@karayazar
|
Bankada, Dinçer ve Mehtap her biri kendi işine odaklanmıştı. Bankanın sabahki sakinliği yerini yoğun bir tempoya bırakmıştı. Mehtap bilgisayarının ekranına göz attı, her şey düzenliydi ama zihninde bir yandan sabahın huzurlu anları dönüp duruyordu. Dinçer, evraklarını hızlıca imzalayıp bitirdi ve arada bir Mehtap’a göz attı, aralarındaki sessiz bağlantı bir kez daha hissediliyordu. Mehtap, öğle arasında masasına oturmuş, telefonunu eline aldı. Gün içinde annesiyle kısa da olsa bir konuşma yapmayı alışkanlık haline getirmişti. Annesinin sesi her zamanki gibi sıcak ve güven vericiydi. “Anneciğim, nasılsın? Bir şeye ihtiyacın var mı?” diye sordu, yumuşak bir ses tonuyla. Annesi, her zamanki gibi, onu düşündüren şeyleri hafif bir tebessümle geçiştirdi. “Her şey yolunda kızım, merak etme. Müniet'de iyi, bugün birlikte oturduk biraz.” Mehtap, bu kısa cümlede annesinin rahat ve huzurlu olduğunu hissetti. “Münire teyzeye de selam söyle, ona iyi bakıyorsun değil mi?” diye ekledi, içindeki küçük bir endişeyi yatıştırmak istercesine. “Tabii ki,” dedi Zübeyde , güven verici bir ses tonuyla. “Sen işine bak, biz burada iyiyiz.” Kısa bir sessizlik oldu; bu, her ikisinin de aslında birbirlerini ne kadar özlediklerini anlattıkları anlardan biriydi. Mehtap hafif bir gülümsemeyle, “Tamam o zaman, akşam ararım yine,” dedi. Telefonu kapattığında, içindeki o tanıdık huzurla işlerine geri döndü. Annesinin iyi olduğunu bilmek, ona gün boyu destek olacak bir güç veriyordu. *** Akşama doğru, Dinçer kısa bir mesajla Mehtap’a ulaştı. "Bu akşam bir film izlemeye ne dersin? Sinemaya gidelim mi?" Mehtap, telefonu eline alıp hafif bir tebessümle yanıtladı. "Seninle sinemaya gitmek... Güzel olur. Hangi filme gidiyoruz?" "Film önemli değil, asıl önemli olan yanında olmak." "Peki, saat kaçta buluşuyoruz?" Mesajlaşmaları sürerken, bankada uzaktan onları izleyen biri vardı ama sessizce ve dikkat çekmeden gözlemlemekle yetindi. Mehtap ve Dinçer için ise dünya o an yalnızca ikisine aitti, akşamın getireceği anların hayalini kuruyorlardı. *** Akşam olduğunda, Mehtap ve Dinçer, bankadan kimseye renk vermeden ayrıldılar ve buluşma yerinde bir araya geldiler. Akşamın planı basitti ama onlar için özeldi; önce bir şeyler yemek, sonra sinemaya gitmek. Buluştukları alışveriş merkezinde hızlıca ne yiyeceklerine karar verdiler. İkisi de aynı anda hamburger yemek istemişti, bu tercih onları biraz gülümsetti. Mehtap, “Hamburger mi gerçekten?” diyerek hafifçe güldü. Dinçer de gülümseyerek yanıt verdi, “Bazen en basiti en keyiflisidir.” Hamburgerlerini alıp bir köşeye oturdular ve ilk ısırıkları aldıktan sonra ikisi de hafifçe birbirine baktı, garip ama hoşlarına giden bir deneyimdi. Her zamanki gibi ciddi bir restoranda değil, bu rahat ortamda birlikte olmanın tadını çıkardılar. Birbirlerine bakarak güldüler ve sıradan bir akşamın, küçük detaylarla nasıl anlam kazandığını hissettiler. Yemekten sonra Dinçer ve Mehtap, alışveriş merkezinin sinema katına yöneldiler. Filmler arasında gezinirken hangisini seçeceklerine karar vermek, aralarında tatlı bir çekişmeye dönüştü. Dinçer, afişlerden birine bakarak, “Bu nasıl?” diye sordu. Mehtap hafif bir tebessümle, "Biraz daha neşeli bir şeyler izleyelim, yoksa akşamı düşünceli geçiririm," dedi. Sonunda ikisinin de hoşuna gidecek, sıcak ve samimi bir filmde karar kıldılar. Salona geçip yan yana koltuklarına oturdular; salonun loş ışıkları altında ikisi de biraz çekingen ama huzurlu hissediyordu. Film başladığında, Mehtap kendini Dinçer’in yanında, rahatlamış ve güvende hissetti. Arada bir sessizce birbirlerine bakıp gülümsediler, film izlerken bile aralarındaki bağın derinleştiğini hissediyorlardı. Film boyunca yan yana olmanın verdiği o içten, sıcak hisle keyifli bir akşam geçiriyorlardı. Film bittiğinde, Mehtap gözlerini ekrandan ayırmadan gülümseyerek, “Böyle sıcak hikayeler izlemek insana iyi geliyor,” dedi. Dinçer, ona dönüp aynı sıcaklıkla karşılık verdi, “Evet, bazen en basit hikayeler en derin hisleri uyandırıyor.” Dinçer’in sözleri üzerine Mehtap hafif bir gülümsemeyle başını salladı. İkisi de, filmi izlerken oluşan samimi atmosferin etkisinde, salondan çıkarken birbirlerine yakındılar ama acele etmeden, sohbetin tadını çıkararak yürüdüler. Alışveriş merkezinin yoğun akşam kalabalığına karıştılar, ama ikisi için her şey arka planda gibiydi. Dinçer bir an duraksayıp ona dönerek, "Bu tür küçük kaçamaklar bize iyi geliyor, değil mi?" dedi, gözlerinde hafif bir parıltı. Mehtap gülümseyerek, “Evet… Bu kadar keyifli bir akşam geçireceğimi tahmin etmezdim,” diye cevapladı. Sonra, kalabalık arasında birlikte adımlarken kendini daha huzurlu hissetti. Arabalarına yönelirken her ikisi de akşamın nasıl bu kadar hızlı geçtiğine içten içe üzülüyordu. Dinçer, hafif bir sitemle, "Bu akşamın bu kadar çabuk sona ermesini istemezdim," dedi. Mehtap, göz ucuyla ona bakarak, “Evet…” diye mırıldandı, yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle. İkisinin de adımları yavaşladı, sanki birlikte geçirdikleri bu anları mümkün olduğunca uzatmak ister gibiydiler. Arabalarına binmeden önce, Mehtap ve Dinçer birkaç saniye boyunca birbirlerine bakarak durdular. Gözlerinde beliren sessiz bir anlam vardı, sanki birbirlerinin ruh halini anlıyorlarmış gibi. Dinçer, hafif bir gülümsemeyle Mehtap’a bakarken, Mehtap da aynı şekilde ona bakarak derin bir nefes aldı. O an, hiçbir şey söylemeye gerek yoktu; birbirlerine bakarak, her şeyin ne kadar kıymetli olduğunu anladılar. Ardından Dinçer, başını hafifçe eğerek arabasına doğru yöneldi. Mehtap, kısa bir an durakladı, sonra yavaşça adımını attı. Havanın soğukluğu, içlerindeki sıcak duyguları daha da belirgin hale getirdi. Gözlerinde bir veda vardı, ama her şeyden önce bir huzur vardı. Dinçer arabasına yöneldi, kapıyı açıp içeri oturdu. Mehtap da birkaç adım sonra kendi arabasına yaklaştı, kapısını açtı. Bir an duraklayıp, Dinçer’e son bir kez baktı. Gözlerinde birbirlerine duydukları hisler belli oluyordu, ama ne bir kelime, ne de bir ses duyuldu. Sessizce kapılarını kapatıp motorlarını çalıştırdılar. Geceyi birbirlerinden uzak, ama aynı duyguyla başlatmışlardı. Dinçer, arabasının direksiyonuna elini koyarken, gözleri yolda odaklanmıştı ama aklında yalnızca Mehtap vardı. O an, günün ne kadar hızlı geçtiğini fark etti. Birlikte geçirdikleri zaman, sanki kaybolmuş gibiydi. Bir yandan filmdeki sahneleri, bir yandan da Mehtap’ın yanında olmakla geçen o güzel anları düşündü. Arabasının içinde yalnız hissediyordu. Her şey, bir anda sanki bir adım geriye gitmiş gibiydi. Mehtap, arabasında ilerlerken, sinemanın ışıkları arkasında kaldıkça, içindeki boşluk hissi de büyüyordu. Dinçer’in yanındayken zaman ne kadar hızlı geçiyorsa, ondan ayrıldığında her şey daha yavaş, daha eksik geliyordu. Yol boyunca, arabası bir başına ilerlerken, Mehtap’ın aklından Dinçer'le geçirdiği anlar silsilesi geçiyordu. O kadar basit şeylerdi ama o anlar, ne kadar kıymetli ve özel olduğunu fark ediyordu. Dinçer ile her şeyin farklı olduğunu hissediyordu; aralarındaki yakınlık, her şeyin ötesindeydi. Ama şimdi, bir anda evine doğru ilerlerken, onun yokluğunu, bu sessizliği daha çok hissetti. "Keşke biraz daha vakit geçirebilseydik," diye geçirdi içinden. Dinçer de aynı şekilde içinde bir huzursuz olduğunu fark etti. Arabasının içinde, Mehtap’ı düşünmekten başka bir şey yapamıyordu. Birlikte geçirdiği zamanın her saniyesi, sanki daha kıymetliymiş gibi geliyordu. Yavaşça evinin yoluna girerken, içindeki boşluğu fark etti. Mehtap’ın yanında olmanın verdiği o rahatlık, şimdi sadece bir hatıra gibi kalıyordu. "Belki bir sonraki sefer," diye düşündü, ama o düşünce bile içinde eksik bir şey bırakıyordu. Mehtap, evinin kapısını anahtarla açtı ve adımlarını içeri doğru attı. Havanın serinliği, evin sıcaklığını daha belirgin kılıyordu. O an, tüm dış dünya bir anda uzaklaştı. Ancak içini garip bir huzursuzluk kapladı. Dinçer’in yanında geçirdiği akşam, aklında bir film gibi dönüp duruyordu. Her bakış, her gülüş, her dokunuş, her şey çok doğru ve çok yerindeydi. Ama sonra, yaş farkı geldi aklına. Dinçer’in yanında olmak güzel, ama ya başkaları fark ederse? Ya yaş farkı bir engel olur ve bu ilişkiyi sorgulamaya başlarlarsa? Annesinin, arkadaşlarının bu durumu duyması… İçi bir anda sıkıştı. O kadar mı önemliydi yaş farkı? Neden sürekli kafasında dönüp duruyordu bu düşünceler? Dinçer ona gerçekten değer veriyor muydu? Yoksa o sadece biraz daha genç, biraz daha çekici biriydi, o kadar mı? Birinin, özellikle annesinin, bu durumu fark etmesi… Kafasında bu düşünceler savaşırken, bir yanda da kalbinin sesini duymak istiyordu. Her şey doğal ve güzeldi, ama bir yerlerde bir engel varmış gibi hissediyordu. Bir süre sessizce kapıyı kapatıp kanepede oturdu. Dışarıdaki sessizlik, içinde uğuldayan kaygıların sesini daha da belirginleştiriyordu. Dinçer’in yanında olmak ona mutluluk veriyordu ama bu mutluluğun ne kadar süreceğini, ne kadar gerçek olduğunu bilmiyordu. Ya bir gün herkes fark eder ve o zaman her şey değişirse? İçindeki huzur ve kaygı, birbiriyle savaşıyor gibiydi. Bir yanda, bu akşamı, bu anı sadece yaşamak isterken, bir yanda da bu ilişkinin geleceğini sorgulayan sorular kafasında yankı yapıyordu. Dinçer’i düşünmeye devam etti, ama bu defa korku ve belirsizlikle karışık bir şekilde. Dinçer eve adım attığında, kapıyı kapatıp derin bir nefes aldı. O an, dışarıdaki gürültü ve yoğunluktan uzak, sadece kendiyle baş başa kalmıştı. Giysilerini çıkarıp rahat bir tişört ve eşofman giydi. Üzerindeki rahat kıyafetlerle bir nebze olsun gevşedi. Telefonunu eline alıp Mehtap’a bir mesaj yazdı, ardından birkaç saniye düşündü ve gönderdi. Yavaşça kanepeye oturdu, gözleri boş bir noktaya takılı kaldı. Gecenin sessizliğinde, Mehtap’ı düşündü. Onunla geçirdiği zaman, artık günlük koşuşturmalardan daha değerli hale gelmişti. Dinçer eve girdiğinde, kapıyı kapatıp derin bir nefes aldı. Ayağındaki ayakkabılarını dışarıda, kapının önünde çıkarttı. İçeri adım attığında, evin sakinliğiyle rahatladı. Ceketini ve gömleğini çıkarıp yerine rahat bir eşofman takımı giydi. Günün yorgunluğu üzerindeyken, rahatlamak için bir süre durdu. Mehtap mutfaktan çıkıp telefonunun mesaj sesini duyduğunda, adımlarını hızlandırarak odaya yöneldi. Telefonunu eline aldığında, Dinçer’in mesajını gördü. Gözleri, ekranda parlayan kelimelerde bir an takılı kaldı. "Bugün çok keyifliydi, gerçekten. Akşamın tadını çıkarıyorum. Sen ne düşünüyorsun?" Mehtap, bir an durakladı, içindeki karışıklığı bir kenara bırakıp cevap yazmaya karar verdi. Telefonunu parmaklarıyla nazikçe tutarken, yazdığı her kelimenin anlamını düşündü. "Ben de, çok güzel bir gündü. Yavaş yavaş alışıyorum bu anlara." Dinçer hemen yanıt verdi, mesajına gülümsedi. "Alışman çok güzel. Ben de seni daha çok tanıdıkça keyif alıyorum." Mehtap, mesajı okuduktan sonra biraz düşündü, kalbinin hızla atmasına engel olmaya çalıştı. Ardından kısa ve içten bir cevap yazdı: Mehtap: "Ben de..." Mesajın bir süre ekranda kalmasını izledi, ardından Dinçer’in yazdığı yeni mesajı okudu. "Zamanla… Evet, her şey çok güzel oluyor. Seninle daha çok şey keşfedeceğimi hissediyorum." Mesajı okurken, telefonun ekranına bir süre bakarak, Dinçer’le geçirdiği o anların güzelliğini düşündü. Bugün, her şeyin ne kadar doğal ve içten olduğunu fark etti. Artık her şey daha netti, içindeki kaygılar biran için olmuştu. Dinçer’in yanında her şey doğru ve huzurlu geliyordu. Mehtap, Dinçer’in mesajını okuduktan sonra bir an sessiz kaldı, kalbi hafifçe hızlandı. Ardından hızlıca cevap yazdı. Mehtap: "Evet, ben de... Seninle her şey daha güzel." Mesajını gönderdikten sonra bir süre telefonu elinde tuttu, ardından gülümsedi. Yavaşça telefonunu masaya koydu ve rahat bir nefes alarak yatağına doğru ilerledi. |
0% |