Yeni Üyelik
25.
Bölüm

18. Bölüm FISILDAYAN BAKIŞLAR

@karayazar

Mehtap iş çıkışına doğru Dinçer’e kısa bir konu hakkında konuşmak istediğini belirten bir mesaj attı. Mesajını gönderdikten sonra bankada hala işlerine devam ediyordu, ama içinde birikmiş duygular ve konuşması gereken bir şeyler vardı. Mesajın kısa ve doğrudan olmasına karar vermişti: “Dinçer, akşam seninle bir şey konuşmam lazım.”

Mesajı gönderdiğinde, Mehtap biraz rahatlamış gibi hissetti, ama aynı zamanda bir miktar gerginlik de hissetti. Bankadaki işler yavaşça sona eriyor, mesai bitimine yaklaşıyordu. İçinde biriken düşüncelerle, birazdan Dinçer’le yapacağı konuşmanın ne kadar önemli olduğunu fark etti.

Mehtap, işlerinin sonlarına yaklaşırken, Dinçer’le konuşma isteğiyle içi dolup taşmaya başlamıştı. Akşam saatlerinde onu görmek istemesi, içinde birikmiş duyguların bir sonucu gibiydi. Ama yine de tam olarak ne söyleyeceğini bilmemesi, bir yandan da geç kalmaktan korkması, ona kendini huzursuz hissettiriyordu.

Mesajına yanıt alıp almadığını kontrol etmeden, derin bir nefes alıp bankadaki işlerini toparlamaya devam etti. Çalışanlar yavaşça işlerini bitirip çıkmaya başladılar. Mehtap, son hazırlıklarını yaparken, dışarıdaki yoğunluğun ve hareketliliğin içinde kendi duygularıyla savaşmaya devam ediyordu.

Saatin geçmesine birkaç dakika kala, Mehtap, kendini bir şekilde hazırlayıp bankadan çıktı. Kimseye belli etmeden, hızlı adımlarla dışarıya yöneldi. Arabasına doğru ilerlerken, içindeki kuşku yine kendini hatırlatıyordu. Faruk ve Nilüfer'in söylediklerinden sonra içindeki tedirginlik daha da büyümüştü. Kendini rahat hissetmek için bir an önce Dinçer'le buluşmak istiyordu.

Mehtap, arabanın kapısını açıp içine binerken, birkaç saniye daha derin bir nefes alıp, sabırlı bir şekilde Dinçer'i beklemeye karar verdi. Bu akşamki konuşma her şeyin değişmesine neden olabilirdi, ama şu an için tek yapabileceği, bu anı yaşamak ve Dinçer'in ne düşündüğünü öğrenmekti.

***

Mesai bitiminde Mehtap, herkesin yanından geçerken kısaca "İyi akşamlar" dedi, göz göze gelmeden hızla dışarı çıktı.

Bankanın önünden yürüyüp arabasına doğru ilerlerken, aklındaki düşünceler giderek daha yoğun hale geliyordu. Dinçer’e yazdığı mesaj, ona ne kadar da bir şeyler söyleme isteği duyduğunu ortaya koyuyordu. Ancak şu anda ne konuşacağını, nasıl başlayacağını bilmiyordu. İçinde karmaşık duygular vardı; hem merak, hem de bir miktar huzursuzluk.

Arabaya binerken derin bir nefes aldı. "Neyse, bir şekilde söyleyeceğim," diye mırıldandı, kendi kendine. Hızla Dinçer'in buluşma yerine gitmesi gerektiğini hatırladı. Arkasında bankayı bırakıp yola çıktığında, gözleri Dinçer’le yapacağı konuşmayı düşünüyordu.

Buluşma noktasına yaklaştığında, Dinçer’in arabasını park etmiş olduğunu gördü. Hızla arabasından inip, hafifçe hızlanan adımlarla ona doğru yürüdü. Dinçer, onun yaklaşmasını fark edip hemen gülümsedi, “Hoş geldin,” dedi ve sesindeki sıcaklık Mehtap’ın içinde bir rahatlama hissi oluşturdu.

"Merhaba," dedi Mehtap, gülümseyerek. Dinçer, Mehtap’ın yüzündeki hafif gerginliği fark etti ama bunun üzerine yorum yapmadan, onu yanına alıp kafeye doğru yöneldiler.

İçeri girdiğinde, Dinçer hemen bir masaya oturdu ve Mehtap’ı da yanına davet etti. “Ne oldu, beni merak ettin galiba?” dedi, hafifçe espriyle. Mehtap, biraz şaşkın bir şekilde başını salladı, ama gözleri hala düşündüğü konularda geziniyordu.

Dinçer, ona biraz daha yaklaşıp, “Ne oldu?” diye sordu, sesindeki dikkatli tonla.

Mehtap, bir an sessiz kaldı. Gözleri bir noktada sabitlenmişti ama içindeki tereddüt onu hareketsiz bırakıyordu. Ardından, bir nefes aldı ve konuşmaya karar verdi. "Dinçer... Bir şey sormak istiyorum," dedi, gözlerini tekrar ona yönlendirerek.

Dinçer, bu sözcükleri duyar duymaz, Mehtap’ın ciddiyetini fark etti. “Tabii, ne istersen sorabilirsin,” dedi, sesinde bir miktar merak vardı.

Mehtap, derin bir nefes aldı ve içindeki düşünceleri netleştirmeye çalıştı. "Faruk ve Nilüfer... Bugün bir şey fark ettim. Beni böyle dikkatle izledikleri... Aramızda bir şeyler olduğuna dair bir şüpheye kapıldılar sanırım. Beni doğru anladın mı bilmiyorum ama bir şekilde her şeyin üstüme geldiğini hissettim," dedi, biraz tereddütle ama sonunda duygularını dile getirmişti.

Dinçer, Mehtap’ın söyledikleri karşısında birkaç saniye sessiz kaldı. Yüzünde bir ifadeye bürünerek, "Böyle düşünmelerine gerek yok... Bizim aramızda her şey net ve açık," dedi, gözlerini ona odaklayarak. Ama bir yandan da hafif bir hüzün vardı sesinde.

Mehtap, başını eğip, "Evet, aslında benim de düşündüğüm gibi. Ama bazen kendi duygularım bile karışıyor. Hani, Faruk ve ardından Nilüfer.... beni ve seni fazlasıyla dikkatle izledikleri kesin," diye mırıldandı.

Dinçer, hafifçe gülümsedi."Endişe etme, sana öyle gelmiştir."

Mehtap, biraz rahatlamış bir şekilde gülümsedi. İçindeki o belirsizlik biraz olsun azalmıştı. "Sanırım biraz fazla abarttım," dedi ve gözlerini Dinçer'in gözlerinden ayırmadan devam etti, "Ama seninle konuşmak, biraz olsun rahatlatıyor beni."

Dinçer, ona gülümseyerek, "Her zaman yanındayım," dedi. O an, aralarındaki iletişimdeki güven, Mehtap’a bir kez daha huzur verdi.

Nilüfer’in ona gerçekten inandığını düşündü, ama Faruk’un patavatsızca her şeyi ortaya dökmesi, işler karıştığında hep zorlaştırıyordu. Bu yüzden, ne kadar dikkatli olsalar da bazen her şeyin bir anda açığa çıkması kaçınılmaz gibiydi.

***

Akşam yemeğinden sonra, apartmanın sakinleri işlerini bitirip, kısa bir süre sonra salona gelmek için dairelerinden ayrıldı.

Apartmanın giriş katındaki toplantı salonunda, sandalyeler sıralanmış, herkes tek tek gelmeye başlamıştı. Mehtap ve Dinçer, yan yana oturmak yerine Sevim Hanım’ı ortalarına almışlardı. Yaşlı ve tatlı Sevim Hanım, elinde küçük, eski bir defterle hemen ön sırada dikkatlice etrafına bakıyordu. O defter, apartmanın geçmiş toplantılarında aldığı notları, eski aidat listelerini ve birçok anıyı içeriyordu. Her toplantıya yanından ayırmadığı bu defterle gelmesi, yaşadığı yerin geçmişine olan bağlılığını gösteriyordu. Defterine her göz attığında eski günleri hatırlıyor, bir iç çekişle, "Ah, bu apartman ne günler gördü," diyordu.

Kapıdan içeri giren Şükrü Bey, kısa bir selam verdikten sonra hemen yerine oturdu. Üzerindeki eski ama özenle ütülenmiş ceketiyle apartmanın en eski sakinlerinden biri olarak çevresindekilere hafif bir gülümsemeyle göz gezdirdi. Söyleyeceğini pat diye söylemesiyle tanınan Şükrü Bey, daha oturur oturmaz yöneticiye dönerek, "Şu aidat işini bir netleştirelim, yoksa her ay farklı bir hesap çıkıyor," dedi.

Sevim Hanım hafif bir gülümsemeyle, “Aman Şükrü Bey, yine mi aidat?” diye takıldı. Şükrü Bey ise durur mu, nazik ama açık sözlü bir tavırla, “E ne yapayım, gördüğüm yanlışı söylemeden duramam,” diye karşılık verdi.

Toplantı devam ederken, Sevim Hanım fırsat buldukça göz ucuyla Mehtap ve Dinçer’e bakıyordu. Başka bir komşusunun ikisinin arasındaki bir yakınlık olabileceğine dair yaptığı ima, aklını kurcalıyordu. Mehtap, Sevim Hanım’ın bu dikkatli bakışlarının farkındaydı. Ara sıra göz göze geldiklerinde Sevim Hanım, bir şeyleri sorgular gibi kaşlarını hafifçe kaldırıyordu. Mehtap, bunun altında hafif bir kuşkunun, hatta belki küçük bir endişenin olduğunu sezdi.

Toplantı biraz ilerledikten sonra, Sevim Hanım elindeki deftere göz atarak asansör konusunu açtı: “Şu asansör geçen hafta yine bozuldu. Beşinci kata nasıl çıkayım, ayaklarım artık eskisi gibi değil ki!” diye sitem etti. Herkesin gözleri yaşlı kadının yıllarca apartman için tuttuğu notlarla dolu defterine kaydı.

Komşulardan biri, Mehmet Bey, Sevim Hanım’ı desteklercesine başını sallayarak, “Evet, bu son zamanlarda sıklaştı. Sürekli tamir ettiriyoruz ama yine bozuluyor,” dedi.

Bu sırada Şükrü Bey dayanamayarak söze girdi: “Arkadaşlar, bu asansör zaten çok eski. Sürekli tamir ettirmektense baştan yenisini yaptıracak bir çözüm bulmalıyız. Yoksa biz burada konuşurken yine bozulacak!”

Diğer bir komşu, Ayten Hanım, Şükrü Bey’e itiraz edercesine, “Ama yeni asansör büyük masraf olur. Aidatlar zaten yeterince yüksek,” dedi.

Mehtap ve Dinçer, konuşmaları sessizce dinliyor, apartman sakinlerinin sıkıntılarını anlamaya çalışıyordu. Arada bir birbirlerine bakıp gülümsüyor, büyüklerin konuşmalarına karışmamayı tercih ediyorlardı.

Toplantı boyunca Sevim Hanım’ın Mehtap ve Dinçer’e dikkatlice bakışları, Mehtap’ın zihninde tatlı bir soru işareti olarak kalmıştı. Toplantı sonunda herkes Şükrü Bey’in bu konudaki duruşuna hak verirken, Sevim Hanım’ın bakışlarındaki merak hâlâ Mehtap’ın aklını kurcalıyordu.

Toplantı sonuna yaklaşırken, yönetici Turgut Bey tüm öneri ve şikayetleri dikkatlice dinleyerek aldığı notlara göz attı. Özellikle asansör ve aidat konusundaki karmaşayı çözmek için sakin ama kararlı bir sesle söz aldı.

“Arkadaşlar, hem asansör konusu hem de aidatlar hakkında söylediklerinizi anladım. Bu konuda daha sistemli bir yol izleyeceğiz. Öncelikle, asansör için bir teknik ekip çağırıp uzun vadeli bir çözüm üzerinde anlaşacağız. Sürekli tamirat yerine köklü bir yenileme gerekiyorsa, bu konuda bir araştırma yapıp maliyetleri hepinizle paylaşacağım.”

Bir iki komşu başını onaylarcasına sallarken, Turgut Bey devam etti: “Aidatlarla ilgili olarak da her ay hesaplarda karışıklık olmaması için ayrıntılı bir liste hazırlayacağız. Böylece herkes ne ödediğini, hangi giderlere harcandığını net bir şekilde görecek. Bu listenin düzenli olarak herkese ulaşmasını sağlayacağım.”

Turgut Bey’in kararlı ve net açıklamaları, toplantıya katılanları rahatlatmıştı. Herkes onun çözüm odaklı yaklaşımını takdirle karşıladı. Özellikle Şükrü Bey, “Böyle sistemli olursa sorun çıkmaz,” diyerek memnuniyetini belirtti.

Toplantı sonunda Sevim Hanım, Mehtap ve Dinçer’e dönüp hafif bir tebessüm etti, ama bakışlarında hâlâ bir ince kuşku vardı. Göz ucuyla ikisini süzerken, “Bakalım, Turgut Bey bu sefer işleri yoluna koyacak gibi,” dedi. Gülümsemesi sıcak görünse de, aslında hâlâ ikisinin arasındaki bağ hakkında bazı sorular sorduğu belliydi.

Mehtap, Sevim Hanım’ın bakışındaki merakı fark etti ama üzerinde durmadan başını salladı, sanki bu ince mesajı anlamamış gibi. Dinçer ise sessizce etrafı izlemeye devam etti.

Toplantı sona erip herkes dairesine dağılmaya başlamıştı. Zühre Hanım, adımlarını yavaşça merdivenlere yönlendirdi. Toplantıdan sonra apansız bir rahatlama hissi içinde, biraz daha içini döküp rahatlamak için kendi dairesine çıkıyordu. Ancak bir an, Dinçer ve Mehtap’ın yanından geçerken gözleri ikisine takıldı. İkisi yan yana, sohbet ederek yukarı çıkıyorlardı. Zühre, az önceki hallerinin aksine daha derin bir dikkatle onlara bakmaya başladı.

Mehtap, yanındaki Dinçer’e hafifçe göz attı. Dinçer, her zaman olduğu gibi sakin ve ciddi görünüyordu. Ama Mehtap’ın içini bir huzursuzluk kapladı. Zühre’nin bakışları, bir anlığına bile olsa onlara doğru kayarak ne kadar dikkatlice incelediğini fark etti.

Zühre, bir süre sonra gülümseyerek, "Siz çok iyi bir ikilisiniz, gerçekten," dedi, gözlerinde tatlı bir imayla. Gülümsemesi hem hoş hem de anlamlıydı. Mehtap, sözlerinin altında yatanı hemen çözemedi. Sadece kafasında bir şeylerin yerli yerine oturmasına izin vererek hafifçe başını eğdi.

Dinçer, Zühre'nin sözlerine tepki vermedi. Zühre’nin bakışlarının, Mehtap’ın fark ettiği huzursuzluğu görmediği bir an vardı. Dinçer, herhangi bir tepki veremedi. Onun gözleri, karşısındaki kadının içindeki karmaşayı anlamaya çalışıyor gibiydi. İçinde bir şeyler vardı, ama bu hisse ne ad vereceğini bilemiyordu. “Benimle mi konuşuyor?” diye düşündü ama cevap vermek zor geldi.

Mehtap, Zühre'nin yüzündeki anlamı anlamaya çalıştı, kafasında yankılayan bir şüphe vardı. Ama Dinçer’in yanında olmak, onunla olmak o kadar huzur vericiydi ki, içindeki rahatsızlık bir şekilde geçmeye başlamıştı. Yine de, Zühre'nin bakışları bir soru işareti gibi kalmıştı kafasında.

Zühre ise bu kısa sohbeti bitirip, yavaşça gülümseyerek merdivenleri tırmanmaya devam etti. Ardında bıraktığı izleri, Mehtap ve Dinçer’in sessizliğine karışarak kayboldu. İkisi, biraz daha yukarı çıkmadan önce birkaç saniye durup birbirlerine baktılar. Mehtap, gözlerinde kalan huzursuzluğu hissetse de, gülümseyerek yürümeye devam etti. Dinçer de sessiz, belki de bir şeylere kafa yorarak peşinden gelmeye başladı.

Loading...
0%