Yeni Üyelik
14.
Bölüm

1O.Bölüm VAZGEÇMEYE KIYAMAMAK

@karayazar

Mesainin bitimine yakın Mehtap Nilüfer’in yanına gitti.

“Bugün iş çıkışı biraz konuşalım mı? Biraz nefes almak iyi gelebilir.”

Nilüfer, ona bakıp kısa bir an duraksadı. “Mehtap, iş çıkışı zaten hastaneye gideceğim. Başka bir gün belki.” Önemsememiş gibi yaparak.

Mehtap, Nilüfer’in ifade ettiği bu cümleden sonra daha fazla üstelemedi. Nilüfer’in gideceği hastane, belki de alacağı bir kararın son adımıydı.

***

Mehtap, Nilüfer’in dağınık ruh halini fark ettiğinde kararını vermişti. Nilüfer başta kendisi gitmek istemiş, bu zorluğu yalnız göğüslemeyi tercih etmişti, ancak Mehtap onu yalnız bırakmak istemiyordu.

Bankanın önünde yakalamıştı, arkasından koşarcasına gidip.

"Nilüfer bunu tek başına yapmana gerek yok," dedi kararlı bir sesle. Nilüfer’in gözleri dolmuş, yüzü endişeyle gerilmişti.

Nilüfer, iç çekerek uzaklara bakarak mırıldandı, "Mehtap, sağ ol ama… Bu benim kararım. Kimseyi sürüklemek istemiyorum."

Mehtap hafifçe gülümseyerek elini Nilüfer’in omzuna koydu. "Biliyorum, ama bazen kararları tek başımıza alsak da yalnız yürümek zorunda değiliz. Yanında olmak istiyorum."

Nilüfer gözlerini kısarak, yenik bir ifade ile Mehtap’a baktı. "Gerçekten gelmek istiyor musun?" diye sordu, içinde hem minnet hem tereddüt barındıran bir sesle.

Mehtap, Nilüfer'in elini sıkıca tutarak, "Evet, Nilüfer. Bugün orada olmak istiyorum," dedi.

Nilüfer, derin bir nefes alıp sonunda başını salladı. İkisinin birlikte hastaneye gitme kararı böylece kesinleşmiş oldu.

***

Nilüfer direksiyona sıkıca tutunmuş, gözlerini yoldan ayırmadan ilerliyordu. İçinde fırtınalar kopuyor, ancak yüzüne yalnızca bir kararlılık yerleşmişti. Mehtap, yanında sessizce oturuyordu, arada bir Nilüfer’e bakarak destek olmaya çalışıyordu.

Uzun bir sessizlikten sonra Nilüfer, derin bir nefes alıp, kısık bir sesle, "Bazı şeyleri geride bırakmak gerekiyor, biliyor musun? İlerleyebilmek için," dedi.

Mehtap, onun acısını anladığını göstermek istercesine başını salladı. "Kimse kolay diyemez buna," dedi yumuşak bir sesle. "Ama ne olursa olsun, yanında olacağım."

Nilüfer, gözlerini yoldan ayırmadan dudaklarında belirsiz bir tebessümle, "Teşekkür ederim," dedi. "Bu kararı almak… Kolay değil, ama bazen başka çarem kalmadığını hissediyorum."

Araba sessizce ilerlerken, Mehtap Nilüfer'in yüzündeki karmaşık duyguları fark etti. Acı, tereddüt, ve biraz da umut, hepsi bir aradaydı. O an, Nilüfer’in yanında bulunmak bile onun için büyük bir destekti.

***

Nilüfer ve Mehtap hastaneye vardıklarında, ortamın soğukluğu ve beyaz duvarlar, içindeki kararsızlık ve korkuyu daha da derinleştirmişti. Nilüfer, odada bir köşeye oturmuş, elleri titreyerek önündeki hastane formunu incelemeye çalışıyordu ama bir türlü odaklanamıyordu. Zihninde fırtınalar kopuyordu; bir yanda kararı vermek için bekleyen düşünceler, diğer yanda ise Mehtap'ın desteğini hissederek biraz daha güven buluyordu.

Mehtap sessizce yanında oturuyordu ve bir süre hiçbir şey söylemeden, yalnızca yanında oluşuyla bile huzuru bulmuştu Nilüfer.

Sonunda, Nilüfer yavaşça konuştu, sesi titreyerek: “Bunu yapmam gerektiğini biliyorum, ama… Yine de bir adım atmaya korkuyorum.”diyerek itiraf etti.

Mehtap, hafifçe başını eğerek, "Korkmanı anlıyorum, ama unutma ki bu senin kararın. Ne olursa olsun, yanında olacağım. " dedi, yumuşak bir sesle.

Nilüfer, başını eğip gözlerini kapadı. Birkaç saniye boyunca sessizlik vardı, yalnızca nefes alış verişleri duyuluyordu.

Nilüfer, doktorun odasına gitmeden önce birkaç dakika yalnız kalmayı tercih etti. Odaya girmeden önce, hastane koridorunda derin bir sessizliğe büründü. Mehtap, her ne kadar yanında olsa da, bu anı yalnız başına yaşaması gerekiyordu. İçinde bulunduğu ruh hali, bir yanda kararsızlık ve korku, diğer yanda bir rahatlama duygusu arasında gidip geliyordu.

Gözleri, elleriyle sımsıkı kavradığı ceketinin eteklerine kaydı. "Bunu yapmalıyım," diye düşündü, ama kararını pekiştirmekte zorlanıyordu. İçinde büyüyen, her geçen gün kendini daha fazla hissettiren bu can, ona çok şey ifade etmiyordu. Ama bir yanda, bu kadar gerçek, bu kadar canlı bir şeyin varlığı da onu fazlasıyla etkiliyordu. "Bebeğimi aldırmalıyım," diye düşündü, bu düşünce bir an için hafif bir rahatlama getirse de, içindeki boşluk hiç geçmedi.

Bir yandan, Mehtap'ın varlığı, ona bir güven veriyordu. "Yanımda," diye düşündü, "ama bu anı tek başıma yaşamalıyım. Kimse benim yerime bu kararı veremez." Mehtap’ın desteği, güveni, her şeyin ötesindeydi.

"Bu hayat, bu can... Bunu kabullenebilecek miyim?" diye düşündü. Her adımda biraz daha fazla korktu, biraz daha fazla çekindi. Ama sonunda, derin bir nefes alarak, “Bunu yapmam gerek. Bir şekilde her şey sona erecek, bu zorlayıcı hisler geçecek,” diye kendini telkin etti.

Doktorun asistanı isimi söylediğinde Nilüfer olduğu yerden kalkmadan önce Mehtap'la göz göze geldi ve ardından ayağa kalkıp doktorun odasına doğru gergin adımlarla ilerledi.

Nilüfer’in ardından bakan genç kadının, bir an için geçmişi gözlerinin önüne geldi. Kocasının aldatışı, ona hamile olduğunu bile söylemeden, bebeğini aldırmaya mecbur bıraktığı o acı dolu günler… Kalbinde hâlâ silinmeyen bir yara. O gün, yalnız kalmış, bir başına karar vermek zorunda kalmıştı. Şimdi, Nilüfer’i aynı yolda görmek, eski acılarını yeniden hatırlatıyordu.

Nilüfer, hastanenin soğuk odasında, bebek aldırma işlemi için son hazırlıklar yapılırken, gözlerinde derin bir boşluk vardı. Her şeyin sona erdiğini, bir hayatın içinden geçeceğini hissediyordu.

Hastane odasında son hazırlıklar yapılırken, Nilüfer birkaç adım geri çekildi. Odanın sessizliğinde, gözleri duvarda asılı olan yeni doğan bebeklerin resimlerine takıldı. Minik eller, masum bakışlar, yumuşak tenleriyle o bebekler ona bir şeyler fısıldıyordu. O an, karnındaki bebeğini hissetti, bir sıcaklık, bir varlık. O masum, savunmasız hayat... Yavaşça derin bir nefes aldı.

Bir anda, her şeyin anlamı değişti. Bebeğini aldırmak, bu odaya adım atmadan önce verdiği karar, bir anda ne kadar soğuk, ne kadar yanlış hissettirdi. O minik can, içinde büyüyen bir parçasıydı. "Bunu nasıl yaparım?" diye düşündü, gözleri bulanıklaştı. O anda, bir hayatı sonlandırmanın acısının ağırlığını hissetti ve kalbinde bir kırılma başladı.

Bebeğini aldırmaya karar verdiği andan itibaren, bu anı hep bir boşlukla, bir eksiklikle dolacak gibi hissediyordu. Ama duvarda asılı o resimlere baktığında, bir şey değişti. İçindeki o boşluk, bir umutla, sevgiyle dolmaya başladı.

Doktor odasında, sakin bir şekilde derin bir nefes alırken, "Bunu yapamam," diye fısıldadı. Bir hayatı sonlandırmak, hayatta kalmak için doğru bir şeydi belki, ama kalbinde bir his vardı ki, bu kararın doğru olduğuna inanamıyordu. Gözleri, resimlerden, bebeklerden birini seçti ve kalbinin derinliklerinden bir şey yükseldi: "Hayır, bu çocuğu kaybedemem."

Hemen arkasını döndü, hastane odasının soğuk duvarlarına sırtını yaslayarak hızlı adımlarla çıkmaya başladı. O anda içindeki duygular birbiriyle çarpışıyordu, ama bir şey kesindi: Bebeğini kaybetmeyecek, bu kararı almayacaktı...

***

Hastane çıkışı, Nilüfer ve Mehtap adımları yavaş, ruhları hala ağır şekilde yürüyordu. Mehtap, Nilüfer’e yakından bakarak, hastanenin yakınındaki kafeye gitmeleri gerektiğini söyledi. İçeri girdiklerinde, ikisi de bir süre sessiz kaldı. Nilüfer’in gözleri, odaya adım attığı andan itibaren bir değişiklik göstermişti; üzgün, ama bir yanda da bir huzur vardı.

Mehtap, Nilüfer’e oturmaları için bir masa gösterdi. Kahve siparişlerini verirken, Nilüfer gözlerini masa örtüsüne dikti. Bir süre sadece sessizlik vardı. Mehtap, bir şey söylemek istedi, ama önce Nilüfer’in ne düşündüğünü duymak istiyordu.

Sonunda, Nilüfer derin bir nefes aldı ve başını hafifçe kaldırarak Mehtap’a döndü. "Bebeğimi aldırmak üzereydim, Mehtap," dedi, sesi titrek ama kararlıydı. "Ama... bilmiyorum, neyi kaybedeceğimi tam olarak anladım. O bebek, benim bir parçam. Bu kadarını yapamam."

Mehtap, gözlerinde hüzünle başını salladı. "Bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Yani tahmin edebiliyorum."dedi geçmişinde renk vermemek adına.

Nilüfer, bir süre sessiz kaldı ve sonra başını iki yana sallayarak devam etti, "Odaya girdiğimde, o bebek fotoğraflarını gördüm. Minik eller, o küçücük varlıklar... bir an, kendimi onların yerine koydum. Eğer o bebeği aldırırsam, her şeyim bir anda kaybolacak gibi hissetti."

Mehtap, sessizce dinledi. Gözleri hafifçe dolmuştu. "Bazen doğru karar verdiğimize inandığımızda bile, içimizdeki bir şey başka bir yolu işaret eder," dedi, sakin bir şekilde. "Ama senin kararın... Senin hayatın. Ne hissettiysen, o hisle hareket etmelisin."

Nilüfer bir süre sustu, düşünceleri birbirine karışırken, sonra kafasını kaldırıp Mehtap’a baktı. "Bebeği aldırmak zor olacaktı, ama ona bir şans verme kararı... bilemedim, belki de biraz daha uzun bir yolculuk gerektiriyor," dedi, sesindeki kararsızlık hafifçe kaybolmuştu. "Ama yapmadım. O küçük canı kaybetmedim. Bir gün her şey daha iyi olacak, değil mi?"

Mehtap, derin bir nefes aldı ve gülümseyerek başını salladı. "Evet, Nilüfer. Bir gün, her şey yoluna girecek. Ve sen o bebeğin annesi olacaksın."

İçlerindeki ağırlık hafifçe azalırken, birbirlerinin yanında olduklarını hissettiler.

Nilüfer, kahvesinin son yudumunu alırken, Mehtap’a dönüp gözlerinde bir huzur belirdi.

"Sanırım doğru kararı verdim," dedi, sesindeki yorgunluk yerini bir tür hafifliğe bırakırken. "O bebeği kaybetmekten korkuyordum ama... belki de korkularım beni engelliyordu."

Mehtap, başını sallayarak içindeki huzuru hissediyordu. "Evet, Nilüfer. Senin kararın doğru. Artık geriye bakmadan, yoluna devam edebilirsin," dedi, içinden bir şeyin nihayet yerine oturduğunu hissederek.

Bu sırada Dinçer, cep telefonunu cebinden çıkarıp ekrana baktı ve sonra mesajını yazmaya başladı. "Her şey yolunda mı? Merak ettim seni."

Mesajı gönderdikten sonra, ekranı birkaç saniye inceledi, derin bir nefes aldı. Yanıtı beklerken, Mehtap’ın Nilüfer’in yanında olduğunu bildiğinden rahatsız etmek istemedi. Belki de aralarındaki sorunu hal etmişlerdir diye umsa da yine de, bir şeylerin ters gitmiş olabileceğini hissediyordu.

Mehtap, telefonunu eline alıp Dinçer’in mesajını okudu. İçindeki endişeyi hafifletmek için bir şeyler yazması gerektiğini düşündü. Hızla klavye üzerinde parmaklarını gezdirdi ve yazdı: "Her şey yolunda, merak etme. Nilüfer iyi, ben de... iyiyim."

Gönder butonuna bastığında, mesajın karşı taraftan nasıl karşılanacağını düşünmeden duramadı. Birkaç saniye sessizce bekledikten sonra Dinçer’in cevabı geldi. "Buna sevindim."

Telefonu masanın üzerine koyarak derin bir nefes aldı ve Nilüfer’in bakışlarını fark etti. “Her şey yolunda mı?” diye sordu, gözlerinde merak vardı.

Mehtap, hafifçe gülümsedi. “Evet, her şey yolunda,” dedi, ama sesindeki yumuşaklık, bir şeylerin farkında olduğunun işaretiydi.

Dinçer yazdı.“Ne zaman geliyorsun?"

Mehtap kısa bir cevap yazdı. "Birazdan kalkarız. "

Dinçer’den cevap geldi: “Her an seni düşünüyorum. Yanımda olmanı istiyorum.”

Mehtap, telefonu okurken bir sıcaklık hissetti. Bir şeyler söylemek istedi ama parmakları tuşlarda hareket ederken, düşündükleri kelimelere şekil vermekte zorlandı. Sonunda sadece şunu yazdı: “Yanımda olmanı çok isterdim. Sadece seninle olmak istiyorum.”

Dinçer’in cevabı hemen geldi: “O zaman bir an önce gel. Her şey seninle tamam.”

Mehtap, mesajı okuduktan sonra içinde bir rahatlama hissetti. Telefonu masaya koyarak, derin bir nefes aldı. Nilüfer, ona bakarak sessizce bakıyordu. Mehtap’ın yüzündeki huzur, Dinçer ile olan bağının ona verdiği güveni gösteriyordu.

Nilüfer herşeyin farkındaydı. Farkında olmayan gözü aşktan kör olmuş iki kişiydi...

 

 

Loading...
0%