@karakvs
|
Bir kıta, şiir gibi. Önce gözlerini övdüğüm sonra gönlüne sakladığım bir kaç mısra. Turgut... Sadece ismi var bende. Yani onun hakkında bildiğim bu başı sonu bir kelime. Lakin gönlünü çok iyi bilirim. Çok severim çünkü. Nefretimin en az dokunduğu kısma pek uzak kendileri. Çokta özlerim. Bazen buruk bakışlarım dalar denize doğru. Masmavi gözlerini, bir yerlerde çıkıp da her an bana gelecekmiş gibi ararım karadenizde. O benim düzgün cümlelerimde devrik olan tek kısım. O benim aydınlık geleceğime damlamış siyah bir mürekkep. Belki de yaşamım boyunca beni öldürsün diye yalvaracağım tek insan. Derin bir nefes al, ve bakışlarını denizden uzaklaştır. Bir de ben varım. Aycan Yâreli. Yâreli soyismi adıma nereden geldi bilmiyorum ama kendi kalbimdeki yâri o bellemiştim. Onu ilk gördüğüm zamanı anımsıyorum. Sanki bu hayattaki tem amacım gözlerini ezberlemekti. Gözleri çok güzeldi. Mavi harelerinin dalga dalga lacivertle dans ettiği o bakışların beyaz kısımlarında kırmızı damarlar dans ediyordu. Beyaz, kırmızı ve ufacık kahverengi noktalar... Herbiri bir ressamın en ufak ama en özel fırça darbeleriydi. Sonra kirpiklerini saymaya yeltendiğimi hatırlıyorum. Bir, iki, üç, dört... Elli sekiz, elli dokuz... Ardından bakışlarını kaçırmış oturmuş olduğu banka yayılarak elindeki şişeden büyük bir yudum almıştı. Sağ eli, yüzüklerle donatılmış parmakları, saçlarının arasına daldı. Evet saçları... Kızıl dalgalı ve hemen alnına doğru salınıyordu. Biraz parlak gelmişti gözüme. Merak etmiştim o an, acaba hangi şampuanı kullandığını sormak istemiştim. Evet, yanına gidip bunu ona sorabilirdim. Güzel bir başlangıç olurdu. Tabii o an otobüs gelip de karşımda durmasaydı yanına gitmek için karşıya geçecektim. Gözlerimi ondan ayırmadan otobüsün çekip gitmesini bekledim. Diğerine binebilirdim. Acelem yoktu. Amacım onu izlemekti. Ömürlük bir seyir... Daha iki saat önce son dersimizde herbirimize sorulan gelecek hedeflerimize vereceğim cevabı bulmuştum. Onu izlemek istiyordum. Herbir hareketini kafama kazımak ve mümkünse biraz da sohbet etmek. Ne yazık ki otobüs önümden çekip giderken o saniyelik gözümü çekişimle onu kaybettim. Gitti, nereye gittiğini bilmiyordum lakin o cam şişe bankın üzerinde biraz önce dokunduğu dudakların sahibi tarafından terk edilmişti. Yalnızdı. Hayal kırıklığıyla karşıya geçip oturduğu bankta ona dair bir şey aramaya başladım. Belki bir cüzdan, cebinden düşürdüğü bir kart ya da anahtarlık? Biraz sonra dönüp de aramaya başlayacağı herhangi bir umut. "Bunu mu arıyorsunuz?" Elimdeki tokayı istemeye istemeye adama uzattım. Kırmızı kadife bir lastikti. Yüzüme bile bakmadan tokaya uzandı ve bileğine geçirdi. Kırgınlık içimde dağ olup büyürken nefes alamadığımı hissediyordum. "Tokanın sahibi sizin için çok değerli olmalı." O an aldığı derin nefeslerle kalın kızıl kaşlarının çatıldığını ve biraz merak birazda umutla gözlerini gözlerime çıkarmış ve sesli bir şekilde yutkunmuştu. "Değerli." dedi uzun zamandır konuşmadığını belli eden dikenli sesiyle. Ardından kafasını sağ tarafına eğdi. "Sorumu maruz görün fakat ikiz kardeşiniz var mı?" Seni tanıdı! "Hayır," dedim gayet rahat bir tavırla. Yaklaşık on beş gündür seni takip ediyorum; o sırada bir kaç kere denizi andıran bakışlarının hedefi olmuş olabilirim, demedim. Onun yerine kibar bir tebessümle konuşmayı sürdürdüm. "Yalnızca iki abim var." Çatık kaşları düzelmedi. Fakat gözlerindeki parıltı yerini bir hiçliğe bıraktığı vakit o kalın dudakları aralanmış, hayal kırıklığı sesine yansımıştı. "Kusura bakmayın," dedi. "Sanırım bu gün biraz fazla içtim." Elindeki cam şişeyi çöpe attı ve oturduğu banktan kalkıp hiçbir şey demeden uzaklaştı. Soruma cevap vermemişti. Gelecekte ona vereceğim tokayı işte tam olarak o gün şişenin yanında bulmuştum. Biraz hayal kırıklığı biraz da ona ait olan bir şeyi bulmanın sevinciyle tokayı sıkıca avuçlarımın arasına hapsettim. Şimdiyse yıllar öncesinde, o tokanın halen daha kime ait olduğunu bilmeden denizi seyrediyordum. Biraz önce çıkmış olduğum arabanın içerisinde takım elbisesine tezat dağınık bir ruh beni bekliyordu. Bir dal sigara yakmış, dumanı aralık olan camdan dışarıya taşıyordu. O dumanın sahibi geçmişimdi. Turgut'tu. Eğer biri gelip de bana sonumu anlatmamı söylese şüphesiz gözlerimin önüne şu hırçın dalgalar gelirdi. Lakin gönlüm dalgaların bile önünde büküldüğü, ezildiği, kaybolduğu gözleri arar olmuştu. Ve Tanrı eminim ki bana acımıştı. Sonumu onun eline bırakmış ve saati bir kenara not etmişti. 02.03 Arabanın kapısının açılıp kapanma sesini duydum. Sonra adım sesleri. Kızıl dalgalar girdi görüş açıma. Mavi hareler fazlasıyla korkak geldi gözüme. Eli beline gitti. Aycan, dedim içimden. Kızım Aycan, sonum bu adam olsun diye dua etmek yerine keşke kaderim bu adam olsaydı diye dua etseymişsin. O zaman belki de böyle olmazdı. Silah kafama dayandı. O metalin soğukluğu benim onun yanında her zaman alev alan tenime bir ilaç gibi geldi. Dudaklarımsa bu ilacı memnuniyetle karşıladığını göstermek adına iki yana kıvrıldı. Hakikaten son dilekler gerçekleşmek için ve sen Turgut, sonum olmak için vardın.
Derdim deniz, Ömrüm sensiz, Ve senle ben Turgut, Yalnızca bir hiçiz. |
0% |