@karadagceren
|
Selamlaaar! Nasılsınız? Umarım hepiniz çooookk iyisinizdir. Dün akşam bazı sebeplerden dolayı bölüm paylaşamadım, kusuruma bakmayın lütfen. Okulların bir haftalık tatile girmesi ile bu hafta sizlere üç bölüm paylaşacağım. Çarşamba ve Cuma günleri de saat 20.00'da bölümleri yükleyeceğim. Bölüme geçmeden önce oy verip yorum yaparsanız çok sevinirim. --- "Vatan için can veren bütün şehitlerin anısına. Saygı ve minnetle anıyoruz..." --- ☪☪☪ Suriye'nin Güneyi... Tabağındaki eti yemeye devam etti Kor. Şehre gönderdiği adamlardan haber bekliyordu. Peşinde olduğu timden bir askeri fırına giderken yakalamıştı adamları ve son dakika gelişmeleri için haber bekliyordu. Kor tabağındaki eti sakince çiğnerken, kapıya doğru kaydı. Gelen haberlerin gecikmesi, içinde büyüyen gerilimi daha da tırmandırıyordu. Şehirdeki adamlarını harekete geçirmesinin üzerinden saatler geçmişti, ama hala beklediği bilgi gelmemişti. Peşinde olduğu askerin yakalanması sadece ilk adımdı. Daha fazlasını öğrenmeye ihtiyacı vardı. İşini sessiz ve hızlı halletmeliydi. Ne kadar çabuk biterse, o kadar iyi. Artık planın ikinci aşamasına geçebilirdi. Fırındaki asker sorguya çekilecek ve ardından, geride kalan diğerleri için tuzak kurulacaktı. Kendi kendine fısıldadı, "Çok yakında." "Patron." Kor, içeriye giren adamına baktı. Arkasındaki adamlara önündeki yemeği almalarını işaret edince adamlar hemen tabağı aldı. "Söyle." Adam, Kor'un karşısında durdu. "Söylenen askere saldırı düzenlendi," Kor, kaşlarını çatarak dinlemeye devam etti. "Ve?" Diyerek adamın devam etmesini bekledi. "Ama başarısız oldu, adamlarımızın bir çoğu öldü diğer kalanları ise polisin eline geçti." Kor, sinirle ayağa kalktı. Kor'un yüzündeki soğuk ifade, adamın söyledikleriyle daha da sertleşti. Sinirle yerinden fırlarken, masadaki sandalyeyi devirdi. Gözlerinde öfke fırtınası esiyordu. Adam, biraz geri çekilerek başını eğdi, korkudan gözlerini Kor'unkilerle buluşturmaya bile cesaret edemedi. Odaya ağır bir sessizlik çöktü, yalnızca Kor'un sert nefes alışverişleri duyuluyordu. Kor, elini sinirle saçlarının arasından geçirip öne doğru bir adım attı. "Ne demek başarısız oldu? Bir askeri yakalamaktan aciz misiniz?" Sesi öfkeyle yükseldi. "Polisler de işin içine girdi öyle mi? Kim sızdırdı?" Adam tereddüt etti, kelimeleri dikkatle seçmeye çalışıyordu. "Patron, durum tam olarak beklediğimiz gibi gitmedi. Hedef, beklediğimizden daha fazla direnç gösterdi. Diğer askerler de yakında olabilir, destek almış olabilirler." Kor, adamın yüzüne doğru yaklaştı, gözlerini onun gözlerine dikti. "Bahane istemiyorum. Eğer bu işin altından kalkamayacaksanız, yerinize başkalarını bulurum." Adam hızlıca başını salladı, korkuyla. "Bir daha olmayacak, Patron. Ne isterseniz yaparız." Kor'un yüzündeki öfke yerini soğuk bir kararlılığa bıraktı. Geri çekildi, derin bir nefes aldı. "O askeri bulacaksınız. Ve kim polise bilgi sızdırdıysa, onu da ortaya çıkaracaksınız. Bana burada işe yaramaz adamlarla vakit kaybettirmeyin." Adam hızla başını eğerek odadan çıktı, Kor ise geride kalan sinirini bastırmaya çalışıyordu. Bu iş artık daha karmaşık hale gelmişti, ama geri adım atmayacaktı. Plan değişecekti. Hedefi bulana kadar kimse güvende değildi. ☪☪☪ "Sağ olun komutanım." Yüzümdeki gülümsemeyle telefonu kapattım. "İzin verdi mi?" Uras'a baş parmağımı kaldırarak onay verdim. "Henüz operasyonlara çıkmama izin vermedi ama karargâhtaki işlerle uğraşmama yoğun ısrarlar sonucu izin verdi." Koray kahkaha attı. "Senden korkulur, Asel." Keyfim hiç bozulmadan Alpay'a döndüm. "Eee yüzbaşı? Bahsi kaybettin? Şimdi alayım üç yüz liramı." Alpay, halinden hiçte memnun olmadığını daha fazla belli edemezdi. Albayı arayıp izin alacağımı söylediğimde asla izin vermez diyerek bahse girmiştik. Kaybeden, kazanana üç yüz lira verecekti. Alpay kaşlarını çatıp sahte bir surat asarak cebine elini attı. Cüzdanını çıkarıp paraları uzatırken "Üç yüz lira... Ama emin ol, bir sonraki bahiste ben kazanacağım." dedi. Ben ise sırıtarak parayı aldığımda sağ ve sol çeneme sürtüp cebime koydum. Bu halimize hepsi güldüğünde tek gülmeyen kişi Alpay'dı.. "O bir sonraki bahis için sana fazla şans tanımayabilirim, Yüzbaşı," dedim hafifçe alay ederek. Uras, hala gülümseyen yüzüyle Koray'a dönüp, "Bak bak, Asel nasıl da peşinatı kaptı," diye şakalaştı. Koray, omuz silkti ve Alpay'a göz kırparak, "Yüzbaşı, senin gibi bir adamın bile Asel'e karşı duramaması normal. Askeriyede bu kadar güçlü olmasına şaşmamalı." Alpay, ciddiymiş gibi yapmaya çalışsa da yüzündeki hafif tebessüm gizlenemiyordu. "Bu son olur Asel. Bahisle beni bir daha tuzağa düşüremezsin." Göz kırparak, "Göreceğiz," dedim. Odada kahkahalar yükselirken, içinde bulunduğumuz anın ne kadar değerli olduğunu hissettim. Operasyonlara henüz katılamasam da bu küçük zaferler, yeniden ekibimin yanında olmanın mutluluğunu hissettiriyordu. "Komutanım, Karadeniz de gemileriniz mi battı?" Alpay, Baran'ın ensesine bir şaplak geçirdi. "Yalnız komutanım, abimi iyi çarptınız. Helal olsun." Senem'e göz kırptığım sırada Alpay, Senem'e öldürücü bakışlarını attı. Alpay, Baran'ın ensesine indirdiği şaplağın ardından yüzünde hafif bir gülümseme ile Senem'e doğru döndü. Ancak o anda, Senem'e attığı bakışlar odadaki neşeli havayı anında değiştirirdi. Bakışları adeta "Sen de mi ona katılıyorsun?" der gibiydi. Senem, Alpay'ın bu ölümcül bakışlarından pek etkilenmiş gibi görünmedi. Dudaklarında ince bir tebessümle karşılık verdi, belli ki durumu biraz daha kızıştırmak istiyordu. "Senem, sakın ola ki Baran gibi olma," diye uyardı Alpay, sesinde sahte bir ciddiyetle. "Yoksa bir sonraki operasyonda seni sürükleyen de ben olurum." Gözlerinde, şaka yapsa da hafif bir tehdit tonu vardı, ama Senem bunu eğlenceli bulmuş gibiydi. Baran, ensesini ovalarken, "Sizin böyle konuşmanız hiç adil değil, ama neyse." dedi, kendini toparlayarak. Alpay gözlerini kısarak, "Tamam, tamam. Herkes sıraya girsin o zaman," diye homurdandı. "Önce Baran, sonra Senem. Hanginizin Karadeniz'de boğulacağını göreceğiz." Herkes kahkahalara boğulurken, odadaki sıcak atmosfer iyice belirginleşti. Bu ufak şakalaşmalar, aramızdaki bağların ne kadar kuvvetli olduğunu bir kez daha hissettiriyordu. "Bir iki hafta zaten dosyalarla uğraşır, sonrasında göreve başlarım." Alay dolu bakışlarım Alpay'a döndü. "Bunun için de bahse girer miyiz, yüzbaşı?" Alpay iki elini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı. "Tövbe haşa, bir daha ölsem senin gibi cadıyla bahse girmem." Önümdeki peçeteyi top haline getirip Alpay'ın suratına attım. "Ben miyim cadı! Sensin cadı ulan!" Alpay, işaret parmağını yüzüme doğru uzattı. "Cadısın işte, cadı! Saçlarında tam cadı gibi zaten!" Oturduğum sandalyeden kalkarak Alpay'a doğru koştum. Benim kalkmamla o da kalktığı için evin içerisinde koşuşturmaca başladı. Alpay kahkahalarla kaçarken, ben de peşine düşmüştüm. "Gel buraya, yüzbaşı!" diye bağırdım, ama o alaycı bir şekilde hızlanarak koltukların arkasına saklanmaya çalışıyordu. "Yaklaşma, yoksa bu cadı yüzünden lanetleneceğim!" diye alay etti. "Lanetleyeceğim tabi! Hem de öyle bir lanet ki, bir daha bahse bile giremeyeceksin!" dedim, kahkahalarımız arasında. Peçete topunu ikinci kez fırlatmayı başardım ve bu sefer alnına isabet ettirdim. Alpay duraksayıp dram dolu bir surat ifadesiyle alnını tutarak, "Vuruldum! Bu kesinlikle bir büyüydü!" dedi. Bu sırada Uras ve Baran, aramızdaki bu kovalamacayı izlerken gülmekten neredeyse yere düşeceklerdi. "Yüzbaşı cadıya karşı... Hadi bakalım, nasıl bitecek bu?" diye yorum yapıyordu Baran, arkasına yaslanmış halde. "Sence kim alır?" Yanındaki Kürşad Abi'yi dürttü Uras. Kürşad Abi ikimizi inceledi. "Asel alır, net. Sinirlendiğinde içinden Hulk çıkıyor mübarek." Konuşmaya Koray katıldı. "Alpay komutanın bacakları daha uzun. Bu yüzden daha büyük adımlar atıp daha hızlı kaçabiliyor, bence o alır." Senem bıkkınlıkla olaya dahil oldu. "İkisi de birbirini öldürür diyor ve bahsi kapatıyorum." Kürşad Abi kısık bir kahkaha atarak, "Senem haklı olabilir," dedi. Ardından Uras'a dönüp, "Ama bak yine de Asel bir Hulk misali sinirlenirse, Alpay'ın uzun bacakları da onu kurtaramaz." Koray, gözlerini kısarak tekrar değerlendirdi, "Ama Alpay komutanın hızını da unutmamak lazım, adam bir anda kendini kaybettiriyor." Uras ellerini iki yana açarak, "Bence bu bahis adil değil. İkisi de birbirine denk, biri Hulk diğeri hızlı kaçan. İkisinin de güçlü tarafları var." Bu sırada ben hâlâ Alpay'ı kovalıyordum. En son bahçede bulduğum avuç büyüklüğündeki taşı ona fırlattığımda taşın sırtına denk gelmesi ile dudaklarından acı dolu bir inleme dökülerek duraksadı. Bütün herkes şaşkınlıkla bana baktığında hiç umursamadan Alpay'a doğru koştum. "Bu ceza sana yeterli." Diyerek onu arkamda bırakıp içeri girdim. Alpay, sırtına isabet eden taşın acısıyla hafifçe inledi ve duraksadı. O an herkesin şaşkın bakışları üzerimdeydi ama hiç aldırmadan Alpay'a doğru yürümeye devam ettim. Alaycı bir gülümsemeyle ona yaklaşıp, "Bu ceza sana yeterli," dedim ve arkamı dönüp içeri doğru yürüdüm. Arkamdan gelen sessizlik bir anlığına bozuldu; önce Kürşad'ın kahkahası, ardından Baran'ın, "Asel resmen adamı yere serdi," diye seslenmesiyle odada hafif bir mırıltı başladı. Alpay ise sırtını ovalarken, "Taşla vurmayı da çok iyi öğrendin cadı," diye homurdandı ama sesindeki alaycı ton, bunun pek de ciddi olmadığını gösteriyordu. Koray ise gülümseyerek, "Hızın yetmezse, taşı silah olarak kullanırsın tabii," dedi. "Bu işten yine Asel galip çıktı." Senem, gözlerini devirdi. "İşte diyorum ya, ikisi de birbirini öldürecek kadar inatçı." İçeri girdiğimde arkamda bıraktığım bu eğlenceli sahneye rağmen içimde tatmin olmuş bir his vardı. Dağ gibi adamı ne hale getirdin, Asos. Yazık, günah. Bayan Çok Bilmiş, sende benden hakkını almak istemiyorsan kapa çeneni. Asos sen cidden delirdin. Beni nasıl döveceksin? Ben senin iç sesinim, beni dövmen için kendini dövmen lazım. BAYAN ÇOK BİLMİŞ LÜTFEN SUS ARTIK! Oh be, rahatladım. "Asel, sen manyaksın." Kürşad Abiye baktım. "Bunu bilmem kaç milyon kez dedin abi." Kürşad Abi kaşlarını çattı. "E manyaksın çünkü!" Mutfak masasının üzerindeki muzlardan birini alıp kabuğunu soydum ve yemeye başladım. Bu sırada Alpay mutfağa girmişti. "Ben nasıl bir ruh hastasının eline düştüm ya, Allah'ım acı bana!" Hiç bir şey olmamış gibi önümdeki sepetten bir muz daha koparıp Alpay'a uzattım. "O ne?" Muzu biraz daha uzatırken cevapladım. "Muz, kan şekerinin dengelenmesinde yardımcı olur. Kalp sağlını korur ayrıca insülin direncini arttırır ve mide rahatsızlıklarını giderir, yer misin?" Alpay, benle nasıl baş edeceğini düşünüyormuş gibi kaşlarını çattı ama elimdeki muzu alıp kabuğunu soyup yemeye başladı. "Beni zehirlemek istemiyorsundur umarım." Muzipçe sırıttı. "Hayır, henüz değil." Alpay bir anlığına duraksadı, ardından muzu yemeye devam etti. Kürşad Abi başını sallayarak gülmeye başladı. "Bak işte, delilikten muza geçtik," dedi, hafif alaycı bir tonla. Mutfakta oluşan rahat ve sıcak hava hepimizi sardı. Muzumu yerken gülümseyerek Alpay'a baktım. Alpay, muzunu yemeye devam ederken hâlâ biraz temkinli gibiydi. "Biliyorsun değil mi? Bir gün bu delilik seni iyice ele geçirecek ve ben o zaman bile yanındayken başına neler geleceğini göreceğim," dedi, gözleri kısılmış, sanki bir tehdit gibi ama gülümsemesi her şeyi şakaya dönüştürüyordu. Muzun son lokmasını ağzıma atıp, "O zaman bile beni bırakmayacağına eminim, yüzbaşı," dedim alayla. Alpay muz kabuğunu çöpe atarken omuz silkti. "Tabii ki bırakmam," dedi ciddi bir ses tonuyla. Sonra gözlerimi kısarak bir an onu inceledim, bu kadar ciddiyetin arkasında bir şey vardı. Ama tam soracakken, Alpay tekrar gülümsedi. "Çünkü başka bir deliye ihtiyacım olabilir!" Kürşad Abi kahkaha attı, "Alpay, Alpay... Kendini kurtaramayacaksın. Asel'in yanında olduğun sürece hep kaosun ortasında kalacaksın." "Bana uyar," dedi Alpay, bana göz kırparak. "Kaos içinde bile eğleniyoruz." "Yarın sabah altıda idman için karargâhta olacağız." Koray, oturduğu koltuktan ayaklandı. "Ben kaçıyorum o zaman." Kaşlarımı çattım. "Nereye lan?" Koray, telefonundan birine bir kaç mesaj yazdı ardından bana döndü. "İlk önce ablamı göreceğim, sonra da Özlem ile buluşacağım." Başımı salladım. Koray'ın ailesi onu ve ablası Suna'yı o beş, ablası on yaşındayken onları yetimhaneye bırakıp terk etmişlerdi. Ablası ile birbirlerine çok düşkünlerdi. Özlem ise Koray'ın nişanlısıydı. Görevlerden fırsat bulduğumuz bir vakitte kısmetse düğünlerini yapacaktık. "Selam söyle Suna ablayla Özlem'e." Koray başını sallayarak onayladığında telefonunu alıp evden çıktı. Saat öğlen üçe geliyordu. Akşam için yemek yaparak vakit öldürmeyi seçerek ayaklandım. "Ben mutfaktayım, yemek yapacağım. En azından vakit geçer." Mutfağa doğru ilerlediğimde diğerleri odada kaldı. "Asel'in kutu oyunları var, onları mı oynasak?" Baran'ın fikri hepsine mantıklı gelmiş olacak ki hepsi onaylayan mırıltılar çıkardı. Baran hızla yukarı çıkıp Tabu oyununu çıkartıp kartları düzdüler. Alpay, kartları eline alırken kutunun içindeki puan listesini de aldı ve masanın üzerindeki mavi tükenmez kalemi de yanına aldı. Oyuncuların sayısını saydığında rahatsızca kaşlarını çattı. "Asel, oyuncu eksik, gel sende oyna." Islattığım pirinçleri süzerken cevap verdim. "Yemek yapıyorum Alpay. İşim var." Alpay bir kez daha seslendi. "Hâlâ komutan ben olduğuma göre hemen buraya gel, bu bir emirdir." Süzdürdüğüm pirinçleri mutfak tezgahının üzerine bıraktım ve içeriye geçtim. "Sivil konumundayken bile işine gelmeyince komutan oluyorsun, değil mi?" Başını salladı. "Komutanına saygısızlık etme, asker." Gözlerimi devirdim. "Ben, Asel ve Uras bir takımız. Kürşad, Senem ve Baran da bir takım." Herkes onayladığında Senem telefonundan sayacı açtı. Zarı sırayla ben ve Senem attığımızda büyük sayı atan ilk başlayacaktı. Ben dört, Senem beş atmıştı. Kartları karıp Senem'e uzattım. Senem, Kürşad abiye sormak için onun karşısına geçtiğinde Alpay da gözetmen olarak Senem'in arkasına geçti ve kartları kontrol etti. Telefondan süreyi başlattığımda Senem de anlatmaya başladı. "Şimdi bak, nefret nedir?" Kürşad abi hemen cevapladı. "Duygu?" Senem onu onayladı. "İnsanların ee yaşadıkları duygular ne?" Kürşad abi iki saniyelik düşünme payı verdi kendine. "Korku, sevinç, üzüntü, heyecan?" Senem başını hayır anlamında salladı. "Gelinlik ve damatlığı kimler giyer?" "İnsan." Hepimiz kahkaha attığımızda Senem eli ile başına vurdu. "Hayır, ne denir onlara?" "Canlı?" Bu sefer hepimiz daha büyük kahkaha attık. Kürşad abi çok normal şeyler söylüyormuş gibi davranırken Senem kriz geçiriyordu. "Ya hayır! Kürşad bak, iki insan niye evlenir?" "Evlenmek istedikleri için?" Gülmekten gözümden yaş gelmeye başlamıştı. Karnımı tutup daha çok güldüm ve kendimi yerde otururken koltuğun yumuşak kısmına başımı gömdüm öyle gülmeye devam ettim. "Neden evlenmek isterler Kürşad, delirtme beni!" "Çocuk yapmak için?" Diye açık açık konuştuğunda Baran ona kalem fırlattı. Senem çığlık atarak sabır dilenir gibi bir şeyler mırıldandı. "Oğlum yuh! Öyle denir mi?" "Dünya'ya yeni bir canlı getirmek için?" Dedi Kürşad abi, daha kibar olduğunu düşündüğü bir tanımla. "Sür... Süre bitiyor!" Kahkahalarımın arasında nefessiz bir şekilde zorlukla konuştum. "Lan, Lan bebek getirmek için ne! Lan iki insan niye evlenir niye?" Senem çıldırmış gibi bağırırken Kürşad abi hiç tepki vermiyordu. "Süre bitti!" Diye bağırdığımda Senem hışımla kartları Kürşad abinin yüzüne fırlattı. "Sevgiydi lan, sevgi! Hayır bebek getirmek ne ya! Sapık herif!" Senem hâlâ söylenirken ben telefonu ona uzattım. Kartları Alpay aldığında Senem'de arkasına geçerek kontrol etmeye başladı. Baran süreyi başlattığında Alpay anlatmaya başladı. "Biz şuan neyin içindeyiz?" Diye en basit tanımı yaptı. Sırıtarak cevapladım. "Ev." Alpay gülerek başını salladı. Senem ise itiraza geçmekte gecikmedi "Bu haksızlık ya! Bunlar on saniyede biliyor ama bizimkiler iki dakikada sevgiyi bilemiyor ben böyle işin içine edeyim!" Alpay gülerek diğer karta geçti. "Ben bir eşyayı yere attım ve düştü. Bu ne sayesinde olur?" Biraz düşündüm. "Yer çekimi?" Alpay başını salladı. "Kansa kan cansa can yeter ki sen..." Durduğunda tamamlamamı beklediğini anladım. "Yeter ki sen dalgalan," ardından devam ettim. "Bayrak." Alpay başını salladığında diğer karta geçti. Gelen kartta ne yazıyorsa duraksadı. Bakışları buğulandı. Tek kelime etmedi, sadece kartta yazana baktı. Arkasındaki Senem de yazanı görünce durgunlaştı. Saniyeler geçerken telefonun çalan sesi duyuldu. Senem kısık bir sesle dudaklarını oynattı. "Süre bitti." Alpay kartı yere attığında kartı elime alıp yazana baktım. Aile. Bakışlarım Alpay'a döndüğünde ayaklanıp koltuğa oturmuştu. "Nasıl anlatacağımı bilemedim." Ben sormadan cevap vermesi kelimeleri boğazıma dizdi. Ayaklanıp koridora doğru ilerlediğinde Senem'de peşinden gitti. "Biz eve gidelim artık." Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken çalan telefon buna engel oldu. Alpay hızla telefonu açtı. "Emredin komutanım." Komutan telefonun arkasında bir şeyler dediğinde Alpay hızla başını salladı. "Emredersiniz komutanım." Telefonu cebine koyarken bize döndü. "Tim, karargâha gidiyoruz. Operasyon var." Hepsi ayaklandığında ben operasyonlara henüz katılamadığım için oturmaya devam ettim. Alpay, tam çıkış kapısını açacaktı ki dönüp omzunun üzerinden bana baktı. "Sönmez, sende geliyorsun." -Bölüm Sonu- -Bölüm nasıldı? -Alpay ve Senem'in ailesi hakkında ne düşünüyorsunuz? -En sevdiğiniz sahne neresi oldu? -Bir sonraki bölüm için tahminleriniz? |
0% |