Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Bölüm 14

@karadagceren

SELAAMMMMM!

Nasılsınız?? Ben çok iyiyim, umarım sizde iyisinizdir.

Bölüme başlamadan önce bir duyurum olacak. @yureksevdaofficial kurgumuzun resmi ve tek hesabıdır. Takip ederseniz çok sevinirim.

----

"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına, saygı ve rahmetle anıyoruz..."

----

Alpay Yenilmez...

Evrak işleri için Asel'in odasına gelmiştim. Evrakları doldurduktan sonra çay söyleyerek biraz konuştuk. Bana ailesini anlattı. Anlatırken o kadar masumdu ki, sanki karşımda yirmi sekiz yaşındaki o kadın değil de on iki yaşındaki kız çocuğu vardı.

O farkında değildi belki ama anlatırken bakışları bile değişiyordu. O an içimde, derinlerde bir yerde ailesini kıskandığımı hissettim. Hayır, bu öyle bir kıskançlık değildi. Sadece... benim de onun gibi bir ailemin olmasını istedim.

Kendim için değil, Senem için. Eğer bizim de Asel gibi bir ailemiz olsaydı Senem, okul hayatında ve günlük yaşantısında bu kadar zorlanmazdı, çocukluğu bu kadar yaralı olmazdı.

"Abi, abi!" Bütün yetimhane kardeşimin sesiyle yankılandı. Elimdeki çöpten bulduğum tekerleği kırık arabayı yastığıma bırakıp yatağımdan indim. Yetimhanede ikili ranzalarda yatardık ve ben üstte yatardım. Senem üst taraftan düşer diye ona altta yatmasını söylemiştim.

Koşarak yanıma geldi. "Ne oldu mavişim?" Ben ortaokula gidiyordum. O ilkokula. Yanıma gelip elimi tuttu. "Abi, senden bir şey isteyebilir miyim?" Sevecen bir şekilde gülümseyip yanağını sıktım. "Senin için her şeyi yaparım, boncuk. Ne isteyeceksin?" Bir ayağını öne çıkarıp yerde halkalar çizdi. Ne zaman utansa böyle yapardı.

"Okulda Ayşe diye bir kız var. Annesi saçlarını bu gün çok güzel örmüş. Okuldaki bütün kızların saçı örülü ama ben hep saçım açık gidiyorum. Öğretmen kızdı bana, bir daha saçın açık gelme dedi. Yarın sabah Ayşe'nin annesinin ördüğü gibi saçlarımı örer misin? Çok istiyorum, ne olur!" O kadar hevesle istemişti ki ona saç örmeyi bilmiyorum ki diyemedim. Kıramadım onu. Koltuk altlarından tutup zorlukla kaldırdım ve yatağına yatırdım.

"Tamam boncuğum, örerim ben saçlarını. Şimdi öğle uykusu vakti bakalım, sonra ödevlerini yaparız beraber." Senem sevinçle doğrularak minik elleri ile boynuma sarıldı ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Gülerek onu uyuttuktan sonra yetimhanenin üst katına çıktım.

Yetimhane dört katlıydı ve en üstteki iki katta yaşı daha büyük olan çocuklar kalırdı genelde.

"Eda abla?" Eda abla yurttaki en büyüğümüzdü. Hepimizi çok severdi. Lise son sınıf öğrencisiydi kendisi. Eda abla bana baktı ardından kocaman gülümsedi. "Alpay, gelsene canım?" Odanın kapısını tamamen açıp içeri girdikten sonra kapattım.

Eda abla bana yediği meyvelerde uzatınca tabaktan bir tane elma dilimi alıp teşekkür ettim. "Bir şey mi oldu bakalım minik asker?" Yurttaki çoğu kişi bana asker derdi. Çünkü ben sürekli ileride asker olup Senem gibi bir sürü kızı koruyacağım derdim hep. Başımı salladım. Kalemini kitabın arasına koydu.

"Eda abla, sen saç örmeyi biliyor musun?" Şaşırsa da "Evet, biliyorum." Dedi. "Senem'in sınıfında bir arkadaşı varmış, annesi bu gün saçlarını örmüş. Öğretmeni de Senem'e hep açık saçla geliyorsun diye kızmış. Benden saçını örmemi istedi yarın için ama ben saç örmeyi bilmiyorum ki, sen bana öğretir misin?"

Eda abla gülümseyerek sandalyesinden kalktı ve yatağına oturdu. Yanındaki boşluğa vurunca bende gidip yanına oturdum. "Öğretirim, ablacım." Dağınık bir topuz yaptığı saçlarını açtı. Siyah saçları omzundan aşağıya döküldü.

"Şimdi," dedi ve saçını ikiye ayırdı, daha güzel anlatmak için. "Bak, saçı üç tane ayırıyoruz. Sonra sırayla iki tarafı ortadakinin üstüne atıp böyle devam ediyoruz." Yaptığı örgü tutamını bozdu. "Sen dene bakalım şimdi."

Ellerimi Eda ablanın saçına attım ve gösterdiği gibi yapmaya çalıştım. İlk başlarda bozuk oldu biraz ama yaptıkça güzelleştiler. Gülerek yataktan indim ve Eda ablaya sarıldım. "Teşekkür ederim, Eda abla! Senem çok sevinecek!" O da bana sarılıp yanağıma öpücük koydu.

Odasından çıkıp kendi odama geldim. Senem hâlâ uyuyordu. Ertesi sabah okula gitmeden önce Senem'in yatağına oturmuş, elbiselerini giydikten sonra dün Eda abladan öğrendiğim gibi saçlarını örmüştüm.

Senem aynada kendisine bakıp neşeyle cıvıldadı ve ellerini bir birine çarparak olduğu yerde zıpladı. "Aynı Ayşe'ninki gibi oldu, teşekkür ederim abi!"

Aklıma gelen bu anı içimde bir hüzün oluşturdu. Asel, gözlerini sildiğinde bende ayaklandım. "Ben, gideyim artık. Senin de evrak işlerin var zaten."

Asel hiçbir şey demeden başını salladı. Kapıyı ardımdan kapatarak kendimi karargâhın bahçesine attım.

Mert, Asel terörün elinden alındıktan sonra başka bir tim için çağırıldığı için gitmişti. "Komutanım?" Arkamı döndüğümde Kürşad'ı gördüm. Grubun en büyüğü olduğunu biliyordum. Hatta benden bile bir yaş büyüktü.

"Bir sorun yok inşallah?" Elimi omzuna koydum. "Yok kardeşim, yok. Sen niye yemekte değilsin?" Yüzünü buruşturdu. "Lahana var." Gülerek yüzüne baktım.

"Bende sevmem lahanayı. Buruş buruş yapar ağzımı hep." Kürşad bana hak verdi. "Moralin bozuk gibi, hayırdır?" Omzunu silkti.

"Sabah, Asel ile liseye meslek tanıtımına gitmiştik." Başımı sallayarak devam etmesini bekledim. "her şey çok güzel gidiyordu ama en sonda bir tane..." küfür etmemek için kendini tuttu. "Bir tane zekasını öptüğüm çocuk bu işi para için yapıp şaşalı cümleler kurduğumuzu falan söyledi, üstüne Asel'i resmen kadın asker olduğu için aşağıladı. Asel belli etmese de aniden böyle bir şey duyması onu sarstı. Aklım onda kaldı."

Bu her zaman olan bir durumdu. Bir kadın, çoğunlukla erkeklerin yaptığı bir mesleği yaptığın ya aranıyor yada övgü bekliyor olarak tanımlanırdı.

Oysa Büyük Atatürk bile "Ey kahraman Türk kadını, sen yerlerde sürülmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın" Demiş. Atatürk bile böyle demişken, okulda onun dersini alan bir öğrenci nasıl böyle diyebilirdi?

"İnan bana, bu karargâhtaki kadınlar sana bana bin basar. Sen hele onları bir delirt, sonra otur Dünya'yı nasıl cehenneme çevirdiğini seyret." Dediğimde Kürşad da güldü.

"Bu gecede bizim komutanın evinde misiniz?" Kürşad başını salladı. "Diğerlerini bilmiyorum ama ben eve gideceğim, evde beni bekleyen ufak bir kıyamet varda."

Kaşlarımı çatıp ona döndüm. "Ufak bir kıyamet?" Kürşad omzunu silkti. "Kızım, Kübra." Şaşırmıştım. Kürşad'ın evli olduğunu bilmiyordum.

"Evli olduğundan bahsetmedin hiç?" Kürşad burnundan güldü. "Evli değilim, Kübra öz kızım değil. Bir Türkmen Köyü'nde gittiğimiz bir görevde bulduk. Anne babası Türkmenistan'da öldürülmüş. Bir kadınla buraya göç etmişler. Bulduğumuzda çok küçüktü. Belki bir belki iki yaşındaydı. Dayanamadım, aldım yanıma."

Sonra devam etti. "Benim kardeşim ben daha meslek hayatımın başında görevden döndüğümde gözümün önünde öldürüldü. O gariban çocuğu öyle görünce bırakamadım. Beni babası biliyor." Kürşad'ın merhametli bir adam olduğunu tahmin ediyordum ama bu benim için bile şaşırtıcıydı.

"Vay be, kral hareket." Bana döndü. "Bir gün sizi de beklerim komutanım."

"İnşallah kardeşim, inşallah." Kürşad ile biraz daha o bahçede oturup sohbet ettik. "Sizi hangi rüzgar attı buraya komutanım?" Durdum. "Rüzgar değil de fırtına diyelim, kardeşim." Acı doluydu ama ikimizde güldük.

Karargâhın içinde bir hareketlenme oldu. Hızla Kürşad ile içeri girdik. Bütün katları dolaştık ne olduğunu anlamak için. Hızlı hızlı koştuk katlarda. Bir yerden bağırış sesleri geliyordu.

Rasgele geçen bir askeri hızla durdurdum. "Neler oluyor böyle?" Asker beni inceledi. Sonra ne diyecekse tereddüde düştü. Bir kaç kez ağzını açıp kapadı.

"Delirtme beni asker! Ne oluyor söyle işte?"

Asker önce derin bir nefes aldı. "Komutanım, kardeşiniz Senem Teğmen." Senemin ismini duymamla bütün vücudum kasıldı. Kalp atışlarım hızlandı. Tüylerim diken diken oldu.

Kalbim acıyla harmanlanırken konuştum. "Ne oldu? Senem'e ne oldu?!" Asker bir kaç saniye bekledi. Hızla yakasından tutup onu sarstım. "Lan ne oldu bir şey de! Bir şey de lan! Kafayı mı yiyeyim burada?!"

"Komutanım, Senem Teğmen saldırıya uğramış. Yaralı."

-Bölüm Sonu-

-Bölüm nasıldı?

-En sevdiğiniz sahne hangi sahne oldu?

-Sizce Senem'e ne oldu?

 

,

Loading...
0%