@karadagceren
|
Merhabalar!
Nasılsınız bakalım???
Umarım hepiniz iyisinizdir. İyi değilseniz de bu bölüm size az da olsa iyi gelir umarım.
Bölüme başlamadan önce oy verip satır aralarına yorum yaparsanız çok mutlu olurum. -----
"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına" ----
Son olarak rimelini de sürerek çıkmıştı odasından Senem. Abisinin verdiği görevi yerine getirecekti. O çocuk şüpheli listesindeydi, gerekirse kendi güzelliğini kullanacak ve onun güvenini kazanacaktı. Üzerine beyaz renginde, diz kapağının biraz üzerinde biten eteği pileli bir elbise giymişti. Sarı saçlarını su dalgası şeklinde şekillendirmiş, mavi gözlerini ortaya çıkaran bir makyaj yapmıştı. Güzel bir kızdı. Girdiği bir ortamda bir çok kişinin dikkatini çekebilecek bir güzelliği vardı Senem'in. Adının anlamını veren bir kadındı. Çantasını aldı ve dolaba yöneldi. Her duruma karşılık yanına aldığı tabancasını çantasının içine gizledi. Çok önceden olan ama hâlâ boynunda izi duran yara izini de fondöten ile kapatıp saçlarını önüne almıştı. Hızla odasından çıkıp kendi aracına yöneldi. Aracın sürücü koltuğuna oturup albaydan adresini aldığı kafeye doğru sürmeye başladı. İçindeki huzursuzluktan kurtulmak için arabanın radyosunu açıp rasgele bir kanal seçti. Yolu takip ederken radyoda çalan şarkıya kısık sesle eşlik etti. Yarım saatin sonunda albayın verdiği kafenin önündeydi. Arabanın aynasından son bir kez kendisine baktı. "Hadi Senem, bunu başarmak zorundasın. O çocuk, sana güvenmek zorunda. Yapabilirsin bunu." Kendi kendini telkin ettikten saniyeler sonra hemen araçtan indi. Dudaklarını yukarı kıvırarak gülümsedi ve sıradan bir genç kızmış gibi kafeden içeri girdi. Kafeye girdiğinde gözleri Adar Çakta isimli çocuğu aradı her yerde. En sonunda önünde uzun taburelerin bulunduğu gişe masasında durdu gözleri. Ve evet, oradaydı. Adımları, masaya yöneldi. Çantasını masaya bırakarak uzun taburelerden birine oturdu. Boyu bir yetmiş dokuz, belki bir seksen olmuştur, olduğu için çoğu genç kızın aksine rahatlıkla oturmuştu sandalyeye. Adar'ın gözleri Senem'e takıldı. Senem ise sanki onunla ilgilenmiyormuş gibi telefonunu açıp rasgele uygulamalarda geziniyor gibi bir izlenim oluşturdu. Çoğu asker gibi, görevde ve görev dışı kullandığı telefonu farklıydı. "Bakar mısınız?" Yaklaşık beş dakika sonra Adar denen çocuğa seslendi. Çocuğun bakışları anında Senem'e döndü. "Ben bir Iced Latte alabilir miyim?" Adar'ın bakışları Senem'i baştan aşağııya süzdü. Tezgahın oraya ilerleyerek siparişi hazırlamaya başladı. "İsminizi sormamda bir sakınca var mı acaba? Bu kadar güzel bir bayanın ismini öğrenmek isterim." Senem'in istediği de tam olarak buydu. İstediğini elde etmenin verdiği gururla duruşu dikleşti, çenesi havalandı. "Bayan yerine, kadın derseniz neden olmasın?" Adar kahveyi Senem'in önüne bıraktı ve sandalyesine oturdu. "Peki, isminizi söyler misiniz, amacım sadece tanışmak." "Işık." Yalandı. Görev gereği gerçek ismini söyleyemezdi, bu onu fazlasıyla tehlikeye atardı. "İsminiz gibi ışık saçıyorsunuz." Senem kıkırdadı. "Sizin isminiz?" Elini çenesine koyarak ilgileniyormuş gibi bir rol çizmeye çalıştı. "Adar." Senem, zaten bildiği bir gerçeği karşısındaki adamdan duyunca iyice emin oldu. "Mesleğiniz nedir, Işık Hanım?" Senem, gelmeden önce bütün bu soruların cevaplarını düşünmüştü. "Oyucuyum." Bu yalanın içinde ufak bir gerçeklik payı vardı. Senem, üniversite yıllarında uzun bir süre tiyatro eğitimi almıştı. "Daha önce sizi ekranda görmediğime eminim. Böyle ışık saçan bir oyuncuyu görsem hemen tanırdım?" Senem gülümsedi. "Dizi oyuncusu değilim, tiyatro oyuncusuyum. Kameralar, pek bana göre değil." Adar başını salladı. "Vaktiniz varsa, çıkışta sizinle oturup uzunca sohbet etmek isterim. Belki evime gelmek istersiniz?" Bu teklif, Senem'in midesini bulandırmıştı. Çocuğun zihninde onunla yatakta olan görüntülerin döndüğüne, adının Senem olduğu kadar emindi. Ama ne olursa olsun rolünden çıkamazdı. "Dışarıda biraz dolaşmak kâfi." Adar onayladı. Bir saat kafede oyalandıktan sonra çıkış saati gelmişti. Senem, Adar'ı kendi istediği köşelere yönlendirmeye çalışıyordu. "Bildiğim çok güzel bir mekan var, bana eşlik etmek ister misiniz?" Adar, bu teklifi anında kabul etti. Senem, onu tenha bir sokağa çekerken çantasına sakladığı silahını beline yerleştirdi. "Burada mekan olduğunu sanmıyo-" Sözünü, nefes borusuna silah dayayan Senem kesmişti. "Ah, siz aptallar. Hemen, her şeye kanıyorsunuz." Silahı biraz daha bastırdı. "Sesini kes ve beni takip et. Yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam." Adar korkuyla Senem'i takip etti. Senem arabaya bindiklerinde abisine mesaj çekti. 'Çocuk benimle, karargâha gidiyoruz.' Kısa ve Net. Bu mesaj, aynı zamanda abisine iyi olduğunu bildiriyordu. "Kimsin sen?" Adar'ı yanıtsız bıraktı Senem. Yarım saatin sonunda tabura geldiler. Adar'ı albaya teslim ederek odasına yöneldi ve tekrardan üniformasını giyerek Sönmez Timi'nin yanına çıktı. Bilgisayarda koordinat sistemlerini inceliyorlardı. "Durum ne?" Alpay, Senem girer girmez sormuştu soruyu. "Adar Çakta, yarbayın yanında." Alpay'ın gözleri gururla parladı. "Siz ne yaptınız?" Durumlar Senem'e kısaca özet geçildi. Asel Sönmez... Bana getirdikleri yemeklerden tek lokma almamıştım. Almayacaktım da. "Bir şeyler yemelisin komutan, sen bize canlı lazımsın. Açlıktan ölmeni istemeyiz." Bu konuşan sürekli benimle duran adamdı. Diğerleri nöbet şeklinde sürekli değişiyordu ama bu adam sürekli yanımdaydı. Tecrübeli veya önemli biri olduğu belliydi. Adamın yüzünü iyice zihnime kazıdım. "Sizin haram lokmalarınızı boğazıma sokmaktansa ölmeyi yeğlerim." Onların haram lokmalarını yemeyecektim. Açlığa dayanıklı biriydim. Eğitimlerimizde uzun süreli açlık sınavlarından geçtiğimiz zamanlar da olmuştu. Bazen, görevdeyken günlerce yemek yemediğim zamanlarım da olmuştu. Tutulduğum yerde pencere yoktu. Çatıdaki havalandırma ile içerisi havalandırıyordu. Kapısı kitli değildi, muhtemelen beni sandalyeye bağladıkları için kilitlemeye gerek duymamışlardı. Cebimden aldıkları telefonum ve telsizim masanın üzerindeydi. Dua et de şarjın bitmemiş olsun, yada bu dağ başında telefonun çekiyor olsun, Asos. Bayan Çok Bilmiş, sürekli kötü bir şey demek zorunda mısın? Azıcık iyi şeyler de ula! Üzerimdeki yelek duruyordu. Vurulduğum zaman ve sonrasında yaralarımdan akan kanlar üzerine geldiği için ipleri yapışmıştı ve kötü bir koku yayıyordu. Saçlarım birbirine girmiş ve keçe gibi olmuşlardı. Yüzümde kapanmamış yaralar ve kan izleri vardı. Kısacası rezalet haldeydim. Umarım beni çabuk bulurlardı. Alay... "Hâlâ bir gelişme yok mu?!" Albay gür sesiyle odaya girdi. Bütün askerler ayağa kalktı. "Her yolu deniyoruz, komutanım." "İki gün oldu Yenilmez! Bizim askerimiz, iki gündür o hainlerin elinde! Ben o çocuğu itin köpeğin eline geçsin diye mi yetiştirip en iyi askerlerimden biri yaptım?!" Alpay saygıyla başını salladı. "Komutanım, öncesinde yerini öğrendiğimiz bütün merkezlerine baskın düzenledik. Hepsi boş. Telefon sinyaline ulaşmaya çalışıyoruz fakat Sönmez Komutanın telefonu kapalı yada çekmeyen bir alanda. Sinyal hata veriyor. Bütün tim olarak elimizden geleni yapıyoruz." Yarbay bir şey demeden odadan çıktı. "Yıldırım." Uras anında başını Alpay'a çevirdi. "Emredin, komutanım!" Alpay postallarının çıkardığı tok sesle odada Uras'ın yanına ilerledi. "Kaç saattir dinlenmiyorsun?" Askerin gözlerinden ne kadar yorgun ve uykusuz olduğu belliydi. "Asel Komutanımız gittiğinden beri, komutanım." Alpay başını salladı. "Odana git, biraz dinlen." Uras hemen itiraza geçti. "Kusura bakmayın komutanım, emre itaatsizlik haddime değil ama Asel Komutanımız bulunana kadar hiç birimiz durmayacağız." Alpay bu cevaba karşılık vermedi. Alpay'ın telefonu çaldı. Alpay elini pantolonunun cebine atarak gelen aramayı açtı. Karşı tarafı bir kaç saniye dinledi. "Siktir." Dudaklarından küfür döküldü. Hızla telefonu kapattı. "Senem! Beni takip et, hızlı ol!" Senem hızla abisinin peşinden odadan çıktı. Kalan askerler neler döndüğünü anlamasa da işlerine odaklanmaya devam ettiler. "Er Mehmet Erdağ!" İçeriye giren Er kendisini tanıttı. "Albay, bütün timi odasına çağırıyor!" Hepsi ayaklanıp hızla Albayın odasına koştu.
☪☪☪ Bir kaç dakika içinde bütün tim Albayın odasındaydı. İki eksikle. Yenilmez Kardeş'ler, Alpay Yenilmez ve Senem Yenilmez, yoktu. Albay onları beklemeden örgütün yeni yayınladığı videoyu oynattı. Videoda Asel gene bir sandalyeye bağlıydı. Yanında ise önceki videoda olduğu gibi dört adam duruyordu. Hepsinin yüreği burkuldu. Asel'in yüzü kan lekelerinden ve yara izlerinden görünmez olmuştu. Saçları dağınıktı. Boğazında ip izleri vardı. "Türk Milleti, size verdiğimiz süre doldu. Merkezlerimiz hâlâ işgal altında." Arkadaki adam silahı Asel'in başına daha çok yasladı. Sönmez Timi hemen ayaklandı. "Anlaşmayı kabul etmediğiniz için cezasını komutanınız çekecek." Asel gözlerini kapattı. Tek kelime etmemişti. Arkasındaki adam silahı daha çok yasladı. Eli tetikteydi. Tetik sanki zaman yavaşlatılmış gibi geri gidiyordu. Sönmez Timi, mahvolmuş bir haldeydi. Ellerinden bir şey gelmemelerine lanet ettiler. Hepsi, bir kaç saniye sonra olacakları biliyordu artık. Ve ellerinden yapabilecekleri başka bir şey gelmiyordu. Saniyeler, asırlara bedel bir şekilde ilerledi. Ve bir ses yankılandı, bir silah sesi.
-Bölüm Sonu- -----
Ay helüüüüümmm!
Havalar nasıl???
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizz?
Senem'i nasıl buldunuz?
Ya Alpay'ı?
Kalpli öpücüklerle. <33
|
0% |