
Hayatımızda, biz fark etmeden bile o kadar çok bilgi öğreniriz ki bu bilgilerin ilginçliğini ancak düşündükten sonra idrak edip hiç ummadığımız yerden hiç ummadığımız şekilde öğreniriz bazı şeyleri.
Bende tam olarak böyle bişey yaşıyordum. Belki de o ismi ve soy ismini görmüştüm ama fark edememiştim ki şimdi bu şoku yaşıyordum.
Biraz daha orada kalıp konuşmalarının devamını dinledim o an için tek dileğim beni fark etmemeleriydi.
...
" Bak Ayaz bu sefer böyle birşey yapmayacaksın, alt tarafı bir kaza, para verip sustururuz. Zaten doğrusu da bu! Her şeyine tamam dedim ama bu kadar basit bişey için tekrardan aynı şeyleri yapamazsın!"
"Vay! Baba senden böyle kelimeler duymaya alışık değilim noldu ikinci mesleğinin vicdanına mı geldin!"
"Saçmalamayı kes Ayaz! Hem ben sana adliyede 'baba' demiyeceksin ve buraya gelmeyeceksin demedim mi? Ne işin var senin burda bunu demek için mi geldin?"
"Sadece bunun için gelmedim. Başka şeylerde var o yüzden. Hem neden gelmemi istemiyorsun Tarık Günay?"
"Ne oldu yine? Bir terslik mi var yoksa! Başka nedenler var biliyorsun Ayaz zorlama şansını istersen."
Ayaz tam konuşma başlamıştı ki onları dinlerken elimdeki dosyayı ters tuttuğumu kağıtlar yere düştükten sonra farkına vardım. Hemen kağıtları toplayıp topuklamayı düşündüm ama koridorda benden başkası yoktu. Doğal olarak yakalanacaktım. Tabi ben ne yapacağımı düşündüğüm sırada fark etmişlerdi. Normal bir şekilde dosyayı kucağıma alıp kapıyı tıklamak için elimi kaldırdığım sırada kapının açılmasıyla Ayaz Günay'ın o duvar gibi yüzüyle karşılaştım. Soran gözlerle bir gözlerime birde elimde tuttuğum dosyalara bakıyordu. Hemen arkasında da 'baba' diye tabir ettiği benim ise biraz önceye kadar onun avukatı bildiğim adam Tarık Günay da bana aynı şekilde, soran gözlerle bakıyordu. Hiçbir şey olmamış gibi davranmam gerekiyordu- zaten olmamıştı onları dinlemem haricinde tabi-.
"Defne Aksu burada mı acaba?" Ayaz Günay'la göz teması kurmamaya çalışıyordum. Ayaz onunla göz teması kurmamama rağmen babasından önce söze girmişti.
"Aradığın kişi her kimse burada yok! Şimdi buradan git ve kendine dinleyecek başka bir kapı bul küçük hanım!"diyerek sesini hafifçe yükseltti.
Söyledikleri karşısında şok olmuştum. Söyledikleri doğruydu ama kendimi aklamam lazımdı. Ayaz Günay'ın karşısında haksız dahi olsam ezilemezdim!
"Bu şekilde sert bir tabirle konuşmanı gerektiren birşey olduğunu düşünmüyorum Ayaz Günay! Diğer bir hatırlatma ben burada çalışıyorum işim olduğu için buraya geldim. Yani sizin konuşmalarınızı dinlemek gibi bir derdim yok!"
" Bakıyorum da verdiğim tavsiyeyi uygulamışsınız."
Kapıyı bırakıp duvara yaslanmış şekilde alaylı bir gülümsemeyle yüzüme bakıyordu.
"Neyi kast ediyorsun tam olarak?"
Ne dediğini anlamamıştım.
"Bir düşün bakalım seninle olan diyologlarımızı."
"Benim için önemsiz olan şeyleri aklımda tutmakla zaman harcamıyorum. Demek ki senin için önemli ki zaman kaybediyorsun!"
Yüzünde ki o alaycı gülümseme birden yerini sinirli bir ifadeye bıraktı yani yüz ifadelerimiz yer değiştirdi. Bozuntuya vermemek için sözüne devam etti.
"Merak etme sıradan bir kız ile yaptığım konuşmanın benim için de hiçbir önemi yok sadece biz ona güçlü hafıza diyelim!"
Göz kırparak yaşlandığı duvardan doğruldu. Ve söze devam etti.
" İsmimi diyorum öğrenip gelmişsin. Yani dinlemeyi öğrenmişsin küçük hanım aferin sınavdan geçtin."
"Merak etme ben sınavlarımı geçeli bir sene oldu. Senin yaptığın sınavlara ihtiyacım olmaz! Bu ismini ilk ve son kez benim ağzımda duyuşun olacak hiç merak etme!" Göz devirerek devam ettim.
"Neyse ben işimin başına geçeyim. İyi günler Tarık Bey!" Göz temasıma Tarık Günay'la başlayıp oğlu Ayaz Günay'la sonlandırdım.
Çay ocağına doğru ilerledim. O kadar sinirlenmiştim ki tek odak noktam çay ocağına varmaktı. Etrafımda olup biteni göremiyordum. Çay ocağına girip elimdeki dosyayı masaya bırakıp kahve makinasının başına geçtim. Sinirim tavan yapmıştı benden başka kimsenin olmadığını fırsat bilerek içindekileri dışımdan söyleyerek sinirimi yatıştırmaya çalışıyordum.
" Neymiş efendim kendime dinleyecek başka bir kapı bulacak mışım! Ha haayt senin neyini dinleyeyim acaba ben Ayaz Günay bey!" Yavaş yavaş sinirim yatışmaya başlamıştı ama kendimi durduramıyordum.
"Sınavı geçmişim! Hayır yani sen kimsin de senin sınavını geçmişim. Hadsiz ya!" Elimdeki kahve makinesinin cezvesinin içindeki kahveyi fincanıma boşaltıyordum. Elimdeki kahveyi taşırmama neden olan o ses beni şoktan şoka soktu.
"İlk oldu ama maalesef son olamadı küçük hanım!" Arkamı dönmemle birlikte yüz yüze gelmemiz bir oldu. Kapıya yaslanmış bana bakıyordu.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun!"
"Ben bişey yapmıyorum ama sen yapıyorsun."
"Ne yapmışım ben?"
"Ne yapmadın ki!"
"Uzatma da söyle! Hem senin ne işin var burada?"
"Hmm... dur bir düşüneyim acaba ne yaptın? Mesela daha demin yaptığın gibi kapı dinlemek!" Elini şıklatarak bana doğru bir adım daha attı. Bende böyle bir konuyu fırsat bilerek bir adımda bende ona attım.
"Dur bide ben düşüneyim! Hmm...evet buldum. Mesela apartmanlara girip kamera kayıtlarnı silmek! Nasıl ama çok iyiydi dimi?"
Yavaş yavaş sinirlenmeye başlıyordu. Bu lafın altında kalmayacağını bildiğim için kollarımı birbirine bağlayarak beklemeye başladım.
Ses tonu sert ve imalı bir şekilde çıkıyordu.
"Ama bir konuda hakkını yememek gerekiyor!"
"Ne konusu acaba o konu?"
Bugün çok güzel makas attın, takip etmede de üst üstüne yok. Ama bir şeyi hesap edememişsin küçük hanım."
İki saniye duraksadıktan sonra sözüne devam etti.
"Dur sen zahmet etmeden ben söyleyeyim! Ava giden avlanır misali, önüme geçtiğin için seni artık istediğim şekilde kontrol altına aldığımı ve her şekilde avucumun içine düştüğünü söylemem de fayda var."
Vurgulayarak konuştuğu için zihnimde hemen kafede ki görüntü canlandı. Dışarıda ki film kaplı camlar ve sonrasında yaşananlar.
"Demek sen! Ne istiyorsun benden, akıl sağlığımla oynamak falan mı gâyen? Senin yüzünden en yakın arkadaşım benim hayal görebileceğimi düşündü!"
"Merak etme öyle bir amacım yok, sadece uyarı diyelim biz buna. Benim ne zaman nereden çıkacağımı tahmin bile edemezsin!" O kadar rahattı ki neye güvendiğini daha anlayamamıştım. Son cümlesi beni ona hesap sormaya itmişti.
"Doğru senin nereden ne zaman çıkacağına hiç belli olmaz yaşadığım apartman, iş yerim, ıssız yerlerdeki depolar. Bak Ayaz Günay ailemden ne istiyorsan o isteğinden çabuk vazgeç! Ha sen ben uğraşmaya devam edicem dersen seninle uğraşmasını çok iyi bilirim hiç merak etme. Bunu ister uyarı olarak algıla istersen de tehdit olarak, orası sana kalmış birşey!" İşaret parmağımı havada sallayarak, uyarır vaziyette ona yaklaştım ve parmağımı göğsüne koyup küçük sarsıntı yaratacak şekilde ittirerek son tehditlerimi savurdum.
"Hayatıma nasıl girmeyi başardın anlamadım ama girdiğin gibi çıkmasını da düşünmüşsündür. Bunlar sana son cümlelerim şu dakikadan sonra seni bir daha asla görmek istemiyorum. Benden, ailemden ve arkadaş çevremden uzak duracaksın!" Aramızda ki boy farkından dolayı kafamı biraz yukarı kaldırmak zorunda kalmıştım. Kahve rengi gözlerimi, onun ela gözlerine dikerek son cümlelerimi söyledim.
"Şimdi buradan çık!" Elimle kapıyı işaret ederek çıkmasını bekledim. Arkasını dönüp iki adım attıktan sonra duraksayıp tekrar bana döndü.
"Bence önce kendi aileni bir gözden geçir ondan sonra tekrar gel konuşalım. Benim senin ailenden bir isteğim yok, anca senin ailem sandığın kişilerin benden isteği olabilir! Ve şunu sakın unutma ki küçük hanım güneşte güzeldir fakat fazla sıcağı insanı yakıp kavurur!" Yeşilimsi gözlerini kahverengi gözlerimden ayırdıktan sonra kapının kolunu kavramış kapıyı açacakken onu durdurdum.
"Senden ne istiyorlar?" Eli kapının kolunda kafası ise cümlemle birlikte bana dönmüştü.
"Söylesene 'senden ne istiyorlar?' dedim. Söyle de insanı yakıp kavuran o gerçek ne, güneşin suçu ne öğreneyim!" Gözlerim buğulanmıştı. Konuşma biraz daha uzarsa Ayaz Günay'ın karşısında oturup ağlayacaktım.
"Zamanı gelince öğreneceksin küçük hanım, sadece doğru zamanı bekle. İnsanı yakıp kavuracak güneş sen değilsin, sen sadece insanın kalbinin yakıp kavurursun... Kendini yalancı güneşlerden koru, saf ışığını yaymaya devam et, sakın ışığını söndürmelerine izin verme!" Sağ gözünü kırparak duvar gibi olan yüzünün bir yerlerinde küçükte olsa bir hüzünlü gülümsemesini yakalamıştım. Sonrasında ise sadece çıkıp gitti, arkasına bile bakmadan öylece kapıyı açıp gitti. Duvardan destek alarak masaya doğru yürüdüm. Sandalyeyi çekip oturmak için yeltenmiştim ki içeriye Ayça şarkı mırıldanarak girdi fakat beni görmesiyle yanıma koşması bir oldu.
"Güneş ne oldu sana böyle!?" Ayça gelip beni sandalyeye oturturken yaşlar gözlerimi çoktan istilâ etmişti.
Ben ne yaşıyordum. Ne ara, sıradan bir duruşmada ki sanık benim hayatıma bu kadar girmişti. Aklım almıyordu, ne kadar düşünürsem düşüneyim anlayamıyordum. Daha düne kadar birbirimizden habersiz iki yabancıyken şimdi hangi sıfatla birbirimizin hayatın da yer alıyorduk çözmüş değildim. Ailemle ne alakası vardı ya da ailemin onunla ne alakası vardı hiçbirinin hakkında ufacık bir fikrim yoktu. Ne hissedeceğimi bilmiyordum daha doğrusu bilemiyordum, ona karşı bir yandan nefret besliyor bir yandan da onu görünce içimde bir yerlerde ona karşı duygularım anlık da olsa değişiyordu bana sanki tanınmışlık hissi veriyordu ama onun gibi bir yontulmamış odunla daha önce tanışma ihtimalim yüzde sıfırdı.
"Ayça niye böyle oldu ne ara bu hâle geldik ve nasıl ya nasıl kafayı yiycem ben bu yaşananların yüzünden!" Ayça çaresizce gözlerime bakıyordu. Yaşlar gözümden bir ırmak misali akarken Ayça' nın ellerini tutup canını acıtmadan sıkıyordum. Bu hareket ikimizin rahatlama hareketiydi. Kendimizi çıkmaza girdiğimizi düşündüğümüzde, stresliyken, yalnız, üzgün ve mutsuzken ki anlaşma yöntemiydi.
Bazen insanlar konuşmaktan yorulduğun da ya da kelimeler ile birşeyler ifade edemeyeceklerini anladıklarında beden diliyle anlaşmak zorunda kalır bizim de beden dilimiz buydu. Kimileri gözlerle anlaşır, kimileri ise bu yöntemi kabul etmez gözlerin yalan söyleyebileceğini düşünür. Gözlerin yalan söylediğini düşünen herkes aşka olan inancını kaybetmiş, temiz saf duygularının duygusuz kişiler tarafından yok edildikten sonra aşka olan saygılarını da böyle incitmeden sevmeyi bilmeyenler yüzünden kaybetmişlerdir.
Bende o kişilerden sadece birisiyim. Aşka inancımı kaybettim fakat saygımı asla! Benim tek kızdığım nokta umut vererek baktıktan sonra birşey olmamış gibi başka kızlarla takılan haysiyetsizler. Böyle kişiler yüzünden çok arkadaşımı acı çekerken gördüm ve aşka inancım başlamadan bitti...
Ayça beni sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordu.
"Daha fazla sıkabilirsin Güneşim hiç acımıyor hem bana da masaj yapmış olursun. Bilgisayara dosya geçirmekten ellerim ağrıdı." Kendisi gülerken beni de güldürmeyi başarmıştı. İşte bu yüzden Ayça benim için çok özeldi. Ayça sadece bana özeldi, başkasına değil.
"Ayça bunu sürekli söylüyorum ama tekrar söylemek istiyorum ve hep söylemek istiyorum iyi ki varsın canımdan çok sevdiğim kardeşim. Sen bana dosttan öte kardeş oldun hep yanımda kalıp beni destekleyip ayağa kalkmayı öğrettin ailemin bana göstermediği sevgiyi, dersleri ben senden aldım. O kadar çok şey borçluyum ki sana bunu ömrümün sonuna kadar bile asla ödeyemem." Göz yaşlarımı silip devam ettim " hep yanımda kal tamam mı? Beni asla sensiz bırakma, ben sensiz bu evrende yaşayamam. Herkesin sahte olduğu bu dünyada beni sensiz bırakma sakın tamam mı çünkü sen gecenin karanlığında daha yeni yeni doğan ay'ımsın, ay'a şeklini veren ışığımsın. Beni ışıksız bırakma."
Ayça' nın gözleri de dolmuştu onu da ağlatmayı başarmıştım. Yaşlar gözlerinden boncuk boncuk damlarken bile o kadar güzeldi ki izlemeye doyamıyordum. Orada şunu anladım ki onun tek bir göz damlasına bütün dünyayı yakardım. Ben düşüncelere dalmışken söze girdi.
Unutma ki Güneşim aya ışığını veren güneştir. Biz ikimiz bir bütünüz ne ben sensiz, ne sen bensiz yapamazsın. Bu yüzden başımın belası sen bana ışığını vereceksin bende sana, senin ışığını sana geri vereceğim. Bu bir kanun sen benim temel yaşam kaynağımsın. Hadi kalk işlerimizi çabuk bitirelim belki çıkışta bir yerlere gideriz, ne dersiniz Güneş hanım, bana bu güzel geceyi lütuf eder misiniz?" Yere çökmüş bir şekilde elini bana uzatarak benden cevap gelmesini bekliyordu. İkimizinde yüzünde ki yaşlar tazeydi ama gülüyorduk.
Bu bizim hayatımızın özeti gibiydi.
"Tabi ki de Ayça hanım benim için gurur verici birşey." Beni elimden tutarak kaldırdı birbirimizin göz yaşlarını sildik. Ve tekrar ayağa kalktık.
" Ben şu kahve bulaşmış tezgâhı temizleyeyim sende dosyanı al ve beni bekle Güneş hanım." Ayça bana güldükten sonra fincanı makineye yerleştiriyordu. Su bardağına damacadan su doldurup, suyumu içiyordum. Ben suyu içip bitiresiye kadar Ayça tezgâhı temizlemişti.
"Hadi Güneş ama suyu içmiyorsun sen, bildiğin süzüyorsun! Bu ne yavaşlık." Ağzımda ki son yudumluk suyu yutmak yerine hepsini püskürttüm. Ayça halime kahkahalar atarken ben de bir yandan öksürüyordum. Ayça kahkahalar atarak yanıma gelip sırtıma vurmaya başladı. Bir yandan gülüp bir yandan da beni kontrol ediyordu.
"Şimdi de başımıza fıskiye kesildi! Birde gün ışığı çarparsa gökkuşağı çıkacak diye çok korkuyorum." Gülmek istiyordum ama öksürmekten başka birşey yapamıyordum.
"Ayça kes şunu ölmemi mi istiyorsun yoksa?!"
" Hiç ister miyim böyle birşeyi sence Güneş aşk olsun!"
"Sana belli olmaz gibime geliyor."
Ayça koluma girip dosyamı da eline alıp beraber koridora çıktık. Ayça ise hâlâ gülmeye devam ediyordu. Deli gibi gülmek istiyordum ama genzime kaçan su buna bir türlü izin vermiyordu.
Ayça beni bırakıp kendisi çalışacaktı. O benden ayrılıp gitti bende terasa çıkıp biraz hava alacaktım. Tam terasın kapısını açacakken beklenmedik bir şekilde Ayça'nın sitemkar sesiyle o yöne baktım.
Şaşkınlıkla olup biteni izliyordum. Ayaz Günay'ın arkadaşıydı bu, salonda kavga ederken Ayaz'ı dışarıya çıkaran ortamın gerginliğini azaltan o kişiydi. İsmini bilmiyordum, duyduysam bile hatırlamıyordum.
Yerde kağıtların ne işi vardı. Aa evet o dosya benimdi. Olayı az çok tahmin edebiliyordum ama Ayça'nın bu kadar sinirlenmesini anlamış değildim. İzlemeyi bırakıp yanlarına doğru yaklaştım.
"Napıyorsunuz beyefendi, görmüyor musunuz ya! Sizin yüzünüzden kağıtlar yere saçıldı."
"Ben çok özür dilerim hanımefendi böyle olsun istememiştim."
Arkadaşı Ayaz Günay'a göre daha kibar ve nazik görünüyordu. Sanki ismini hatırlıyordum. Neydi neydi Mert miydi, evet evet hatırladım. Berk! Ben kendi kendime düşünürken onların konuşmaların kaçırmıştım. Tek gördüğüm an kağıtları toplarken ellerinin birbirine değmesi ve gözlerinin birbirine kilitlenmesiyidi. Sanki bir videoyu durdurmuş gibi donup kalmışlardı. Bu anı ben bozmuştum belki de hiç bozmamam gerekiyordu.
"I- ıı şey galiba o dosya benim." İkisi de birden bana dönerek sanki 'şimdi gelmenin zamanı mıydı!' der gibi bakıyorlardı. Aynı anda kalkmaya yeltendikleri için kafa kafaya çarpıştılar. Kendimi tutamayıp kahkaha attım ayağa kalkıp birbirinden özür dilemeye başladılar o kadar komik görünüyorlardı ki birazdan altıma yapıcam diye korkuyordum. Sadece izledim, komedi filminde ki baş karakterlerden farkları yoktu.
"Ben çok özür dilerim. Bir şey olmadı iyisiniz dimi hanımefendi?"
"İyiyim iyiyim. Birşeyim yok merak etmeyin. Kağıtları topladığınız içinde ayrıca teşekkür ederim" Ayça kafasını ovuşturarak "arada olur böyle sakatlıklar bey-"
"Berk! Kendisinin adı Berk Ayçacım."
"Bu da Ayça, Berk Bey. Biraz ben tanıştırmış gibi oldum ama neyse!" Gülmeye devam ederken Ayça sınırlı bakışlarıyla bana 'seni öldürücem gibi bir bakış atıyordu.
"Biraz değil direkt sen tanıştırdın Güneşcim! Eksik olma."
Ne demek Ayçacım büyük bir zevkle! Neyse ben şu dosyamı alayım, sizi de baş başa bırakayım." Ayça' nın elindeki dosyayı alıp ona imalı bir bakış atarak gözlerimi ondan ayırıp yanında duran Berk'e baktıktan sonra terasa yöneldim.
Terasa çıktıktan sonra gizli gizli biraz onları izledim. Sohbetleri baya koyu gibi duruyordu. Terasta ki bir tane sandalye çekip masaya oturdum. Kağıtlar bugün sürekli yerde gezdiği için tekrardan düzenlemem gerekiyordu. Kağıtları biri ters biri düz veremezdim avukata. Kağıtları masaya çıkardığımda yere küçük bir not düştüğünü gördüm. Böyle bir kağıdın resmi bir evrakta bulunması zordur.
Kağıdı eğilip yerden aldım. Kağıtta bir adres yazıyordu fakat bu adres sanki tanıdık geliyordu ama çıkaramamıştım. Altında ise bir not vardı.
'Gece on ikide yukarıdaki adreste ol! Seni çok güzel sürprizler bekliyor olacak.'
Yine kaos yine stres... Nasıl olurda bir günde bütün duyguları yaşıyabiliyorduk. Daha biraz önceye kadar herşey o kadar normaldi ki nasıl bir anda değişebiliyordu, bu yaşananları çözemiyordum.
Hayır normal değildi tabi ki de. Berk! Ayaz! Tabi ya hepsi bir kumpazdı. Ben sinirden deliye dönmüştüm ki o sırada Ayça geldi yanıma.
Ayça'nın beni yıkayıp yıkayıp sıkacağını bildiğim ve sırası olmadığını da söylemek için ayağa kalkıp onu susturup " Ayça biliyorum bana kızgınsın ama şuan sırası değil." Elimdeki notu ona uzatarak "önce bunu halletmemiz lazım!" Arkamdan gelirken ona bir yandan da düşündüklerimi anlatıyordum.
"Ayça bizi çok büyük bir oyuna getirdiler. Bence o kağıdı oraya Ayaz Günay koydu, ben kendi kendime konuşurken sonra beni sözleriyle hipnoz edip gittikten sonra da arkadaşıyla anlaşıp senin elindeki dosyayı düşürmeni söylemiş olabilir!"
"Ayaz Günay kısmına kadar okey ama sonrasında dosyayı unutmanın sebebi de mi Ayaz Günay, sence Güneş?"
"Bilmiyorum ya, of kafayı yememe çok az kaldı!"
"Birazcık mantıklı düşünelim Güneşcim."
Eşyalarımızı alıp adliyenin kapısına çıktığımızda kafamdaki planı hemen Ayça' ya aktardım.
"Ayça şimdilik bizim eve geçelim sonra da akşam yola çıkarız ne yapacağınızı konuşuruz. Ne dersin, sence ne yapalım?"
"Bence de mantıklı. Hadi o zaman gidelim." Benim arabaya binip eve doğru yola çıktık. Yol boyunca konuşmadık, kafamızdaki düşünceler konuştu.
Evin kapısını açıp istemeyerek de olsa geldiğimi haber vermek için "biz geldik!" Biz kelimesinden dolayı olmalı ki annem mutfaktan kafasını çıkarmış "hoşgeldiniz kızım da kim var başka?" Ayça' yı büyük ihtimalle görmemişti.
"Ayça var anne."
"Aa öyle mi hoşgeldin tatlım."
"Hoşbuldum!"
"Biz odama geçiyoruz sana kolay gelsin."
"Tamam kızım iyi eğlenceler." Dışımdan sadece Ayça' nın duyacağı şekilde " aynen annecim çok eğleneceğiz!" Ayça sırıttığı sırada odanın kapısını açıp girmiştik bile.
"Ayça üzerine dolaptan rahat kıyafetler alabilirsin, rahat takıl."
"Çok iyi olur valla Güneş, teşekkür ederim."
"Ne teşekkürü be benim evim senin evin."
Üzerimizdekileri çıkarıp rahat eşofmanlar giydikten sonra yatağa geçtik. Gece ne yapacağımızı planlarken de annem atıştırmalık birşeyler getirip, geri gitmişti. Akşam için planımız hazırdı, geriye sadece planı uygulamak kalıyordu. Bu meseleyi kapattıktan sonra Ayça' yı kızdırmak için malûm konuyu açtım.
"Onu bunu boşver Ayça da, öğlen noldu öyle ya! Sana çarpan taş mıydı meteor muydu anlayamadım valla!" Uzata uzata kurduğum cümleler Ayça'yı sinir küpü yapmam için yetmişti.
"Bak Güneş daha fazla beni sinir edersen sonuçlarına da katlanırsın!"
"Nolur aileme zarar verme Ayça!" Sırıtmam Ayça' yı delirtiyordu ve bu da benim çok hoşuma gidiyordu.
"Burada senin cesedini bulamazlar Güneş o yüzden düzgün durmanı öneririm!"
"Ya kızma ama sizin bakışmanızı böldüğüm zaman beni yiycek gibi bakıyordunuz ikiniz de."
"İkiniz de derken?"
"Evet ikinizde sana ayna tutsak onun gözlerini, ona ayna tutsak senin gözlerini görürdük o derece yani!" Ayça ben böyle diyince bir duraksadı, galiba düşüncelerini sineye çekip o an ne hissettiğini anlamaya çalıştı.
"Kızma ama Ayça bence o çocuktan hoşlanıyorsun, ister kabul et ister etme. Hem her ne kadar da düşmanımım arkadaşı da olsa senin mutluluğun için herşeyi göze alırım ben."
"Ama Güneş onun da aynı düşünceleri olduğunu nerden biliyoruz. Belki o böyle düşünmüyorsa?"
"Yani kabul ettin âşık olduğunu." Ayağa fırlayıp oda da tur atmaya başladım. Ayça da inkâr geliyordu.
"Hem ben sana nasıl baktığını gördüm, yani anladım anladım o da âşık! Ay çok güzel birşey bu Ayça!" Ayça kabullenmiş gibiydi bu da benim işime geliyordu.
"Hadi o zaman yola çıkalım artık Güneş hanım dalgana sonra devam edersin."
"Tamam bakalım Ayça hanım, nasıl isterseniz öyle olsun."
Üzerimizi değiştirip evden ayrılacaktık anneme çıktığımızı haber etmek için aradığımda evde yoktu. Kâğıtta yazan konumu navigasyondan açıp yola koyulduk.
Ayça bu yolların tanıdık geldiğini söyleyerek benim düşüncelerimi de şekillendirdi.
"Evet ya burası depoya giden yol!" Şimdi herşeyi hatırlamıştım. Daha bugün gittiğimiz yolu nasıl unutmuştuk hayret.
"Demek ki bu notu Ayaz Günay koymuş oraya!" Ayça fikrini söyleyince ona hak verdim. Yolun sonunda depoya ulaşmıştık. İçeriye olabildiğince sessiz girmeye çalışıyorduk. İçerisi çok karanlık ve paslanmış demiri andıran bir koku vardı içeride. Ayçayla etrafı geziniyor, bir iz arıyorduk.
En sonunda daha fazla dayanamayıp boşluğa doğru seslendim.
"Kimse yok mu? Nerdesiniz, çağırdığınız gibi karşıma da çıksanıza!" Sesim yankılanıp geri bana geliyordu. Ama bir kaç saniye sonra başka bir ses duydum ve bu ses çok tanıdıktı. Ama geldiği yönü bir türlü bulamadık.
"Olmaz olur mu, ben varım yetmez mi?"
"Nerdesin çıksana karşıma ne saklanıyorsun!" Bu Ayaz Günay'ın sesiydi ama kendisi yoktu.
"Pardon küçük hanım biz diyecektim, dilim sürçmüş!" Bir ana da ışıklar yandı ve işte o zaman herşey ortaya çıktı. Ama gördüğüm manzara çokta iç açıcı değildi. Hatta şok etkisi yaratan bir görüntüydü.
Hemen Ayça'nın elini kavrayıp sıkıca sıkmaya başladım. O nun durumu da benden farksızdı.
Hayatımızın bize sunduğu seçenekler bazen kısıtlıdır ve bu yüzden de seçenekler arasında çok kalırız. Ama o seçeneklerden sadece birisini seçmek zorunda kalırız ve seçeriz. Bazen o seçtiğimiz seçenekle mutlu oluruz ama genelde ise sonuçlar mutluluk getirmez.
Bende böyle bir an yaşamak zorunda kalmıştım, zorunda bırakmışlardı. Çaresiz, yorgun ve istemsizce yapacaktım bu seçimi. Belki de hayatımın dönüm noktası dediğimiz anlardan birini de ben yaşıyordum. Hayat böyledir siz bitti dersiniz daha kötüsü veyahut daha iyisi gelir sizi bulur. Beni ise hep en kötüsü buluyordu...
Uzun zaman sonra merhabalar ballarımm 😚
İnşallah beğenmişsinizdir, sizin beğeni ve yorumlarınız benim için çok kıymetli bunu sakın unutmayın 🤍
⭐=🌟
Not: Ayça ve Güneşin arasında geçen fıskiye muhabbeti aslında benim arkadaş ortamımda geçen bir sohbetti. Buradan bunu okuyan o olaydaki arkadaşlarımı çokça sevgilerimi gönderiyorum ❤️🩹🫶🏻
Ve siz kitabımın takipçisi olan her okurumun da o güzel boncuk gözlerinden öpüyorum 😍💗
Bird daha ki bölüme kadar hoşçakalın:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |