Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2.Bölüm

@karabuluteslem

 

# çiğerlerimizyanıyor

# geçmişolsuntürkiyem

 

30 okunma 100 yorum

 

YILDIZIMIZI PARLATMAYI UNUTMAYIN!

 

Buraya şanlı Türk bayrağımızı koyar mısınız??

 

2. BÖLÜM: DÖNÜM NOKTASI

 

 

 

🎶 MADRİGAL - SENİ DERT ETMELER 🎶

 

                                                           🪄

 

“Gözü uzakta olanın, yakınlarda olmadığı bir beklediği vardır.”

 

AŞK 

“1 kelime, tek hece, 3 harf, 2 kişi, 1 aptal, 1 yalancı.”

 

Gözümden düşen damlayı elimin tersiyle silip elimi kapı kulpuna doğru götürdüm. Kalbim tekrardan o tarafa doğru bakmamı isterken beynim yaşadığım acıları yüzüme doğru vuruyordu. Elimi soğuk kapı kulpuna doğru götürdüm. Elim kapı kulpuna dokunduğu an içimde bir ürperti oluştu ama ben buna aldırmadım. Ve arabadan indim. Yüzüme doğru esen rüzgar, mevsimlik kabanımı hafifçe yukarı doğru kaldırdı, ani bir haraketle elimi kaldırıp kabanımı düzelttim.

 

Başımı kaldırıp etraftaki mis gibi havayı içime çektim. Havaalanı soğuktu üşüyordum fakat bunu belli etmemeye çalışıyordum.

 

Annemgil adımlarını sağa doğru atmaya başlayınca gittikleri yöne doğru bakmaya başladım.

 

Kahretsin!

 

"Muratcan oğlum? Ne işin var burada?" annemin sorgulacıyı sorusuyla birlikte bakışlarımı çekinerek o yöne doğru doğrulttum.

 

Değişmişti, eski ergen Muratcan yoktu. Hafif kirli sakal bırakmış, saçlarınıda uzatmıştı. Kah(p)veringi gözlerine yorgunluk çökmüştü. Gözlerimin sızlamaya başlarken içimden ağlamamak için bildiğim tüm duaları okuyordum. Muratcan bakışları ağır ağır, üzerimizde gezdirmeye başladı.

 

"Tayininim Diyarbakır 'a çıktı Hilal teyze. Diyarbakır' a gidiyorum peki ya s-"

 

 

"HİLAL?" Hep beraber sesin geldiği yöne doğru baktığımızda, Mürvet teyzeyi görmemle içimdeki kin tekrardan şaha kalktı her şey onun yüzünden başlamıştı onun yüzünden de bitmişti.

 

Eee sonuçta Muratcanın annesi

 

Kes sesini içses!

 

Anılar tekrar gözümde canlanırken içimdeki ergen Alya hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı...

 

(5 YIL ÖNCE)

 

                                                           🧤

 

Adımlarımı kafeye doğru yönelttim. Kafenin camdan olan kapısına ulaştığımda yansımadan kendime baktım,bakır rengi hem dalgalı hem kıvırcık olan saçlarımı sırf o seviyor diye düzleştirmiştim. O mavi rengini seviyor diye mavi giyinmiştim ve gözlerimi sırf o mavi rengini seviyor diye seviyordum. Ama çok güzel olmuştum yinede yansımadaki görüntümü sevmiştim.

 

"Ne çok seviyorum diyorum ben" diye içimden geçirdim, hafifçe kıkırdadım.

 

"Sevgilim" Hemen arkama döndüm, hızlıca kolumu boynuna doğru doladım.

Muratcanın erkeksi kahkahasını duyunca yüzüm yanmaya başlamıştı.

 

"NEDEN HEP BÖYLE OLUYORR"diye düşünerek içimden kendi kendime konuştum.

 

Ya da ben öyle sanıyordum!

 

 

" Çok güzel olduğun için olabilir mi? " Muratcanın gelmesiyle kızaran yanaklarım, birde iltifatıyla domates gibi olmuştu ! Kollarımı dahada sardım boynuna. Yağmur yağdıktan sonra kokan toprak gibi kokuyordu.

 

Mis gibi kokusunu içime çektim, temasımı çekmeden kollarımı kollarına doladım sol tarafına doğru geçtim başımı omzuna koydum.

 

Nedenini bilmiyorum ama Muratcan beni asla sağ tarafında görmek istemezdi. İlk başlarda merak etmiştim bunun nedenini sonra ilgiyi kesmiştim.

 

2 yıllık bir birlikteliğimiz vardı, ben şuan 18 yaşıma daha yeni girmiştim o ise 26 yaşındaydı ve İnterndi. Onunla gurur duyuyordum.

 

Başımı onun omzundan kaldırdım, bakışlarımı ondan çekmeden koşmaya başladım ben koşarken onuda kendimle çekiştirmeye başladım.

 

"Hadi gel,bak burada çoookk güzel tatlılar var" minik cafenin içene doğru girdik benim yaşlarımda bir erkek garson bize iki kişilik minik bir masaya yönlendirmişti, ben bakışlarımı asla erkek garsona değdirmedim Muratcan kıskanabilirdi. Benim yüzümden hiç bir suçu yokken dayak yemesini istemezdim. Muratcan benim sandalyemi çekerken, o sırada garson elindeki menüyü bizim masaya doğru getirdi.

 

~19 MAYIS ÇAY BAHÇESİ MENÜ~

~19 MAYIS CAFE MENÜLERİ~

Sütlaç (1 porsiyon) ~10 TL

Magnolya (1 porsiyon) ~ 15TL

Künefe (1 porsiyon) ~ 12.93 kuruş

Katmer (1 porsiyon) ~2.4 Tl

İzmir bombası ( 1 adet) ~ 1,5 tl

.... 

 

Daha fazlasına bakmaya vicdanım izin vermedi. İnternlik yapıyordu, aldığı maaş zâten çok azdı 1.624 tl kime yetsin. Bide gelmiş beni cafeye getirmişti.

 

Zor bir dönemden geçiyordu, 5 sınıfın bitmesine az kalmıştı ve 6.sınıfa geçmesi lazımdı. Dönem başarı : 60 ve üzeriydi ama en az 50 alması lazımdı. Gece gündüz çalışıyordu ve beni tatlı yemeye getirmişti.

 

"Ben bir magnolya alıyım," dedi Muratcan bakışları beni buldu "sen ne alırsın güzelim?" sözleriyle tekrardan bakkşlarımı menüye doğrulttum. Bakışlarım ağır ağır harflerde gezinmeye başladı.

"Bende," dedim kafamda tekrardan ne istediğime karar vererek "bir porsiyon magnolya alıyım"

 

"İki magnolya..." dedi elinde tutduğu not defterine siparişlerimizi geçirirken. "Başka bir arzunuz var mı beyefendi" dedi Muratcana.

 

Muratcan kafasını hayır anlamında salladı. Garson bakışlarını bana doğru yönetti, tam ağzını açıcakken bende kafamı hayır anlamında salladım, garson yavaşça masadan ayrılırken bakışlarımı Muratcan 'a yönelttim.

 

"Yksye çok az kaldı hadi bakalım na' pıcaksın?" diye sorunca yüzüm düştü, ben onu düşünmekten ders çalışamıyordum ki. Tatlılarımız masaya doğru geldiğinde ben ona cevap vermek yerine susmayı tercih ettim. Zaten masada kötü bir hava vardı, iyice kötüleşmişti.

 

" Eee, doktorluk nasıl koalaaa? " başta ona soru sorarken gülümsüyordu, son sözümü duyunca gülümsemesi kayboldu. Ona koala dememden nefret ediyordu. Çocukluğumuzdan beri ona koala derdim çünkü uyurken yanına giderseniz size koala gibi yapışırdı.

 

"Bir koala bir koala ne demiş ?" diye sordum yüzü iyice somurturken, gülmeye başladım sert bakışları beni bulunca tatlımdan bir çatal alıp ayağa kalktım. Onun yanağına güçlü ve ıslak bir öpücük bıraktım. Eliyle yanağını silmeye başladı ve ben tekrardan onu öpmeye başladım.

 

" YAPMA! " diye uyarıcı bir komut verdi bana Muratcan. Hemen çekildim, gözlerim sızlamaya başladı narin bir yapım vardı. Cafede oturan insanlar bize bakıyordu

 

"Özür dilerim, ben sadece seni ö-öpmek istemiştim." dedim ağlamamak için başımı yukarıya doğrulttum. Telefon sesi duyunca bakışlarım telefonumu bulmaya çalıştım, telefon sesi kesilince karşımda oturan Muratcan'a doğru baktım.

 

"Alo" karşı tarafı dinlerken bakışları beni buldu, sert çehresi sinirle kasılırken elinini cebine sokup cüzdanını çıkartıp masaya 50 Tl koydu.

 

"Tamam, görüşürüz." bakışları bana döndü, gözlerinin altında yoğun bir his vardı. "Kalkıyor muyuz" dedim sesim soluğum kaçmıştı. "Biz değil sen ve ben"

 

"Ne demek istiyorsun?" ceketini alıp giymeye başladı, cebinden çıkardığı sigarayı yakıp, içine çekti. Dumanını üflerken dudaklarını araladı.

 

"Bitti, istemiyorum artık"

 

"A-aanlamadım, saçmalama," gözyaşlarım göz pınarlarımdan akın etmeye başladı elini tuttum, elini çekmeye çalışırken değişik bir duygu içerisindeydim, onunsuz yapamazdım.

 

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, ne yapmıştım ona ben? Hayır o beni bırakamazdı, o bensiz yapamazdı, anlaması lazımdı . Benim onsuz yapamayacağımı bildiği gibi.

 

Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim, hıçkırıklarım hâlâ devam ederken buğlaşam gözlerim tam karşımda duran katiline doğru bakıyordu.

 

"Neden? Yetemiyormuyum sana ben ha? Yanlış bir şey mi yaptım?" delilik derecesiyle aynı soruları ona tekrar tekrar soruyordum.Ellerini açtı ve bağırmaya başladı.

 

"YETEMİYORMUŞSUN," dedi narsist bir kişiliği vardı, fakat onu gizliyen yakışıklı yüzüydü." bi kendini baksana sen, ya senin hani nerde kadınsı hatların ha? Bir en yakın arkadaşına bak, Eceye bir baksana ya sen?" aşalayıcı sözleriyle kendimi dem vurmuş gibi hissediyordum fakat son sözleriyle şaşırdım. Ve kendime geldim

 

"Ece mi Ece ne alaka?"dedim hayır, düşündüğüm şey olamazdı. Bunu bana yapamazlardı. Bakışlarım yavaşça yüzüne çıktı, kaşlarımı çattım buradaki herkes bize bakıyordu ama artık umrumda bile değildi.

 

Elimi açıp ona, sert bir tokat attım. Ona tokat atmamla kafası sola doğru düştü, aşk bir yana ihanet bir yanaydı.

 

"Sen beni, en YAKIN ARKADAŞIMLA MI ALDATTIN?" son sözlerimi bağırarak söylemiştim kafede bir kaç kişiden şerefsiz, ahlaksız gibi sözler duydum bende onlara hak verdim. Gerçekten şerefsiz, narsist bir kişiliği vardı hatta şerefsizin ahlaksızın vucüt bulmuş haliydi. Benim sevdiğim Muratcan bunu bana, bize yapamazdı. Çantamı alıp koşarak cafeden çıktım, onu arkamda bırakarak...

 

Eve geldiğimde tüm herşeyi anneme anlatarak geçirmiştim, babamla Mürvet teyzenin bizi nasıl bir araya getirdiklerini, 2 yıllık ilişkimizi ve beni en yakın arkadaşımla aldattığı anlatmıştım. Daha sonra annemle babam tartışmış babam Muratcanın babasını aramış olaylar böyle böyle devam etmişti.

 

​​​" GÜN GELİR HAYRANLIKLA BAKAN GÖZLER, BİR GÜN PİŞMANLIKLA BAKAR"

🐺🔗🪖🇹🇷

(Günümüz)

 

Elimdeki minik el çantası, ile uçağın giriş merdivdnlerinden çıkmaya başladım. Arkamdan da Muratcan geliyordu. Pislik! Babam yine yapmıştı yapacağını, Muratcana Alya'ya göz kulak ol hatta onu sen bırak demişti ne kadar itiraz etsemde buna annem de onay vermişti.

 

Uçağa girdiğimde hostes'e biletimi gösterip nerede oturtuğumu sordum. O da beni oturacağım yere yönlendirdi, elimdeki el çantasını uçakta bulanan valiz yerine koymaya çalışırken elime bir el deyip çantayı koymama yardım etti. Bana yardım eden kişiye doğru baktığımda istemsizce kaşlarım çatıldı.

 

"Ne diye burnumun dibinde duruyorsunuz?" en iyisi sizli bizli konuşmaktı, o artık benim için bir yabancıdan farksızdı. Kavisli elleri yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Elimle onun elini kendimden uzaklaştırdım.

 

"Şuan benim oturacağım yerin önünde duruyorsun, o yüzden yardım edettim başka bir şey aramasınız artık." ona cevap vermeden yerime geçtim o da yerine geçmişti ama tam yanıma. Kaşlarım çatılırken bakışlarımı ondan kaçırmadan sorgulayıcı bir bakış attım ama bunu umursamadı bende onunla konuşmamak için bakışlarımı ondan çekip gözlerimi yumdum. Uçağın tribülansa girip sallanmasıyla gözlerimi açtım, belim tutulmuştu.

 

Minik el bavulumu alıp hızşa uçaktan indim, bavulumu tam yarım saat içinde almış şimdide Muratcanın arabasındandık. İkimizden de tek kelime çıkmıyordu. Nagivasyona göre lojmana varmamıza 5 dakika vardı.

 

"Değişmişsin, bu arada hayırlı olsun." demesiyle bakışlarım Muratcanın erkeksi yüzüne doğru çevirdim ufak bir sağol ile konuyu kapatmıştım onunla konuşmak bile istemiyordum. Araba soğa doğru gidince Nagivasyon hedefinize vardınız sesi arabada yankılandı. Muratcanın bakışları beni buldu.

 

" İstersen bavulunu taşımana yardım edebilirim?" başımı hayır anlaamında salladım ona uyduruk bir teşekkür ederim dedim. Bagajdan bavulumu alıp lojmana doğru gitmeye başladım.

 

"Özür dilerim" arkama dönmeden başımı sağa doğru çevirdim.

"Ne için"

"Sana yaşattığın her şey için."

"İş işten geçtiğinde uyduruk bir özür işe yaramaz" diyerek lojmanın yolunu tuttum.

 

Çantamdan çıkardığım anahtarla kapıyı açtım, evin eşyalarını 1 hafta önce yerleştirmiştik annemle beraber. Bavulumu bırakıp, temiz havya ihtiyaçım olduğu düşündüm hemde burayı gezerdim. Çok iyi bir fikiridi.

 

Aynen çok iyi bir fikir!

 

Hızla aşağı indim, bakışlarım dışarıda gezinirken papatyaların olduğu kır gördüm ama bende 5 metre kadar uzaktaydı. Adımların kırlara doğru gitmeye başladı, kıra varınca eğilip yerden bir papatya kopardım papatyayın kokusunu içime doğru çektim. Normalde çicek koparan biri değildim, ama papatyalar ölünce kokusu alınırmış.

 

Adımlarım hızlanırken arkamda bir çıtırdı duydum ama bunun bir ses yanılgısı olduğunu düşündüm. Gözlerim cennet güzelliklerine doğru bakıyordum.

 

"HEY, DUR!" hızlıca arkamı döndüm gördüğüm kişiyle şok oldum bu bir askerdi. Nefes alışverişlerim hızlanmaya başladı, dizlerimde titriyordu, bakışlarım yavaşça aslerin üzerinde gezinmeye başladı.

 

"Kim'sin?" yavaşça bana doğru gelmeye başladı arkaya doğru bir adım atınca elindeki silahı bana doğrultu. "Olduğun yerde kal, sana zarar vermem bundan asla şüphen olmasın" sözlerine aldanmadım ve koşmaya başladım. Arkamdan iki el silah ateşi duydum arkamı dönüp baktığım bana doğru koşan 4 asker daha gördüm, tam o anda sendeledim tam yere düşücekken ilkokul koşu yarışmalarında 1. olmanın hakkını vererek daha da hızlı koşmaya başladım.

 

"Dikkat et!" bu sefer başka bir erkeğin sesini duydum ama o yöne doğru bakmadım. Tam ayağımı yere basıyordum ki bir çıt sesi duydum tam hareket edicekken bir komutla olduğum yerde kaldım.

 

"Sakın canlanma, şuan bir mayına bastın." onun öylesine rahatça söylediği şeyler benim az kalsın aklımı kaybetmeme sebep olucaktı.

 

"ASKER! Mayını imha etmeyi dün size öğretmiştim Çavuş Ali bakalım yapacak mısın?" onun bir komutuyla herkes hazır ola geçtiler, Çavuş Ali olduğunu düşündüğüm bir asker hızla yanıma geldi. Çantasını çıkarıp mayını imha etmek için malzemelerini çıkardı. Az önce beni korkutan ayı bir bana birde yerde mayını imha etmeye çalışan askere bakıyordu en son dayanamayıp bağırdı.

 

"MANYAK MISINIZ HANIMEFENDİ! İNSAN ASKER GÖRÜNCE KAÇAR MI?! dedi bir ayağıma birde üstüne bastığım mayını imha etmeye çalışan askere bakarak. Sinirlenmişti, yüzündeki çıkmış damarlardan belli oluyordu. Bunu üç yaşındaki bebek bile farkederdi.

 

Birkaç saniye yüzüne öylece bomboş şekilde bakmaya devam ettim birden gözlerime gözlerini dikip bana "cevap bekliyorum" gibi bakınca dayanamayıp birden bağırdım.

 

"EEE, SİZDE CEYLAN GÖRMÜŞ KAPLAN GİBİ ÜSTÜME KOŞMASAYDINIZ."

🪖 Bölüm Sonu 🪖

 

Ben haftada bir bölüm atmayı düşünüyorum (bu dahada artabilir) hangi gün olsun buraya yazar mısınız?

 

Alya? 

 

(Masterchef) Muratcan 🤮🤗?

 

Askerimizz??

 

Mürvet teyzee??

 

Öncelikle ben profosyenel bir yazar değilim eğer yazım yanlışı ve noktalama hatalarım varsa özür dilerim.

 

Gelecek bölümde görüşürüz minik kurtlarım.

Loading...
0%