Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 2

@karadagceren

Alay...

"Namussuz köpekler! Hepsi, bu yaptıklarına pişman olacak! Onların o siktiğim soyunu son damlasına kadar kurutacağım!" Kalkan Timi son derece durdurulamazcasına öfkeliydi. Komutanları düşmanın elindeydi. "Videoyu bir daha oynatın!"

Yarbayın emriyle en fazla bir dakikalık video tekrardan oynatıldı.

"Türk Milleti, komutanınız Asel Sönmez elimizde. İşgal altına aldığınız yerlerimizi bize verirseniz komutanı sağ salim teslim alırsınız. İki gününüz var." Videoda dört adam vardı. Birisi Asel'in solunda, birisi sağında duruyordu. Diğer ikisi ise arkasında, Asel'in başına iki tane silah dayamışlardı.

"Soysuz piçler. Türk Askeri, asla düşmanla anlaşma masasına oturmaz! Burada can veririm gerekirse ama gene de sizinle anlaşma yapılmaz!" Asel'in kararlı sesi tekrardan duyuldu videoda. Kolunda kapanmayan mermi izi vardı. Yüzünde ise henüz bir kaç saatlik yaralar. Ama, onlara rağmen kararlıydı bakışları. Omuzları ve başı dikti. Kalkan Timi, ona gururla baktı.

Video kapandı. "Asel'in dediği gibi, düşmanla anlaşma yapamayız." Yarbay'ın sesiyle herkes düşünceye daldı. "Peki, ne yapacağız komutanım?" Soru Baran'dan gelmişti.

"Özel bir Tim kurulacak, işlerinde en iyi askerlerin olduğu bir tim. General ile iletişime geçildi."

"Bizde Tim'de olmak istiyoruz, komutanım." Bunu diyen Kürşad'dı. Hepsi kararlılıkla başını salladı.

"Olmayacağınızı diyen mi oldu, asker?" Albayın yüzündeki sırıtmayla Kalkan Timi, çığlıklar atmak istedi.

İshak Albay, Kalkan Timinin birbirine olan bağını biliyordu. Eğer onları göreve almasaydı, ne yapıp ne edip göreve katılacaklarını biliyordu.

"Timde başka kimler olacak, komutanım?" Albay, masadaki dosyaları onlara uzattı.

"Yüzbaşı, Alpay Yenilmez." Gözleri Kalkan Timi'nin üyelerinde gezindi. "Çok başarılı, adını duyduğunuza eminim. Nişan aldığı bir hedefi asla ıskalamaz."

Ardından altındaki dosyayı uzattı. Dosyadaki bir kadın askerdi. "Teğmen, Senem Yenilmez, Alpay Yenilmez'in kardeşi. Gözleri bir kartal gibi keskindir. En ufak bir detayı kaçırmaz." Başka bir dosya aldı eline.

"Astsubay Başçavuş, Mert Karahan. Çok iyi işitir. Bölgeyi ondan iyi bilen yoktur." Dosyalar bu kadardı. "Tim'inizin ismi bundan sonra Sönmez olacak."

"Asel Komutan'ın soyadı?" Dedi Uras, soru sorar gibi bir sesle. "Evet, Yüzbaşı Asel Sönmez'in soyadı." Albay sözlerini bitirdikten hemen sonra kapı açıldı. İçeriye üç asker girdi. Başlarında yeşilin tonlarında olan askeri kaskları, üzerlerinde aynı tonlarda olan askeri yelekleri vardı.

Üçü de albayın yanında hazır ol komutuna geçtiler. "Hoş geldiniz." Üç asker aynı anda bağırdı. "Sağ ol, komutanım!"

İshak albay, askerlere boş sandalyeleri işaret ettiğinde hepsi oturdu. "Kalkan Timi, yeni görev arkadaşlarınız."

Kalkan Timi'nin baş selamlarını aynı şekilde karşıladı askerler. "Bundan sonra timinizin ismi Sönmez. Tek bir göreviniz var; Yüzbaşı Asel Sönmez'i canlı bir şekilde bulmak." Bakışları bütün askerlerde gezindi. "Yüzbaşı bulunana kadar durmak yok, izinler yok. Gerekirse uyumayacaksınız bile."

"Emredersiniz komutanım!" Hepsi yeniden bir ağızdan bağırdılar. "Tim Komutanı, Yüzbaşı Alpay Yenilmez. Çıkabilirsiniz."

Bütün askerler ayaklandı ve odayı boşalttılar. Hep beraber bahçeye çıktılar ve bahçedeki büyük çardaklardan birine oturdular.

"Asel Komutan iyi midir acaba?" Soruyu soran Baran'dı. Yetim bir askerdi. Bu timdeki herkesi aile bellemişti. "Asel'den bahsediyoruz oğlum. Şehit oğlu şehit kızı bizim komutanımız. Onu yıkmak her yiğidin harcı değildir." Kürşad emindi Asel'in iyi olduğuna.

"Şehit oğlu şehit kızı?" Bunu soran yeni askerlerdendi. Yüzbaşı Alpay.

"Asel'in babası ve dedesi şehit askerlerimizden." Hepsi sıkıntılı bir iç çekti.

Hepsi birbirinden çok farklıydı.

İsimleri farklıydı.

Yüzleri farklıydı.

Sesleri farklıydı.

Memleketleri farklıydı.

Ama onları ortak bir noktada bir araya getiren tek bir şey vardı.

Vatan.

Asel Sönmez...

"Hala bize bilgi vermemekte ısrarcı mısın komutan?" Yüzüme eğilen düşmanın suratına tükürdüm. "Asla!"

Bir tokat daha. Yaklaşık bir buçuk saattir bu böyleydi. Onlar benden bilgi almak istiyorlardı, ama ben konuşmuyordum. Konuşmayacaktım da. Benden bilgi alamayacaklardı. Konuşmadığım her seferinde vuruyorlardı.

Ah be Asos, ellerimiz bağlı olmayacaktı da bak bakalım o elleri yerlerinde olabilecek miydi? Götlerinden sokup kulaklarından çıkarırdık evelallah.

Evet, Bayan Çok Bilmiş. Ama maalesef, ellerimiz bilmem kaç iple bağlı. Başka bir çözümün varsa zevkle dinleyebilirim.

Ay yok ayol, benim görevim sadece böyle boş boş konuşmak. İç sesim ben. Düşünüp çözüm bulmak için beynin kapısını çalabilirsin.

Sus, Bayan Çok Bilmiş. Lütfen sus.

"Ama sen böyle diklendikçe çok canın yanacak." Alayla güldüm. "Sen mi yakacaksın?" Gülmem kahkahaya dönüştü. Bir kere daha yanağımda sızı hissedince ağzıma dolan kanı tükürdüm. "Orospu evlatları."

"Bu kadar cahil cesareti, canın tehlikedeyken fazla be komutan." Ağzımdaki kanı bir kere daha tükürdüm. Kanın metalik tadı damağımda kalmıştı.

"Tarihe adını cesareti ile kazımış şanlı Türk Milleti'nin askeriyim ben. Vatanıma ne ihanet ederim, ne de düşmanı vatanımın kutsal topraklarına sokarım!" Bir kez daha düğümleri çözmek için uğraştım. Sonuç gene umutsuz vakaydı.

Aklıma timimin düşmesiyle aniden durdum. Kim bilir nasıllardır?

Eminim alayı albayın başına yıkmışlardır.

Evet, Bayan Çok Bilmiş, yapmışlardır. Beni bulmak için gecelerini gündüzlerine katacaklarını biliyordum. Gerekirse bütün ülkeyi birbirine katarlardı.

Alpay Yenilmez...

"Koordinatlardan her hangi bir sonuç çıktı mı?" Sönmez Timi olarak araziyi detaylı incelemeye almıştık. Bir yandan da telsiz ile alaya bağlıydık. "Hayır, komutanım." Sıkıntılı bir iç çektim.

"Sakın hareket etmeyin!" Vücudum anında Senem'in sesinin geldiği yöne döndü. Baran ve Kürşad'a diyordu. Koşarak yanlarına yaklaştı.

"Sorun ne?" Soruyu soran Baran'dı. Senem yere eğilerek yerdeki çalıları eli ile silkeledi. "Tuzak kurmuşlar." Sert adımlarla yanlarına ilerledim.

"Albayın dedikleri kadar varmışsınız teğmenim." Senem yukarıdan topladığı saçlarını eli ile savurarak asker yeleğinin ceplerinden çıkardığı malzemeler ile düzeneği imha etmeye çalıştı. "Mert, dürbünü uzat." Mert hemen boynundaki dürbünü uzattı.

Dürbünle tekrar araziyi taradım. Gözden kaçırdığımız bir şey vardır diye. "Yüzbaşı Alpay Yenilmez." Elimdeki dürbünü Mert'e uzatarak telsizi elime aldım.

"Yüzbaşı Alpay Yenilmez Dinlemede." Telsizin diğer ucundan bilgisayarın tuş sesleri geliyordu. "Adar Çakta. Şüphelilerden biri. Merkezdeki bir kafede çalışıyor. Timinden birini görevlendir, takibinizde olacak."

Albayın dediklerini bir kaç saniye kafamda tarttım. "Emredersiniz, komutanım!" Telsizi kapatıp timimi inceledim.

Hiç istemediğim bir karar vermek zorundaydım. "Senem!" Kurulan bombayı imha etmeye çalışan kız kardeşim anında bana döndü ve elindekileri bırakıp yanıma ilerledi. "Emredin, komutanım!" Görev esnasında rütbelerimize bürünürdük. Ben komutan, o teğmen olurdu. Görev dışında istediğimiz gibi abi kardeş ilişkimizi yaşardık ama görevdeyken kan bağımızı görev dışında tutardık.

"Karargâha gidip üzerini değiş ve üniformanı çıkar, senin yeni bir görevin var." Senem'in kaşları çatıldı. "Nedir, komutanım?" Telefonumu çıkarıp yarbayın gönderdiği resimdeki adamı gösterdim.

"Adar Çakta. Merkezdeki kafelerin birinde çalışıyor. Senin takibinde olacak. Görevin, onun güvenini kazanıp yakınlık kurmak. Sonra da ulaştığın bilgileri bize bildirmek."

Senem'in mavi hareleri resimde gezindi. Sonra bakışları gözlerime çıktı. "Emredersiniz komutanım!" Resmi, Senem'in telefonuna attım.

Senem, araziye geldiğimiz araca yönelince kolundan tuttum. "Senem, gözünü seveyim dikkatli ol. Birde aklımı sen meşgul etme." Senem'in yüzünde gülümseme belirdi. Rütbeleri yok sayıp sıkıca sarıldı bana. "Halledebilirim. Sen beni düşünme, bulmamız gereken bir askerimiz var." Ardından hızla araca binip araziyi terk etti.

Allah'ım, kız kardeşim sana emanet.

Onun başına bir bela gelmesine izin verme, Rabbim.

 

-Bölüm Sonu-

Loading...
0%