenizi istemedim.'' Dediğimde Mete lafa atladı.


''Arkadaşın bile olmayan bir adama bunu anlatıp bize anlatmamanın bir bahanesi olamaz Nil.''


''Mete, lütfen.'' Diyebildim sadece.


Teneffüs zili çaldığında ikisi de yanımdan kalkıp gittiler. Başımı ellerimin arasına koyarak ne yapmam gerektiğini bulmaya çalıştım ama aklım başımda değildi ve bitkindim. Her günüm bir öncekinden daha kötü geçiyordu ve ben artık ne yapacağımı bilemiyordum. Tek istediğim biraz huzurdu.


Hemen kalkıp peşlerinden gittim. Neyse ki yetişebilmiştim.


''Bekleyin!'' Arkalarından seslendiğimde durdular ve bana doğru döndüler.


''Nil, bence hiç gelme çünkü sana çok sinirliyim.'' İlayda böyle söyleyince gerçekten üzüllmüştüm.


''İlayda sakin ol, belki Nil'İn bu konuyla ilgili geçerli bir bahanesi vardır. Biz olayı sadece yüzeysel olarak biliyoruz. Bence onu da dinlemeliyiz.'' Mete'nin benimle empati kurmaya çalışması içimi biraz olsun rahatlatmıştı.


Bu sırada Kaan gelip ne olup bittiğini anlamaya çalıştı.


''N'oluyor, niye bu kadar alevlendi ortalık birden?'' Diye sordu meraklı bir şekilde.


''Hadi gelin, sakin bir yere geçip orada konuşalım. Çünkü insanlar bize bakmaya başladılar.'' Mete'nin uyarısıyla bahçeye doğru yürümeye başladık. Mete, uzaktan Selin'i görüp eliyle gelmesini işaret etti. Sonra da hep birlikte boş duran çardağa geçtik. Ben Kaan'ın yanına oturdum, Selin ve Mete de yan yana oturdular. İlayda ayakta kalmayı tercih etti.


''Oturmayacak mısın?'' Diye sordum ama bana cevap bile vermedi. Ben de derin bir nefes alıp verdikten sonra konuşmaya başladım.


''Madem anlatmam gereken şeyler var öyleyse beni tam olarak anlayabilmeniz için her şeye en başından başlamam gerekiyor.'' Birkaç saniye durup kendimi hazırladım ve sonra anlatmaya başladım. ''Hepiniz bu okula neden geldiğimi az çok biliyorsunuz.'' Dediğimde Mete ve Kaan beni başlarını sallayarak onayladılar. ''Babam iflas ettikten sonra sadece okulum değişmedi. Tüm hayatım değişti. Önce annem bizi terk etti.'' Hepsi birden gözlerimin içine bakıp söylediğim şeyden emin olmaya çalıştılar. ''Annem beni terk ettikten hemen sonra Selin'in abisi, yani benim eski sevgilim Enes beni terk etti.'' Kaan ve Mete bunu duyunca şaşkınlık içerisinde Selin'e dönüp baktılar. Selin mahçup olmuş bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. ''Sadece o da değil, arkadaşlarım da benimle görüşmeyi kestiler. Anlayacağınız hayatımdan drama eksik olmuyordu. Ama sonra bu okula geldiğimde sizinle tanıştım ve dedim ki tamam hayatım artık normale dönüyor.'' Alaycı bir şekilde gülüp yere baktım. ''İşte tam o sırada kendimi saçma sapan bir aşk üçgeninin içinde buldum. Mert bana aşık olmuş, ben de trajikomik bir şekilde Barış'tan hoşlanmaya başladım... hatta aşık oldum.'' Selin, Kaan ve Mete şok olmuş bir şekilde bana baktılar.


''Ne?'' Dedi birden Mete.


''Zaten çok belliydi. Nasıl anlamadınız?'' Dedi İlayda.


''Sonra da işte bu az önce öğrendiğiniz saldırı olayı geldi başıma. Bende kaldığınız gecenin ertesi günü hepimiz evlerimize dağıldık. Ben evde yalnızdım, biliyorsunuz babam iş gezisi için İzmir'e gitmişti. Eve girdiğimde simsiyah giyinmiş maskeli bir adamla karşılaştım ve...'' Bunu anlatmak benim için çok garipti. Aynı şeyleri bir daha yaşıyormuş gibi hissedip ürpermiştim. ''Kendimi yatak odasına kilitleyip aklıma ilk gelen ismi aradım. Çok korktuğumu hatırlıyorum.'' Gözlerimin dolduğunun farkında bile değildim.


''Nil...'' İlayda endişe içinde adımı söyleyince kısa bir süreliğine ona dönüp baktım.


''Yatak odasının kapısını bir şekilde kırıp beni yakaladı. Ama ben bir şekilde kaçmayı başarmıştım. Kapıya doğru koşup çıkmaya çalıştığımda kapıyı üstten kilitlediğini fark ettim. Zaten ben kapıyı açana kadar çoktan beni yakaladı. O an ne yapacağımı bilemedim sadece adama yalvarmaya başladığımı hatırlıyorum.'' Kaan tek koluyla sırtımı sarıp bana güven hissi verdi. ''Beni yatak odasına doğru sürükleyip yatağın üstüne attı. Sonra da üzerime çıkıp arka cebinden bir bıçak çıkardı.'' Bir kez daha duraksadım. Gözümden akan yaşı sildim elimle. ''Size yemin ederim orada, o an öleceğime emindim ama adam bıçağı saplamak için kaldırmışken Barış gelip adamın üstüne atladı. O anı size nasıl tarif edebilirim bilmiyorum. Sadece bir süre boğuştular. Sonra zaten polislerin geldiğini duyar duymaz adam kaçıp gitti.'' İlayda gelip yanıma oturdu.


''Size bu olayı anlatmadım çünkü bu olayı daha kendime bile açıklamaya cesaretim yoktu. Sürekli bilinmeyen bir numaradan aldığım o tehdit mesajları, bu olay ve diğer yaşadıklarım bana çok ağır geldi. Bu yüzden de bu olaydan bahsetmemeye karar verdim. Belki de hata ettim bilmiyorum. Tek bildiğim sizi kaybetmek istemediğim. Siz benim bu dünyada sahip olabileceğim en iyi dostlarsınız. Lütfen affedin beni.'' Sözlerime karşılık hepsi ayağa kalktı ve bana sıkıca sarıldılar.


''İyi ki varsınız.'' Dedim titreyen sesimle.


''Sen de iyi ki varsın Bihter.'' Kaan'ın cümlesi bir an hepimizi afallattı.


''Ne?'' gözlerimden yaşlar akarken gülmeye başladım.


''Ya şimdi sen dedin ya hayatımda dram eksik olmuyor, aşk üçgeni içerisindeyim falan diye. Güzel de bir kızsın, akıllısında. Bence sen tam bir Bihter Ziyagil'sin'' Hepimiz kahkaha atarak gülmeye başladık. Kaan'ın bu benzetmeleri bizi çok güldürüyordu.


''Arkadaşlar birazdan zil çalacak, sınıfa geçelim hadi.'' Selin sayesinde dersi kaçırmadan sınıfa doğru yürümeye başladık. Sınıfa doğru giderken hep birlikte gülerek sohbet ediyorduk. Tam sınıfın önüne gelmiştik ki Barış ve Nehir'i gördüm. Barış öylece duvara sırtını dayamış sessizce yere bakıyordu. Nehir ise Barış'ın önünde dikilmiş sürekli ona bir şeyler anlatıyordu. İkisini bir arada görmek beni her ne kadar üzse de yine de belli etmemeye çalıştım. Mete durumu fark edip kulağıma doğru eğildi.


''İstersen gidip patlatayım bir tane ağzına.'' biraz olsun tebessüm etmemi sağlamıştı. Mete'nin söylediği şeye kulak misafiri olan Kaan da hemen konuya atladı.


''Sakin ol küçük enişte, aman diyeyim. Barış şimdi seni görürse korkup kaçar.'' Kaan, Mete ile dalga geçince Mete de onun omzuna vurdu.


''Kaan şuradan sana elimin tersiyle bir çarparım, sümük gibi yapışırsın yere.''


Kızlarla birlikte ikisinin bu hallerine gülmeye başladık. Bu sırada Barış ile göz göze geldik. O an kalbimin ritim hızı arttı. Bir kez daha anladım bu adamın üzerimdeki etkisini. Gözlerimi kaçırıp yürümeye devam ettim. Sınıfa girdiğimde oturduğum yere baktım. Yer değiştirmenin aslında bir korkaklık olduğunu düşünmeye başladım. Bu yüzden de Mete ile çantalarımızın yerini tekrar değiştirip eski yerime geçtim. Kaçarak hiçbir şeyi yoluna sokamayacağımı anlamıştım. Barış'ın oturduğu sıraya yeniden oturduğumda Barış'ta sınıfa girdi. Beni yine eski yerimde gördüğünde yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirdi. Çantamdan hemen defterimi çıkarıp bir şeyler karalıyormuş gibi davranmaya başladım.


Barış sıraya oturduğunda cebindeki telefonu sıranın üzerine koydu ve hafifçe bana doğru eğildi.


''Yeniden hoş geldin.'' Dedi sessizce. Onu duymamış gibi yapıp hiçbir tepki vermeden karalamaya devam ettim.


                                   ***********


Aradan iki ders geçti ve öğle arasına girdik. O kadar acıkmıştım ki midem resmen benimle konuşmaya başlamıştı. Hemen bir şeyler yemem gerekiyordu. Bizimkilerle birlikte kantine doğru gittik. Kaan ve Mete bize tost ısmarlamak istediler. Biz de kabul edip kantinde boş bir masaya oturup hem sohbet ettik hem de onları beklemeye başladık. Onlarla birlikteyken sorunlarımdan biraz olsun uzaklaşıyordum ve kafam dağılıyordu. Yine de halâ çözemediğim sorunlarım vardı. Bu yüzden de bir şeyler yapmam gerekiyordu.


Mert'e büyük bir özür borçluydum çünkü ona yaşattıklarımdan sonra en azından bunu hak ediyordu. Kantinde gözlerimle onu ararken iki masa ötemde bir kızla konuşup gülüşürken gördüm. Bizim kızlara tüm olanları özet geçip ne yapmam gerektiğini sordum. İlayda ve Selin anlattıklarım karşısında şaşmış kalmışlardı.


''Olaylar nasıl ve ne zaman bu hale geldi bilmiyorum ama bence de Mert bir özrü hak ediyor Nil.'' Selin İlayda'yı başıyla onayladı. Ben de kızların bana verdiği cesaretle kalkıp Mert'in oturduğu masaya doğru yürümeye başladım. Mert benim geldiğimi fark edince ayağa kalktı ve Kantin kapısına doğru yöneldi. Onun bu tavrını anlayabiliyordum. Benimle konuşmak istememesi gayet normaldi ama ona yaşattıklarımdan sonra bu kadar kolay pes edemezdim. Bu yüzden de peşinden gittim. Tam okulun çıkış kapısında arkasından seslendim.


''Mert, dur lütfen!''


Sesimi duyar duymaz olduğu yerde kaldı ama bana bakmadı bile. Ben mahcup bir şekilde yanına gittim.


''Ne istiyorsun Nil?'' Sesindeki gerginliği fark edebiliyordum.


''Biraz konuşmak istiyorum.'' Dediğimde alaycı bir şekilde güldü.


''Kusura bakma ben konuşmak istemiyorum. Çünkü ne zaman seninle konuşmaya kalksak sen benim duygularımı suistimal ettin, kalbimi kırdın. Daha fazla seninle konuşup kendimi üzemem.'' Söylediklerinde ne kadar haklı olduğunun farkındaydım.


''Bak Mert, ben gerçekten çok özür dilerim. Sana bunları yaşatmak istememiştim. Ben gerçekten normalde böyle bir insan değilim. Sadece... sadece bu aralar iyi değilim. Sen de beni anla n'olur.''


''Sen benimle dalga mı geçiyorsun?'' Dedi bir anda kaşlarını çatarak.


''Hayır tabii ki. Ben sadece...'' Lafımı tamamlamama izin vermeden kendi konuşmaya başladı.


''Bence sen sadece yaşadıklarının arkasına saklanan bir korkaksın. Yaşadıklarını bir kalkana çevirip her zor anında savunma olarak bu kalkanı kullana korkağın tekisin. Maalesef ben seni gözümde fazla büyütmüşüm.'' Mert'in söyledikleri karşısında afalladım. Böyle bir cevap alacağım aklımın ucundan geçmemişti.


''Mert sen neler diyorsun?''


''Yani diyorum ki artık beni yaşadıklarını kullanarak masum kız hallerine inandıramayacaksın. Ayrıca yaşadıklarını da bu kadar abartmasan iyi olur. Eminim çok daha kötülerini yaşayıp senden daha güçlü bir şekilde ayakta duranlar vardır.'' Mert'in cümleleri karşısında şoka uğradım. Ondan bunları duymayı asla beklemezdim.


''Ben sana bu kadar ağır konuşacağın ne yaptım?'' İlk başta sadece bunu söyleyebildim.


''Ne mi yaptın? Bir de soruyor musun cidden? Hayatımın içine ettin. Ben senden önce herkesin ilgi gösterdiği, popüler, kimseyi umursamayan biriyken birden bir kızın kapısında köpek oldum. Düşebileceğim en ezik duruma düştüm. Her gün başka kızlarla takılırken, birden öylesine bir kızın etrafında dolaşıp duran bir eziğe dönüştüm. Kendimi kullandırdım. Gittin bir de yetmezmiş gibi düşmanıma aşık oldun. Daha ne yapacaksın sen bana?''


Söyledikleri karşısında daha fazla susamadım. Her türlü sözü hak edebilirdim ama kimse benim sorunlarımı küçümseyemez ve benimle aynı şeyleri yaşamadan sorunlarım hakkında ileri geri yorum yapamazdı. Buna izin vermem.


''Sana bir şey diyeyim mi? Sen aşık falan değilsin. Sen sadece takıntıları olan bir adamsın. Ben de o takıntılarından biri olduğum için kendini bana aşık olduğunu düşünerek kandırmışsın. Kimse aşık olduğu insanın sorunlarını böylesine küçümseyemez. Emin ol benden önceki hayatında olduğun insandan çok daha iyi bir insan olmuşsun ama tabii ki senin tek bildiğin kızları tek gecede harcayıp bir kenara atmak olduğu için iyi bir insan olmak seni sıkmış olmalı. Madem bu kadar memnun değilsin, bundan sonra sakın peşimde dolaşma. Zaten seni bu saatten sonra yakınımda görürsem bu söylediklerini hatırlatırım. Biraz utanma duygun varsa benden uzak durursun.'' Bir şey söylemesine fırsat bırakmadan hızla oradan uzaklaşıp kantine, arkadaşlarımın yanına geri döndüm. aslında bu olay ne kadar moralimi bozsa da bir yerde içimi de rahatlatmıştı. Çünkü Mert'in aslında o kadar da iyi biri olmadığını anlamıştım. Hatta belki de benim yüzümden yaşadığı şeyler onun hayatındaki bir karmaydı. Diğer kızlara yaptığı şeylerin cezasını böyle çekiyordu belki de. Bu yüzden de artık içim rahattı.

Loading...
0%