@karadagceren
|
Selammm! Nasılsınız? Ben çok iyiyim, umarım sizde iyisinizdir. Bölüme başlamadan önce lütfen oy verip satır aralarına yorum bırakalım. --- "Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına. Saygı ve rahmetle anıyoruz..." ---
Asel Sönmez... Hissediyordum. Ölüm bana yakındı. Azrail, kapımda ecelim olmak için saniyesi saniyesine bekliyordu. Akademide, öğrencilik yıllarımda bize verilen eğitimlerde bize ne zaman öleceğimizi söylemezlerdi, ne kadar yaşayacağımızı da. Bizim için her gün, ölüm günümüzdür. Sabah başımızı yastıktan kaldırdıktan sonra kendimize derdik. Dün ölmedik, bugün ölüm günümüzdür. Her gün, her sabah bunu derdik kendimize. Akşam ise başımızı yastığa koyarken bir kez daha Allah'a şükrederdik. Her hikayenin bir sonu vardır. İyi veya kötü, ama bir sonu mutlaka vardır. Ben de kendi hikayemin final bölümünü yazıyordum şu an. Korkuyor muydum peki? Hayır. Gram korku yoktu içimde. Ne, vakit geçtikçe başıma daha çok baskı uygulayan tabancadan, ne de ölümden korkuyordum. Çünkü biliyordum biz ölmezdik, şehit oldurduk. "Korkuyor musun komutan?" Hâlâ canlı yayındaydık. Beni, şehit olmadan önce son kez rezil edeceklerini zannediyorlardı. Alay edercesine güldüm. "Korkmak mı?" Gülmem kahkahaya dönüştü. "Benim şanlı İstiklal Marşım 'korkma' diye başlıyor adi herif. Biz Türk'ler sizin aksinize yaratandan gayrı bir şeyden korkmayız. Biz Türk'ler ölümle cirit atmayı severiz. Ne ölüm bize ar, ne de kara toprak bize dar gelir. Şehidin kanıdır bizim bayrağımıza renk veren." Silahın baskısı arttı. "Sizin şu zavallı gururunuz, beni çok güldürüyor be komutan." Eli tetiğe gitti. Kalkan Timi'min bu canlı yayını izlediklerini biliyordum. Onları hatırlayınca yüreğim burkuldu. Kalbim sıkıştı. Ekran başındaki tepkilerini tahmin edebiliyordum. Benim için öz abim gibi olan Kürşad abi, yıkılmıştır. Kaybettiği kız kardeşi gibi benim de ölümümü izletiyorlardı ona. Bir derdim olduğunda iki eli kanda olsa bile gelen Koray, ekran başında komutanları umursamadan bağırarak ettiği küfürleri duyuyordum neredeyse. Benden küçük olduğu için küçük kardeşim olarak gördüğüm Uras, yaşlı gözlerle ekrandan bana bakıp içinden intikam yeminleri ediyor. Beni, annesi gibi gören Baran. Yetimliğine bir yetimlik daha geliyordu. Şu iki yılda, hepsi hayatım olmuştu. Son kez içimden dua ettim onlar için Allah'a. Allah'ım, kardeşlerimi koru. Onlar önce sana, sonra birbirlerine emanetler. Dudaklarımı araladım. "Kalkan, birbirinize sahip çıkın, önce Allah'a sonra birbirinize sonra da Türk Milletine emanetsiniz, hakkınızı helal edin." Yavaşça gözlerimi kapattım. Ve sonra bir ses yankılandı, bir silah sesi. Ama... ama ölmemiştim. Sonra bir ses daha yankılandı duvarlarda. Yan tarafıma baktığımda bir kız ve bir erkek, üzerlerinde asker üniformaları ve ellerindeki silahlarla kapının ağzında duruyordu. Kollarındaki Türk Bayrağı, ilk fark ettiğim olmuştu. Türk Askeri, yine askerini tek bırakmamıştı. Vücudumda dehşetli bir sızı hissettim. Başıma silah dayayan terörist alnından vurularak ölmüştü. Ama, son anda sıktığı kurşun bana gelmişti. Göğsümün ve kalbimin çok yakınındaki yarayı gördüm. Silah sesleri sustu. Başım dönüyor, görüşüm bulanıklaşıyordu. İki askerde hızla yanıma koştu. "Bulduk seni, Yüzbaşı Sönmez." Karşımdaki adam yaramı kontrol ederken yanında gelen kız arkamdan iplerimi çözmeye çalışıyordu. ☪☪☪ Karargâh... "Orada ne oldu öyle?!" Odadaki herkes beyninden vurulmuş gibiydi. Ölen kişi, Yüzbaşı Asel değildi. Ölen kişi, ona silah dayayan ve birkaç saniye sonra onu öldürecek olan düşmandı. Ekranda iki kişi belirdi. Yenilmez Kardeşler. Alpay ve Senem Yenilmez, ellerindeki silahlarla içeri girdi. Alpay, düşmanı vurdu ama düşmanın ölmeden önce sıktığı son kurşun Asel'in göğüs kısmına gelmişti. "O ikisinin orada ne işi var?" Bu sorunun cevabını hiçbiri bilmiyordu. ☪☪☪ Asel Sönmez... Arkamdaki kız ipleri çözerken önümdeki asker bana sesleniyordu. "Yüzbaşım, iyi misin? Cevap ver, yüzbaşı." Kesik nefesler aldım. "İyiyim." Kelimeler ağzımdan yuvarlanarak ve kesik kesik çıkmıştı. Kız ipleri tamamen çözünce dengem sarsıldı. Yalpalayarak öne doğru düştüm. İkisi de kolumdan tuttu. Zihnim giderek bulanıklaşıyordu. "Dayan, yüzbaşı." Az çok duyuyordum ama cevap veremiyordum. Zihnim bulanıklaşıyor, gözlerim kapanıyordu. Bir kez daha adım atmak istediğimde bacaklarım uyuştuğu ve dengemi sağlayamadığım için yere yığıldım. Arkamdaki asker silahını yanındaki kıza vererek bir kolunu bacaklarımın bir kolunu omuzlarımın altından geçirip beni kucağına aldı. Yüzüm, göğsüne doğru düşerken nefes alışverişim kesiliyordu. "Dayan, yüzbaşı. Seni bulmuşken, kollarımda ölmene izin vermeyeceğim." Görüşüm tamamen karardı. Bilincimi kaybettim. Göğsümden akan kan, beni taşıyan askerin yeşil üniformasına bulaşıyordu. "Anne, baba... yanınıza gelsem çok kızar mısınız bana?" Bilincim kapanıyordu, ne dediğimi bilmiyordum. "Ben, sanırım yanınıza geliyorum... vatan... vatan sağ olsun." Son hatırladığım şey, kulağıma eğilip fısıldamasıydı. "Daha şehit olmak için çok vaktin var, yüzbaşı. Dayan." ☪☪☪ "Komutanımızın durumu nasıl, doktor?" Boğazımdaki yakıcı his canımı yakarken gözlerimi araladım. "Hayati tehlikeyi atlattı, bir sorun yok. Uyanması an meselesidir." Boğazıma kadar gelen yakıcı his yüzünden öksürmeye başladım. Öksürüğüm üzerine odadaki bütün odak bana döndü. Kalkan Timi'ndeki bütün askerlerim yanıma geldi. "Komutanım, iyi misiniz?" "Su." Bana taktıkları oksijen maskesi ciğerlerimi yakıyordu. Kürşad Abi, hemen ayaklanıp bir bardak su aldı. Zorla kaldırdığım elimle yüzümdeki maskeyi çıkardım. Kürşad Abi, bir elini sırtıma koyarak doğrulmamda ve suyu içmemde yardımcı oldu. "İyi misiniz komutanım?" Baran'a başımı salladım. "Ne zamandır uyuyorum?" Hepsinin yüzünü inceledim. Odada Kalkan Timi dışında beni kurtaran kadın ve erkek bir de yüzünü daha önce görmediğim bir asker vardı. "Yaklaşık dört gün oldu, komutanım." Bütün vücudum sızlıyordu. Doktor yanıma doğru ilerledi ve başımda, dosyamı inceleyerek birkaç kontrol yaptı. "Ne zaman çıkabilirim?" Doktorun bakışları dosyadan bana döndü. "Yaranız çok riskli bir yere denk gelmiş. Kurşunu çıkartmak bizi oldukça zorladı. İyileşme süreciniz biraz sürecek. Bu süre zarfında kendinizi zorlamamanız lazım, komutanım. Aksi takdirde iyileşme süreciniz uzayabilir veya sakat kalabilirsiniz. En az iki hafta hastanede, kontrol altında olmanız lazım. Fakat, çıkış yaptıktan hemen sonra göreve başlamamanızı öneririm." Duyduklarım karşısında boğazım düğümlendi. "Doktor Hanım, siz ne diyorsunuz? Ne sakat kalması?" Doktor sıkıntılı bir iç çekti. "Kurşun, göğsünüzdeki doku kaslarınıza zarar vermiş. Bir süre hareket kısıtlığı yaşayacaksınız. Kaslarınız eski haline dönmeden bedeninizi zorlarsanız tamamen kas kaybı durumu yaşanabilir." Kürşad Abi ve Koray yanıma geldi. "Anladım, sağ olun." Doktor tebessüm ederek dosyayı tekrardan hasta yatağının önündeki masaya koydu. "Geçmiş olsun." Diyerek odadan çıktı. "Sakatlıkmış, iki kurşun yedim diye sakat kalacaksın diyor ya!" Koray uzanmamda bana yardımcı oldu. "Geçmiş olsun, komutanım." Sarışın kızı inceledim. Sarı saçları omuzunun aşağısında bitiyordu. Mavi gözleri yorgun olduğunu bağırırcasına kızarmıştı. Boynunda önceden olduğu belli olan bir yara izi duruyordu. "Sağ ol?" Oturduğu koltuktan ayağa kalktı. "Teğmen Senem Yenilmez." Selamına baş selamı ile karşılık verdim. Yanında diğer asker belirdi. Bu sefer bakışlarım onu inceledi. Kumraldı ve kahverengi gözleri vardı. Boyu epey uzundu. Bir doksan sekiz civarıydı, belki daha uzun. İki metreden fazlada olabilir. Yüzünün görünen kısmında yara izi yoktu. Asos, bak Asos. Analar babalar neler doğuruyor, anacım. Bayan Çok Bilmiş, çapkınlığın sırası değil. Lütfen susar mısın? Yalan mı ayol, baksana şu meteorun endamına, duruşuna. Yeminle eridim, bittim. "Geçmiş olsun, yüzbaşım." Üniformasının sağ omzundaki üç yıldızı gördüm. O da yüzbaşıydı, benim gibi. "Sağ olun, yüzbaşım." Postallarının sert adımları zemini döverek yanına yaklaştı. Yatağın başında durdu. "Yüzbaşı, Alpay Yenilmez." Bu ismi duymuştum. Yüzbaşı Alpay, Özel Harekat Kuvvetlerinin en iyi askerlerinden. "Sizi bulmak için özel bir tim kuruldu. Kendi timinizin yanında ben, kız kardeşim Senem ve Astsubay başçavuş Mert Karahan." Hepsini tekrardan inceledim. Hepsinin gözlerinden ne kadar yorgun oldukları belli oluyordu. "Aklımız çıktı, Asel." Kürşad Abi, dağılan kızıl saçlarımı okşarken başımı onun omzuna yasladım. "Yapma be abi, o kadar eğitim aldık. İki üç orospu çocuğunun elinde mi öleceğiz?" Amacım ortamı yumuşatmaktı. Hepsi sırayla, yarama dikkat ederek, bana sarıldı. "Yalnız size bir şey diyeceğim, ben çok açım." Odadaki herkes bu dediğime kahkaha attı. "Ben hemen sizin için hasta bakıcılardan yiyecek bir şeyler isteyeyim, komutanım." Mert selam vererek odadan çıktı. Yaklaşık on dakika sonra Mert elindeki tepside bir kase çorbayla geri döndü. "Henüz yaralarınız taze olduğu için katı gıda yiyemeyeceğinizi söyledi doktorlar." Tepsiyi yatağıma bırakmak istedi. Uras hemen yanıma bir masa çekince, Mert tepsiyi masaya koydu. Elimi kaldırıp yemek istediğimde bana taktıkları serumlar buna engel oldu. Bunu hepsi fark etmişti. Alpay, hemen baş hareketiyle Senem'e komut verdi. Senem hemen yanıma gelerek kaseyi önüne çekti. "İzninizle komutanım." Başımla müsaade ederek bana çorbayı içirmesine izin verdim. Albayın odaya girmesi ile herkes ayaklandı. "Geçmiş olsun, yüzbaşım." "Sağ olun, komutanım." Albay beni inceledi. "Doktorunla konuştum, yaraların için en az iki hafta hastanede kalman lazımmış. İki ay izinlisin, görevlere gelme, dinlen biraz." Anında gözlerim büyüdü. "Komutanım, yapmayın. Tamam, iki hafta hastanede kalayım, kabulümdür ama iki haftanın sonunda izin verin görevime döneyim." Albayın yüz hatları keskindi. "Emir kesin, yüzbaşı. İki ay izinlisin. Taburda kalabilirsin ama görevlere ve talimlere katılmayacaksın. Zaten sonrasında timinizi çok ağır bir süreç bekliyor." Emir buydu. Yapacak bir şeyimiz yoktu. "Emredersiniz, komutanım." Albay, Alpay'a döndü. "Tim Komutanlığı istemediğini biliyorum. Asel, göreve dönene kadar Sönmez Timi senin komutanlığında. Sonrasında komutanlık tekrardan Asel'e geçecek. Ardından Kor'u son hızla arayacağız." Anlamayan bakışlarım Albayın ve Alpay'ın arasında mekik dokudu. "Biri bana ne olduğunu anlatabilir mi?" Baran öne atladı. "Komutanım, siz esir alındıktan sonra, sizi bulmak için kurulan timin adı Sönmez oldu. Alpay Komutan ise Tim Komutanı." -Bölüm Sonu- Selamlaarrr! Bölüm nasıldı canlarım?? Umarım beğenmişsinizdir, sonraki bölümde görüşmek dileği ile, Kalpli öpücüklerle kalın! <3
|
0% |