Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@karamel_makiyatou

Okuldaydık ve ben çok sıkılmıştım. Öğle arkasındaydık üstelik. Cidden benim bir sorunum var. Dersler bitince sıkılıyorum, millet derste sıkılıyor.

 

Başını Demir'in omzuna yaslamıştım. "Sıkıldım." Dedim bıkkınlıkla. Oğuz sırıttı. Dilini ters çevirip alt dişlerinin üzerinde gezdirdi. Bu çocuk beni eritiyor desem?

 

"Oyun oynayalım mı?" Normal şekilde oturur pozisyona geldim. Demir bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. Yani bu oyunu oynamamamı istiyordu. Ona uydum. Çünkü Demir benim iyiliğimi istiyordu.

 

Oğuz'a döndü. "Nasıl bir oyun?" Oğuz biraz daha yayıldı sandalyeye.

 

"Şişe çevirmece. Fakat sıradan şişe çevirmece değil. Sırasıyla herkes şişeyi çevirecek, ilk dik durduran kişi oyunu oynayan istediği kişiye istediğini soracak. Fakat bir şey yaptıramaz. Ben kuzenlerimle çok oynuyordum. Ne dersiniz." Masadaki şişeyi gösterdi. "Şişemizde burada." Çoğu kişiye cazip gelmişti bu oyun fikri. "Eeeee kimler oynuyor?" Herkes. Yani benim haricimde herkes. Demir'in tehditkar bakışları sağolsun.

 

Ah be Eda... Sen bu gibi itiraf oyunlarını çok severdin.

 

"İlk ben!" Şeyi bağırdı Demir ve şişeyi aldı. Büyük bir odak ile şişeyi çevirdi fakat olmadı. Bir tık yavaş olsaydı olacaktı.

 

"Hay ben böyle işin içine..." diye sövdü ve şişeyi Oğuz'a verdi.

 

Oğuz şişeyi çevirdi ve tekte yaptı. "Demir." Dedi. "Kurbanım senisin." Demir derin bir nefes aldı. Oğuz'u pür dikkat dinlemeye başladı. "Şu önceki teneffüs sen biri ile mesajlaşıyordun. Yüzünde de bi gülücük. Kim di o?" Demir yutkundu.

 

"Ömür." Dedi. Daha fazla bir şey söylemek istemiyordu.

 

"Neyin olur? Flörtün mü?" Dedi Oğuz ve herkes 'O'lamaya başladı.

 

"Sevgilisi." Dedim bende. Demir'in delici bakışları çok tatlı ve benim üzerimde sıfır etkisi var. "Bakma öyle. Ömür'ün o grubu kurma sebebi buydu zaten." Dedim.

 

Ve diğerlerini izlemeye başladım. Bu oyun da sıkıcıydı.

 

*

 

Allah'a şükür ki okul bitmişti. Evde şu an sadece ben ve Demir varız. Gerçi Demir birazdan Ömür'ün yanına gidecek ve ben tek kalacağım ama neyse. Tam üstümü değiştirmek için bir elbise bulmuştum ki kapım tıklatıldı.

 

"Lan bana bak şerefsiz! Ben gidiyorum." Ömür ile sevgili olduğunu duyurduğum için artık bana böyle sesleniyor.

 

Neyse.

 

Seçtiğim elbiseleri giydim. Sweatin şapkasını taktım. Okul formamı dolaba yerleştirdim. Sonra şapkayı çıkarıp topuz yaptım ve tekrar şapkayı taktım.

 

Yatağıma uzandım ve kendime bir film açtım.

 

Kapım yine tıkatıldı.

 

Ama yeter!

 

"Ne yapıyorsun?" Bartu? Hızlıca oturur pozisyona geldim. Oda içeri girip kapıyı arkasından kapattı.

 

"Hiç. Film izleyeceğim."

 

"Peki." Deyip çıktı. O günkü olayı sormak istiyordu. Ama cesaret edemiyordu.

 

Biraz oturup filmi izledim. Dayanamayıp Bartu'nun odasına gittim.

 

Kapıyı tıklattım ve içeriden "Gir!" Komutunu aldım. İçeri yavaşça girdim. Bartu duştan çıkmıştı. Sadece bir pijama ile duruyordu. Üstü çıplaktı.

 

"Evet?" Dedi ve kendime geldim.

 

"Ben sana o günkü ola-" lafımı kesti.

 

"Kendini zorlama. Eğer anlatmak isteseydin ilk başta ben odana geldiğinde anlatırdın. Şimdi git uyu." Dedi. Başımı salladım ve odadan çıkmak için hareketlendim.

 

Kapıyı açıp çıkacakken, kapıyı az açtığım için ayağım kapıya takıldı ve düştü. Ben şoku atlatmaya çalışıyordum fakat Bartu bana bir şok daha yaşattı ve beni belimden tutup kaldırdı. Ona göre çok hafif biriydim.

 

"Bu kadar sakar olacağını tahmin etmemiştim." Dedi ve beni yine odasına aldı. Kapıyı kapattı ve beni kapıya yasladı. Sağ kolunu geçememem için kapıya yasladı.

 

Normal şartlar altına düve olması gerekmez miydi? Neden kapı?

 

Sol eli ile sol yanağımı okşadı. Şampuanının ve traş losyonunun karılık yoğun kokusu burnuma ulaştı. Normalde midem bulanırdı ama şimdi hoşuma gidiyor.

 

Yüzü yüzüme yaklaştı. Ve fısıldamaya başladı. "Farkında mısın bilmiyorum ama ben senin üvey abinim. Sana istediğimi yapabilirim. Sesini de çıkaramazsın çünkü buradaki en büyük kişi olduğum için benim sözüm geçer." Yutkundum. Bana yaklaştı dudaklarıma yumuşak bir öpücük bıraktı.

 

Benden uzaklaştı. Ama sadece yüzü.

 

Dışarıda yağmur yağıyordu. Ve sanırım gök gürültülü. Ama ben korkarım. Büyüdüğüm evde yaşadıklarım yüzünden.

 

Ve gök gürledi. Korktuğumu belli etmedim. Neden halen aynı pozisyona olduğumuzu da bilmiyorum.

 

Bileğimi kavradı. Hafif bir şekilde.

 

Bir kez daha ışığı gördüm. Şimşek çakacak ve gök gürleyecekti. İçimden saymaya başladım. Sakinleşmem lazım.

 

Bir. İki. Üç dö-

 

Gök öyle bir gürlemişti ki korkudan çığlık atmış ve farketmeden Bartu'ya sarılmıştım. Ağlamaya başladım. "O kadın gelmez değil mi?" Dedim.

 

Bartu bana sarıldı. "Hangi kadın?"

 

"Annem olduğunu söyleyen ve beni büyüten kadın."

 

"Neden?" Sesi yumuşaktı. Ona sıkıca sarılmaya devam ettim ve gök bir kez daha gürledi.

 

"Beni soğuk odaya kapatır. Yemek vermez." Bartu'dan ses gelmedi.

 

Bir kez daha gök gürledi. Daha da sıkı sarıldım. "Sakin ol. Ben onun gelmesine izin vermeyeceğim. Şimdi uyu." Dedi.

 

"Yalnız uyumak istemiyorum." Dedim.

 

Bir kez daha gök gürledi ve ona sarılı olan kollarım gevşedi.

 

*

 

İlahi bakış açısı,

 

Ada, Bartu'nun kolları arasın yığıldı. Bartu onun gök gürültüsünden bu kadar korkacağını tahmin etmemişti.

 

Ada yere yıkılırken son anda tuttu onu Bartu. Ada'nın eli onun göğsündeydi ve üstünde herhangi bir şey olmadığı için rahatlıkla hissediyordu.

 

"O kadın sana ne yaptı?" Diye kendi kendine mırıldandı Bartu. Kızı da kucağına alıp kendi yatağına yatırdı. Üstünü örttü ve yanına yattı.

 

"Yalnız yatmak istemiyorsun ha? Peki o zaman, seni yalnız bırakmayacağım. Ama bu seni kabullendiğim anlamına gelmiyor. Sana acıdığım anlamına geliyor. Ayrıca seni kabul edemem planlarım var." Son cümlesini söylerken elini Ada'nın beline, sweatinin içine koymuştu.

 

Eli biraz daha yukarı kaydı. "Çok narin bir bedenin var. Sana gerçekten acıyorum." Bir piç edasıyla sırıttı. "Benim oyuncağım oldun." Dedi ve kıza biraz daha yaklaştı.

 

"Uyandığın zaman beni göreceksin ama sözlerin aklına gelcek ve utanacaksın. Ve ben tam olarak bunu istiyorum." Alt dudağını ısırdı. Koyu kahve gözleri karanlıkta parlıyordu. (Yazar: helüüü. Yine ben. Aga nasıl karanlıkta parlıyor bende bilmiyorum. Heralde şerefsizin aklına şerefsizlik geldi mutlu oldu.)

 

*

 

Ada,

 

Gözlerimi açtığımda halen karanlıktı. Sırtım ve belim terlemiş gibiydi. Bekine baktığımda iki kol beni sarmıştı.

 

Beni tutan kişi sıkı bir şekilde tutmadığı için ondan kurtuldum ve yatakta onu görebilecek bir açı ile oturdum.

 

Bartu.

 

Nasıl?

 

Dur bir dakika! Dün... gök gürültüsü... AH! Lanet olsun. Ona yalnız uyumak istemiyorum demiştim.

 

Ona baktım. Halen bir şey giymemişti. Koyu kumral saçları dağılmış bir haldeydi. Bu kadar sert birinin neden bu kadar küçük ve biçimli bir burnu var?

 

Yataktan indim ve odadan çıkmak için hareketlendim. Odadan çıktım ve kendi odama yöneldim ama bir kapı dikkatimi çekti. İçimdeki ses oraya gitmemi söylüyor.

 

Hadi.

 

Kapının önünde durdum derin bir nefes alarak kapıyı açtım ve içeri girdim. İçeride tablolar be fotoğraflar vardı. Hepsinde aynı kadın tasvir edilmişti.

 

İçeri girdim. Bir masa vardı ve onun üstünde de bir fotoğraf. Kapatılmıştı.

 

Hayır! Merakıma yenik düşmemeliyim!

 

Siktir et.

 

Fotoğrafı elime aldım ve baktım.

 

Bartu...

 

Bir kadına belinden sarılmış, çenesini de o kadının omzuna koymuştu. Kadın da kollarını iki yana açmıştı.

 

Ben fotoğrafı daha tam olarak inceleyemedim ama biri benden aldı. Alan kişiye baktığımda oda bana öfkeli gözlerle bakıyordu.

 

"B-ben..." dedim ama devamını getiremedim.

 

Geriye gitmek istedim ama beni masa ile arasına sıkıştırdı. Bana iyice yaklaştı. "Burada ne yapıyorsun! Neden uyandığın gibi odama gitmedin!" Sesi sert ve tehditkar idi.

 

Yutkundum. "Ben, merak ettim sadece..." diye fısıldadım.

 

Beni kolumdan tuttu ve odadan dışarıya fırlattı. Dengemi kaybedip düştüm. Ben yerdeyken üstüme yürümeye başladı.

 

Biri onun önüne geçene kadar. "Sakın ona dokunma Bartu!" Vural abim. "Senin geçmişini bilmiyor ve bu hatayı yaptı. Sakın ona dokunma!"

 

"O bu evden defolup gidecek!" Ben ayağa kalkıp hızlıca odama gittim. Çantamı aldım ve içine okul üniformamı, bir kaç parça elbisemi, bir kitabımın okul kitaplarını koydum. Telefonumu ve şarjımı da alıp koşarak merdivenlerden indim ve dış kapıya yöneldim. Gittiğim gibi de o evden çıktım.

 

Montumu almamıştım. Ve dışarısı buz gibiydi. Hızlı nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm.

 

En sonunda yoruldum ve bir banka oturdum. Oturduğum gibi titremeye başladım eş zamanlı olarak gözümden de yaşlar akmaya başladı.

 

Neredesin Eda? Neredesin ikizim? Ben sen olmayınca yapamıyorum. Çok zor. Yardım istiyorum ama kovuluyorum. Seni istiyorum ama bana gülüyorlar.

 

Özledim seni...

 

Yanıma biri oturdu ama umursamadım. Ama o umursamış gibiydi. "İyi misin?"

 

Ona baktım. Neredeyse yaşıtımdı. "İyiyim."

 

"Değilsin. İyi olsaydın ağlamazdın ve bu soğukta montun olmadan çıkmazdın." Dedi.

 

Haklıydı. "Bu bilgiler senin ne işine yarayacak(?)"

 

"Evin burada. İstersen gel." Ona ölümcül bir bakış attım. "Hey! Sakin ol! Amacım taciz veya tecavüz değil. Gerçekten." Dedi.

 

Başımla onayladım ve titreyerek ayağa kalktım. "Bu arada, Arsen ben." Dedi ve elini uzattı.

 

"Ada..." diyerek elini sıktım.

 

Loading...
0%