@karadagceren
|
Selamlar! Nasılsınız? Umarım hepiniz çok iyisinizdir. ☪☪☪ Alpay Yenilmez... Korku. Korku öyle bir duygu ki, sizi tamamen doğruya götürebilir yada tamamen hataya götürebilir. Korku, en nefret ettiğim duyguydu. Korku, yıllar önce o gün Senem'in o olanları yaşamasının sebebiydi. Korku zayıflıktı. Korku hataydı. Korku, benim geçmişimdi. Korku, benim geçmişimdi. Bu duygu, tırnaklarını insanın ruhuna geçirip orada kök salan bir gölge gibiydi. Öyle derindi ki, bazen nefes almayı bile unuttururdu. Korkunun zayıflık olduğuna inanırdım. Bir askerin, hele ki benim gibi özel kuvvetlerde görev yapan birinin en büyük düşmanıydı bu duygu. Ama bazen... Bazen de korkunun kaçınılmaz olduğunu kabul etmem gerektiğini düşünüyordum. Ne kadar kaçarsanız kaçın, o bir şekilde karşınıza çıkardı. Senem Teğmen saldırıya uğramış. Senem Teğmen saldırıya uğramış. Senem Teğmen saldırıya uğramış. Senem Teğmen saldırıya uğramış. Bu dört kelime kafamın içinde sonsuz kez tekrarlandı. Kürşad'ın telaşlı ve korkulu bakışlarını gördüm. "Ne..." kekeledim. Lanet olsun şu an Senem'e bir şey oldu korkusundan deliriyordum! "Ne saldırısı?" Kürşad hızla koşarak bir koridora çıktığında ben olduğum yerde kaskatı kesildim. Hareket edemedim. Asel koridorda koşarak yanıma geldi. Kollarımı tuttu. "Alpay, Alpay iyi misin? Alpay cevap ver!" Transta gibiydim. Kulaklarım çınlıyordu. Korkuyordum. "Asel..." dedim sadece. Asel korkumu anlamış gibi bana sarıldı. "Sakin ol, sakin ol. Senem'in yanına gitmemiz lazım, senin sakin olman lazım. "Saldırı dedi... Senem dedi... saldırı, Senem... Lanet olsun, lanet olsun! Allah kahretsin!" Asel hızla önüme geçip duvara vurduğum ellerimi tuttu. "Bak, sakin ol lütfen. Daha çok zararımız olacak Senem'e. Lütfen." Başımı salladığımda dakikalar önce Kürşad'ın koştuğu koridorda hızlı adımlarla ilerledik. Koridorun sonunda Senem ve etrafında sağlıkçılar vardı. Kürşad, Senem'in yanına çökmüş ona sarılıyordu. Senem tepkisizdi ama mavi gözlerinde yaşlar vardı. Hızla kalabalığı yarıp Senem'in yanına koştum. Beni görmesiyle boynuma sarılması bir oldu. "Abi..." dedi. Senem, sadece kendisini kötü hissettiği durumlarda bana abi derdi. Hızla ona sarıldım. Saçlarını okşadım, saçlarını öptüm. Baş parmağımı kaldırıp mavi gözlerinden akan yaşları sildim. Senem’in kolları boynuma sıkıca sarılmıştı. Onun titreyen bedenini hissederken içimdeki öfke ve çaresizlik birbirine karışıyordu. Bu hâlde onu görmek... dünyanın en güçlü ordusunu önüme serip bana yetki verseler bile o an bir şeyleri geri çeviremeyecek kadar güçsüz hissettiriyordu. "Senem, buradayım," dedim, sesimdeki titremeyi saklayamayarak. "Tamam mı? Buradayım. Seni kimseye bırakmam." O ise bir çocuk gibi sımsıkı tutunmaya devam etti. "Abi... çok korktum," dedi hıçkırıklarının arasından. "Ne oldu abim? Ne oldu anlat." Senem başını göğsüme koydu. Normalde insanların içinde ağlayan biri değildi. Hatta çok nadir ağlardı. "Abi... oydu. Oydu." Dediklerinden hiçbir şey anlamamıştım. "Kimdi boncuğum, kimdi?" Gözünden bir yaş daha aktı. "Kerim." Dedi tek nefeste. Buz kestiğimi hissettim. Bütün vücudum buz kesmişti. Senem’in dudaklarından çıkan o isim, adeta bir bıçak gibi içime saplandı: Kerim. Bedenim bir an için dondu, zihnim boşaldı. O ismin etrafında dönen anılar ve öfke, içimde bir kasırga gibi dönmeye başladı. O herif... yine karşıma çıkmıştı. Başımı hafifçe eğip Senem’in gözlerine baktım. Ellerimi yüzüne koyarak başparmaklarımla yanaklarını okşadım. “Tamam, boncuğum. Artık geçti, tamam mı? Buradasın, güvendesin. O herifin sana bir daha yaklaşmasına asla izin vermeyeceğim. Söz veriyorum.” Senem gözlerini kapatıp başını yeniden göğsüme yasladı. Vücudu hâlâ titriyordu. Onun bu hâli beni paramparça ediyordu ama bu anı onun için bir güven duygusuna çevirmek zorundaydım. Bu titremeyi durduracak olan bendim. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Kız kardeşimi bu hâlde bırakmak istemiyordum ama o herifi bulup ne yapacağımı da çok iyi biliyordum. Bunu yapmak zorundaydım. Senem’i inciten kimse cezasını çekecekti. “Asel,” dedim, gözlerimi bir an bile Senem’den ayırmadan. Sesim alçak ama kararlıydı. “Senem’in yanında kalır mısın? Tek kalmasını istemiyorum.” Asel bir adım yaklaşıp bana baktı. O da durumun ciddiyetini anlamış gibiydi. Başını kısa bir şekilde salladı. "Onun yanından ayrılmam.” Senem’in saçlarını bir kez daha okşadım ve ona sakin bir sesle fısıldadım. “Dinlen, tamam mı? Asel burada, seninle. Ben birazdan geri geleceğim.” Senem başını kaldırdı, gözleri korku ve endişeyle doluydu. “Abi… gitme.” “Gitmem gerekiyor boncuğum. Ama söz veriyorum, çok uzaklaşmayacağım. Hemen geri geleceğim. Sen sadece dinlen, tamam mı?” Zor da olsa, tereddütle başını salladı. Onu Asel’e ve diğerlerine emanet ettikten sonra birkaç adım geriye çekildim. Gözlerimi bir an olsun Asel’den ve Senem’den ayırmadan kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan çıktığım anda, içimde tuttuğum öfke bir volkan gibi patladı. Dişlerimi sıkarak derin nefesler aldım. Kerim... o herif, şimdi karşıma çıkmıştı. Ve bu sefer, onu hayatımızdan tamamen silecektim. ☪☪☪ 2 Saat önce Poligonda uzun saatler boyunca atış yaptıktan sonra üstümü değiştirmek için odama geçtim. Odam havalansın diye atış poligonuna inmeden odamın açık bıraktığım camımı kapattım. Ardından belimdeki silahı çıkarıp masamın üzerine koydum. Üzerimi değiştirmek için dolabımın kapağını açtım ve günlük kıyafetlerimi çıkardım. Tişörtümü üzerime geçirdiğimde boynumda bir nefes hissettim. "Beni özledin mi, canım ikizim?" Duyduğum sesle boğazım düğümlendi. Sakin kalmaya çalışıyordum ama vücudum titremeye başlamıştı. Ses... o ses. Ellerim titredi. O an vücudumun kontrolünü kaybetmek üzereydim. Kendi kendime sakin kalmam gerektiğini fısıldıyordum, ama olmuyordu. O ses, yılların acısını, öfkesini ve korkusunu yeniden canlandırmıştı. Burada, arkamdaydı. Nasıl girmişti? Ne istiyordu? Nefesimi kontrol altına almaya çalıştım, ama titreyen ellerim ve sıklaşan nefes alışlarım beni ele veriyordu. Yavaşça başımı çevirip bakmaya cesaret edemediğim bir anda, onun kokusu burnuma doldu. Tüylerim diken diken olmuştu. "Ne oldu, Senem?" dedi alaycı bir ses tonuyla. "İkizini görmek seni bu kadar mı korkuttu? Yoksa beni özlemedin mi?" Sesindeki her kelime, içimde daha önce hiç hissetmediğim bir tür öfkeyi alevlendirdi. Sakin ol, Senem. Düşün, plan yap. Panik yaparsan kaybedersin. "Ne istiyorsun, Kerim?" Alayla güldü. "Sadece lanet olası ikizimi ve kahrolası abime ufak bir ziyarete geldim." Benimkine benzeyen mavi gözlerine diktim gözlerimi. "Git buradan." Sesim titriyordu, kahretsin. Bir eli boynumdaki yarayı okşamaya başlayınca dolan gözlerimle hızla geri çekildim. Cebinden bıçak çıkardı. "Kaç yaşına geldin, o çok övülen bordo berelilerden oldun ama hâlâ benden korkuyorsun, ikizim?" Elindeki bıçak boynumdan koluma indi. Oradan karnıma. "Sana... git dedim." Karnımda bıçağını bastırdığında kısıkça inledim. Hazırlıksız yakalanmıştım. Karnımı bıçakla kesmişti. "Yıllar önce yarım kalan hesabımızı bitirmeye geldim." Elindeki bıçak karnımda daha da çok baskı yaptı. Giydiğim pembe tişört kan lekesi olmuştu. Titrememe rağmen kolunu tutup kıvırdım ve eline tekme attığımda elindeki bıçak yere düştü. Ardından benden uzaklaştı. Ben hemen masanın üzerine bıraktığım silahımı aldım ve buğulu gözlerimle hedef alıp bacağına iki el ateş ettim. Kerim’in acı dolu çığlığı, odada yankılandı. Bir anlık zafer duygusu bile kalbimde yankı yapmadı, çünkü gözlerim hâlâ Kanımın üzerine sıçrayan lekeleri görmekte zorlanıyordu. Bıçağın girdiği yerin acısı, bedenimin her köşesinde yankı yaparken, elindeki silahı yere düşürdüğümü fark ettim. Dakikalar sonra kapımın önünde hareketlilik oldu. Dışarıdan komutanım iyi misiniz, sesleri geliyordu. İçlerinden biri cesaret edip kapımı açtı ve içeri girdi. Kerim çoktan camdan atlayarak kaçmıştı. Titreyen ellerimi uzatıp masaya tutundum ve sandalyeye oturdum. Yanıma gelen asker sanırım üsteğmendi. "Sağlık görevlilerine haber verin çabuk!" Sağlık görevlileri geldiğinde yarama baktılar. Neyse ki hayati bir mesele yoktu. Aniden koridordan Kürşad çıkıp koşarak yanıma geldi. "Senem, Senem, Senem! İyi misin? Yaran, bir şeyin var mı? Baktılar mı?" Elimi kaldırıp onu susturdum. "İyiyim, ufak bir çizik sadece." Gözleri karnımı tutan elime kaydı. Tişörtümün önü tamamen kan olmuştu. "Ufak bir çizik dediğin bu mu? Kim yaptı, iyi misin sen? Hastaneye gitmemiz lazım." Sakinleşmesi için ona sarıldım, belki de ihtiyacım olduğu için. Bir saniyelik beklemeden sonra Kürşad'da bana sarıldı. "İyiyim, baktılar zaten." ☪☪☪ Şimdi... "Buyurun komutanım?" Albayın odasındaydım. "Gel, Alpay." İçeri girdim. "Kardeşin nasıl?" Yutkundum. "İyi komutanım, hayati tehlikesi yok." Albay başını salladı. "Yapan kişiyi tanıyor musun?" Başımı hayır anlamında salladım. Yalan söylüyordum. İnsan kardeş olduğu piçi nasıl tanımaz Alpay? diyordu iç sesim. "Bu, teğmen için artık kişisel bir meseleye dönüştü Alpay. Senem Teğmen tehlikede. Odasına kadar sızacak kadar tehlikeye batmış durumda." Yutkunarak bir kez daha başımı salladım. "Farkındayım komutanım. Bunun bir daha olmaması için elimden gelenin fazlasını yapacağım." Albay inançla başını sallayarak kapıyı işaret ettiğinde hızla selam verip kapıdan çıktım. Direkt olarak Senem'in odasına geçtim. Odanın kapısını açıp içeri girdiğimde herkes buradaydı. Asel, Senem'in yatağında, karşısına oturmuş sırtını duvara yaslamıştı. Kürşad, Senem'in yanındaki sandalyeye oturmuştu. Uras sırtını duvara dayayarak kollarını önünde birleştirmişti. Baran ise yere çöküp tek dizini karnına doğru çekmişti. Adımlarım Senem'in yanında durdu ve yatakta onun yanına oturdum. Senem başını omzuma yaslayarak öylece durdu. Senem'i güldürmek için her zaman kullandığım taktiği kullandım. "Gerçekten sinirlerimi bozuyorsun sarı kafa." Senem anında çatık kaşlarıyla bana döndü. "Uslu uslu oturuyordum burada be! ne yapmışım gene?" Diye çemkirince alaylı bir gülümseme belirdi dudağımda. "Saldırı haberini aldığımda iki cümleyi bir araya getiremeyecek bir aptal yaptığın için sinirlerimi çok bozuyorsun." Senem hemen dinginleşerek tatlı tatlı gülümsedi. "Boşuna Yenilmez değiliz." Diye havasını yaparak sarı saçlarını savurdu. Kafasına ufak bir sille geçirince hemen dudaklarını büzüp tatlılık mooduna geçti. "Görevler üç gün gene ertelenmiş. Yarın saat yedide burada olun. Talim yapacağız bu üç gün boyunca." Asel'i incelediğimde bordo beresini çıkarmış, üniformasının omuzluk kısmına sıkıştırmıştı. "Emredersiniz komutanım." Mırıldanmalarımızı sadece başıyla onayladı. "Sen katılmıyorsun Yenilmez." Dediğinde bunu Senem'e dediğini çok iyi biliyordum. Senem ise şirin olduğunu sandığı bir ifade ile bana döndü. "Sana dedi Alpay'cığım." Alayla başımı salladım. "Tabi, tabi kesin bana demiştir Senem." Asel'in bakışları Senem'de sabitlendi. "Sana dedim Senem, sana." Senem oflayarak ellerini yatağa vurdu. "Haksızlık bu!" Asel kaşlarını çattı. "Senem, salak mısın sen kızım? Karnında bıçak izi var!" Senem tam itiraz etmek için dudaklarını açmıştı ki Asel'in havada ona doğru kalkan parmağı bunu engelledi. "Sakın tek kelime etme, bu sefer ben vururum seni!" Senem melül melül bakışları ile bize baktı. Baktığı herkes kafasını başka yere çevirince hepimize dil çıkardı. "Ben üç gün ne yapacağım ya!" "Ben üç hafta ne yaptıysam onu; boş boş oturup aşk ve ihanet dolu televizyon dizilerini izleyeceksin." Asel masumca, bir o kadar da korkutucu, bir gülümseme ile başını omzuna yatırıp Senem'e baktı. Hemen yanımdaki sandalyede oturan Kürşad'a yandan bir bakış attım. Dikkatli bakışları Senem'in üzerindeydi. Ona baktığımı fark etmesiyle önüne döndü hemen. Bu sefer bakışlarım direkt Asel'i buldu. Başını cama yaslamış ela renkli gözleri kapalı bir şekilde duruyordu ama uyumadığına emindim. Yüzünde esir tutulduğu zamandan kalma yara izleri geçmişti ve yüzü sağlığına kavuşmuş gibiydi. Göz altlarındaki morluklar ve şişlikler gitmişte ve beyaz teni daha sağlıklı, daha ışıl ışıl duruyordu. Onu, esir bir şekilde ilk bulduğumuz gün çamur ve kirle dolu olan ve karmakarışık olmuş kızıl saçları ise parlak ve yumuşacık gözüküyordu. Düz saçlıydı ama saçları çok hafif dalga şeklinde omuzlarından aşağıya dökülüyordu. İlk defa bir saça dokunmanın nasıl bir his olduğunu merak ettim. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Son zamanlarda Asel'i haddimden fazla incelediğimin farkındaydım ama içimdeki dürtüye engel olamıyor, onu durduramıyordum. Bazen aklıma gelip gidiyordu. Onu sinir etmek, onun da benimle uğraşması tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Odasında yaptığımız konuşmada bana kendi hayatını açması ile onu iyice tanıdığımı düşünüyordum. Sert yada acımasız biri değildi, anlatılanın aksine. Herkes onun talimlerdeki zalimliğinden ve asla gülmeyen yüzünden bahsediyorlardı. Ama onu gördüğünden beri kaç kere gülerken gördüğünü saymayı bile unutmuştu. Asel, çevresindeki insanlara yakın dışarıdakilere uzak biriydi. "Alpay, benimle gel." Birden Asel'in bana seslenmesiyle derin düşüncelerimden ayrıldım. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım ve onun ardından odadan çıktım. -Bölüm Sonu- -Bölüm nasıldı? -En sevdiğiniz sahne neresiydi?
|
0% |