@karanliginkizi
|
Üstümdeki açık mavi, pamuk ve satenden yapılmış elbiseyi ayna karşısında süzerken kapımın çalınmasıyla hafifçe kapıya doğru döndüm “Evet” içeri Martha’nın girmesiyle hafifçe gülümsedim. İçeri girip kapının önünde durduğunda hafifçe eğilip selam verdi “Majesteleri” başımı hafifçe sallayıp yeniden aynaya döndüğümde elimle elbisemin kumaşını düzelttim “Yalnız başımızayız Martha, resmiyete gerek yok.” Martha benim hem çocukluk arkadaşım hem de hizmetkârımdı. Çocukluğumuz beraber bu sarayın içinde ve bahçesinde geçmişti. Annesi sarayımızın ana aşçılarından biriydi. Babası da babamın saray harcamalarını tutturduğu özel defterdarıydı. İkimiz aynı dersliklerde ders görmüş, aynı eğitimleri almıştık. Saray içi ve saray dışı için. Şimdi de bu akşam bizim ülkemizde düzenlenecek olan, çevre krallıklarında davetli olduğu balo için kıyafet seçmekle uğraşıyorduk. Abim de güvenlik ve protokol ile uğraşıyordu. Aslında abim pek saray ve saray işleriyle ilgilenmeyi sevmezdi. Diğer prenslerin yaptığı gibi babamın yanında durup yönetimle ilgili şeyleri dinlemekten sıkılırdı mesela. O kendini daha çok bir suikastçı gibi yetiştirmişti. Ve beni de. Bana kılıç ve bazı keskin aletleri tutmayı, ok atmayı, usta bir şekilde dövüşmeyi, usta süvariler gibi at sürmeyi abim öğretmişti. Bu eğitimler prenslere 4 yaşlarından itibaren veriliyordu. Fakat biz prensesler bu eğitimler verilmiyordu. Krallığımız ve çevre krallıklar prenseslerin saray içi huzurun sağlanması, edep, adap ve görgü kurallarının öğretilmesi, davetlerde ve özel törenlerde nasıl durulması konusunda bilgilendirilmesi görüşünü haklı buluyorlardı. Onlara göre prensesler savunma eğitimi almamalıydı. Prenslerin aldığı eğitimler bizi korumaya yeterdi. Ama abim hiçbir zaman böyle bir şeyi istemedi, o yüzden her antrenmandan döndüğünde onun veya benim odamda, bana öğrendiği her şeyi anlattı. Bazen bende gizli gizli abimin ve bazı soyluların çocuklarının eğitim aldığı Narsta’ya gizlice gidip onların eğitimlerini izlerdim. Narsta, bizim ülkemizde soylu erkek çocuklarının eğitim alması için, işinde en iyi savunma ustalarının bulunduğu, her türlü dövüş eğitiminin verildiği bir okuldu. Bu okulda eğitim almaya 13 yaşına bastıkları gün başlarlardı ve isteğe göre 18 veya 20 yaşlarında son bulurdu. Abim kralın oğlu olduğu için bu eğitime 11 yaşında başlamıştı. Bu eğitim diğer çocuklara zor ve sıkıcı gelse de abim için tam tersiydi. Aslında abim normal okulu da çok severdi. Babamın yanında durup onun sevgiden ve şefkatten yoksun davranışlarını çekmektense okula veya Narsta ’ya gitmeyi tercih ederdi. Üstümdeki elbiseyi aynada son kez süzdüğümde arkama doğru dönüp tekli berjerde oturan Martha ’ya baktım “Nasıl olmuş sence? Çok mu sade?” gözlerini elbisemde gezdirip kafasını salladı “Aslında güzel ama akşamki baloda giyeceksen altın işlemeli olanı giy derim” yeniden aynaya döndüm. Güzeldi ama bu akşam için biraz sadeydi. Dolaba doğru yönelip içinden pamuk kumaştan yapılmış altın işlemeli elbiseyi çıkardım. Her prensesin hatta her kızın isteyeceği türden bir elbiseydi. Eminim içinde çok güzel dururdum fakat bu gün içimde çok kütü bir his vardı. Kafamı iki yana sallayıp düşünceleri kovduğumda arkamı dönüp Martha’ya seslendim “ O zaman bunu deneyip geliyorum” kafasını sallayıp beni onayladığında giysi odasına girip üstümü değiştirirken Martha’nın konuşmasıyla onu dinlemeye başladım “Biliyor musun Amaris, akşamki baloya Doğu Krallığı da katılacakmış” Doğu Krallı bizim uzun zamandır müttefik olmak için uğraştığımız bir krallıktı. Geçmişte olan savaşlar yüzünden müttefiklik bozulmuştu ama babam yeniden anlaşma sağlamak için uğraşıyordu. Doğu Krallığı’nın Kralı Brenden İrena, halkı tarafından sevilen, yıllardır ülkesini bolluk ve bereket içinde yöneten, toprak bütünlüğünün dağılmasına engel olan saygıdeğer bir kraldı. Eşi ve Doğu Krallığı’nın Kraliçesi Kaylee İrena, güzel yüzüyle herkesi etkileyen bir kraliçeydi. Sarayının iç işlerini çok iyi yönetir, ülkesindeki kız çocuklarının eğitimini kontrol ederdi. O da kocası kadar halkı tarafından sevilirdi. İki çocukları vardı. Prens ve ana varis Cedric İrena, kendisini daha önce hiç görmemiştim. Daha önceki davetlere gelmemişti. Belki buna da gelmezdi. Duyduğum kadarıyla en az abim kadar cüsseli, tüm kızları etkileyebilecek bir yakışıklılığa sahip, sürekli at üstünde seyahat eden bir prensi. Galiba benden 2-3 büyüktü. Ve san olarak İrena ailesinin en küçüğü Prenses Âmâya İrena, kendisi benimle aynı yaşlarda, asil ve sevecen bir prensesti. Birkaç kez sohbet etmiştik. Elbiseyi üstüme giyip odadan çıkığımda Martha bana doğru gelip beni süzdü “Gerçekten çok güzel olmuşsun” hafifçe gülümsedim “Sen ne giyeceksin?” dudağını hafifçe büzüp, omzunu silkti “Bilmem, giyerim bir şeyler” hafifçe kaşlarımı çattım “Daha ne giyeceğini ayarlamadın mı?” kafasını iki yana sallayıp “Hayır ayarladım. Sadece bende senin gibi karasız kaldım. Daha doğrusu kalmıştım ama şimdi ne giyeceğime karar verdim” yüzüme anlamadığımı belli eden bir ifade uğradığında hafifçe gülüp arkasını döndü. Makyaj masasının önünde durduğunda eline aldığı zümrüt kolyeyi bana doğru getirdi “Hani şu Amelia’ya ya zorla diktirdiğimiz açık yeşil elbise var ya onu giyeceğim” Amelia benim küçükken dadımdı. Kendisi hem dadılık hem de terzilikle uğraşıyordu. Birkaç yıl öncesine kadar. Yaşlandığı için iyice huysuzlaşmış ve daha çok kendi kovuğuna çekilmişti. Bazen yanına gidip onu ziyaret ederdik. Bir önceki gitmemizde de zor şer ona bir elbise diktirebilmiştik. Biz küçükken, bizim elbiselerimizi hep o dikerdi ama şimdi gözleri görmediği için zor diktiriyorduk. Elindeki zümrüt kolyeyi alıp boynuma tuttuğumda gerçekten de yakıştığını fark ettim. Martha odadan elbisesini giymek için çıktığında bende son hazırlıklarımı yapıp abimin yanına inmek için hazırlandım. Saray’ın yuvarlak merdiveninden aşağıya indiğimde abim belinde kılıcı üstünde krallığa ait üniforması ile duvardaki tabloları değiştiren ustaya bir şeyler anlatıyordu. Zaten sarı olan saçları, pencereden gelen ışıklar sayesinde daha da sarılaşmış, ustaya bakan turkuaz gözleri iyice kısılmıştı. Ayaklarımdaki topuklu ayakkabıların çıkardığı sesle pekte sessiz olmayan bir şekilde yanına adımladım. Gelen sesle yönünü bana döndüğünde yanına yaklaşıp hafifle eğilerek selam verdim “Majesteleri” o da hafifçe gülümseyip başını salladı. Ne kadar kardeş olsak da o benim büyüğümdü ve bu krallığın görgü kuralları arasında vardı. Aramızda yaş farkı olmasa dahi kral ailesinden birini gördüğümüzde reverans yapmalıydık. Kim olursak olalım. Koluma girip beni bahçeye doğru yürütürken konuşmaya da başlamıştı “Sabah geldiğimde uyuyordun, öğlende hazırlandığını söylediler seni bir türlü göremedim küçük hanım” hafifçe gülümseyip koluna iyice sokuldum “Bende seni göremedim abi. Ama bugün baya yakışıklı olmuşsun” yüzüne sahte bir kızgınlık yerleştirip “Diğer günler yakışıklı değildim öyle mi ?” bende sahte bir endişeyle “Hayır, sen her gün yakışıklısın, benim yakışıklı prensim” bu dediğime hafifçe güldüğünde bende onun gibi güldüm. Bahçeyi biraz dolaşıp hazırlıkları kontrol ettiğimizde zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştık. Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında bende odama çıkıp son kontrolleri yaptım.
...
Nerden bakılsa yarısından fazlası dolu olan balo salonun bir köşesinde bize ayrılan masada otururken etrafı seyrediyordum. Abim kendi arkadaşlarıyla biraz ileride konuşuyor, Martha’da Bert’in yanına oturmuş onunla sohbet ediyordu. Bert Dark krallığımızın 1. Güvenlik Şefiydi. Ve galiba Martha’dan hoşlanıyordu. Uzun bir süredir. Martha bunun farkındaydı ama bilmezden geliyordu. Bir hizmetçi ile güvenlik şefinin olamayacağını düşünüyordu. Bu düşüncenin yanlış olduğunu, isteyen herkesin mevki fark etmeksizin birbirini sevebileceğini ona söylemiştim o da bu konuyu düşüneceğini söylemişti. Hâlâ düşünme aşamasındaydı. Galiba. Elimdeki kokteylden bir yudum daha alıp gözlerimi etrafta gezdirmeye devam ettim. Birkaç dakika sonra abim yanıma geldi “Doğu Krallığından Kral, Kraliçe ve oğulları Prens Cedric ve Prenses Âmâya saraya yaklaşmışlar, majesteleri bizi ana kapıya bekliyor. Hadi gidelim” kafamı sallayıp ayağa kalktım. Elbisemin eteğini düzelip abimin yanında yürümeye başladım. Balo salonunun ana kapısından çıktığımızda annem ve babam kapıda durmuş yoldan gelecek olan at aranasını bekliyorlardı. Arkalarında iki kraliyet askeri sağ ve sollarında iki özel koruma vardı. Balo sarayının bahçesinde krallığın böyle günler için özel olarak eğittiği yüksek donanımlı özel savaşçılar bulunuyordu. Bazıları bahçedeki çalıların arkasına gizlenmiş, bazıları ise davetli halktan biri gibi bahçede sivil bir şekilde dolaşıyordu. Babam ve annemin yanına geldiğimizde, abimle hafifçe eğilip reverans yaptık aynı anda “Majesteleri” dediğimizde babam hafifçe gülümsedi “Hoş geldiniz çocuklar. Bugün ikinizde oldukça şıksınız” annemde kafasını sallayıp babamı onayladığında yanımıza yaklaşan Ivan ile ona doğru döndük. Ivan Dark. Krallığın en iyi subayıydı. Bugün ki görevi diğer krallıklardan gelen misafirlerin güvenliğinden sorumlu olmaktı. Ayrıca Bert ile Ivan kardeşti. Ivan, Bert’in abisiydi. Birbirleri birazda olsa benziyorlardı. Ivan’ı saçları beyazdı ve gözleri buz mavisiydi. Bert ise mavi saçlı, mavi gözlüydü. Ivan yanımıza gelip önümüzde hafifçe eğildi “Majesteleri, bir sorunumuz var” babam kaşlarını hafifçe çatıp Ivan’ı bakarken Ivan konuşmaya devam etti “ Kraliyet arabasının önünden gelen birlikler, şehrin içindeki bir evin önünden geçerken evin yandığını görmüşler. Gerekli birimlere haber verdik ama yangın büyük çaplıymış. Ayrıca kraliyet arabası da saray yoluna girmiş. Birazdan burada olurlar” kafamı hafifçe çevirip abime baktığımda, bir kaşı havada anlamaz bir şekilde Ivan’ı dinlediğini gördüm. Abimde kafasını yavaşça bana doğru çevirdi. Bende tek kaşımı kaldırdığımda hafifçe omuz silkti. O da ne olduğunu bilmiyordu. Tekrar önüne dönmesiyle tam konuşacakken karşıdan gelen kraliyet arabasıyla hepimiz yüzümüzü o tarafa çevirdik. Gelmişlerdi. Şaşkın bir şekilde duran yüzümüze sahte bir gülümseme yerleştiğimde, hep beraber babam ve annem önde olmak üzere at arabasının yanına doğru yürüdük. Araba durup seyis tarafından kapıları açıldığında Kral ve Kraliçe inmiş, ardından Prens Cedric olduğunu düşündüğüm siyah saçlı, gri gözlü, yaklaşık 1.85 boylarında üstünde siyah bir üniforma olan adam inmiş ve onu da Prenses Âmâya takip etmişti. Onlarda bize yaklaşıp hafifçe selam verdiler. Bizde onlara aynı şekilde karşılık verdiğimizde Doğu Krallığının Kralı Brenden İrena babamın yanına yürüyüp onunla tokalaştı. Kraliçe Kylee’de annemin yanına gittiğinde sarayın kapısının önünde 4 kişi kaldık. Abim, ben, Prenses Âmâya ve Prens Cedric. Âmâya bana doğru adımlayıp yanıma geldiğinde ona hafifçe gülümsedim “Merhaba Amaris. Görüşmeyeli uzun zaman olmuştu. Nasılsın?” gülümsemem biraz daha artarken “Sana da merhaba Âmâya. İyiyim sen nasılsın?” hafifçe gülümseyip koluma girdi “İyiyim. Çok şık olmuşsun” ona ayak uydurup, kolumu koluna yaklaştırdım. Hafifçe çevirip içeri yönelttim “Sende çok şık olmuşsun. Hava soğuyor. İçeri geçelim” büyük salona vardığımızda, babamların yan yana konulmuş tahtlarda oturduğunu gördüm. Âmâya ile daha demin oturduğumuz yere ilerledik. Yerlerimize oturduğumuzda abimlerde peşimizden gelip yerlerine geçmişti. Abim benim yanımda oturuyordu. Âmâya ’da kendi abisinin yanına geçmişti. Böylelikle çaprazımda oturan prensi daha iyi inceleme fırsatına sahip olmuştum. Siyah saçları, sarayın tavanındaki dev aydınlatmalar sayesinde ışıldamaya başlamıştı. Gri gözleri, babamların oraya bakarken hafifçe kısılmıştı. Göz bebeklerinde griyi bölen siyah ve beyaz ışınlar vardı. Dudakları, hafif dolgun ve biçimliydi. Vücut kasları, giydiği siyah üniformadan hafifte olsa belli oluyordu. Üniformasının üstünde beşten fazla arma ve rozet vardı. En belirgin olan, çapraz bir şekilde duran, x görünümlü kılıç rozetiydi. Gözlerimi biraz daha kaydırdığımda ellerinin masada ritim tuttuğunu gördüm. Ara sıra gözlerini etraf da, sanki birini ya da bir şeyi arıyormuş gibi gezdiriyordu. Birini mi arıyordu? Boynundaki damarları gerilmiş ve şişmişti. Kulağımın dibinde hissettiğim nefesle hafifçe irkildim. Abim yavaşça kulağıma fısıldadı “Şimdi yavaşça sağ kolunun üstündeki ikinci sütuna bak” gözlerimi yavaşça o tarafa çevirdiğimde, garip giyinmiş bir adamın, tahtların olduğu tarafa baktığını gördüm. Üstünde, eski püskü yırtılmaya yüz tutmuş bir pelerin, üstü çamurla kaplanmış botlar, gözlerine kadar bir maske ve ne kadar gizlemeye çalışsa da dikkatli bakınca belli olan bir kılıç vardı. Bu adamı kim içeri almıştı? Cedric ’in gergin olmasının nedeni bu adam mıydı? Sessizce fısıldayıp abime cevap verdim “Bu adam kim abi?” derin bir nefes verip gözlerini kıstı “Bilmiyorum kardeşim” gözlerini etrafta gezdirip Ivan’ı bulduğunda, sakince yerinden kalkıp hafifçe omzumu sıktı “Kim olduğunu şimdi öğreniriz” kafamı salladığımda yanımdan ayrıldı. Ivan ’ın yanına vardığında kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Abim konuştuktan sonra Ivan ’ın gözleri o adamı buldu. Kafasını hafifçe salladığında abim yeniden bize doğru geldi. Yanıma oturduğunda, ne oldu dercesine kafamı salladım. Sorunu hallettim dercesine gülümsediğinde, bende onun gibi gülümsedim. Bakışlarımı abimden çektiğimde, gözüme ilk çarpan Cedric ’in benim üstümde olan bakışlarıydı. Göz göze geldiğimizde yavaş ve umursamaz bir tavırla kafamı başka tarafa çevirdim. Bana neden öyle bakıyordu? Kaşları çatılmıştı, bir şeyleri sorguladığı belliydi. Göz göze geldiğimizde ise sırıtmıştı. Göz ucuyla ona baktığımda ise bana hâlâ sırıtarak bakıyordu. Derdi neydi bunun? Abime döndüğümde onunda Cedric ’e garip ve sinirli gözlerle baktığını gördüm. Burada neler oluyordu? Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken babam ve kral Brenden aynı anda ayağa kalktı. Onları annem ve kraliçe Kaylee takip etmişti. Babam ayağa kalkarak balo salonunda olan herkesin ilgisini üstüne çekmişti. Hafifçe öksürüp konuşmaya başladı “Saygı değer halkım ve misafirlerim; bu davete gelip beni kırmadığınız için teşekkür ederim. Bu güzel akşamı kısa bir sekteye uğratmamın sebebi ülkemiz ve hem şimdiki hem de gelecekteki nesillerimiz için, Doğu Kralı ve benim kadim dostum olan Brenden ile aldığımız kararı gecikmeden açıklamak istememiz.” Kral Brenden ’de gülümsedi ve lafı devraldı “Dostumun da dediği gibi bir karar aldık ve bu kararın her iki krallığa da yararı olacağı kanaatindeyiz. Biliyorsunuz ki güzel ülkemiz Aquilina ’nın sınırlarına yaklaşmış olan bir savaşla karşı karşıyayız. Bu savaşı en hafif maddi ve manevi hasarla atlatmak için Doğu be Batı krallığı olarak ittifak kurmaya karar verdik.” davetliler büyük bir coşkuyla bu haberi alkışladığında, babam elindeki kadehe kaşıkla hafifçe vurup alkış tufanının sona ermesini sağladı “Bu güzel haberi sizinle paylaştığımıza göre davete kaldığımız yerden devam edebiliriz. İyi eğlenceler” Davetliler yeniden eski haline döndüğünde bakışlarımı daha demin gördüğümüz garip giyinmiş adama çevirdim ben onun hareketlerini izlerken, arkasından bir anda Ivan çıktı. Sessiz ve seri hareketlerle adama yaklaşıp ilk önce gizlemeye çalıştığı kılıcı belinden aldı. Adam bu hareketiyle ona döndüğünde ise yüzüne sert bir yumruk geçirdi. Karşılık vereceği zaman ani bir hamleyle tekme atıp yere düşmesini sağladı. Düşüğü yerde ters çevirip ellerini arkadan iple bağladığında bize doğru dönüp başını iş halloldu der gibi salladı. abimde kafasını salladığında yine aynı sessiz, sakin ama bir o kadar da temkinli adımlarla adamı dışarı çıkardı. Davetliler hiçbir şeyin farkında değildi. İşini yine aynı şekilde yapmıştı; Sessiz ve sakin. Bakışlarımı Cedric ‘e çevirdiğimde hâlâ beni izlediğini fark ettim. Ne kadar zamandır beni izliyordu? Umursamayıp kafamı çevirdiğimde orkestra dans müziğini çalmaya başladığında bazı çiftler salonun ortasına gelip dans etmeye başladı. Masada hareketlenme olduğunda bakışlarımı o tarafa çevirdim. Cedric ayağa kalkmıştı. Muhtemelen birini dansa kaldıracaktı. Bu benim işime gelirdi. Kısa bir süre olsa da bana bakmayı kesebilirdi. Masanın etrafında dolanıp benim yanıma geldiğinde şaşkınlıkla gözlerimi açtım. Önümde reverans yapıp hafifçe eğildiğinde, elini bana doğru uzattı “Majesteleri. Bu dansı bana lütfeder misiniz?” gözleri biraz daha açıldığında yavaşça abime döndüm. Onun yüzünde şaşkınlıktan ziyade sinirli bir ifade vardı. Benim abim kıskanç biriydi. Benim abim fazlasıyla kıskanç biriydi. Gözleri beni bulduğunda sinirle yutkunup hafifçe kafasını salladı. Kafamı aynı onun gibi salladığımda yüzümü Cedric ‘e döndüm. Şaşkınlığım ne kadar yüzüme yansımış olsa da sesime yansımamasına dikkat ederek ona cevap verdim “Tabi ki de” uzattığı elini tuttuğumda yavaşça elimin dışını öpüp beni ayağa kaldırdı. Çiftleri yanına ilerlediğimizde bizi en ortaya kadar götürdü. Ortada durup dans etmeye başladık. Sağ elim onun omzundayken, sol elimse onun sağ elini tutmuştu. Sol elini ise belime sarmıştı. Yavaş hareketlerle dans ederken gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Bende onun gibi davranıp gözlerimi gözlerinden çekmedim. Bir süre daha böyle devam ettikten sonra hafif bir gülümsemeyle aramızdaki sessizliği böldü “Babalarımızın ittifak oluşturmasına ne diyorsunuz prenses?” onun gülümsemesine karşın ciddi bir ifadeyle “Ülkemiz ve geleceğimiz için doğru kararı verdiklerini düşünüyorum majesteleri” kafasını salladığında gülümsemesi sırıtmaya dönüştü. Bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladığımda hafifçe öksürüp ona odaklanmamı sağladı “Abiniz biraz fazla gergin. Bu gerginliğin sebebi ben miyim?” gözleri gözlerine çıkarıp “Bilmem. Belki de” gri gözleri etrafta gezinirken birden bakışlarını aynı benim gibi gözlerime hizaladı “Sizde en az abiniz kadar gerginsiniz. Bunu sebebini öğrenebilir miyim?” kafamı sallayıp “Sadece balonun sorunsuz bitmesini istiyorum. Sizde, sarayınızda verdiğiniz ve binlerce kişinin katıldığı bir davette olay çıkmasını istemezsiniz değil mi?” hafifçe kafasını salladığında “Haklısınız aslında. Ama bu kadar kafanıza takmamalısınız” hafifçe kafamı sallayıp gözlerimi kaçırdım. Ne kadar yüzüne bakmasam da sırıttığına görebiliyordum. Belimdeki eli hafif hareket ettiğinde yüzümü anlamaz bir ifadeyle ona çevirdim “Ne yapıyorsunuz?” sol elimi bırakıp, beni sağ elimle etrafımda döndürdüğünde ona ayak uydurup kendi etrafımda döndüm. Yeniden eski halimizi aldığımızda, hafifçe sırıtarak cevap verdi “İlginizi kendi üzerime çekiyorum prenses” kızgın bir ifadeyle gözlerimi açıp kapattığımda biraz daha gülümsedi. Beni sinirlendirmekten zevk mi alıyordu? Bakışlarımı yeniden yüzüne çevirdiğimde ilk karşılaştığım gri irisleri oldu. Ama gözlerinde bir gariplik vardı. Gri harelerin etrafını çevrelediği küçük siyah noktadan, griye siyah ışınlar yayılmıştı. İlk baktığınız da ne kadar güzel gelse de bir süre sonra korkutucu gelmeye başlıyordu. Dışardan bakıldığında ne kadar güzel görünse de bu durum beni rahatsız etmeye başlamıştı. Ayrıca balo bittiğinde babamın bu dansı nasıl karşılayacağını da bilmiyordum. Ben bir prensestim ve kiminle konuştuğum, arkadaşlık kurduğum, kiminle takılıp, kiminle takılmadığım çok önemliydi. Evet, abim tahtın varisi olabilirdi ama benle ilgili herhangi bir olayda tüm krallığın şerefi yerle bir olabilirdi. Abim mihenk taşı gibi gösterilse de asıl mihenk taşı bendim. Onun her şeyi özgürken, benim yaptığım çoğu şeye, çok küçüklüğümden beri kısıtlama getirilmişti. Küçükken abim birçok kişiyle arkadaşken, benim tek arkadaşım Martha’ydı. Müzik sonlara yaklaştığında, dansı sonlandırmak içinde bir bahanem olmuştu. Sol elimi hafifçe genişlettiğim de, hafifçe kaşlarını çattı “Dansınız için çok teşekkür ederim Majesteleri. Fakat artık oturmalıyız bence” hafifçe kafasını sallayıp sol elini belimden çekti. Sağ elini tamamen bıraktığımda hafifçe gülümseyip, önünde hafifçe eğilerek selam verdim. Hafifçe bir tebessümle kafasını salladığında, arkamı dönüp yeniden masaya ilerledim. Arkamdan geldiğini biliyordum ve bu normal bir şeydi sonuçta aynı masada oturuyorduk. İçimdeki fırtınayı dışarıya yansıtmadan sakin bir şekilde sandalyeye oturdum. Abim ne kadar belli etmemeye çalışsa da sinirliydi. Sinirli olmasının sebebi benim Cedric ’le dans etmem değildi. Sinirliydi, çünkü şuan ikimizde bir şekilde buradan çıkıp harekete geçmeliydik. Gözlerimi etrafta gezdirirken çokta bir şeyin değişmediğini fark ettim. Değişen tek şey, prenses olduğum için hayranlıkla bakan gözlere, Cedric ’le dans ettiğim için anlamaz ve şaşkın bakan gözlerin eklenmesi olmuştu. İçimdeki hafif korku taneleriyle yüzümü yavaşça babama çevirdiğimde, sinirle veya şaşkınlıkla bakmasını beklediğim gözlerin gururla baktığını gördüm. Nasıl yani? Benim Cedric ‘le dans etmem onu gururlandırmış mıydı? Babam ne kadar kral olup ülkesini yönetse de bize de zaman ayırabilen bir baba olmuştu. Çok kıskanç değildi ama böyle durumlardan hoşlanmadığını da biliyordum. Bir planı vardı ve ben galiba o planının ne olduğunu anlamıştım. Yakın gelecekte beni ve Cedric ‘i her iki krallığın sulhu için çok yüksek ihtimallerle evlendireceklerdi. Babam böyle bir karar verirse ona karşı çıkabilir miydim, bilmiyordum. Şimdiye kadar hiç kimseyle bir ilişki yaşamamıştım. Benim attığım adımlar ülkemin şerefini etkilerken böyle bir riske girmedim. Babama bakmaya devam ederken bir sorun olduğunu anlamsın diye hafifçe gülümseyip yeniden önüme döndüm. Değişen müzik kulaklarımıza renkli bir ahenkle dolduğunda, yüzümdeki gülümseme gerçek bir hâl aldı.
...
Baloya gelen misafirler dağılmaya başladığında bizde yavaş yavaş babamların oraya ilerledik. Saat epey bir geç olmuştu ve birçok kişiye uyku bastırmıştı. Tabi bunda alkolün etkisi de büyüktü. Tahtların yanındaki yerlerimize oturduğumda abimde tam yanıma oturdu. Hafifçe kulağıma eğilip fısıldadı “Bu gece göreve çıkamayacağız. O yüzden direkt odana git olur mu?” anlamaz gözlerle ona baktığımda bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Onu gibi hafifçe eğilip konuştum “Neden göreve çıkmadığımızı anladım ama neden direkt odama gittiğimi anlamadım abi. Bir sorun mu var?” geri çekilip etrafı kolaçan ettiğinde, Ivan ’ın bizi izlediğini fark ettim. Abim yeniden bana dönüp konuştu “Odana giderken Ivan sana anlatır” kafamı sallayıp onu onayladım. İki kralda koyu bir sohbetin içindeydi ve ben ne konuştuklarını anlamıyordum. Ama annemlere kulak verirsem ne konuştuklarını anlayabilirdim. Birkaç dakika onları dinlediğimde yeni bir yardım projesi hakkında konuştuklarını ve nasıl ortak hale getirebileceklerini konuştuklarını duydum. Bunlar güzel sohbetlerdi ama ben bir hayli sıkılmıştım.Birkaç dakikadır beni süzen Cedric ‘e döndüğümde, gözlerini kaçırmak yerine sanki gözlerimin en derinini görmek ister gibi daha dikkatli baktı. Gerçekten öve öve bitiremedikleri prens bu muydu? Tamam, yakışıklı olabilirdi bundu haklılar ama kesinlikle gıcıktı. Gözlerinin sürekli benim üzerimde olması beni çok rahatsız etmişti. Gözlerimi ondan ayırmazken yanına gelen kişiyle bakışlarımı Cedric ‘ten çekip yanına gelen kişiye yönlendirdim. En az Cedric kadar uzun boyluydu. Bembeyaz tenine zıt simsiyah gözleri vardı. Zümrüt yeşili gözleri vardı. Sol kaşının üstünden yanağına doğru uzanan yara izi onu bir hayli vahşi göstermişti. Cedric ‘in kulağına eğilip bir şeyler fısıldadı. Konuşması bitince bir adım geriye çıkıp yanında beklemeye başladı. Galiba sağ koluydu. Bakışları beni bulduğunda hafifçe kafasını eğip selam verdi. Gece ilerleyip saatler geciktiğinde, Doğu Krallığı ‘da artık gitmek için hareketlendiler. Babam ne kadar onları bu bugün burada ağırlamak istese de nazik bir dille babamı reddedip daha sonra olmak şartıyla saraydan ayrıldılar. Herkes odasına dağılırken Ivan ‘da bana eşlik etmeye başladı. Ne kadar ona mevki gereği adıyla seslensem de abimle aynı yaştaydı. Ayrıca abim gibiydi. Biz dördümüz beraber büyümüştük. Sarayın büyük merdivenlerinden çıkarken hafif kısık bir sesle, abimin daha önce bahsettiği meseleyi anlatmaya başladı. “Aslına bakarsanız konu çok derin. Yetkililer bu olayın sadece bir yangın olmadığını düşünüyor. Biraz araştırma sonucu evde tek başına yaşlı bir kadının yaşadığını öğrenmişler. Yangın söndürülmüş ama eve anca sabah girilebilirmiş. Ayrıca evde yanabilecek bir şöminenin bile olmadığı söyleniyor. Abiniz endişelenmekte haklı çünkü kadın galiba o evde. Bence de bu gün sabaha kadar odanızdan çıkmayın” yavaşça kafamı salladığımda odama gelmiştik bile. Yavaşça ona dönüp hafifçe gülümsedim “Odama kadar eşlik ettiğin ve beni bilgilendirdiğin için teşekkür ederim Ivan” yavaşça kafasını salladığında bende kapıya yönelip çeri girdim. Ben içeri girerken o da arkasını dönmüş aşağıya inmeye başlamıştı. Giyinme kabininin arkasına geçip geceliklerimi giydim. İçim rahat değildi ama uyumalıydım yarın bizi neyin beklediğini bilmiyordum ve her şeye hazırlıklı olmalıydım. Yatağıma ilerleyip yastığımın altındaki hançerimi kontrol ettim. Orda olduğundan emin olduğumda hafifçe geri çekilip yatağımın içine girdim. Gözlerimi kapattığımda biraz olsun kafamdaki sesler azaldı ve uyku beni sabaha kadar rehin almak için harekete geçti.
...
Gözlerime gelen hafif bir ışıkla uyandığımda çoktan sabah olmuştu. Ellerimle yüzümü ovuşturup ayağa kalktığımda ilk işim lavaboya gidip elimi ve yüzümü yıkamak oldu. Ardından kısa bir duş alıp üstümü giyindim. Aşağıya kahvaltı yapmaya inmeliydim. Hazırlanıp kapıyı açtığımda tamda kapıya vurmaya hazırlanan bir adet Martha ‘yla karşılaştım. Beni görünce hemen geri çekilip reverans yaptı. Bende ona gülümsedim “Günaydın Martha” hafifçe gülümseyip “Günaydın majesteleri” merdivenlere yöneldiğimde o da beni takip etti iki üç basamak indiğimizde abim bize arkadan yetişip benim yanıma geldi Martha ’ya döndüğünde “Sen aşağıya in Martha biz birazdan geliyoruz” Martha hafif kafasını sallayıp aşağıya indiğimde abim koluma girip iyice bana yaklaştı. Ben ne olduğunu anlamamıştım ama önemli bir şey olduğu kesindi. Merdivenlerden inmeye devam ederken kulağıma yaklaşıp “Dünkü yangınla ilgili bazı şeyler ortaya çıkmış” kafamı neler der gibi salladım “Evin tüm odalarının yanması gerekirken sadece bir odası yanmamış. Ekipler içeri girdiklerinde o odaya da bakmışlar. Ve durum sandığımızdan daha ciddiymiş” hafifçe ona döndüm “Nasıl yani?” derin bir nefes aldı ve yeniden konuşmaya başladı “Bir kadın ceset bulmuşlar muhtemelen ev sahibine ait. İşkence sonucu öldürülmüş. İlk önce hançerle iki darbe atmışlar, ardından okla vurup en sonda sert bir cisimle odun veya tahta gibi ense köküne hızla vurularak öldürülmüş” Duyduklarım karşısında dumura uğrarken kafamın içinde sesler yankılanıyordu. Bir kadın işkence sonucu öldürülmüş ve evi ateşe verilmişti. Ve bu olay iki krallığın anlaşma imzaladığı gece gerçekleşmişti. Bu olayın anlaşmayla bir ilgisi var mıydı? Ya da kim böyle bir cinayeti neden işlemişti? Kafamda bu tür sorular dönerken içimdeki en yüksek ses bu cinayetin sadece bir başlangıç olduğunu söylüyordu. .................................................................................................................... Yeni bölüm böyle ama ikici bölüm bu kadar hızlı gelmeye bilir. Umarın güzel olmuştur. Yıldıza basmayı unutmayın.
|
0% |