@karalamakapliyazar
|
"Yaşamak için bazen kaçman gerekir. Hayat her zaman aynı olmaz. Şartlar değiştiği zaman kaçmak bazen hayat kurtarır." ****************** Lee'den
Yaşamla ölüm arasındaki o araftaydı adam. Peşlerinden ölüm kusan adamlar, yanında hayatını karadeliğe çeviren arkadaşıyla birlikte yaşamak için son sürat koşuyordu.
"Koş Lee koş!"
"Lanet olsun, yine ne halt işledin Wei"
"Iıı... Şey yaptım..."
"Ne yaptın."
"Azıcık borç aldım diyelim."
"Ne! Ne demek borç aldım aptal herif, ne borç almasından bahsediyorsun sen."
"Hani üzerinde rakam bulunan kağıt veya demirden yapılan adına para dediğimiz şeyden bir miktar borç olarak aldım. Ama adamlar sabırsız çıktı. Alt tarafı dört ay geciktirdim ödemeyi. Sanki bir yere kaçırıyoruz. Ödeyeceğiz dedik."
"Tanrı aşkına Wei senin paran mı var ki ne oldukları belli olmayan bu adamlardan borç alıyorsun. Lanet olsun ne bok yiyeceğiz. Peşimizi kolay kolay bırakmazlar."
"Biliyorum o yüzden kaçıyoruz ya zaten salak herif."
İkilinin atışmasını iki el sıkılan silah sesi böldü. Aptal arkadaşının kurbanı olmuştu yine, bu herifte ne buluyordu Lee kendiside bilmiyordu. Ama lanet olası herif yetimhane de yakasına yapışmış bir daha da bırakmamıştı. Başını sürekli derde sokan Wei sayesinde bir günü düzgün geçmiyor, bela peşini bırakmıyordu. Lanet okudu içinden bir gününüde aksiyonsuz, kovalamacasız geçiremez miydi? Tanımadığı üstelik güvenilir olmayan mayfadan bozma bu adamlardan borç almakta neyin nesiydi? Hem de ödeyecek parası yokken!? Onlar beş kuruşu nimet sayan, hayatları boyunca yaşamak için çalışıp mücadele veren, dört kişilik gruba sahip yetim çocuklardı.
Silah sesleriyle birlikte koşmayı bıraktı ikili, Wei'nin bet sesi tüm sokakta yankılandı. Bacağından vurulmuş yerde kıvranıyordu. Kafasına dayanılan metalle nefesi bir anlık kesildi Lee'nin, oldum olası silahtan, silah sesinden nefret ederdi.
"Bizden kaçabileceğinizi mi sandınız ha!!! Hangi akla hizmet patronu kandıracağını düşünürsün seni lanet olası p*ç kurusu" dedi adamlardan biri. Bir diğeri ise;
"Abi sıkalım kafalarına gitsin. Zaten bir sıkımlık canları var" dedi.
Adamların sesini ise arkalarından gelen bariton bir ses böldü.
"İkinizde kesin sesinizi patron canlı olarak getirin bana dedi. Patron kesecek cezalarını, alın ikisini de gidelim şu lanet yerden birazdan polisler gelir."
Adamlar hemen harekete geçti Lee'yi ve Wei'yi sürükleyerek arabaya bindirdiler. Lee arabaya biner binmez ensesinde keskin bir acı hissetti. Gerisi ise koca bir karanlık. **************************** Yüzüme çarpan soğuk suyla irkilerek uyandım. Neredeydim, neden buradaydık bir süre aklımı yokladım. Gözümün önüne gelen görüntülerle içimden Wei'ye küfürler savurdum, lanet olası yüzünden kaçırılmıştık. Aptal herif beş kuruşu yokken ne halt yemeye tefeciden borç alırdı ki, asıl aptal ise Wei'ye para veren bu adamlardı, hangi akıllı adam Wei gibi birine para verirdi ki.
"Sonunda uyandın p*ç kurusu."
Tepemde bekleyen celladıma öfkeyle baktım, kırk beş yaşlarında hafif kır saçlı, kilolu, tıknaz olan bu adam boynunu ve parmaklarını altınlarla süslemiş bana bakıyor, hatta bakmakla kalmıyor gözleriyle beni öldürüyordu. Elindeki silah ise her an sonumun habercisi gibiydi. Gözlerimi adamdan çekip bizi getirdikleri depoya baktım ardından karşımdaki Wei'ye baktım kan kaybından olsa gerek hala baygın yerde yatıyordu. Buradan kaçışımız yoktu ölecektik. Bu adamlara verecek beş kuruşumuz yokken bizi hayatta bırakmaları bir mucize olurdu. Boğazını temizleyen adama baktım. Burnundan soluyor kuduz köpek gibi salyasını etrafa saça saça konuşuyordu.
"Siz iki velet beni kandırabileceğinizi nasıl düşünürsünüz ha. Benim paramın üstüne yatmak neymiş göstereceğim size."
Göstereceği şeyleri tahmin etmek pek zor olmasa gerekti, bu tarz adamların öfkelerini atma şekillerini izlediğim filmlerden, nadiren okuduğum kitaplardan ve az çok Wei sayesinde biliyordum. Elindeki silahı yanındaki adama verip çivili sopayla tekrar yanıma geldi. Yiyeceğim dayağı hesaplarken ilk darbeyi karın boşluğundan aldım nefesim kesildi bir süre daha sonrasını pek hatırlamıyorum çünkü ilk darbenin şiddetinden sonra diğerlerini hatırlayamayacak kadar hissizleşmiştim. Ağzıma gelen metalimsi tatla biraz olsun kendime geldim vücudumda keskin bir acı kol geziyordu, yüzümün ise tanınmayacak halde olduğuna emindim. Wei'nin durumu ise benden daha beterdi. Yerde kanlar içinde kıvranıyor, yarasına ve vücuduna aldığı darbelerle bağırıyordu. Yüzü benim gibi tanınmayacak haldeydi tek farkla yüzünde hayatı boyunca taşıyacağı bir ize sahipti artık. Başıma saplanan ağrıyla karanlığın en derinine, en koyusuna çekildim. ********************** "Kraliçe taht'a oturacak, boyutlar arası geçitler açıldı, savaş başladı. Kraliçe'nin muhafızları Kraliçe'yi korumalı."
Neredeydi böyle en son kafasına aldığı darbeyi hatırlıyordu Lee, birde Wei'nin içini acıtan çığlıklarını. Burası neresiydi peki? "Öldüm mü yoksa?" diye düşündü Lee. Ölmüştü başka açıklaması olamazdı. Yemyeşil otların arasında yürümeye başladı, uzaktan akan nehirin sesi kulaklarına geliyordu. Gözlerini berrak gökyüzüne kaldırdı. Kendi karanlığına inat masmaviydi. "Kesinlikle öldüm ve burası da cennet dedikleri iyilerin gideceği o yer olmalı" dedi. Biraz daha yürüdükten sonra bir ağacın gölgesinde oturan birini fark etti. Bir elinde kanlı bir kılıç diğer elinde savaş miğferi olan bir kadındı bu. Lee'nin gözlerinin içine işleyen bakışlarıyla baktı bir süre, sonra öyle bir gülümsedi ki Lee'nin içi ısındı. Birden görüntü değişti her yeri kan kapladı, berrak gökyüzü yerini simsiyah bulutlara bıraktı, yeşillik kuraklığa, akan nehirin sesi ise savaş naralarına yerini bıraktı. Önünde bir taht belirdi, yanında ise aynı kadın vardı.
"Beni bulmalısın Lee. Yanımda olmana ihtiyacım var. Taht'a sen olmadan oturamam. Bu savaşı beraber vermek zorundayız. Bu savaşı beraber kazanmalıyız Lee."
Lee birden ürperdi bu kadın adını nereden biliyordu. 'Tahtta neyin nesi 'diye düşündü. Neden beraber savaşmak zorundalardı. Neden kazanmak zorundalardı. Yanındaki kadının gözlerine baktı tekrar, bakışları ölüm kusuyordu sesi ise aksine merhamet ve özlem doluydu. Görüntüler silikleşmeye başladı, kulağı ise yanındaki kadının son sözlerine ev sahipliği yaptı.
"Savaş Lee, uyan ve savaş sonra da bana gel. Sana ihtiyacım var." *****************
Kulağıma dolan telsiz ve siren sesleriyle tamemen kendime geldim. Vücudumda hareket etmemi engelleyen amansız bir ağrı vardı. Ambulansa bindirilmek üzere sedyeye alındım, Wei'yi arayan gözlerim hemşirenin bana seslenmesiyle sesin sahibine döndü.
"Beni duyuyor musun, kendinde misin?"
Ağzımı konuşmak için açtım ancak kısık iniltiler dışında birşey dökülmedi dudaklarımdan, Wei neredeydi, ona birşey olmuş muydu, en kötüsü ölmüş müydü? Kalan son gücümle "Wei" dedim.
"Arkadaşınızın durumu ağır bilinci kapalı" dedi kısaca. Lanet olası para aşkı başına bela olmuştu en sonunda. Ağlamaktan nefret eden ben uzun zaman sonra Wei için ağlamaya başladım içimden dua ediyordum "Tanrım Wei'yi koru, ona uzun ömürler ver. Beni bırakmasın lütfen. O olmadan olmaz."
Bilincim yeniden kapandı. Gözlerimi açtığımda hastane odasındaydım. Ağrılarım hafifte olsa dinmişti, sağ kolumu ve sağ bacağımı alçıya almışlardı. Wei ne durumdaydı, en son durumunun ağır olduğunu söylemişti hemşire, kapının sesiyle o tarafa döndüm. İçeriye önce doktor ve iki hemşire ardından da Sun girdi. Benim uyandığımı gördüğü için rahatlamıştı bu her halinden belliydi. Doktorun "Kendinizi nasıl hissediyorsunuz" demesiyle doktora döndüm "Üzerimden ayı sürüsü geçmiş gibi hissediyorum" dedim, doktor verdiğim cevapla kahkaha atarken Sun beni öldürecek gibi bakıyordu. İşi dalgaya vurmama sinirlenmiş olmalıydı.
"İyiyim Sun, bana beni öldürecekmişsin gibi bakmayı kes yeni ölümden döndüm zaten acı bana" dedim.
"Aptal mısınız yoksa aptal numarası mı yapıyorsunuz. Size birşey olacak diye ödüm koptu. Sizi de kaybedeceğimi sandım" diye bağırmaya başladı bir yandan da ağlıyordu . Sun'u ilk defa böyle görüyordum hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, dünyanın tüm yükünü sırtlanmışta dermanı kesilmişti gibiydi. İçim acıdı. Tam birşey söylemek için ağzımı açmıştım ki doktor benden önce davrandı "Lütfen sakin ol delikanlı Tanrı'ya çok şükür arkadaşının durumu iyi. Size gelince Lee bey kaburga kemiğinizde çatlak var, kolunuz ve bacağınızda da kırıklar var. Başınıza aldığınız darbe yüzünden de bir süre sersemlik ve baş dönmesi yaşayacaksınız. Hareket ederken çok dikkatli olmalısınız. İlaçlarınızı hemşireler zamanında getirecek, ağrınız olursa hemşireye söylersiniz ağrı kesici yaparlar. Geçmiş olsun" deyip çıktı.
"Wei nasıl?" dedim.
"Geldiğinde durumu ağırmış, iç kanaması geçirdiği için hemen ameliyata almışlar. Durumu hala kritik doktor herşeye hazırlıklı olun dedi."
Sun tekrardan ağlamaya başladı, hem ağlıyor hem de homurdanıyordu. "Sizin ne işiniz vardı tefecilerle ha. Hangi akla hizmet gidip tefeciden borç para alırsınız. Neden ha neden? Kendinizi öldürtmek mi istiyorsunuz. Bana söyleseydiniz aklınız başınıza gelene kadar döverdim sizi. Lanet olsun."
"Sun iyiyim Wei'de iyi olacak hep beraber olacağız yeniden. Harry nerede gelmedi mi?" diye sordum.
"Wei'nin başında bekliyor birazdan yanına gelir."
"Özür dilerim Sun ben böyle olacağını tahmin etmemiştim. Tek isteğim sorunsuz birgün geçirmekti. Tabi Wei yanımda olunca sorunsuz birgün geçirmem imkansızdı. Parayı adamlardan Wei almış dört aydırlı da ödemeyince adamlar bizi paketleyip patronlarına götürdü. Sonuçta karşında işte. Tek anlamadığım şey polislerin nasıl bizi bulduğu, en son ölüm kalım savaşı veriyorduk Wei ile."
"Polisler adamların peşindeymiş uzun süredirli kaldıkları depoyu tespit edince de baskın düzenlemişler. Sizi bulmaları ise tamamen bir mucize, Tanrı'ya çok şükür sizi buldular da kurtuldunuz. Biraz daha geç kalsaydı polisler düşünmesi bile tüylerimi ürpertiyor....."
Sun'un konuşması giderek uzaklaştı ve ben yeniden karanlığa teslim oldum. Kulağımda yine aynı ses, beni çağırıyor benden yardım istiyordu. Kimdi bu kadın neden benden yardım istiyordu. Duruşunda asalet ve güç akan bu kadın benden neden yardım istiyordu.
"Sana ihtiyacım var Lee. Lütfen çabuk gel. Beni burada yanlız bırakma."
|
0% |