Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 6

@karadagceren

Asel Sönmez...

Önümüzdeki yaklaşık iki veya iki buçuk saat Senem ile birlikte oturup uzun uzun sohbet ettik. Tarihten, modadan, Ünlülerden hepsinden konuştuk. En sonunda saat gecenin geç bir saatini gösterince ona yatması gerektiğini söyledim ve refakatçılar için odaya koyulan yatağa uzanıp uyumaya başladı.

Bende bir süre hastane odasındaki televizyonda kanallarda dolaştım. Gün yavaştan ağarmaya başlayınca ağırlaşan göz kapaklarıma yenik düşüp kendimi uykuya teslim ettim.

☪☪☪

Senem Yenilmez...

Asel Yüzbaşının yanında, hastanede refakatçı olarak kaldığımda saat geç olduğu için ben uyumuştum. O ise biraz daha uyanık kalacağını söylemişti. Aniden çalan ve uykumu bölen telefon ile göz kapaklarımı araladım. Yanımdaki prizde şarja takılı olan telefonumu alıp aramayı açtım.

"Teğmen Senem Yenilmez, dinlemekte." Yeni uyandığımdan dolayı boğuk çıkan sesimle konuştum. Karşıdaki ses cevap vermekte gecikmedi.

"Senem, hemen kalk ve karargâha gel. Yarım saatin var." Abim Alpay'ın sesi sert geliyordu. Önemli bir olay olduğunu kavramak vücudumda uykuya dair olan her şeyi silip götürdü. "Emredersiniz, komutanım."

Üzerimdeki örtüyü hızla atarak ayaklandım. Beyaz tişörtümü çıkartarak sırt çantamdan çıkardığım siyah rengi sıfır kol tişörtümü üzerime geçirdim. Onun üstüne yeşil asker kazağımı ve kamuflajımı giydim.

Sarı saçlarımı hızla at kuyruğu şeklinde toplayarak miğferimi kafama geçirip kilidini taktım. Silahlarımı kılıflarına takarak belimdeki kemere sabitledim.

Yedek mermi şarjörlerini ve el bıçaklarımı da kamuflajımın ceplerine yerleştirip postallarımı giydiğim gibi hastane odasından çıktım.

Hastanenin çıkış kapısında bekleyen askerlerin yanına ilerledim. "Üçüncü kat, yirmi dokuz numaralı odada Yüzbaşı Asel Sönmez kalıyor. Kapısının önünde nöbette bekleyin."

Askerler kafalarını sallayarak "Emredersiniz, komutanım." Deyip hastanenin içine girdiler. Hastane önüne park ettiğim aracıma binerek hızla karargâha doğru sürmeye başladım.

Karargâha vardığımda bütün tim toplanmıştı. "Sönmez Timi; Üç subay, beş astsubay ile göreve hazır, emredin komutanım!" Albay, kafasını sallayarak abime, yani yüzbaşına, yerine geçmesini emredince abim yanımdaki yerini aldı.

"Sınıra yakın bir konumda bulunan Batı Toroslar Dağı'nda terör üyeleri görülmüş. Bölge yakınlarında bulunan bir jandarma komutanlığından haber geldi." Eli ile masanın üzerindeki haritadan bir bölge gösterdi.

"Adamların en son görüldüğü noktanın koordinatları burayı gösteriyor. Yaklaşık bir buçuk saat kadar önce görülmüşler." Alpay kaşlarını çattı.

"Amaçları ne biliyor muyuz peki komutanım?" Albay olumsuz anlamda kafasını salladı. "Maalesef, yüzbaşım." Ardından ayaklandı.

"Hepiniz hazırlanın, beş dakika içinde helikopter kalkacak. Yüzbaşı, emir komuta sende." Abim ayaklandı. "Emredersiniz komutanım. Sönmez Timi, hazırlan!"

Hepimiz ayaklanıp bir ağızdan konuştuk. "Emredersiniz komutanım!"

Hepimiz odadan çıkıp hazırlanmak için hazırlık odasına yöneldik. Tüfeğimin şarjörünü doldurup yanıma fazladan mühimmat aldım.

Operasyon çantamın fermuarını açıp içindekileri kontrol ettim. Gaz maskesini, haritayı, bir buçuk litrelik on şişe su, matara ve hazır kumanyaları da yerleştirip eksikleri tamamladım.

Kamuflajımın ceplerine her ihtimale karşılık el bombası ve fazladan tabanca ekledim.

"Tim! Helikopter kalkış pistine!" Hepimiz hazırlık odasından çıkarak helikopter kalkış pistine ilerledik.

Bizim için hazır bekleyen askeri helikopterin içine bindiğimizde Üsteğmen Kürşad, helikopterin kapısını kapattı.

Çantaları çanta bölümüne bırakarak yerlerimize oturduk. Benim sağ yanımda Asteğmen Baran ve sol yanımda ise Teğmen Uras oturuyordu.

"Tim, beni dinleyin." Hepimiz Alpay'a kulak kesildik. "Orada nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Çok sayıda sivil bulunabilir. Her ne olursa olsun, ben emir vermeden hiç kimse bir şey yapmıyor. Şu an burada altı kişiyiz ve bu altı kişi, eksiksiz geri dönecek. Anlaşıldı mı?" Hepimiz konuştuk. "Anlaşıldı, komutanım!"

Abim bana döndü. "Gördüğün veya hissettiğin en ufak bir tehlike durumunda hemen haber veriyorsun." Başımı salladığımda yanımdaki Uras'a döndü. "Düzenekli bomba olması ihtimaline karşılık her zaman düzeneği çözmek için tetikte bekliyorsun." Uras başını salladı.

Bu sefer Baran'a döndü. "Çevrede siviller varsa biz bölgeyi temizledikten sonra hemen gidip sivilleri güvenli bölgeye yerleştiriyorsun." Baran'dan sonra Koray'a döndü.

"Sinirini kontrol ediyorsun, ben demeden bir hareket yapmıyorsun." Koray başını salladı.

Bakışları son olarak Kürşad'a döndü. "Telsiz sende, iletişimi ve karargâh ile teması sen sağlayacaksın." Kürşad başını salladığında hepimiz arkamıza yaslandık.

Sessizce beklerken yanımda oturan Baran'ın sesini duydum.

"Ne destanlar yazılır, Hey canım rinna nay rinna rinna nay. Memleket sevdasından, hey canım hey."

Yüzümde bir gülümseme oluşurken Uras ona eşlik etti.

"Bir emanet canımız, hey canım rinna nay rinna rinna nay. Vatan uğruna feda hey canım hey."

Bu sefer ben onlara eşlik ettim.

"Kahramanlık şanımız, hey canım rinna nay rinna rinna nay. Tarihi biz yazarız hey canım hey."

Arkamdan gür bir sesle Kürşad eşlik etti.

"Vakit gelir gideriz, hey canım rinna nay rinna rinna nay. Dualarda yaşarız, hey canım hey."

Son olarak Abim ve Koray da eşlik etti ve hepimiz birden türküyü söylemeye başladık.

"Hem hilal hem kanımız, hey canım rinna nay rinna rinna nay. Al bayraktır adımız hey canım hey."

Türkünün sonunu hepimiz yüksek sesle dillendirdik.

"Benimde bu cihandan gidişim, hey canım rinna nay rinna rinna nay. Memleket sevdasından, hey canım hey."

Hepimiz yüzümüzde gerçek bir tebessümle birbirimize baktık.

☪☪☪

Helikopter dağın güvenli bir bölgesine iniş yaptığında hepimiz operasyon çantalarımızı alıp helikopterden indik.

"Koray, el fenerini uzat." Koray hemen çantasından feneri çıkartıp Alpay'a uzattı. Alpay'ın feneri açmasıyla dağlık alan loş bir ışıkla azda olsa aydınlandı.

"Senem, bir şey görüyor musun?" Dürbünümü indirip omzumun üstünden abime baktım.

"Yedi kilometre ileride bir araç var. İçi boş gözüküyor. Fakat bomba veya başka bir pusu düzeneği olabilir." Alpay sağ elini kaldırım işaret ve orta parmağı dışında bütün parmaklarını kıvırıp ileriyi işaret etti.

Mesajı hepimiz aldığımızda dürbünü boynuma asıp ilerledik. Yaklaşık elli dakika sonra hepimizin adımları yavaşladı.

"Herkes dikkatli olsun, tuzak olabilir. Senem, iş sende." Başımı sallayarak etrafı iyice inceledim.

Dürbünü tekrardan göz hizamda doğrultup etrafı inceledim. "Bu yamacın sonunda üç tane sivil var, komutanım. Koyun otlatıyorlar."

"Sivillere görünmemiz riskli olabilir, komutanım." Koray haklıydı. Bu o it sürüsünün bir oyunu bile olabilirdi. "Bu yolu uzatmamız demek oluyor. Adamların en son görüldüğü yer buradan yaklaşık kırk üç kilometre ötedeydi. Ve bu saatler öncesindeydi. Yolu uzatırsak onları yakalamamız zor olacaktır."

Abim başını sallayarak Kürşad'ı onayladı. "Yapacak bir şey yok. Sönmez Timi, silahlarınızı hazır tutun." Her ihtimale karşılık herkes pozisyon alarak ilerlemeye başladığında önde ben yürüyor, yolu kontrol ediyordum. "Komutanım, silahları var." Abim dürbünü elimden alarak sivilleri inceledi.

"Onlar ilk hamleyi yapmadan bir şey yapmayın. Eğer ateş edecek olurlarsa da karşılık vermekten çekinmeyin." Hepimiz onu onayladığımızda hızla ilerlemeye devam ettik.

Siviller, bizi görünce silahlarını çektiler. "Durun orada, kimsiniz siz?" İçlerinde en yaşlı gözüken adam önde duruyor, bize silahını doğrultuyordu.

İçimden anneniz kardeşim, size azıcık yemek getirdik, zıkkım yaptık yer misiniz? Demek istesem de bunu sesli bir şekilde dile getirmedim tabii.

"Bakın, sizle bir işimiz yok. O silahını indir, bizde yolumuza gidelim." Adam bir kaç adım öne çıkıp silahın namlusunu abimin göğsüne dayadığında kalbim anlık olarak tekledi.

Hızla tüfeğimi doğrultup adamı hedef aldım. Aynı hareketi diğerleri de yaptığında adamların etrafı bizim tarafımızdan sarılmıştı.

"O silahı indir, sıkmayayım kafana!" Sert çıkan sesimle konuştuğumda adamların bakışları bana döndü.

Arkadaki genç adamlardan birinin dudaklarında iğrenç bir gülümseme oluştu. "Bu kızı bize bırakın, siz nereye giderseniz gidin."

İçimdeki öfke yanardağı gibi büyürken abimin bakışları kısıldı. Çenesi kasıldı. Bu sırada Kürşad, bir kaç adım ilerleyerek yanıma geldi.

"Senin o dilini keser götüne sokarım!" Adamın dudaklarından kahkaha döküldü. Abime bakıp konuştu. "Anlaşıldı beyler, bu kız sahipli. Merak etme, sevgilini yemeyiz azıcık eğleneceğiz sadece."

Bu benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Hızlı adımlarla öne çıkıp Kürşad'ı arkamda bıraktım ve adamın suratına ilk yumruğumu geçirdim.

Benim çıkışımdan sonra dağlık alan karıştı. Baran hızla atılıp Alpay'ın göğsüne silah dayayan adamın kafasına silahın kabzasını geçirip onu etkisiz hale getirirken Koray ve Uras diğer adamı bağlamışlardı.

Elimdeki adamın yakasını tutup yüzüne eğildim. Mavi gözlerimde inanılmaz bir öfke olduğuna emindim ki adam karşımda bu kadar tedirgin duruyordu.

"Hiç bir kadın, bir erkeğin eşyası değildir! Hiç bir erkek de bir kadının sahibi veya efendisi değildir! Kadın, sadece kendine aittir. Sizin iki bacağınızın arasındaki organınız bir kaç dakika memnun olsun diye kullanabileceğiniz, imalar yapabileceğiniz bir obje de değildir! Bunu o fındık kadar olan küçücük beynine sok!" Hırsımı alamayıp adamı taşlık alana ittiğimde Kürşad kolumu tuttu.

Artık gitmemiz gerekiyordu ama içimdeki öfke azalmak yerine büyüdükçe büyüyordu. Son olarak silahımı kaldırıp adamın bel kısmına, kasığına çok yakın bir yeri hedef alarak iki kurşunumu sıktım.

Adam acıyla inlerken son kez yüzüne eğildim. "Bu günden sonra hiç bir kadına sizi tatmin etmesi göreviymiş gibi imalar yapabilirsen yap hadi, tabii yaşayacak olursan. Allah'ın şerefsizi!"

Adam acı içinde kıvranıp inlerken onu arkamda bırakıp ilerde sadece bizi izleyen abimin yanına ilerledim.

Hiç bir şey demeden dürbünü onun elinden alıp yolu kontrol ederek ilerlemeye devam ettim. Abimin adım seslerini yanımda hissetsem de bir şey demedim. "İyi misin?" Başımı salladım. "İyiyim, komutanım." Abimin eli omzuma dokundu.

"Bunu komutan olarak laf olsun diye sormuyorum, Senem. Kardeşim olduğun, seni kendimden çok önemsediğim için soruyorum." Derin bir nefes aldım. "O pezevenk heriflerin kadınları sadece cinsel işçiymiş ve tek görevleri erkekleri tatmin etmekmiş gibi iğrenç imalar yapmaları kanıma dokunuyor sadece." Diye geçiştirip ilerlemeye devam ettim.

"Silahlarınızı indirin, yoksa adamınız ölür."

-Bölüm Sonu-

-Bölüm nasıldı?

-En sevdiğiniz sahne?

-Gelecek bölüm hakkında tahminleriniz?

 

 

Loading...
0%