@karayazar
|
Mehtap, Nilüfer’in yanından ayrıldıktan sonra, akşamın soğuk havasına karşı adımlarını hızlandırarak evine doğru yürümeye başladı. Binanın önüne geldiğinde, merdivenleri tırmanmaya başlarken, birden tanıdık bir siluet belirdi. Dinçer… Gözleri, bir an için belirsizleşmişti, ne yapacağını bilemeden durmuştu. Dinçer, sakin adımlarla ona doğru ilerledi ve gülümsedi.“Seni merak ettim ve seni daha yakın görmek istedim, biraz daha...”Sesi yumuşak ve güven vericiydi. Mehtap, bir adım ileri gitmek isterken, o an aklına ilk gelen şey komşulardı. Gözleri hızla etrafı taradı. Burası, her an gözlerin üzerlerinde olduğu bir yerdi. “Dinçer... Burada, merdivenlerde... Bizi görürlerse?” dedi, sesi titreyerek, gözleri bir an için korkuyla parladı. “Bizi fark ederler, biri gelir,” diye ekledi, kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Dinçer, bir an için duraksadı. O an Mehtap’ın içinde bulunduğu gerginliği fark etti. Onun yanında, bu tür korkularla yaşamak istemediğini görebiliyordu. “Kimse görmez,” dedi, ama bu kez sesindeki yumuşaklık, ona güven verici değil, daha çok derin bir huzursuzluk kattı. “Senin yanında olmak, diğer her şeyden daha önemli. Hem bu saatte kim görür ki bizi." Mehtap, kalbindeki tedirginlik ve aynı zamanda içindeki büyük bir sevda duygusuyla, başını hafifçe eğdi. “Bunu bilmiyorum ama doğru değil Dinçer... Bizi görebilirler, yakalanabiliriz...” dedi, ama içindeki diğer ses, onu bir adım daha Dinçer’e yaklaştırıyordu. Dinçer, adım adım ona doğru yaklaşıp, bir elini nazikçe Mehtap’ın koluna koydu. “Biliyorum, ama bazen, seni görmemek, kalbimi çok daha fazla kırıyor” dedi. O an, sesindeki yoğunluk, onu sadece güvenle değil, aynı zamanda bir şeylerin kaybolma korkusuyla sarmıştı. Mehtap, gözlerini Dinçer’in gözlerine kilitledi. İçindeki korku, aşkla karışmıştı. “Sadece birkaç dakika,” dedi, ama bu cümle, aslında bir hayat boyu sürecek bir anın özetiydi. Bir an için her şey sessizleşti; sadece birbirlerine bakıyorlardı, kalbinin derinliklerinden akan duygular birbirlerine aktı. Dinçer, “Seni beklemek, seni görmek, bir ömre bedel,” diye fısıldadı, gözlerinde derin bir anlam vardı. Ve o an, her şeyin riskini alarak birbirlerine doğru biraz daha yaklaştılar. Korkularına rağmen, kalpleri birbirine bağlıydı, ve o an, her şeyin en doğru hali gibi hissediyorlardı. Dinçer, öksürük sesi duyduğunda, hemen hızlıca bir köşeye çekildi. Gözleri, her şeyin geçmesini beklerken korkuyla Mehtap’ı izliyordu. Adımlarını sessizce atarak, köşe boyunca sıvıştı ve içini derin bir huzursuzluk kapladı. İçinde, aralarındaki bu gizliliğin ve riskin yarattığı karmaşık duygularla, ne yapacağını bilemeden bekledi. Begüm, yanlarından geçerken, bir an için durakladı. Bir saniyeliğine gözleri Mehtap’a takıldı, ama Mehtap’a bakarken hiç bir belirti göstermedi. Yavaşça, sakin adımlarla, hiç bir şey görmemiş, duymamış gibi geçmeye devam etti. Bir yandan, Mehtap’la Dinçer’in aralarındaki gerilimi fark etmek istese de, ne de olsa söylemiyordu. "İyi geceler," dedi, sesi doğal ve yumuşak, fakat içinde barındırdığı sessiz anlam, sözcüklerden çok daha fazlasını taşıyordu. Mehtap, Begüm’ün geçişini izlerken, kalbinin içinde bir tedirginlik başladı. Buse, sadece fiziksel olarak geçiyor gibi görünsede, içindeki duygular bir başka yerdeydi. Mehtap, bir an onun bakışlarında başka bir şeyler aradı. Ama Begüm, hiç bir şey söylemeden, hiç bir şey yapmadan, yüzünde renk vermeyen bir ifade ile hızla merdivenlere doğru yöneldi. Mehtap, gözleri Begüm’ün arkasından kayarken, içindeki kaybolan güven hissini hissetti. Begüm'ün fark etmediğini söylemek ne kadar doğru olabilirdi? O an, her şeyin bir maskeden ibaret olduğunu düşündü; her bakış, her adım bir yalandı. Ancak Begüm'ün kaybolan silueti, her ikisinin de içinde olduğu duygusal karmaşayı bir anda gözler önüne serdi. Mehtap derin bir nefes aldı, ama içinde bir huzursuzluk vardı. Dinçer saklanmıştı, ve o an, ikisinin arasındaki bağ, sadece duygularıyla değil, aynı zamanda karşılaşacakları tehditlerle de sınanıyordu. Mehtap, bir an için aralarındaki bu gizliliğin, her şeyin gerçeğini gizleyen bir yük haline geldiğini düşündü. Dinçer, her şeyin farkındaydı, ama ne kadar ileri gidebilirlerdi? Ve Begüm, onları ne kadar anlıyor, ne kadar biliyordu? Begüm, bir şey söylemeden uzaklaşıp, merdivenlere doğru yönelirken, Mehtap, her şeyi geride bırakıp biraz daha ilerledi. Ama içindeki o derin duygu, her adımda büyüdü. Hem korku, hem de sevda… Hem kaybolan güven, hem de bir araya gelmenin getirdiği gizemli yakınlık. Dinçer, Mehtap’ın geride bıraktığı huzursuzluğu fark etti ve saklandığı köşeden usulca çıkıp yanına yaklaştı. Mehtap’ın yüzündeki tedirginliği gördü, gözlerindeki soru işaretlerini okudu. “Begüm.. Hiçbir şey görmedi, Mehtap,” dedi, sesinde bir güven vardı ama aynı zamanda bir tedirginlik de hissediliyordu. “Hiçbir şey fark etmedi, sadece geçip gitti.” Dinçer, Mehtap’ın gözlerine bakarak, "Hiçbir şey duymadı da, görmedi de… Bunu hissettim. Sadece her şeyin normal olduğunu düşünüyor," diye ekledi, sesi bir yandan güven verici, bir yandan da içindeki belirsizlikle harmanlanmıştı. Mehtap, Dinçer’in söylediklerine inanmak istese de, içindeki kuşkular bir türlü yok olmuyordu. Yine de, Dinçer’in güven dolu bakışlarına karşı koyamadı. O an, her şeyin yolunda olduğu düşüncesine daha fazla direnemedi. “Belki de... haklısın,” dedi Mehtap, gözlerini Dinçer’in gözlerinden kaçırarak. İçindeki tüm şüpheyi bastırmaya çalıştı ama tam olarak inanamadı. “Ama ya görmüşse? Ya hissediyorsa?” diye ekledi, bir adım daha geriye atarak. Dinçer, Mehtap’ın içine düştüğü karmaşayı gördü ve ona doğru daha da yaklaştı. “Begüm senin gibi birini tanıyor, Mehtap,” dedi, sesindeki kararlılık belirgindi. “Ve o, seni ne kadar iyi tanısa da, senin içindeki o gizemi fark edemez. O sadece... geçip gitti. Görebileceğini ya da anlamını bilecek kadar derine inemezdi.” Mehtap, derin bir nefes aldı, ama dinlemenin de ötesinde, Dinçer’e güvenmek istiyordu. “Peki...” diye mırıldandı, "Öyle olsun." Dinçer, Mehtap’ın bu küçük itirazını umursamadan, ona güven veren bir gülümseme attı ve “Evet, her şey yolunda. Begüm hiçbir şey fark etmedi,” dedi, “Ve biz de hiçbir şeyin farkında olmadan yolumuza devam edeceğiz.” Begüm eve girdiğinde Zühre odada yalnızdı. Hızlı adımlarla yaklaşan Begüm, Zühre'nin dikkatini çekmeden durur ve derin bir nefes alır. Ardından, gözlerinde soğuk bir parıltı, yavaşça konuşmaya başlar. "Dinçer ve Mehtap'ı merdivenlerde yakaladım," der. "Ama onlara gördüğümü belli etmedim. Hiç anlamadılar." Zühre, sakin bir şekilde başını çevirir, yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.Burnundan hafifçe nefes alarak, Begüm'e baktı "İyi yapmışsın," der. "Onlara ne yapacağımı çok iyi bilirim. Bir şekilde onları rezil edeceğim bunu unutma." Begüm, Zühre’nin sözlerinden emin oldu. Gözlerinde karanlık bir planın izleri vardır. Şimdi, her şey Zühre'nin kontrolündeydi. Yeliz su içmeye kalktığında konuşulanları duydu ama umursamadı. Herkesin kendi hayatında ve artık teyzesini hiç bir konuda uyarıp karışmak istemiyordu. Nede olsa Zühre kendi bildiği yolda ilerliyordu. *** Sabah bankada işler yoğunlaşırken, Faruk yine dikkatini dağıtan evraklarla uğraşıyordu. Serdar, buna daha fazla dayanamayarak, “Faruk, bu ödeme işlemini bir hafta önce yapmalıydık! Hala burada takılıyorsun,” dedi, gözleri kızarmıştı. Faruk, biraz gülerek cevap verdi: “Serdar, gece gelip işimi halletmeye çalıştım ama işin dışında başka şeylerle uğraşmak zor oluyor. Gece hayatı işimi etkiliyor, işte.” Serdar, bu sözlere sinirlenerek, “Ne demek istiyorsun? Gece hayatı mı? Burada iş var, eğlence değil! Herkesin işleri var, senin bu rahat tavırların bizi zorluyor!” diye çıkıştı. Faruk biraz gülerek omuz silkti. “Bazen insanın rahatlamaya da ihtiyacı oluyor. Herkesin farklı öncelikleri var,” dedi. Mehtap, ortamı biraz yumuşatmaya çalışarak, “Serdar, belki Faruk’a biraz daha anlayışlı olmalısın. Bazen işler birbirine karışabiliyor,” dedi, ama yine de çekingen bir şekilde. Nilüfer de ekledi: “Bazen gece de biraz eğlenmek lazım, her şeyin bir dengesi var.” Faruk, Serdar’a bakarak alaycı bir şekilde, “Hadi, bir dahaki sefere işin başına geçerim, söz,” dedi. Serdar, “İşlerin aksadığı sürece, eğlencenin de bir anlamı olmaz,” diyerek kesin bir tavırla yanıtladı. Faruk, “Tamam, tamam. Bir hata yapmışım,” dedi, ama içindeki rahat tavrı kaybetmeden. “Bir daha da olmayacak.” Serdar, biraz daha sakinleşerek, “Bir dahaki sefere dikkat et, Faruk,” diyerek işi toparlamaya çalıştı. Faruk, “Tabii, tabii,” dedi gülerek, ama bu sefer biraz daha ciddileşmişti. Geriye kalanlar sadece birbirlerine bakıp gülümsediler. Dinçer, tuvaletten çıkarken, bankanın içindeki arkadaşlarının yüksek sesle güldüklerini fark etti. Yanlarına yaklaşırken, neşeli havanın farkına vardı ama ne olduğunu anlayamıyordu. “Ne oldu, bir şey mi var?” diye sordu, şaşkın bir şekilde. Serdar, Dinçer’i görünce yüzünü ekşitti ve elini sallayarak, “Hiç sorma,” dedi, gülüşünü bastırmaya çalışarak. “Faruk’la yine bir konu yüzünden atıştık, ama boşver.” Faruk, Serdar’ın bu tepkisini görünce, alaycı bir şekilde gülümsedi. “Serdar biraz fazla kızdı, ama her şey yolunda,” dedi. “Biraz fazla rahatlamışım da, işte.” Mehtap ve Nilüfer, Dinçer’in yanına yaklaşırken birbirlerine göz attılar ve gülümseyerek, “Gerçekten, bu sabah herkes bir şekilde kendini buldu,” dedi Nilüfer, sesi hafifçe titreyerek. Dinçer, olan biteni anlayamayarak, “Ne demek istiyorsunuz?” dedi, biraz karışık bir şekilde. Serdar, başını sallayarak, “Önemli değil, Dinçer,” dedi, yine biraz sinirli ama gülümseyerek. “Her şey bir anda çözülür, ama Faruk’a biraz ciddiyet lazım.” Faruk, “Gerçekten ben de anlamıyorum bazen,” dedi ama gülüşü hala yüzünde vardı. “Bir sonraki sefere daha dikkatli olacağım.” Dinçer, bu açıklamaları duyunca hafifçe gülümsedi. “Her şey yolunda mı yani?” diye sordu, hala neşeli bir şekilde. Serdar, biraz daha sakinleşerek, “Evet, ama Faruk’a bir ders vermek lazım. Sonra bakarız,” dedi ve gülümsedi. Nilüfer ortamın rahatlamaya başladığını fark etti ve sessizce, “Haydi, işlerimize dönelim,” diyerek grubu yönlendirdi. Sonunda herkes, gülüşerek ve birbirlerine bakarak, bankanın içindeki işlerini tamamlamak üzere masalarına dönmeye başladılar. Ama sabahın bu küçük kargaşası, onlara daha yakınlaştıran bir anı olarak kalacaktı. Faruk, yemek sonrası arkadaşlarıyla oturdukları masada herkese keyif kahvesi ısmarladı. Kahveler, dumanı üzerinde, masaya geldiğinde herkes kendi hâlinde ama keyifli görünüyordu. Konuşmalar, gün içinde yaşadıkları ufak tefek olaylara kaymıştı; kimin hangi müşteriyle nasıl uğraştığı, işin yoğunluğu, kısa anılar derken masada hafif bir gülüşme dalgası yayıldı. Faruk, yanındaki Serdar’a dönüp, "Bugün kaç müşteri 'kartım çalışmıyor' diyerek seni darladı, sayabildin mi?" diye sordu. Serdar, gözlerini devirerek, "Resmen sabır testi gibiydi," deyince masadan kahkahalar yükseldi. Herkes o anın tadını çıkarıyor, iş stresini bir kenara bırakıp kahveleriyle birlikte rahatlıyordu. Bankaya döndüklerinde Mehtap’la yan yana olan masalarına doğru ilerlerken, Dinçer etrafı dikkatle inceledi, herkesin başka bir şeye odaklandığından emin olduktan sonra, Mehtap’a doğru hafifçe eğildi. “Bazen, birinin yanında olmak, her şeyin doğru olduğu anı yaratır,” diye fısıldadı, sesi yumuşacık, derin ve sadece Mehtap’a aitti. Mehtap, gözlerini kısa bir an Dinçer’in mavi gözlerine sabitledi ve kalbinin çırpınışını hissetti. Kimsenin onları fark etmemesi adına saniyelik bakışmalarını kesip masalarına geçtiler..
|
0% |