@karayazar
|
Mehtap dairesine girdiğinde kapıyı kapatırken derin bir nefes aldı. Bugün her şey beklediği gibi gitmemişti, Zühre’nin imalı bakışları ve Dinçer’le aralarındaki anlar kafasında dönüp duruyordu. Kafasında bir sürü soru vardı: Ne hissettiği, ne yapmak istediği, ilişkileri nereye varacaktı? Gün boyunca her şey bir araya gelip karmaşıklaşmıştı, ama en çok da kendisini sorgulamaktan alamıyordu. Dışarıdaki hava kararmıştı, yağmur ince ince düşüyordu, ama içindeki huzursuzluk bir türlü geçmiyordu. Huzurlu bir an yaratmak, sadece biraz kafasını dağıtmak istiyordu. Bir süre pencereye yaklaşıp dışarıyı izledi. Yağmurun sesi camda yankılanırken, zihin hala karışıktı. Yıldızlar yavaşça belirmeye başlamıştı ama Mehtap’ın içinde bir şeyler belirsizleşmiş, netleşmemişti. Çayı demlemeye karar verdi. Çaydanlıkta su kaynamaya başlarken, içindeki karmaşayı, ruh halinin dağınıklığını toparlamaya çalıştı. Ne zaman Dinçer’le yalnız kalmışlarsa, bir anlık bakışmalar bile ona bu kadar derin düşünceler getirmemişti. Zühre’nin söyledikleri, Faruk ve Nilüfer’in farkında olmadan ortaya çıkan kaygıları... Hepsi birbiriyle birleşmiş, kafasında bir düğüm oluşturmuştu. Çayı hazırlarken, elleri yavaşça hareket etti. Ama her şeyin içindeki bu belirsizlik, kalbinde bir boşluk yaratıyordu. Ya bir şeyler gerçekten değişiyorsa? Ya her şeyin baştan sona kadar daha farklı olacağı bir yola girmekteydiler? Bunu bilmek, hatta hissetmek bile, içinde bir gerginlik oluşturuyordu. Zihnindeki bu karmaşayı atmak istiyordu, ama nasıl yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Çayı demlerken ve fincana dökerken, hafif bir titreme hissetti. Yağmurun sesi dışarıda giderek artıyordu, ama bu bile onun içindeki huzursuzluğu dindiremiyordu. Bir fincan alıp salona geçerken, pencereye oturdu. Gözleri dışarıdaki yağmurda kayarken, kafasında hala dönüp duran sorulara yanıt aradı. Ama bir yanıyla da bir şeylerin doğru yolda olduğuna inanmak istiyordu. Kendi içindeki bu belirsizliği bir şekilde çözmeliydi.
Dinçer, kahvesinden bir yudum daha aldı ve gözleri hala dışarıdaki yağmurda, ama zihni başka bir yerdeydi. Mehtap’ın yüzü, Zühre’nin söyledikleri, hatta o anki bakışları kafasında dönüp duruyordu. Her şeyin farklı olacağına dair bir his vardı içinde, ama bunu kabullenmek zor geliyordu. Her şey o kadar net değildi, ama bir şekilde değişecekti. Yavaşça pencereye doğru bir adım daha attı, ama bir süre daha dışarıyı izledi. Yağmur damlaları camda kayarken, içindeki sessizlik, bir önceki günlerin huzurundan uzaklaşmış gibi hissediyordu. Hala ne yapması gerektiğine karar verememişti. Sonunda, derin bir nefes alıp kahvesinden son bir yudum daha içti. O an, içindeki endişe ve karmaşadan tamamen sıyrılmasa da, bir adım daha atma kararlılığı hissetti. Dinçer, eline telefonunu aldı ve Mehtap’a yazmayı düşündüğü mesajı düşündü. Parmakları ekranda gezinirken, doğru kelimeleri bulmakta zorlandı. Sonunda, düşündüğü gibi yazmaya karar verdi. "Bazen doğruyu söylemek, hiç konuşmamaktan daha zor olabilir. Ama ne olursa olsun, ben buradayım." Mesajı yazdıktan sonra bir an duraksadı, parmağı ekranda titredi. Göndermek mi, yoksa biraz daha beklemek mi gerektiğine karar veremedi. Ama sonunda parmağını ekrana bastırarak gönderdi. Mehtap, telefonunun ekranında beliren mesajı gördüğünde kalbi bir an durakladı. Kelimeler onun içinde bir şeyleri harekete geçirdi. Dinçer’in, belki de en çok ihtiyacı olan şeyi söylemişti; ama bir yandan da bu mesaj, içinde bir karmaşaya yol açtı. Cevap vermek istiyordu ama ne diyeceğini, nasıl hissedeceğini tam olarak bilemedi. Sadece bir süre mesajın ekranına bakarak derin bir nefes aldı. "Teşekkür ederim, bu geceyi düşünmeye ihtiyaç duyuyorum." Mehtap mesajı gönderdikten sonra telefonunu elinden bırakıp pencereye daha da yaklaştı. Gözleri, dışarıdaki karanlıkta parlayan sokak lambalarına takıldı. Bir süre orada, sadece rüzgarın sesini dinleyerek, geceyi izledi. İçindeki karmaşa bir nebze de olsa sakinleşmiş gibi hissetti ama yine de zihninde dalgalanan sorular onu bırakmıyordu. Gözlerini kapatıp, derin bir nefes aldı; belki de, bu karanlıkta biraz daha kaybolmalıydı. *** Mehtap sabah işe gitmek için hazırlanıp dairesinden çıkarken, kapıyı açtığında Sevim Hanım’ı karşısında gördü. Kadın, her zamanki sakin tavrıyla yaklaşarak, “Kızım, seninle biraz konuşmak istiyorum. Müsait misin?” dedi. Mehtap bir an durakladı. Sevim Hanım’ın ciddiyeti, aklında bir soru işareti bırakmıştı. Ne için konuşacaklardı? Her şeyin iç içe geçtiği şu dönemde, bu konuşmanın Mehtap için ne anlam taşıyacağını kestiremiyordu. Ancak içindeki bir his, bir şeylerin değişeceğini ona söylüyordu. Sadece ne olduğunu tam olarak bilemiyordu. “Buyur, geçelim,” dedi Sevim Hanım, yumuşak bir şekilde Mehtap’ı dairesine davet ederken. Mehtap, tereddüt içinde içeri adımını attı. Gözlerinde beliren karmaşa, her şeyin sanki bir anda başka bir yön alabileceğini düşündürüyordu. Sevim Hanım’ın bakışlarında bir derinlik vardı, Mehtap bu derinliği fark etti ama ne düşündüğünü anlamıyordu. O an hissettiği tek şey, Sevim Hanım’ın içinde bulunduğu durumu hissederek, kendisini de bir şekilde içine çekeceği duygusal bir konuşma olacağıydı. Dairesine adım attığında, Sevim Hanım’ın nazikçe onu koltuğa oturtmasıyla, içindeki karışıklık iyice arttı. Bu konuşma bir çıkış yolu gibiydi, ama Mehtap ne çıkacağını ne de ne şekilde sonlanacağını biliyordu. Yalnızca, bir şeylerin kendiliğinden gelişmeye başladığını hissediyordu. Sevim Hanım, Mehtap’ın yanındaki koltuğa oturturken, yüzünde bir hüzün vardı. Gözleri, yılların getirdiği deneyimle, bir annenin kaygısını taşıyordu. Mehtap’a baktı, sonra derin bir nefes alarak sözlerine başladı. “Mehtap, seni seviyorum, bunu bilmeni istiyorum. Ama bazen insan, sevdiklerinin iyiliği için sert olmak zorunda kalır.” Sevim Hanım, sesi yumuşak ama kararlı bir tonda devam etti. “Dinçer’le olan ilişkiniz… Zühre’den, çevreden duyduğum bazı şeyler… Bunları göz ardı edemem. Ve ne yazık ki, ne Dinçer ne de sen bu ilişkiden zarar görmeden çıkamazsınız.” Mehtap, Sevim Hanım’ın sözleriyle sanki bir yere sıkışmış gibi hissetti. Ne söyleyeceğini bilmiyor, bir şey demek istese de kelimeler ağzından çıkmıyordu. Gözleri yere kayarken, içinde büyük bir huzursuzluk belirmeye başladı. Sevim Hanım’ı kırmak istemiyordu ama bu sözler, ona bir duvar gibi çarpmıştı. Sevim Hanım, Mehtap’ın sessizliğini fark etti ve ona daha yumuşak bir şekilde yaklaşarak devam etti. “Biliyorum, Dinçer’e olan duyguların derin. Ama bazen, insan sevdiğiyle birlikte olmak istemese de, ona zarar vermemek için ayrılmak zorunda kalır. Senin iyiliğin için. Hem sen, hem de Dinçer... Zor bir yol seçiyorsunuz, ve sonunda sadece birbirinize değil, kendinize de zarar verebilirsiniz.” Mehtap, kalbinin hızla çarptığını hissediyordu. Her cümle, ona daha fazla ağır geliyordu. Sevim Hanım’ın söyledikleri, bir annenin içinden gelen endişeydi; ama Mehtap bunu kabul etmek istemiyordu. Ne kadar doğru olduğunu biliyor, ama bu kadar erken, bu kadar doğrudan bir şekilde yüzleşmek... İçindeki karmaşa büyüyordu. Sevim Hanım’ı kırmak istemiyor ama söyledikleri de yıkıcıydı. “Mehtap,” dedi Sevim Hanım, sesini daha da yumuşatarak, “seni düşündüğüm kadar, Dinçer’i de düşündüm. Belki de ikinizin de bu yolculuğu yaparken biraz durup düşünmeniz gerekiyor. İyi bir insanın yanlış bir zamanlamayla hayatına girmesi, bir ilişkinin yıkılmasına sebep olabilir. Ve ne yazık ki, bazen, sevgi yetmez. Doğru zamanda doğru kişiyle olmak gerekir.” Sevim Hanım, Mehtap’a doğru eğilerek son bir kez daha konuştu. “Bunları sana söylemek istemezdim. Ama seni gerçekten seviyorum. Ve senin için en iyisini istiyorum. Bu yüzden iyi düşünmeni istiyorum.” Mehtap, Sevim Hanım’ın sözlerini duyarken kalbinde bir ağırlık hissediyordu. Ne söyleyeceğini bilemedi, bir cevap vermek için kelimeler kaybolmuş gibiydi. Başını hafifçe eğip, Sevim Hanım’ın gözlerine bakarak sadece “Teşekkür ederim,” diyebildi. Ama içinde kopan fırtına, bir türlü sakinleşmiyordu. Mehtap, Sevim Hanım’ın dairesinden çıkarken, söyledikleri zihninde yankı yapıyordu. O an, sanki bütün dünya bu ilişkiye soğuk bakıyormuş gibi hissediyordu. Sevim Hanım’ın uyarıları, Zühre’nin bakışları ve etrafındaki herkesin düşünceleri bir anda birbirine karışmıştı. Arabasına doğru adımlarını atarken, içindeki karmaşa giderek büyüyordu. Sevim Hanım’ın söyledikleri, onu derinden etkilemişti. Her şeyin ne kadar kırılgan olduğunu fark etmişti; Dinçer ve kendisi, etraflarındaki insanlar için sürekli bir yargı altında gibiydiler. Arabaya binerken kapısını kapatıp, koltuğuna yaslandı. Her şey bir anda ona ağır geliyordu. Tüm dünyanın bu birlikteliğe sıcak bakmadığını hissetmek, bir tokat gibi yüzüne çarpmıştı. Bir an için gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Zihnindeki tüm düşünceler birbirine karışmıştı, ama yine de bir şeylere tutunması gerektiğini biliyordu. Yavaşça arabayı çalıştırdı, ama hareket etmeye başlamadan önce bir an durakladı, her şeyin alt üst olduğu, zamanın ne kadar hızlı geçtiği düşünceleriyle yüzleşti. Bu ilişkiyi sürdürmenin ne kadar zorlayıcı olacağını, her an bir başka testten geçeceklerini fark etti. Ama ne kadar endişelenirse endişelensin, bir şeylere tutunması gerektiğini biliyordu. Yavaşça yol alırken, hem kendi içindeki karmaşaya, hem de ilişkinin geleceğine dair duygusal bir çözüm arıyordu. *** Mehtap bankaya girdiğinde, Sevim Hanım’la konuştuğu o anların etkisi hala içindeydi. Adımlarını ağırlaştırmış, dalgın bir şekilde masasına yönelmişti. Dinçer, bir an için Mehtap’ın ruh halini fark etmişçesine bakışlarını ona çevirdi. Ama Mehtap, gözlerini ondan kaçırarak hızla masasına geçti. İçindeki karışıklığı saklamaya çalışarak, bilgisayarını açtı ve dosyalarına gömüldü. Bir an olsun, Dinçer’le göz göze gelmek istemedi, çünkü o anda kendini en savunmasız hissettiği anlardan birindeydi. *** Öğlen arası geldiğinde, bankadaki arkadaşları her zamanki gibi birlikte yemeğe çıkmayı teklif etti. Mehtap, dalgın bir şekilde bilgisayarına odaklanarak, “Ben kalacağım, aç değilim,” dedi. Nilüfer, Mehtap’ın keyifsiz halini fark etti ama üzerine gitmedi. “Peki,” diyerek, arkadaşlarıyla birlikte restorana doğru yürüdüler. Mehtap yalnız kaldığında, zihnindeki karmaşayı bir türlü toparlayamıyordu. Dinçer’in bakışları, Zühre'nin söyledikleri, her şey birbirine karışıyordu. Bir an, işine daha fazla odaklanmaya çalıştı, fakat düşüncelerinin gölgesinde sıkışıp kalmıştı. Restoranda, Dinçer arkadaşlarıyla yemek siparişi verirken, sohbete dahil olmadan birkaç lokma yemeye çalışıyordu. Fakat birden aklına bankada yapılması gereken bir iş görüşmesi geldi. "Şey, bankaya uğramam lazım," dedi, arkadaşlarına dönerek. “Acil bir şey var, unuttum tamamen.” Arkadaşları biraz şaşkın baksa da Dinçer hemen ekledi, “Hemen dönerim, iş bitince.” Gözleri bir an için, bankada yalnız kalacağı Mehtap’ı bulmak istedi. Hızla restoranın kapısını açtı ve dışarıya doğru yürürken aklında tek bir şey vardı: Mehtap’la yalnız kalıp, her şeyin netleşmesini sağlamak. |
0% |