@karadenizperisi61
|
Zeynep'in Ağzından, Gelmiştik, uzun süren bu yolculuk bitmiş İstanbul'a varmıştık. Gerilmiştim istemsizce. Sanki İstanbul'un bütün bakışları üzerimdeymiş gibi. Abim için, başka bir şey yoktu. Sadece abim için girdim bu yola. Mahir Eroğlu da kardeşi seher için. Bu kan davası duracak kimseye zarar gelmeyecekti. Derin bir nefes verip ellerimin parmak uçlarıyla oynamaya başlamıştım ki, bileğimi kavrayan el ile durdum. Bakışlarımı sehere çevirdim. " İyi misin Zeynep. İstersen bir otelde kalalım iyi değilsen?. " Diye sorarken başımı iki yana salladım. Ne olacak olsun istemiş bitmesini istemiştim. " Hayır , burada kalalım Seher. Şimdi otelde kalırsak abin bir şeyler söyler. " Başıyla onaylayıp elini elimden çekmişti. " Hadi o zaman , evimize hoş geldin. " Kapıyı ararlarken şoförün yardımıyla kapı açılmış ve araçtan inmemi sağlamıştı. Bakışlarımı kahverengi dış kapıya çevirmiştim. Kenarında ise ' Eroğlu Konağı.' yazan tabela duruyordu. Yanıma gelen sehere baktım. Hadi der gibi başıyla onayladı ve ben de gözlerimle onay vererek seherle beraber Eroğlu konağına adım atarak açılan kahverengi kapıların arasından içeriye girmiş merdivenin son basamağı ucunda bizleri karşılamayı bekleyen birkaç kişi vardı. Yaşlı bir adam, sağın da genç bir kız, onun da yanında da genç bir adam. Ben bakışlarımı yeniden Sehere çevirdim. Seher ise bana bakmadan ailesine doğru yürüyordu. O da benim gibi en az gergindi. Çünkü sevdiği adama yani abime kaçan bir kıza yüz çeviren bir ailesi olacağını düşünmüştüm ama tersine bir durumun içine girmiştik. Ben uzaktan onları öylece izliyordum. Yaşlı bir adamın eline doğru eğilişinin hareketlerini izledim seherin. Ya babası ya da dedesiydi. Ama çok yaşlı olduğu için büyük ihtimal dedesiydi Seher'in. Yüzüne bile bakamayacağını görmüştüm. Ben ailemi özlemiştim şimdiden. Hem de çok özlemiştim. Onlarsız tek bir günümün bile geçmesini istemiyordum. Seherin geri çekilmesiyle bütün gözler benim üzerime çekilmişti. Ağır ağır onlara doğru yaklaştım. Üzerim de oluşan tüm gerginlik ile, karşımda ki adama bakıyordum. Elini uzatmıştı öpmek manasın da. Ben de dudaklarımı elinin üzerine götürüp anlımı eline yasladığım da geri çekmiştim kendimi. " Hoş geldin kızım. " Diye beni karşıladığın da başımla onay verdim. Biz hala konağın bahçesi ortasın da öylece dururken , bana hiç benden hoşlanmamış gibi bakan kız ile karşılaştım. Tuhaf bakışlara sahipti. Bakışlarımı kızdan çekip etrafımı inceledim. Bundan sonra kalacağım ev büyüktü. Bu ailenin arasın da yaşayacaktım. İstemediğim bir evliliğe sürgün edilmiştim. " Hoş geldin. " Bu ses genç adama aitti. Buruk bir tebessüm ile başımla selam verdim ismini bilmediğim adama. " Hoş buldum. " " Ne olacak şimdi? . Mahir gerçekten de evlenecek mi bu kızla?. " Ben susarak olaya karışmadan öylece duruyordum. Benden nefret edercesine konuşan kızın sesine şahit olmuştım. " Sıla yeri değil. Misafirlerimiz dinlensin. Mahir de gelsin ne yapacağımızı konuşur hallederiz. " " Mahir beni aradı armağan ağam. Bu hafta sonu kına ve düğün olacak. Cumartesi kına , pazar da düğün yapılacak. En yakın güne tarih bu hafta sonuydu. " Duyduklarımla konuşan genç adama baktım. Bu kadar çabuk muydu yani?. Her şeyin birer kabus olmasını çok istemiştim. Kurduğum hayallere dönmek istemiştim. Ama bu mümkün değil gibiydi artık. " Ne acele vardı da öne serdiniz nikahı?. " " Dede daha sonra konuşsak. " Diye araya seher girmişti. Ben sadece susuyordum. Konunun gerçekten de kapanmasını istemiştim. Çünkü konuşuldukça canım yanıyordu benim. Kaybettiğim hayallerime yas tutuyordum zira. " Zeynep çok yorgun. Neredeyse de akşam oldu. Biraz dinlensin akşam yemeğine kadar. Zaten abim de gelecek. " " Tamam kızım. " Dedi ve ekledi. " Sıla kızım sen Zeynebin odasını göster. Hafta sonuna kadar Mahir ile ayrı odalar da kalacaklar. Cuma günü yatak odasını çalışanlara söyle hazır eylesinler gelin odası olarak . " Diyerek yanımızdan giden adını öğrendiğim armağan ağaya baktım. Arkadan da genç adamın gittiğini görmüştüm. Seher " Neresi hazırlandı sıla Zeynep'in odası?. " " Abinin odasının çaprazında ki misafir odası. " Deyişiyle , Seher'in bana bakmasıyla yüzünde ki gülümsemesi ile beraber onunla doğruca eve geçtik. İçeriye girdiğimiz de evin içerisinde durdum. Çok büyüktü. Seherden ayrılıp evi inceledim. Her şeyi altından yapılmış döşenmiş bir ev görüyordum. " Sana kıyafetlerimden ve yedek havlu getirir bir rahatlarsın. Kaldığın odada banyo var. Orada rahatça banyonu yapar dinlenirsin akşam yemeğine kadar. " Deyişiyle karşımda ki odayı işaret etti. " Burası senin odan. Abimin odası ise senin karşında ki. Biz duymazsak abimden istersin isteyeceğin bir şey olursa. " Deyişiyle seher beni iki oda arasın da yalnız bırakmış öylece kendi odasına gitmişti. Kör bir karanlığın ortasında öylece duruyordum. Ben nasıl yapacaktım burada bilmiyordum bile. Kalacağım odaya doğru döndüm. Kapıyı içeriye doğru ittiğimde, içeriye girip ardımdan kapattım. Dünya bana evrenden mesaj veriyor gibiydi. Bu kapıyı kapattığın da geri dönüşü olmayan bir yola giriyorsun diyordu sanki bana. Ve de öyle de oluyordu zaten. Geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim zira.
📌
Saçlarımı duruladığım saç havlusu ile banyodan çıkmıştım. Gerçekten de bir duş çok rahatlatmıştı beni. Neredeyse akşam olmuştu ve vaktin nasıl geçeceğini de anlayamamıştım . Kurutma makinesi ile kuruttuğum saçlarımı, saç havlusu ile üzerinden geçmek istemiştim. Bakışlarım yatağımın üzerinde ki elbiseye gitmişti. Diz boyu, geniş etekli, kısa kollu ve yakalı bir elbiseye sahipti giyeceğim elbise. Seher ödünç vermişti şimdilik. Alışverişte çoğu zaman alınacaktı. Yarın ilk kına alışverişine çıkacaktık. Yatağıma doğru ilerledim. Saç havlusunu elbisenin kenarına koydum. Elbiseyi ellerimle uçlarından tutarak öylece baktım. Sonra giyinmek için hareket ettim. Elbiseyi üzerime geçirdiğim de, koyu kahverengi saçlarımı omuzlarım ile elbise arasından çıkarıp serbest bıraktığım da hafif hafif kabaran saçlarıma baktım. Kendiliğinden kabarmaları çok hoşuma gidiyordu. Aynı annemin saçları gibi. Onun da böyle banyodan sonra saçları ıslak halinden çıkarken kendi kendine kabarırdı. Sonra kapı çaldı . Kimsenin duymayacağı şekilde sessiz değildi ama kimse duymuyordu kapının çalındığını. Derin bir nefes verip odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağıya indiğim de, kapıya doğru yaklaştım. Kapıyı kendime doğru açarken gördüğüm kişiyle durdum. Mahirdi bu, Seher'in abisi.. Yorgun, çökmüş bir hali vardı yüzüne oturan. Ama bakışlarıyla beni izlemeyi ihmal etmemişti. Üzerimde giydiğim elbisemden ve saçlarıma kadar izlemişti. Birkaç adım ileri atarken ben de geri adım atmaya başladım. Benim başım aşağıdan ona gözlerine bakarken, onun gözleri de aşağıya bakıyordu. İşte boğazıma bir yumru oturmuştu o an. Neden bu kadar denli atmıştı kalbim bilmiyordum. Ama aklım da sadece abim için çıktığım bu yol vardı. " Mahir!. " Diye seslenen yabancı bir sesin sahibine dönmüş bakıyordum. Bana nefret dolu bakışlar sergileyen kızdı. Ben kıza bakarken, Seher'in abisinin gözleri hala üzerimde oluşunu hissediyordum. " Toplantı üzerinde konuşmamız lazım. Arsalar da sorun var. " " Geliyorum. " Deyişiyle yanımdan gidişini izledim. Kapı önün de yalnız kalmıştım. Burada başka bir şey yapmayarak adına kapı önünden ayrılıp odama çıktım. Hepimiz akşam yemeğin de toplanmış yemeklerimizi yiyorduk. Ama ben hiç aç değildim. Öylece dolu olan tabağıma bakıp sadece iç geçiyordum. Ailemi özlemiştim şimdiden. Abimi özledim. Burası bana yabancıydı. Şehir yabancıydı bana. " Kızım, bir şeyler yemedin?. Hadi biraz bir şeyler ye de midene girsin. " Sessizliği Armağan bey bozmuştu. İçim buruk bir şekil de tebessüm ettim. Burası bana ait değildi. Evlilikten vazgeçsem diye Mahir'in söyledikleri geliyordu aklıma. Başımla onaylayıp tavuktan bir çatal batırıp aldım ve çekingen tavrımla yemeye başladım yemeğimi. Yavaş yavaş çiğniyordum. Onun bakışları üzerimdeyken gerilmem mümkündü. " Mahir, hazırlıklar başlandı mı bari?. Davetlilere karşı dillerine düşmeyelim. " Kaçamak bakışlar attım çaprazım da baş köşe de oturan adama bakarken. Onun da bakışları üzerimde sessizlik oluşmuştu. Ben küçük yaşta her kız çocuğu gibi evlilik hayalleri kurardım. Her genç kızın hayal ettiği evlilikler mesela. Kır düğünü, muhteşem bir tarih kokan yerde düğün, sahil kenarında düğün vs.. Ama böyle hayal etmemiştim. Benim kurduğum hayal evlilik bu değildi. Aşık olacağım adam, bana üzerime titreyecek şekil de seven birini hayal etmiştim. Böylesini hayal etmemiştim. Ne cevap vereceğini merak etmiyor da değildim. Gözlerimle izliyordum onu. Elinde ki çatalı dudaklarından uzaklaştırıp tabağın kenarına bırakırken, peçete ile ağzını silip söze girmişti. " Yarın seherle zeynep gelinlik ve bindallı bakmaya gidecekler dede. " " Anladım evlat. " Dediğin de yeniden sessizlik oluşmuştu. Zar zor yiyordum. Üzerim de başka bir bakış sezmiştim. Diğer tarafa çevirdim. Bana ters ters bakan o kız vardı. Önüme dönüp iç çektim sessizce. Kimse duysun istemiyordum çünkü. " Zeynep, evlilik bittiğin de ne yapmayı düşünüyorsun?. Yeni başlangıç? Veya yeni bir hayat? . " Diye sessizliği bozan kıza çevirdim. Sılaydı ismi benimle konuşmaya çabalayan kızın. Ben tam cevap verecekken Mahir öne atlamıştı. Susturmuştu beni. " Yeni başlangıç diye bir şey olmayacak sıla. Zeynep benimle evlenecek, yeni hayatı ve yeni ailesi burası olacak. " " Ben merak ettim diye sordum Mahir. Hani ne sen istiyorsun ne de zeynep. Sonuçta istenmeyen bir evlilik. " Bakışlarımı Sıla'ya çevirdim. " Evet istenmeyen bir evlilik. Ama kader ne derse o. " Demiştim ve masadan kalkıp herkese afiyet olsun diyerek yanlarından ayrıldım. Daha fazla dayanamadım çünkü.
🌸🌸🌸
Yazarın Ağzından,
Havaalanın önün de elinde el valiziyle beraber öylece durarak bakışlarını gökyüzüne çevirmişti. Gelmişti, istanbuldaydı genç adam. İçini bastıran kin ve öfke doluydu. Ağır adımlarla kendisine ait olan aracına doğru ilerledi. El çantasını arabanın arka kısmına yerleştirip, diğer tarafa döndüğün de şoför kısmının kapısını açarak yerine geçmişti. Tam aracını çalıştırırken, mesaj gelmişti telefonuna. Ekranı açıp baktı. Mesaj gönderen sılaydı. Mesajı açıp okudu. " Geldin mi?. " Yazısını okudu. Sonra parmaklarını klavye de gezdirdi. " Geldim, İstanbul'dayım. " Diye mesajı yazıp gönderdiğin de, telefonu sessize alıp yan koltuğa bırakarak aracı çalıştırıp uzaklaştı. Gündüz şeleni olarak bilinen İstanbul, gecenin karanlığına gömülmüştü. İlk gideceği yer belliydi. Arada bir gelirdi buraya ve gideceği yer de duruyordu. Arabasını kontrollü bir biçimde sürmeye devam ediyordu. Sonrasın da ise yolu yarıladığın da adresi belli olan kabristanlığa doğru sürmeye devam etti. Bu yola ne zaman girse geçmiş aklından çıkmıyordu. Kendisi kaybetmişti. Kazanacak yerdeyken kaybetmiş bu şehri arkasında bırakıp gitmişti. Ama şimdi ise acıların en büyüğünü yaşatacaktı Yılmaz Azer. Kabristanlığa geldiğin de, aracını durdurdu. Karanlık bölgeydi. Burada ki herkes tanırdı. Bekçi bile tanırdı. Geleceğinden haberi olduğu için rahat rahat girmişti içeriye. Hep gittiği mezarlığın yanın da öylece durdu. " Geldim, geri döndüm. Uzun zaman sonra dönmek çok tuhaf. Bu şehir sensiz Esra. Bana evet deseydin şuan burada olmayacaktın biliyorsun değil mi?. " Diye sorduğun da bir eli yumruk şeklin de olmuştu. İçinde ki öfkesi hala derinden geliyordu. Çünkü istediğini almak isterken ölüme sürüklemişti. Kurşun sesleri yankılanmıştı kulakların da. Şimdi ise hesap sorma vaktiydi. Mahir ile yüzleşecek, canını yeniden yakacaktı. Bu yüzden gelmişti buraya. Tamamiyle karar vermişti kendi adına. Mahir Eroğlu'na mutluluk diye bir şey olmasına izin vermeyecekti. Derin bir nefes verdi. İki dudağını araladı. " Ama için rahat olsun . Ben, var oldukça ne ona ne de evleneceği kıza gün yüzü göstermeyeceğim. Mahir'in canını bu kez yakmaya geldim. " Demişti ve sonrasın da son kez bakmıştı mezara. Sırtını mezara dönüp kabristanlıktan çıkmaya başladı. İçi öfke ateşi ile doluydu. Mahir'in karşısına düğün günü çıkacaktı. Daha vakit vardı. İki gün, iki gün sonra bütün dengeler değişecekti Eroğlu ailesi için. Evet demediği için tüm bunlar olmuştu. Yoksa kazanmak üzereydi. Kaybetmek yerine kazanacaktı Yılmaz. Arabasına doğru geldiğin de ise içine binip yan koltuğa bıraktığı telefonunu eline alırken, arama olduğunu görmüştü. Sıla arıyordu, açtı ve kulağına yasladı genç adam. Sessizliği bozdu. " Efendim Sıla. Uyumadın mı sen?. " " Uyuyamadım. " Dedi ve ekledi. " Mahir'in karşısına ne zaman çıkacaksın?. Hem sen yine o mezarlığa gittin değil mi?. " Gözlerini devirdi Yılmaz. " İki gün sonra çıkacağım karşısına. Tam düğün günü nikah kıyıldığı saatte imzalar atıldığın da. " " Yılmaz, ufak bir yüzleşme. Sonrası büyümeyecek tamam mı?. " Dedi ve ekledi. " Sorun çıksın istemiyorum. " " Sıla, beraber bir işe girdik yeniden ve şimdi tam zamanı. Ben buraya intikam almak için geldim. " Dedi Yılmaz. Sonra devam etti. " Söyle şimdi. Yarın ne yapacaklar?. Kimle evlenecek Mahir. " " Karadeniz'den bir kız getirmiş. İsmi zeynep erinç diye bir kız. Yarın seher ile korumalarla beraber alışveriş yapacaklar. Tabi ben olmayacağım. " " Tamam gidecekleri konumu atarsın bana o zaman. " " Atarım da ne yapacaksın?. " Bir eli direksiyona yaslı, diğer eliyle telefonu kulağın da tutarken gözleri dikiz aynasına çevrilmişti. " Zeynep Erinç ile tanışacağım Sıla. " Sıla'nın endişe dolu sesi kulaklarına yankılanmıştı. " Yılmaz, yine aynı şeylere dönmeyelim. Bu sefer Mahir anlar. Hiç birimizi yaşatmaz. Sadece o kızı uzak tutalım kafasını karıştıralım yeter. Ben başka bir şey istemiyorum. Sadece Mahiri istiyorum o kadar. " " Yarın görüşürüz Sıla iyi geceler. " Demişti ve Yılmaz telefonu kapattığın da, yan koltuğa tekrar attı ve aracını çalıştırarak uzaklaştı. Esas şimdi başlıyordu içinde ki ateşin büyümesi. Kabristanlıktan uzaklaştığın da, arkasın da Esra'nın mezarını bıraktığın da yolu neredeyse yarılamış, daha öncelerin de kaldığı plazaya doğru sürüyordu bu sefer. Bu sene karmaşa geçecekti. Yılmazın sadece içinde bir tek şey aleve dönüşürdü. O da intikam ateşiydi..
Sabah. Butik gelinlik.. Zeynep'in Ağzından,
Kabin içerisinden üzerim de bembeyaz olan gelinliğin içine girmiştim. Hazırlıklar başlamıştı. Sabah gözlerimi açar açmaz burada bulmuştum kendimi. Önce gelinlik, sonra kına için gerekli her şey. Üzerim de giydiğim gelinlik ise üst kısmı kalp şeklinde yakaya ve kısa dantel kollara sahip, bodysinde ise ince dantel detayları bulunurken, bel kısmı boncuklu kemerle vurgulanmış, gelinliğin a kesim eteğine geçiş yapıyordu. Etek kısmı ise tam boy ve tülden yapılmış, prenses tarzı görünümü sağlıyordu. İki gün sonra giyeceğim gelinliğin provasını yapıyordum. Kabinin perdeleri yavaş yavaş açılırken, boy aynasından seherlerin bakışlarını hissetmiştim üzerim de. Herkes hayranla bakıyordu bana. Mahir Eroğlu'nun karısı kim olacak diye herkes merak ederken beni görünce, daha büyük bir hayranlığa uyandırılmıştı. Ben prova ortasın da öylece dururken, yapmacık bir buruk tebessüm yerleştirmiştim. Evleniyordum, hem de istenmeyen bir evlilik, mecburi.. Sanki bu hayat bana ağır bir yük bırakmış gibiydi. Derin bir nefes verdim. Önüme döndüğüm de ise, Seher bana hayranlıkla bakıyordu. Gelinlik yakışmıştı evet. Ama o gün benim günüm olmayacaktı. " Zeynep, çok güzel olmuşsun. Gelinlik öyle yakışmış ki.. Keşke başka dünyalar da tanışsaymışız. " Ağlamayacaktım, yapmayacaktım bunu. Çünkü bir Karadeniz kızı asla göz yaşı akıtmazdı. Akıtırsa Karadeniz yer yerinden oynardı. " Keşke demek için çok erken Seher. " Diye karşılık verip önüme döndüm. Aynadan kendime baktım. Daha fazla denemek istemiyordum. Aile, eş ve dost arasında olacak bir düğün için fazla bileydi ama aileye yakışır bir düğün olsun istemişlerdi. Kadın görevlisine döndüm. " Daha fazla denemek istemiyorum. Bunu alabilirim. Dikişlik durumu da yok, tam oturdu üzerime. " Diye kısaca özet geçmiş prova tahtası üzerinden seherin yardımıyla indim. Kabine doğru seher ile beraber gittim. " Başka denemeyeceğine emin misin?. Daha güzel modelleri de vardı. " Deyişiyle bakışlarımı sehere çevirdim. Başımı iki yana salladım. " İstemiyorum dedim ya seher. Hem bu evlilik gerçek değil. Denemeye de gerek yok. " Önüme dönüp kabine tek başıma girmiştim. Üzerim de olan gelinlikten kurtulmak istiyordum biran önce. Yaşadıklarımın birer kabus olmasını istiyordum ama olmuyordu. Gerçek dünyadaydım çünkü. Gelinlik provası bittiğin de, biz hazırlanmış butikten çıkmış çarşı içerisin de yürüyorduk. Herkesin gözleri sanki bizim üzerimiz de gibi hissediyordum. Biz yol boyu yürümeye devam ediyorduk. Taksim meydanında sokak sokak alışveriş mekanlarına gezerken, son mağazayı da ele geçirmiştik. Orayı da halletmiş o mağazadan da çıktığımız da, seherin donuk bakışlarını fark etmiştim. Baktığı yöne doğru baktım. Karşımız da, aramız da mesafelere dayalı bize doğru bakan bir yabancı sima görmüştüm. Ama seher o simayı tanıyordu da öyle bakıyordu. Bütün bedenine gerginlik yayılmıştı. Bu tarafa doğru adımlar atışını izledik. Ben konuya Fransız kaldığım da , gözleri gözlerime yerleşmişti. Kim olduğunu, neyin nesi olduğunu bilmiyordum. Gözlerim bir sehere, bir de o yabancı simaya gitmişti. " Ne işin var senin burada?. " Sorusu ile sessizlik bozulmuştu. Kimdi sahi bu adam?. Seher nereden tanıyordu o adamı?. Aralarında bir şey geçtiği barizdi. Zira, seherin o ses tonuna karışan öfke ile söylemezdi bunları. " Abin evleniyormuş, dedim bir tebrik edeyim hazır sizi görünce. " Kin ve nefret doluydu adamın gözlerinin içine uzun uzun bakınca. Kin ve nefret ise birleşmiş, içinde öfke patlaması yaratmıştı. Pimi çekilen bir bomba gibi patlamak isteyen birisi vardı sanki karşım da. " Boşuna geldin Yılmaz abi. Abim seni görürse hiç hoşuna gitmeyecek. Bizden de uzak dur!. " Diye öfkeyle çıkıştı seher. Sonra kolumdan tutup beni onun yanından uzaklaştırdığın da epey bir yol gerilemiştik. Biz yürümeye devam ederken seheri durdurup kolumu ondan geri çektim. " Seher kimdi o?. Niye öfke ile çıkıştın adama?. " " Zeynep abla, abime bu konudan bahsetmeyelim olur mu?. Yılmaz abinin döndüğünü öğrenmesin. " Kaşlarım çatılmıştı. Niye öğrenmesin ki?. Bir şey vardı benim bilmediğim. Uzak olduğum konular vardı bu yerde. Başımla onayladım. Daha fazla üstüne gelmek istememiştim. O sırada seherin telefonu çalmıştı. Arayanın ekran da çaktırmadan da olsa görmüştüm. Arayan abisiydi. Açtı ve kulağına yasladı. " Efendim abi... Evet hallettik bitti her şey. Yalnız biz de bittik.. Tamam, geliyoruz eve. " Diye telefonu kapatan seherin bakışları üzerimdeydi. " Abim aradı. Bizi evde bekliyor. " Dedi ve ekledi. " Lütfen Zeynep abla. Abim duyup öğrenmesin olur mu?. " Başımla onayladım tekrar. Sonra önümüze dönüp bir taksi durdurarak ona bindik ve konağa doğru ilerlemeye başladık. Bu yılmaz denilen adam kimdi?. Bana öyle tuhaf tuhaf bakıyordu?. Belki bir şeyler vardı.. Ama kim bilirdi ki?, kaderin bize neler getireceğini.. Her şeyden habersiz yaşardık bu dünya da. Ama bilinmez bir sınava girer geçmeye çalışır, önümüze aşılan duvarları kazımaya çalışırdık. Bizim hayatımız da bu yöndendi.
Bölüm Sonu... Evet beklettiğimin farkındayım. Ev işi yoğun temizlik seansı başladı. Sağ kalmaya çalışarak temizlik ediyoruz annemle 😁 . Ayıptır söylemesi birbirimizi yemeden asla temizlik yapamıyoruz 😁😁 Neyse, ben bölümü burada bırakıyorum. Size emanet ediyorum. Yavaş yavaş olaylara girmek üzereyiz. Yılmaz zeynep ile karşılaştı. Bakalım mahir öğrendiğin de durumlar ne gibi değişecek. Esas merak düğün de neler olacağı... 🤔. Siz de merak ediyorsanız buraya yorum bırakabilirsiniz. Görüşmek üzere... |
0% |