@karayazar
|
Mehtap sabah telefonuna gelen mesajla uyandı: “Günaydın! Kahvaltıyı hazırladım, gelmek istersen seni bekliyorum.” Gülümseyerek telefonu kenara koydu ve hızla hazırlandı. Dinçer’in bu nazik jesti, güne başlamak için harika bir sebepti. Hazırlıklarını yapıp, Dinçer’in evine doğru yol aldı. Dinçer, ona evinin anahtarını vermişti, bu yüzden Mehtap kapıyı çalmadan doğrudan içeri girebiliyordu. Anahtarı çevirip kapıyı açtı, mutfaktan gelen kahvaltı kokusu hemen burnuna geldi. Dinçer mutfakta kahvaltıyı hazırlıyordu ve Mehtap’ı fark ettiğinde gülümseyerek başını kaldırdı. “Günaydın, hanımefendi. Hoş geldiniz.” Mehtap gülümseyerek içeri adımını attı, “Günaydın, kahvaltı çok güzel görünüyor, yine özenmişsiniz.” Dinçer, “Evet, ama bu sefer sadece kahvaltı değil, çayı da unutmadım. Senin şekersiz çayını hazırladım,” dedi hafifçe gülümseyerek. Mehtap şaşkın bir şekilde gülümsedi, “Aaa, gerçekten mi? Demek ki bugün de her şey en ince detayına kadar düşünülmüş,” dedi, tatlı bir şekilde takılarak. “Umarım beğenirim, o zaman.” Dinçer, şefkatle gözlerini ona dikerken, “İnşallah. Çayının şekersiz olduğu gibi, her şeyin de tam istediğin gibi olmuştur,” dedi. Mehtap, çayı alıp bir yudum içtikten sonra gözleri parladı. “Harika olmuş! Demek ki çay ustalığında da sınır tanımıyorsun, değil mi?” Dinçer gülerek, “Afiyet olsun"dedi. Birlikte kahvaltı yaparken, aralarındaki diyalog tatlı tatlı devam etti. Dinçer, işlerin yoğun olduğundan bahsederken, Mehtap da bankadaki birikmiş işler hakkında konuştu. “Bugün işler biraz birikti, ama halledeceğim,” dedi Mehtap, kahvaltısını bitirirken. “Sabahları böyle dinlenmek güzel.” Dinçer de, “Bunu birlikte yapabiliyoruz, bu rahatlık çok kıymetli,” diye ekledi. Kahvaltıyı bitirdikten sonra birlikte masadan kalktılar. Dinçer masayı toparlarken, “Beni bekle beraber çıkalım.,” dedi. Mehtap gülümsedi, “ Bekliyorum zaten.” İkisi de binadan çıkarken, yan komşularından biri şaşkın bir şekilde onları izliyordu. Mehtap, Dinçer’e yaklaşarak, “Sanırım hâlâ alışamadılar bizi gördüklerine,” dedi. Dinçer gülerek omuz silkti, “Varsın alışmasınlar. Biz böyle iyiyiz.”
*** Mehtap ve Dinçer bankaya girdiklerinde, atmosfer oldukça yoğundur. Çalışanlar hızlıca işlem yapıyor, telefonlar çalıyor, fakat her şey hızla ilerliyormuş gibi görünse de, Mehtap bankanın içindeki gergin enerjiyi hemen hisseder. Dinçer ise, adımlarını sakin bir şekilde atar, yüzünde alışık olduğu bir rahatlıkla. Mehtap, masasına geçtiğinde, bilgisayarına odaklanmaya başlar, ama içerideki sesler ve ortam onu biraz tedirgin eder. Dinçer de hemen arkasında, dosyalarına göz atarken, birden bir sesle Mehtap'ı uyarır. "Mehtap, dikkat et," diye seslenir, çünkü Mehtap masanın köşesindeki bir dosyayı düşürmüştür. Mehtap, biraz utangaç bir şekilde gülümseyerek, "İyi başladık," dedi. Serdar ve Faruk’ın köşedeki yüksek sesle konuşmaları, dikkat çekici bir hal alır. Dinçer, seslerini fark eder, fakat çok önemsemez. "Bu ikisinin her zaman gergin konuşmaları bir şeylerin habercisi olur," der, sıradan bir şekilde. Mehtap, hafifçe gülerek, " kimseyi şaşırtamazlar zaten," diye cevap verir. Bir süre sessizce çalışırlar, fakat bankadaki hareketlilik devam eder. Dinçer, birkaç imza atıp, bir dosyayı alırken Mehtap’a bakar ve kısa bir an için, "Bugün biraz farklı bir şeyler olabilir gibi hissediyorum," dedi. Mehtap, kafasını kaldırıp ona bakar, biraz şaşkın, ama sonra gülümseyerek"Bakalım ne olacak," dedi. Aralarındaki sessizlik, bir anlığına her şeyi daha derin kılar.
*** Akşam karanlığı yavaş yavaş şehri sararken, Mehtap ve Dinçer salaş balıkçı restoranına doğru ilerliyordu. Mehtap, elini Dinçer’in avucunda hissetmesine rağmen zihnindeki endişeleri bastıramıyordu. Restorana yaklaştıkça, avuç içlerinin hafifçe terlediğini fark etti ve bunu fark ettirmemeye çalışarak sessiz kaldı. Dinçer, Mehtap’ın adımlarının biraz yavaşladığını fark etti. Yanına dönüp gülümseyerek, “Her şey yolunda mı?” diye sordu, sesi sakin ve güven vericiydi. Mehtap başını hafifçe salladı. “Evet, sadece... Sanırım biraz gerginim. Burak’la ilk kez tanışacağım sonuçta.” Dinçer gülümsemesini genişletti, “Gergin olmana gerek yok, Burak seni sevecek. Hem, kendini bu kadar sorgulama. Benim için önemli olan sensin, tamam mı?” Mehtap, Dinçer’in bu sözleriyle biraz rahatladı. Ama yine de içinde Burak’ın Dinçer’le ilişkilerini nasıl değerlendireceğine dair bir merak ve hafif bir tedirginlik vardı. Sessizce yürümeye devam etti. Restoranın kapısına yaklaştıklarında, dışarıdan gelen hafif bir müzik sesi ve insanların sohbetleri duyuluyordu. Kapının üzerindeki eski neon tabela titrek bir şekilde yanıyordu. Dinçer, kapıyı açarken Mehtap’a dönüp, “Burası tam bir klasik,” dedi şakayla karışık. “Seni burada ağırlamak ayrı bir keyif olacak.” Mehtap hafifçe güldü. “Öyle umuyorum.” Restoranın sıcak atmosferine adım attıklarında, duvarda asılı balık ağları ve ahşap masaların doğal dokusu onları karşılamıştı. Dinçer etrafa göz gezdirirken Burak’ı gördü. “İşte, bizi bekliyor,” dedi ve Mehtap’a dönüp göz kırptı. Masaya yaklaştıklarında Burak ayağa kalktı. Dinçer’le el sıkışıp kısa bir gülümsemeyle Mehtap’a döndü. “Merhaba, Burak ben. Tanıştığıma memnun oldum.” Mehtap elini uzatırken hafif bir gülümsemeyle cevap verdi. “Merhaba, bende memnun oldum. Bende Mehtap.” Burak, sıcak bir tebessümle başını salladı. “Adınızı zaten biliyorum. Dinçer’den çok duydum, ama böyle tanışmak çok daha güzel.” Mehtap, kısa bir an tereddüt etti. Burak’ın samimi yaklaşımı bir yandan rahatlatıcı, diğer yandan Dinçer’in ne kadar çok şey paylaştığını düşündürüyordu. Gülümseyerek, “Umarım çok şey anlatmamıştır,” dedi, sesi hafifçe neşeliydi ama içinde merak vardı. Dinçer, bu diyaloga katılarak gevrek bir kahkaha attı. “Korkma, sadece güzel şeyler söyledim.” Burak, onların bu tatlı diyaloğunu izlerken garsona dönüp mezeleri sipariş etti. Ardından tekrar Mehtap’a dönerek, “Dinçer’in hayatına giren biriyle tanışmak benim için önemli. Onu çocukluğundan beri tanıyorum; mutluluğu beni de mutlu ediyor.” Bu sözlerle Mehtap’ın yüzünde bir sıcaklık belirdi. Burak’ın samimiyeti, baştaki gerginliğini yavaş yavaş azaltıyordu. Ancak içten içe, Dinçer’in onun hakkında Burak’a ne anlattığını hâlâ merak ediyordu. Garson masaya birkaç küçük meze tabağı bırakırken Burak, Dinçer’e dönüp gülerek konuşmaya başladı: “Dinçer, hatırlıyor musun çocukken hep gizli planlar yapardık? Özellikle o yaz tatilinde, hani balık tutmak için kaçak bir şekilde dedemin göletine girmiştik.” Dinçer kahkahayla başını salladı. “Tabii ki hatırlıyorum. Göle ağ atacağımız yerde elimizle balık yakalamaya çalışmıştık. Sonra dedenin bizi suçüstü yakalayıp eve kadar kovaladığı anı unutamam.” Burak kahkahasına hâkim olamayarak devam etti. “En komiği, balık yerine sadece çamur yakalamış olmamızdı. Dedem bize günlerce ders verdi.” Mehtap, onların bu eğlenceli anısını dinlerken yüzünde samimi bir tebessüm belirdi. O sırada Burak, Mehtap’a dönüp, “Ama Dinçer o günlerden bu yana çok değişti. Eskiden böyle planları hep benim başıma patlatırdı, şimdi ise her şeyi sağlam adımlarla yapıyor gibi görünüyor.” Dinçer, şaka yollu bir şekilde omuz silkerek, “Ne yapayım, büyümek zorunda kaldık,” dedi. Mehtap, aralarındaki bu dostluğu sessizce takdir ederek izliyordu. İçinde bir yerlerde, bu sıcak ve doğal sohbetin parçası olma hissi onu mutlu ediyordu. Ancak yine de Burak’ın onu gerçekten nasıl değerlendirdiğini merak ediyordu. Burak, sanki Mehtap’ın bu düşüncelerini hissetmiş gibi, ona dönerek yumuşak bir sesle, “Mehtap, seninle ilgili birçok güzel şey duydum. Dinçer’in yüzündeki o ifadeyi gördükçe ne kadar doğru bir insan olduğunu anlayabiliyorum,” dedi. Mehtap bu sözler karşısında hafifçe kızardı. “Teşekkür ederim, bu gerçekten çok nazikçe.. Yani, birbirimizi hâlâ daha iyi tanıma aşamasındayız.” Dinçer, ona dönüp hafifçe elini sıkarken gülümseyerek ekledi, “Ama bu aşama, en güzel kısım.” Masadaki hava daha da yumuşamış ve sıcak bir samimiyete bürünmüştü. Mehtap, Burak’ın dostça yaklaşımlarının, başta hissettiği tedirginliği tamamen ortadan kaldırdığını fark etti. Restoranın sıcak ışıkları altında, üçü arasında kurulan bu bağ, herkesin yüzündeki gülümsemeye yansıyordu. Masada sohbet ilerlerken Burak, bir an sustu ve ardından Dinçer’e dönerek hafifçe gülümsedi: “Bu hikâyeleri anlatıp duruyoruz ama Mehtap şimdiye kadar benim de geçmişimi merak etmiş olmalı.” Mehtap hafifçe gülümseyerek, “Evet, biraz merak ettim açıkçası. Dinçer’den sizi duyuyorum ama detaylara pek girmedi.” Dinçer, Mehtap’a dönüp, “Burak benim gibidir,” dedi. “O da yetiştirme yurdunda büyüdü.” Mehtap, bu açıklama karşısında bir an sustu. Dinçer’in ses tonundaki sakinlik ve Burak’ın yüzündeki rahat ifade, bu durumun onlar için konuşulması zor bir şey olmadığını gösteriyordu. Burak, rahat bir şekilde omuz silkerek konuşmaya başladı. “Evet, ben de yetiştirme yurdunda büyüdüm. Ama şanslıydım. On dört yaşındayken beni bir aile evlat edindi. Bana güzel bir hayat sundular. Beni gerçekten sevdiler, bu yüzden kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim.” Mehtap, Burak’ın bu açık ve samimi ifadesi karşısında duygulandı. “Bu gerçekten çok güzel bir şey. Yani, seni seven bir ailenin parçası olmuşsun.” Burak gülümsedi. “Evet, öyleydi. Ama orada, yurttayken tanıdığım insanlar da benim için çok önemliydi. Mesela Dinçer... O zamanlardan beri benim dostum. Biz, hayatta birbirine tutunan insanlarız.” Dinçer, Mehtap’a dönerek, “Burak benim için hep bir kardeş gibi olmuştur,” dedi. “O günlerden bugüne, iyi kötü ne yaşadıysak birlikte atlattık.” Mehtap, bu derin bağ karşısında onları takdir edercesine gülümsedi. İçten bir şekilde, “Siz ikinizin dostluğu gerçekten çok özel. İnsanın hayatında böyle bağlar kurabilmesi büyük bir şans,” dedi. Burak, masaya yayılan bu duygusal atmosferi hafifletmek istercesine, “Ama Dinçer’in küçükken ne kadar inatçı olduğunu biliyor musun? Yurttayken bir keresinde bir tatlı için bütün gün yemek yememişti, sırf o tatlıyı istiyor diye.” Dinçer gülerek başını iki yana salladı. “Şimdi eski hikâyelerimi anlatmaya başlayacaksan, ben de seninkileri anlatırım!” Masadaki hava yeniden neşelendi. Mehtap, Dinçer ve Burak’ın bu dostça atışmalarını izlerken kendini onların bu sıcak dostluğunun bir parçası olarak hissetmeye başlamıştı. *** Akşam, restoranın sıcak atmosferi yerini hafif bir serinliğe bırakırken Mehtap, Dinçer ve Burak kapıya doğru ilerliyordu. Masadaki neşeli sohbet, samimi bir şekilde noktalanmıştı. Mehtap, Burak'ın sıcak ve dostane tavırlarıyla rahatlamış, başta hissettiği tüm gerginlikten eser kalmamıştı. Kapıya vardıklarında Burak, hafif bir espriyle Dinçer’e dönüp, “Arabayla geldiniz ama sizi bırakmak için bir bahanem olsa fena olmazdı,” dedi, ardından Mehtap’a bakarak, “İnsan böyle misafirleri kolay kolay göndermek istemiyor.” Dinçer güldü. “Bahaneye gerek yok, Burak. Misafirlik başka sefere kalsın.” Mehtap da hafifçe gülümsedi. “Bu kadar nazik olduğunuzu bilmiyordum. Teşekkür ederim.” Burak, hafifçe başını eğip ciddiyetle, “Dostlar baş tacı, Mehtap Hanım. Dinçer gibi bir arkadaşınız olunca o dostluk iki kat değer kazanıyor,” dedi. Dinçer, Burak’ın omzuna hafifçe dokunarak, “Bunu bir iltifat olarak kabul ediyorum,” dedi ve gülümseyerek ekledi, “Ama bir dahaki sefere seni misafir ederiz.” Burak, elini uzatarak önce Mehtap’a, sonra Dinçer’e elini sıktı. “Bana her zaman kapınız açık olduğunu biliyorum. İyi akşamlar,” dedi. Dinçer ve Mehtap, Burak’tan ayrılıp arabalarına doğru ilerlerken, Mehtap sessizliği bozarak, “Burak gerçekten çok sıcakkanlı bir insan. Sizi anladıkça dostluğunuzun kıymetini daha iyi görüyorum,” dedi. Dinçer, Mehtap’a dönüp bir an gözlerinin içine baktı. “Hayatımda çok az insana böyle güvenebildim. Burak da onlardan biri. Ama şimdi benim en kıymetlim sensin,” dedi ve Mehtap’ın elini tuttu. Mehtap, bu sözlerin içtenliğini hissederek gülümsedi. Sessizliğin eşlik ettiği bir huzur içinde arabalarına doğru yürümeye devam ettiler.
|
0% |