@karadagceren
|
Selamm! Nasılsınız? Ben çok iyiyim, umarım hepiniz iyisinizdir. Bölüme başlamadan önce oy verip, satır aralarına yorum yaparsanız çook mutlu olurum. --- "Vatan için can veren bütün şehitlerimiz anısına, saygı ve minnetle anıyoruz..." --- "Bu da ne demek şimdi?" Hepsi gözlerini kaçırdı. "Siz tamamen iyi olup, tekrardan Timinin başına geçebilecek duruma gelene kadar, komutan Alpay Yüzbaşı, demek komutanım." Koray, yanındaki Uras'ı dürttü. Geçici bir durum, Asos. Geçici bir durum. Yaygara çıkartmamızı gerektiren bir olay yok, relax olalım. Hastanedeyiz. Relax olalım. Evet, Bayan Çok Bilmiş. Geçici bir durum. Derin bir soluk verip kollarımı serumun izin verebildiği kadar açtım. Bıkkınlıkla konuştum. "Normalde kıyameti koparırdım ama bu halimle yapacak bir şeyim yok sanırım, izin bitene kadar mecburen sabredeceğiz." Dediğimde herkes rahatlıkla nefesini verdi. Aniden aklıma takılan bir gerçekle durdum. Bu tim, beni kurtarmak için kurulmuştu. Yani şu an dağılması lazımdı. Neden hâlâ bir ekiptik? "Yeni bir görev mi var?" Alpay öne çıktı. "Evet, bu timin kurulmasının ilk amacı, sizi teröristlerin elinden geri almaktı. Lakin, şu an başka bir görevimiz var." Kaşlarımı çattım. "Nedir?" "Kor'u bulmak." İki kelime, boğazımı kurutmaya yetmişti. "Bu ismi daha önce duydunuz mu, yüzbaşım?" Alpay son derece dikkatli biriydi anlaşılan. Yüzümde oluşan en ufak mimik değişikliğini fark edebilecek kadar dikkatli. "Araziye çıktığım gün. Etrafımı saran terör adamlarından duymuştum. Kor denilen adamın emriymiş, bu." Koray ayaklandı. "Hay, yüreğini sikip tarhana çorbasına baharat yerine koyduğumun namussuzu!" Koray, en ufak duygu değişikliğinde küfreden biriydi. Kötü bir huydu ama onu o yapan huyuydu. Küfürleri her zaman değişik olurdu. Alışmıştık artık biz ama Senem ve Alpay şaşkınlıkla aralanan bakışlarını ona çevirince kızararak başını eğdi. Bakışları bana ve Alpay'a döndü. "Kusuruma bakmayın, komutanım." Başımı sallayarak sorun olmadığını belirttim. Alpay da aynı şekilde karşılık verdiğinde Koray yerine oturdu ama tek dizini sallaması, hâlâ sakinleşmediğinin bir göstergesiydi. "Koray, sakin ol." Desem de uyarımı pek ciddiye aldığı söylenemezdi. "Aklım almıyor, Asel." Dedi. Bana komutanım demediği anlardan biriydi. Görevdeyken her an komutanım derdi ama görev dışında bazen ismimle hitap ederlerdi. "Seninle ne derdi olabilir? Neden seni esir almalarını emretti, neden? Aklım almıyor. Delireceğim!" Kürşad Abi ellerini Koray'ın omzuna koyup omzunu sıktı. Bu onu biraz da olsa sakinleştirmeye yetmişti. "Bir birinize bu kadar çok mu bağlısınız?" Bu soru Alpay Yüzbaşı'dan gelmişti. Omzumu silkip normal bir şeymiş gibi başımı salladım. "Bizim mesleğimiz zaten dostluk ve kardeşlik üzerine kurulu değil mi, yüzbaşım? Öğrencilik zamanlarımızda hocalarımız bize boşuna mı 'Hayatta iki şey çok önemlidir. Vatan ve yanınızdaki adam. Bu ikisi için ölür ve öldürürsünüz.' dediler hep?" Açıklamam yüzbaşının dudaklarında çarpık bir gülümseme bıraktı. "Biz çıkalım, Asel sende dinlen." Kürşad Abi bütün çocukları alıp odadan çıktı. Odada bir tek Senem kalmıştı. Kaşlarımı çatıp neden burada olduğunu sorgular gibi bir şekilde onu süzdüm. "Albay, siz hastaneden çıkana kadar tekrarı olabilecek olası herhangi bir tehlikeye karşılık yanınızda refakatçı olarak benim durmamı emretti." Kısa açıklaması neden burada olduğunu belli etmişti. Başımı sallayarak sırtımdaki yastıkları biraz aşağıya indirdim. Bu sırada Senem'i inceledim. Üzerindeki askeri kamuflaj yeleğini çıkartıp kapının yanındaki masaya koydu. Ardından içine giydiği yeşil kazağı da çıkartıp beyaz kısa kollusuyla kaldı. Kafasındaki miğferi de çıkarıp masaya yerleştirdi. Sarı saçlarını topladığı lastiği de saçından çekip belinin aşağısına kadar gelen saçlarını serbest bıraktı. Boynundaki yara izi, tişörtün açık bıraktığı bisiklet yakasından daha da belli oluyordu. "Nasıl oldu, boynundaki iz?" Senem'in mavi hareleri bana döndü. Eli boynuna doğru gitti. İzin üzerine dokundu. Gözlerinde bir hüzün bulutu geçer gibi oldu ama o kadar kısaydı ki bir an yanlış gördüğümü düşündürttü. "İki yıl önce bir görevdeyken. Düşman taraftan bir adam boynuma bıçak dayadı." Bakışlarını hemen benden kaçırarak koltuğa oturdu. Hastane odasındaki televizyonu açıp canım sıkıldığı için kanalları gezmeye başladım. "Ben şimdiden sıkıldım. İki ay ne bok yiyeceğim böyle?" Senem bakışlarını telefondan çekip bana baktı. Dudaklarından bir kıkırdama döküldü. "Sizde daha en baştan su koyuverdiniz, komutanım." Başımı iki yana sallayarak güldüm. "E alışmışım dağda bayırda koşup tepinmeye, yatıp tembellik yapmak değişik geldi." Dudaklarımı büzerek kanallarda dolaşmaya devam ettim. "Efendim, Alpay?" Senem kulağına yasladığı telefonla konuşmaya başlayınca dikkatim ona kesildi. "Tamam, gelirim. Tamam, onu da hallederim, tamam." Bıkkınlıkla konuşup gözlerini devirdi. Bir süre daha konuştuktan sonra ise telefonu kapattı. "Ne diyor, komutanımız?" komutan kelimesine yaptığım imayı fark edip güldü. "Yarın sabah saat sekiz on beşte karargâh da olacakmışım ve çıkmadan önce de sizin yanınıza asker koyacakmışım, komutanım." Gözlerimi devirdim. "Bana komutanım demene gerek yok, şu an sivil konumundayız. Asel diyebilirsin." Diyerek Senem'le konuşma başlatmaya çalıştım. Senem gülümseyerek kafasını onaylar şekilde salladı. "Ben gerçekten çok sıkıldım!" Senem'in dudaklarından neşeli bir kahkaha döküldü. "Tamam, ne yapalım? Bende sıkıldım çünkü." Dudaklarımı buruşturup düşündüm. Sıradan hayatı olan kadınlar ne yapardı ki? Asos, bak valla dağların tepesinde silahla adam kovaladıkça bütün dişil enerjimizi kaybettik resmen! Bayan Çok Bilmiş, ne yapsaydık? Görev bu, görev. 'Ay ben bu kamuflajın rengini beğenmedim bana bunun pembesini getirin' mi deseydim? İyi fikirmiş aslında, pembe kamuflajlar ile ne güzel dururuz! "Güzel bir dizi olsa izleyelim diyeceğimde, yok ki." Senem sanki aklına harika bir fikir gelmiş gibi ayağa zıpladı. Mavi gözlerindeki ışıltı beni de meraklandırınca bende yattığım yerden doğruldum. "Eh, madem yapacak hiç bir şeyimiz yok, neden kaliteli vakit etkinliği yapmıyoruz? Hazır tek biz varken." Bu kız niye şimdi bilmece gibi konuşmuştu? "Yani, ne yapacağız?" Senem'in dudağının tek kenarı yukarı kıvrıldı. "Dedikodu!" ☪☪☪ İran'ın Kuzeyi... "Ne demek komutanı aldılar?!" Kor, gerçek adıyla Rezan Şahmaran, bütün adamlarını dizmiş tahtaları düşmüş ve yıkılmış olan eski bir evin önünde yan yana sağ ve sol olacak şekilde sıraya dizmiş iki sıranın arasında yürüyordu. Görevi başarısız olmuştu. Askerlerine, o kadını kaçırmamalarını emretmiş ama onlar bunu becerememişti. O canlı yayında o kadını öldürmeyecekti. O kadın, ona lazımdı. Türklerin sonunu getirmeyi hedeflediği planında o kadını kullanacaktı. Ama karşısındaki adamlar planını suya düşürmüştü. "Kaç kişiydiler, tekrar söyleyin?!" Sesi boş kulübede yankılandı. "İki." Başlarındaki adam kısık bir sesle mırıldandı. Ardından devamını getirdi. "Birisi kadındı." Kor, alayla dolu, büyük bir kahkaha attı. "O KADAR ADAM BİRİ KADIN OLAN İKİ TANE VASIFSIZ ASKERE KARŞI KOYAMIYOR, ÖYLE Mİ?! O ZAMAN NE DİYE SİZE O KADAR PARA VERİYORUM LAN BEN?!" Belindeki kemerine yerleştirdiği el tabancasını çıkarttı ve namluyu çekti. Şarjördeki mermilerin hepsini yanında dizili adamların üzerine sıktı. Adamlar, ne olduğunu anlayamadan vurularak öldüler. Bu kadardı işte. En fazla bir buçuk dakika. Kırka yakın adamı öldürmek bu kadardı. Telsizini çıkardı Kor. Ona yandaşlık eden Rusların en güçlü adamlarından olan Richard'ı aradı. "Bana yeni adamlar gönder, mümkünse korkak olmayanlardan." Richard, telsizin karşısında onu onayladığını belli eden şeyler söyleyerek telsizi kapattı. ☪☪☪ Karargâh.. "Komutanım." Alpay, kafasını kaldırarak içeri giren askere baktı. "Gel." Bakışlarını tekrardan dosyalara gömdü. "Neler buldun?" Askere bakmadan sorusunu yöneltti. "İstediğiniz adamı araştırdık, komutanım." Elinde tuttuğu iki tane dosyayı masaya bıraktı. Alpay, kafasını uzatarak çıkmasını emrettiğinde asker emri ikiletmeden odadan çıkıp yüzbaşını odada tek bıraktı. Alpay, askerin getirdiği dosyayı eline aldı. Saat gecenin üçüne geliyordu. Alpay, üç gündür uyumadığı halde hâlâ araştırmalarına devam ediyordu. Dosyanın kapağını açıp belgeleri inceledi. En baştaki belgenin sağ üst köşesine bir vesikalık resim ayraçla sabitlenmişti. Bu, Kor denen adamın resmiydi. "Şerefsiz herif." Dosyanın içindekileri okumaya başladı. Lakabı Kor. Gerçek adı bilinmiyor. Kırk sekiz yaşında. Anne baba ölmüş. Yaklaşık yirmi beş yıldır terör için çalışıyor. Birçok baskında adı geçti. Alpay, dosyayı masaya bırakıp kahvesinden bir yudum daha aldı. Başını elleri arasına alıp şakaklarındaki ağrıyı geçirmek ister gibi şakaklarını ovaladı. "Allah'ım, sen büyüksün. Sen bana yardımcı ol." -Bölüm Sonu- Evet aşklarım n'abersiniz? - Bölüm nasıldı? - Bölümde en sevdiğiniz sahne?
|
0% |