Yeni Üyelik
3.
Bölüm

1.Bölüm YENİ ARKADAŞ

@karayazar

 

1 SENE SONRA...

 

Davut bey yakındaki kişiyle,
banka çalışanların karşısına dikildi. Mesainin başlamasına dakikalar kala Davut bey"merhaba arkadaşlar, bu yeni çalışma arkadaşınız Dinçer bey, kendisi buraya Ankara şubemizden transfer edildi."diye açıklama yaparken bir gözü Dinçer'deydi.

Dinçer koyu mavi gözlerini yeni çalışma arkadaşlarında sırayla gezdirirken, yeni çalışma arkadaşları da onu baştan aşağı incelemekle meşgullerdi.

Mehtap Dinçer'le göz göze geldiğinde, hazırlıksız yakalanmışsacına gözlerini ondan çekip başka yerlere bakmaya başladı. Bunun sebebini bilmiyor olsa da, kendisine engel olamıyordu. Bedeni bir elektirik akımına kapılmış gibi inceden titriyordu. Dinçer'de Mehtap'la aynı durumdaydı, ama o gözlerini kaçırmak niyetinde değildi.

Bankadakiler Davut beyin gidişi ardından sırasıyla Dinçer'le tanışmaya başladılar.

"Ben Serdar."

"Memnun oldum bende Dinçer."

"Onu biliyoruz." dedi elini uzatan Faruk. "Bende Faruk" diyerek kendini tanıttı havalı bir şekilde.

"Nilüfer."

"Memnun oldum."

Nilüfer hafifçe gülümseyip "Bende" diyerek karşılık verdi.

Tanışma sırası Mehtap'a gelince, ilk olarak Dinçer elini Mehtap'a doğru uzattı. Mehtap uzatılan eli tuttuğunda avucunun içi ter içindeydi. Gözlerini tuttuğu ele sabitleyip " Mehtap" dedi çekimser bir halde.

"Memnun oldum Mehtap, bende Dinçer. Bu arada Mehtap diyebilirim değil mi? dediğinde, Mehtap başını sallayarak cevap vermeyi tercih etti.

İkili arasındaki konuşmayı kimse duymamıştım, o anda Faruk sayesinde. Çünkü Faruk yine kendini övüyordu, çapkınlığı konusunda.

Mesainin başlamasıyla herkes masasına geçtiğinde, Nilüfer Dinçer'e çalışma yerini gösterip"burası senin yerin"dedi ve ardından çalışması gereken dosyayı önüne bırakıp "kolay gelsin, bir sorun olursa lütfen sormaktan çekinme." dediğinde Dinçer teşekkür edip çalışmaya koyuldu.

Öğlen saati geldiğinde, ilk olarak Serdar oturduğu sandalyesinden kalkıp, soluğu Dinçer'in yanında aldı.

"Yemek saati geldi. Bize katılmak ister misin?"

Dinçer zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Gözlerini kolundaki saatine indirip kontrol ettikten sonra bakışlarını Serdar'a doğru kaldırdı. Gülümseyerek "Çok isterim" dedi.

İkili beraber hareketlediğinde, Mehtap tarafından izlenildiklerinden habersizlerdi.

Bankadan çıkıp, yürüme mesafesindeki mekana gittiklerinde, Serdar masanın lideri havasındaydı. Bir bakıma da herkes ona bırakıyordu yemek seçimlerini. Zamanları kısıtlı olduğu için Serdar en çabuk hazırlanan yiyecekleri arkadaşlarının onayını aldıktan sonra garsona söylerdi. Keza bu kez de öyle oldu. Bu duruma yabanco olan tek kişi yeni aralarına katılan Dinçer'di ama onlara ayak uydurması uzun sürmedi.

Yemekler kısa sürede masadaki yerini aldığında, Serdar ağzındaki lokmayı yutup"Bize kendinden söz eder misin Dinçer?"dedi.

Herkes Serdar'ın sorusuyla Dinçer'e baktığında, Dinçer duruşunu dikleştirerek konuşmaya başladı.

"Ankara'dan geliyorum."

"Bunu biliyoruz."diyerek lafa atladı Faruk ve Faruk'u anında bakışlarıyla susturan Serdar oldu.

Serdar Dinçer'e konuşmaya devam etmesi için işaret verdiğinde Dinçer tekrardan söze girdi, bir kaç saniye ne diyeceğini düşündükten sonra.

"28 yaşındayım."

Faruk ağzı yarı dolu bir şekilde "senin ağzından da cımbızla laf alınacak bu belli." dedi ve lokmasını hızlaca yuttu.

"Kardeşin var mı?"

"Kardeşim yok ama kardeşim dediğim bir dostum var."dedi.

" Bende tek çocuğum." dedi Serdar gülümseyerek.

"Peki annen ve baban?"diye sordu bu kez Nilüfer bakışları Dinçer'deyken.

Dinçer bu soruyu bekliyordu. İçini bir kara bulut ele geçirdi. Her anne, baba kelimesini duyduğunda, kalbine bir ağırlık çöküyordu. İnsan zamanla alışıyordu bazı acılara ama yokluk hissi hep kapanmayan yarasıydı.

" Hayatta değiller. "Dinçer sözlerini sarf ettiğinde Nilüfer sorduğu soruya pişman oldu. Ama nerden bilebilir ki o anda sadece Dinçer'in canını da yakmadığını.

Mehtap'da kendi hüzün alemine dalmıştı o anda. Babasını kaybettiğinde o da çok küçüktü ve onunla ilgili hiçbir anısını hatırlamıyordu.

Havadaki kasvetli havayı dağıtma işi Faruk'a düşmüştü. Bir kızla restorantta başından geçen olayı anlatmaya başladığında masadakiler gülme krizine gitmişlerdi. Mehtap ara ara gülümsüyor olsa da, durgundu.

Mekandan ayrılma vakti geldiğinde, hesabı her zaman ki gibi alman usülu ödemişlerdi, tabi Dinçer aralarına yeni katıldığı için bu kez Dinçer'in hesabını aralarında pay etmişlerdi, hoş geldin manasında. Dinçer bu konudaki rahatsızlığını dile getirmekten geri durmamış olsa da, herkes itiraz kabul edilmeyeceğini dile getirdiğinde durumu kabul etmek zorunda kalmıştı.

Mekandan çıktıklarında, Nilüfer Mehtap'ın koluna girmiş ve herkesin gerisinde ilerliyorlardı.

Nilüfer hafta sonu kızına yapacağını doğumgünü partisinin ayrıntıları anlatırken, Mehtap'ın aklı da gözleri gibi Faruk ve Serdar'la yan yana yürüyen Dinçer'deydi.

"Bence ben Sude'nin partisine palyaço değil, striptizci getireyim ha ne dersin?"

Mehtap robotik bir şekilde Nilüfer'e "iyi olur. "cevabını verdiğinde, Nilüfer Mehtap'ın aklının başka diyarlarda olduğunu kendince kanıtlamıştı.

"Mehtap sen beni dinlemiyorsun ki, ben burda boşa konuşuyorum."diyerek serzenişte bulundu.

Nilüfer'e doğru başını geçirdi.

"Hayır dinliyorum.

"Öyleyse en son ne anlatıyordum söyler misin?"

Mehtap aklına gelen ilk cümlesini dile getirdi.

"Giray beyi anlatıyordun."

Nilüfer yüzündeki alınmış ifadeyle"o konu çoktan kapandı."dediğinde Mehtap ne diyeceğini bilemedi. Son kurtarıcı cümlesi de onu yarı yolda bırakmıştı.

***

Akşam mesai bitiminde herkes "iyi akşamlar."diyerek bankadan birer ikişer ayrıldığında, Mehtap annesiyle yaptığı telefon görüşmesi esnasında masadaki dosyaları toparlamak meşguldü.

"Tamam anne unutmam."diyerek kulağı ve omzu arasında sıkıştırdığı telefonu eline alıp kapattığı sırada, bir çift mavi gözle gözleri çakıştı. Ona tebessümle bakan adama nekazeten gülümseyip, çantasını koluna taktı, son kez masasına göz atıp hareketlediğinde kendisini yeni yetmeler gibi hissediyordu. Elini ayağını nereye bırakacağını bilemez haldeydi.

Adımlarını birlikte atan ikili bankanın çıkış kapısına vardıklarında, Dinçer görevlinin açtığı kapıdan önce Mehtap'ın çıkmasına müsade etti.

Görevliye" iyi akşamlar"dileyip dışarıya çıktıklarında ilk konuşan Dinçer oldu. "İyi akşamlar."

Mehtap Dinçer'in ardından aynı cümleyi söylerken içindeki heyecanına bir anlam veremiyordu. Saçmaydı ona göre. Ama elinde değildi.

Yolun ayrı taraflarına doğru dağıldılar. Mehtap arabasına atlayıp annesinin istediklerini almak için marketin yolunu tutarken, Dinçer yabancısı olduğu şehirde kalacak yeri olmadığından tuttuğu oteline gitmek için gördüğü ilk boş taksiye atladı.

***

Mehtap her zamankinden daha erken bir saatte uyandı bu sabah. Kendini ruhen farklı değişik hissediyordu, gece durmadan Dinçer'in yüzü geliyordu gözlerinin önüne sesi kulaklarında takılı kalan plak gibi başa sarıp sarıp dinletiyordu.

Dinçer ıslıklar eşliğinde banyosunu tamamlayıp odasına geçti. Bu gün onun için güzel bir gündü, aslında İstanbul'un kalabalığını sevmeyen biri için İstanbul başka bir güzeldi dün sabahtan itibaren. Hazırlanmasını tamamlayıp, otel odasından ayrıldığında onun da aklındaki tek isim Mehtap ve onun iri kaçamak bakışlarıydı.

Mehtap aynanın karşısından ayrıldığı vakit odanın kapısı aralandı.

Zübeyde Hanım kızına tebessümle bakıyordu."Günaydın."

"Günaydın. "

"Kahvaltı hazır."

"Çantamı alıp geliyorum."

Zübeyde Hanım çayları doldururken, Mehtap annesine doğru yürüyordu. Elindeki çaydanlığı masanın bir köşesine bırakan Zübeyde Hanım sandalyeye yerleşirken Mehtap annesinin karşısındaki sandalyedeki yerini almıştı.

"Yüzün solgun görünüyor, hasta mısın kızım?" diye sordu Zübeyde Hanım. Kızı için hala endişe ediyordu. Bu dünyada başka kimi vardı ki?

Mehtap annesinin yüreğine su serpmek istercesine tebessüm ederek "iyiyim anne, beni merak etme lütfen." dedi.

Zübeyde Hanım kızının bir sıkıntısı olacağını anlayacak kadar onu iyi tanıyordu, ama sık boğaz etmekten kaçındı her zamanki gibi.

Mehtap annesiyle yaptığı kahvaltının çoğunu sessizlik içinde geçirdi.

***

Bankaya giriş yaptığında yol boyu kendine sakin olmasını tembihleyip durdu genç kadın. Sakin ve rahat davranmalıydı, her zaman ki gibi olmalı ve dikkatleri üzerine toplamamalıydı. Sadece önüne bakıp masasına geçti.

Dinçer yüzündeki tebessümle bankadaki güvenlik görevlisi Günaydın deyip masasına doğru ilerledi. Mehtap sesin sahibini bildiğinden kafasını kaldırmadan çalışıyormuş gibi yaptı ama Dinçer onu görmezden gelmedi.

Mehtap'a bakarak "Günaydın." dediğinde Mehtap soğuk bir sesle "Günaydın." dedi.

Dinçer masasına geçerken Mehtap'ın tavrını canını sıkan bir şey olabileceği ihtimalı vardı. Yoksa kendisiyle ne sorunu olabilirdi ki?

Mehtap yaptığı hareketin çocukça olduğunun farkındaydı ama yapması gerektiğini düşünmüştü.

Dinçer'in kendisine baktığını o an için sezimlese de, genç adamla göz göze gelme ihtimaline karşılık vazgeçti.

Bankanın diğer çalışanları birer ikişer bankaya adımını atıp yerlerine geçtiklerinde, Dinçer bir gözüyle sürekli Mehtap'ı takip ediyordu. Herkese sıcak tavır takınırken, neden kendisini görmezden geliyordu. Bu durum öğlen arasına kadar sürdü. Dinçer iyiden iyiye rahatsız olmaya kemdince bunu yapmasında haklı bir sebep arıyordu ama yoktu. Daha dün gelmişti bankaya ve doğru düzgün bir konuşma geçmemişti ki aralarında.

"Dinçer"diyerek kendisine ikinci kez seslenen Serdar'a taraf döndüğünde," Serdar bulunduğu cam olan kabinden çıkıp Dinçer'in yanına geldi.

"Hayırdır pek bir dalgınsın, bir sıkıntın mı var?"

Yan tarafta onların konuşmalarını dinleyen Mehtap, Dinçer'in ne cevap vereceğini merak ediyordu.

"Gece doğru düzgün uyuyamadım."dedi Dinçer düşündüğü asıl konuyu kendisine saklamayı tercih ederek. İlk günden kimi kime şikayet edecekti. Hem ortada elle tutulur bir sebep yokken.

Bankanın çapkını olan Faruk lafa atladı, Serdar'ın omzundan Dinçer'e bakarak. "Hayırdır yoksa, fanfini finfon mu?"

Dinçer yanlarına gelip şifreli konuşan Faruk'un iması ve kaşlarını malum organını diklesiyle "hayır yok öyle bir şey"dedi, verdiği tepki normal değildi. Utanmış ve Mehtap tarafından yanlış bir izlenim bırakmaktan korkmuştu. Onun konuşmalara kulak misafiri olma ihtimalinw karşı.

Faruk" hayırdır bir sorun mu var."diye sorduğunda, Dinçer'in malum organını şüpheyle bakıyordu.

Dinçer hayatında hiç utanmadığı kadar utandı o anda. Bir erkek bile olsa, çapkınlık ona göre bir şey değildi, hele de bir kadına sadece cinsel bir obje olarak bakmak onun karakterine uygun olamazdı.

Dinçer tam Faruk'a çıkışacağı anda olaya sessizliğini bozan Serdar el attı. "Oğlum çocuğu bir konuşturmadın ki, derdi neymiş anlayalım."dedi baskın bir şekilde, "söyle bakalım, derdini?"diyerek gözlerini Dinçer'e sabitledi.

Dinçer ses tonunu biraz yükselterek"Ben oldum olası otelleri sevmem, ama malum buraya yeni geldim ve ev bakmaya fırsatım olmadı. Bir an önce bir ev bulmam gerekiyor."diyerek sözlerini noktaladığında, kendisini huzursuz eden diğer bir konuyu açıkladı. İlki ona özeldi çünkü.

Serdar kısa bir an düşündü ve ardından Mehtap'a seslendi.

Mehtap ona seslenen kişinin yüzüne baktı. "Efendim." diyip.

"Senin binada boş bir daire vardı. Onu tutan oldu mu?"

"Hala tutan olmadı, niye sordun ki?"diyerek onları dinlemediğini kullandığı son cümlesiyle belli ettikten sonra Serdar'ın konuşmasını bekledi.

"Harika o zaman akşam iş çıkışı Dinçer'e evi gösteriyoruz."

Mehtap ne diyeceğini bilemez bir halde şaşkınca Serdar'a bakarken demin ağzından çıkan sözlerin bilincine yeni varıyordu.

Öğlen saatinde arkadaşları yemeğe gittiğinde Mehtap pek iştahı olmadığını söyleyerek bankada kaldı. Çekmecesinden çıkardığı çubuk krakerlerden birinin paketini açıp içinden bir tane çıkardı.

Bir yandan söyleniyor bir yandan hırsla çubuk krakeri kemiriyordu.

Akşam Dinçer'le ev bakmaya nasıl giderdi? Hem onun yakınlığında kendini kaybederdi biliyordu.

Dinçer'in evi tutamamasını sağlayacak bir fikir bulmalıydı. Belki Dinçer'i gözü tutmazdı Şükrü beyin. Sonuçta Şükrü bey seçici ve insan sarrafı bir adamdı. Kesin evi vermezdi iki gündür tanıdığım adama diye düşünürken, yine de bir b planı düşünüyordu zihnini zorlayarak.

Loading...
0%