@karayazar
|
Mehtap, halsiz bir şekilde yatağında doğrulup başını ellerinin arasına aldı. Gözleri ağırlaşmış, vücudu yorgun düşmüştü. Boğazındaki yanma ve burnundaki tıkanıklık, üşüttüğünün açık bir göstergesiydi. Telefonunu eline alıp Dinçer’e kısa bir mesaj yazdı: "Dinçer, bugün işe gelemeyeceğim. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum." Mesajı gönderdikten sonra telefonu yanına bıraktı ve yastığına yaslandı. Uyuyup dinlenmek istiyordu, ama içindeki huzursuzluk peşini bırakmıyordu. Derin bir nefes alıp battaniyesine daha sıkı sarıldı. Yaklaşık kırk dakika sonra kapının zili çaldı. Mehtap, zil sesini duyunca şaşırdı. Gelenin kim olduğunu tahmin edemedi, ama kalkıp kapıyı açması gerektiğini biliyordu. Yavaşça yerinden doğrulup, hırkasını omuzlarına geçirerek kapıya yöneldi. Kapıyı açtığında karşısında Dinçer’i gördü. Elinde bir poşetle hafifçe gülümsüyordu. “Sabah sabah sürpriz yaptım,” dedi, ama sesindeki endişeyi gizleyemiyordu. Mehtap, şaşkınlıkla, “Dinçer? Neden buradasın? İşte olman gerekmiyor mu?” diye sordu. Dinçer, kapıyı kapatırken bir yandan da montunu çıkardı. “Senin işe gitmediğin bir gün benim de gitmemem demektir,” dedi ve salona geçti. Mehtap, yavaşça onun arkasından yürüdü. “Beni böyle mi kontrol ediyorsun?” dedi, hafif bir alayla, ama sesi zayıftı. Dinçer, elindeki poşeti mutfağa bıraktı ve geri dönerek Mehtap’a baktı. “Kontrol değil, merak,” dedi ciddi bir ifadeyle. “Kendini kötü hissettiğinde yalnız kalmanı istemem.” Mehtap, oturmak için kanepeye doğru yürüdü. “Ama işin var,” dedi hafif bir sesle. Dinçer yanına oturup, “İşim bekler. Senin iyi olman daha önemli,” diye karşılık verdi. Dincer mutfağa geçip hızlıca poşetten çıkardığı limon ve balı hazırladı. Kaynattığı suyun içine limonu sıkıp bir bardağa doldurdu. “Hadi, biraz iç. Daha iyi hissedeceksin,” diyerek Mehtap’a uzattı. Mehtap, bardağı alırken sessizce teşekkür etti. Bardaktan bir yudum alıp, “Çok abartıyorsun. Sadece biraz üşüttüm,” dedi. Dinçer, kaşlarını çatarak, “Abartıyorsam bu, seni önemsediğim içindir,” dedi ve Mehtap’ın alnına dokundu. “Ateşin var. Dinlenmen lazım.” Mehtap, hafifçe gülümseyerek gözlerini kapadı. “Dinçer, bu kadar telaş yapmana gerek yok. Kendimi toparlarım.” Dinçer, telefonunu çıkararak kısa bir mesaj yazdı Nilüfer’e. "Bugün için önemli bir işim çıktı. Beni idare eder misin?" Nilüfer yılların müşterisi Mahmut beyin dosyasının pürüzlerini gidermekle meşgulken göz ucuyla telefonuna gelen mesajı gördü ve hızla açıp okudu ve ardından cevap yazdı. "İzinlisin." Dinçer gelen mesajı okuduktan sonra Mehtap’a dönerek, “Bugün burada kalacağım. Yalnız bırakmayacağım seni,” dedi. Mehtap itiraz etmek istese de, Dinçer’in kararlılığı karşısında sustu. “Peki, madem öyle,” dedi yavaşça. *** Öğleden sonraya doğru Dinçer, mutfakta çorba hazırlarken Mehtap salonda kanepeye uzanmış, hafifçe uyukluyordu. Dinçer, çorbayı servis tabağına koyup yanına geldi. Mehtap’ı hafifçe uyandırarak, “Hadi, biraz ye,” dedi. Mehtap, gözlerini aralayıp ona baktı. “Dinçer, buna gerçekten gerek yoktu. Bu kadar zahmet...” Dinçer, hafif bir gülümsemeyle, “Senin için zahmet olmaz,” dedi ve çorbayı masanın üzerine koydu. “İyileşene kadar yanındayım, bunu bil.” Mehtap, onun bu kadar kararlı olmasına karşı koyamadı. İçten içe, Dinçer’in varlığı onu rahatlatıyor ve kendini daha güvende hissettiriyordu. Dinçer’in yanında olmak, hasta bir günü bile anlamlı kılıyordu. Mehtap, çorbasını içerken bir an duraksadı ve Dinçer’e baktı. “Bunu neden yapıyorsun?” diye sordu. Sesi, merakla birlikte hafif bir duygusallık taşıyordu. Dinçer, onun gözlerine baktı. “Çünkü seni seviyorum,” dedi, gayet doğal bir tonda. “Senin üzülmene, hasta olsan bile yalnız kalmana dayanamam.” Mehtap, gözlerini kaçırarak bir şey demedi. Elindeki kaşığı tabağa bıraktı ve yavaşça arkasına yaslandı. “Teşekkür ederim,” dedi alçak bir sesle. Dinçer, biraz daha yaklaşarak onun elini tuttu. “Bu teşekkür edecek bir şey değil. Sadece olması gereken bu.” Mehtap, onun elinin sıcaklığını hissederken gözleri doldu. Dinçer’in bu kadar içten ve koruyucu olmasına alışkındı ama hasta olduğu için bu kadar çaba harcamasını beklemiyordu. “Bazen çok düşüncelisin,” dedi hafif bir tebessümle. Dinçer, başını hafifçe yana eğerek gülümsedi. “Bazen mi? Hep öyle değil miyim?” diye takıldı. Mehtap gülerek başını salladı. “Pek sayılmaz.”
***
Gün ilerledikçe Mehtap biraz daha toparlanmıştı. Dinçer, bütün gününü onunla geçirmekten hiç şikayet etmemişti. Bir ara balkona çıkıp kısa bir telefon görüşmesi yaptı, ardından Mehtap’ın yanına döndü. “İş yerinden aradılar mı?” diye sordu Mehtap. Dinçer, koltuğa oturup rahat bir şekilde yayıldı. “Evet, her şey yolunda. Kimse panik yapmadı,” dedi sakin bir ifadeyle. “Dinçer, keşke gitseydin. Belki önemli bir şey vardır,” dedi Mehtap, biraz suçlu bir ifadeyle. “Senin yanında olmak daha önemliydi. Bunu kafana takma,” diye karşılık verdi Dinçer. “Şu an burada olmayı tercih ediyorum.”
***
Akşamüstü, Dinçer Mehtap’ın yemek yemesi için mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Mehtap ise salonda, battaniyesine sarılmış bir şekilde oturmuş, onun mutfaktan gelen seslerini dinliyordu. Hasta olmasına rağmen, Dinçer’in varlığı ona güç veriyordu. Dinçer, mutfağın kapısında belirdi ve gülümseyerek, “Bir şey istiyor musun?” diye sordu. Mehtap, ona dönüp hafifçe başını salladı. “Sen buradasın ya, başka bir şeye gerek yok,” dedi, sesi yumuşak ama duyulabilecek kadar netti. Dinçer bir an durdu, Mehtap’ın sözleri karşısında şaşkınlıkla karışık bir mutluluk hissetti. Gülümseyerek yaklaştı ve sehpanın kenarına oturdu. “Bunu gerçekten hissediyorsan, benim için her şeye değer,” dedi, gözlerini Mehtap’ın gözlerinden ayırmadan. Mehtap, ona gülümsedi ve gözlerini kaçırdı. “Her zaman hissettiğim bir şey. Ama bazen söylemek zor geliyor.” Dinçer, elini Mehtap’ın battaniyeye sarılı ellerine koydu. “Bana söylemekten çekinme. Çünkü ben her zaman burada olacağım,” dedi. O an, aralarındaki sessizlik huzur doluydu. Mehtap, hasta olduğu halde kendini hiç olmadığı kadar güvende hissetti. Dinçer, onun için sadece yanında olan biri değil, her şeyiydi. Dinçer, Mehtap’ın biraz daha rahat hissetmesini sağlamak için yerinden kalktı ve salondaki camı hafifçe araladı. “Hava biraz ağırlaşmış gibi, temiz bir nefes alırsın,” dedi. Mehtap, battaniyesinin içinde hafifçe doğrularak ona baktı. “Soğuk almayalım da,” diye mırıldandı, sesi iyileşmenin habercisi gibi daha canlıydı. Dinçer, pencereyi biraz aralık bıraktıktan sonra yanına geri döndü. “Zaten grip olmuşsun, daha fazlasını eklemeyelim,” dedi şakayla karışık bir ses tonuyla. Mehtap, gözlerini devirdi ve hafifçe gülümseyerek, “Sana inat iyi olacağım,” dedi. “İnat mı? Sanki hep nazlıymışsın gibi davranıyorsun,” dedi Dinçer, ama bu sözlerinde alaydan çok sevgi vardı. Mehtap cevap vermedi, sadece gözlerini ona dikti. Bu bakış bile Dinçer’e yeterince şey anlatıyordu. “Benim iyileşmem, senin böyle yanımda olmana bağlı,” dedi sessiz bir şekilde, ama Dinçer onu net bir şekilde duydu. Dinçer biraz daha yaklaştı, yüzünde hafif bir ciddiyet vardı. “O zaman iyileşeceksin. Çünkü seni böyle halsiz görmek beni de hasta eder,” dedi, eliyle Mehtap’ın yanağına hafifçe dokunarak. Mehtap, başını yana eğerek onun dokunuşunu hissetti. “Beni böyle şımartmaya devam edersen, daha da zor iyileşirim,” diye mırıldandı. Dinçer gülümseyerek ayağa kalktı. “O zaman sana çay getiriyorum. Hem şımartırım hem de iyileştiririm,” dedi, mutfağa doğru yönelirken. Mehtap arkasından bakıp hafifçe gülümsedi. Dinçer’in varlığı, sadece fiziksel değil, duygusal olarak da bir şifa gibiydi. Biraz sonra Dinçer, elinde iki bardak çayla geri döndü ve sehpanın üzerine koydu. “Limonlu. Hafif bir bal da ekledim,” dedi, bardağı ona uzatırken. Mehtap çayı alıp yudumlarken, “Doktor mu oldun, yoksa her hasta kadını böyle mi iyileştiriyorsun?” diye sordu, hafif bir alayla. Dinçer, ona ciddi bir bakış atıp, “Bu sadece sana özel bir tedavi,” dedi. Sessizlik, aralarındaki sıcak gülümsemelerle dolmuştu. Mehtap, çayını içerken, Dinçer ona bir şey hissettirmek istemese de gözlerinin onu izlediğini fark etti. “Ne düşünüyorsun?” diye sordu Mehtap, çayını masaya bırakırken. Dinçer başını yana eğdi. “Seni düşünüyorum. İyileştiğini görmek için bekliyorum,” dedi basit ama etkili bir ses tonuyla. Mehtap, derin bir nefes aldı ve ona minnetle baktı. “Beni böyle sevmen bazen ağır geliyor, biliyor musun?” dedi yavaşça. Dinçer, kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Ağır geliyorsa, biraz da ben taşırım,” dedi ve gülümsedi. Sonraki saatler, Mehtap’ın rahatlaması ve Dinçer’in yanında olmaktan duyduğu huzurla geçti. İkisinin arasındaki diyaloglar kısa ama anlam doluydu. Dinçer, Mehtap’ın yanında olduğu her anın kıymetini bildiğini, Mehtap ise onun desteğiyle iyileşeceğini hissediyordu.
***
Akşam olduğunda, Mehtap kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı. Dinçer, yerinden kalkıp montunu giymeye hazırlanırken, Mehtap hafif bir tereddütle, “Gitme, biraz daha kal,” dedi. Dinçer, montunu askıya geri asıp ona döndü. “Bunu duymamı beklediğin için mi geç söyledin?” dedi gülerek, ama sesinde yumuşak bir ton vardı. Ardından tekrar onun yanına oturdu. Mehtap, başını omzuna yasladı ve birkaç saniye sessiz kaldı. “Sadece yalnız kalmak istemedim,” diye fısıldadı. Dinçer, gülümseyerek saçlarını okşadı ve “Yalnız değilsin. Hiçbir zaman olmayacaksın,” dedi. Mehtap, bu sözleri duyduğunda derin bir rahatlama hissetti. Bir süre sessizlik içinde kalıp sadece birbirlerinin varlıklarını hissettiler. Dinçer, onu rahatlatan bu sessizliği bozarak, “Bazen insanın yanında olması yetiyor, değil mi?” diye sordu. Mehtap, başını kaldırıp ona bakarak, “Evet, gerçekten de öyle,” dedi. “Bazen konuşmaya gerek bile yok. Sadece burada olmak... önemli.” Dinçer, biraz daha yaklaşıp gözlerinde huzur arayan bir bakışla ona baktı. “İstediğin zaman, her zaman burada olurum,” dedi. “Sana destek olmak, sadece fiziksel olarak değil, duygusal olarak da hep senin yanındayım.” Mehtap, bu sözler karşısında biraz daha rahatladı. İçindeki bütün gerginlik, Dinçer’in varlığıyla dağılmıştı. “Bunu hissetmek çok güzel,” dedi, sesi hafif titrek ama içten. “Birini gerçekten yanında hissedebilmek… Değerli.” Dinçer, Mehtap’a daha da yakınlaştı, ama bu sefer dokunma isteğiyle değil, sadece birbirlerinin varlıklarını daha fazla hissedebilmek için. “Bunu asla unutma. Benimle her şey daha kolay olacak,” dedi. Mehtap, Dinçer’in yanındaki huzuruyla içindeki tüm gerginliği atmıştı. Onun sıcaklığı, her geçen dakikada daha fazla kendini hissettiriyor ve Mehtap, Dinçer’in varlığını bir tür güven kaynağı olarak hissediyordu. O an, dünyadan hiçbir şey istemediği, sadece burada, birlikte olmak istediği bir andı. Dinçer, bir süre sessizce yanında oturup Mehtap’ı izledi. Ardından telefonunu cebinden çıkarıp ekrana bakarken, gülümseyerek Mehtap’a döndü. “Burak’la konuştum biraz önce,” dedi. “Senin hakkında çok güzel şeyler söyledi. Gerçekten seni çok beğenmiş, o kadar samimi ve içtendi ki, sadece iyi şeyler düşündüğünü söyledi.” Mehtap, gözlerini hafifçe kısıp Dinçer’e baktı. “Gerçekten mi? Ne güzel… Bunu duyduğuma sevindim,” dedi, gözlerinde bir miktar rahatlama hissiyle. Dinçer telefonu cebine koyarken, gülümsemesini kaybetmeden devam etti. “Evet, ama bir şey daha sordu. ‘Ne zaman tekrar bir araya geleceğiz?’ dedi. Yani, seninle buluşmayı çok istiyor, açıkça söylemek gerekirse.” Mehtap, Dinçer’in bu sözlerinden biraz daha rahatlayarak gülümsedi. “Bunu duymak çok güzel. Tabii, seve seve tekrar buluşuruz,” dedi, hafifçe gülerek. Dinçer, Mehtap’ın rahatladığını görünce hafifçe gülümsedi. "Misafir ağırlama sırası bizde, değil mi?" dedi, gözlerinde hafif bir parıltı belirdi. Mehtap gülümseyerek, "Evet, Burak'ı kendi evimde ağırlamak istiyorum," dedi. "Onunla daha fazla vakit geçirmek güzel olur." Dinçer, bu öneriye bir an şaşkınlıkla baktı. "Gerçekten mi? Kendi evinde ağırlamak istiyorsun?" diye sordu, biraz daha emin olmak için. Mehtap başını sallayarak, "Evet, neden olmasın?" dedi. "Hem iyileştikten sonra biraz daha hareketlenmek iyi gelir, bana da." Dinçer, biraz düşündü, sonra gülümseyerek, "Tabii, emin ol, harika olur," dedi. "Ama önce senin iyileşmeni beklememiz gerek, değil mi?" Mehtap gülerek, "Evet, önce iyileşmem gerek," dedi. "Ama Burak'ı ağırlamak için sabırsızlanıyorum." Dinçer, ona bir kez daha bakarak, "Bence Burak da çok sevinir. Misafir ağırlamak her zaman keyifli," dedi, Mehtap’a olan güveni ve mutluluğu yüzünden okunuyordu. Mehtap, Dinçer’in cevabıyla rahatladı. Bu kadar basit bir konuşmanın ardından, Burak’ı gerçekten evinde ağırlayacak olmanın verdiği heyecanı hissetti. Hem Burak’la hem de Dinçer’le daha fazla vakit geçirebilirdi. "O zaman, iyileşince bir plan yapalım. Ne zaman uygun olur, ona göre ayarlarız," dedi. Dinçer, bir kez daha gülümsedi ve Mehtap’a yakınlaştı. "Tabii ki, önce senin iyileşmen gerek ve bu kararı verdiğin için teşekkür ederim." Mehtap, Dinçer'in bu sıcak sözleriyle kendini daha huzurlu hissetti. "Burak artık benim için de önemli biri," dedi. Dinçer, Mehtap’a bakarak, "Birlikte geçirdiğimiz her an daha da kıymetli oluyor," dedi.
|
0% |