@karayazar
|
Yağmur damlalarının camdaki yavaş melodisi odanın huzurlu sessizliğine karışıyordu. Mehtap, uyku mahmurluğuyla gözlerini araladı. Gözleri yorgun olsa da kendini garip bir şekilde güvende hissetti. Başını hafifçe yana çevirdiğinde, Dinçer’in yüzünü gördü. Yüzünde alışılmadık bir dinginlik vardı. Normalde sürekli bir şeyler düşünen, gözlerinden hafif bir mesafe okunan Dinçer, bu kez sanki tüm dünya durmuş gibi sakindi. Mehtap kıpırdanırken Dinçer gözlerini araladı. Hafif kısılmış bir sesle, “İyi misin? Kendini nasıl hissediyorsun?” diye sordu. Mehtap, yastığa yaslanarak omzunu silkti. “Fena değilim. Yorgunluğum biraz geçmiş gibi ama hâlâ tam toparlanamadım galiba.” Dinçer başını hafifçe yana eğip onu inceledi. “Dün çok halsizdin. Eğer bir şeye ihtiyacın varsa, hemen söyle. Kalkmana gerek yok,” dedi. Mehtap hafifçe gülümsedi. “Merak etme, iyiyim. Senin sayende sanırım,” diye ekledi. Dinçer’in yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yayıldı. “Ben bir şey yapmadım. Sadece yanında kaldım.” Mehtap, onun bu mütevazı tavrını fark edip tebessüm etti. “Bazen bu bile yeterli oluyor,” dedi yavaşça. Dinçer, yastığına yaslanarak gözlerini tekrar ovuşturdu. “Kalkıp sana bir çay yapayım mı? Ya da bir şeyler hazırlayayım?” Mehtap şaşkınlıkla başını iki yana salladı. “Olur mu öyle şey? Sen bütün gece başımda bekledin, şimdi de sana kahvaltı hazırlatmam,” dedi kararlı bir şekilde. Dinçer alaycı bir ifadeyle kaşlarını kaldırdı. “O zaman senden rica ediyorum. Eğer hâlâ yorgunsan, yerinden kalkmayacaksın. Anlaştık mı?” Mehtap, onun bu korumacı tavrına hafifçe güldü. “Peki, anlaştık. Ama sonra kahvaltıyı ben hazırlayacağım,” dedi. Dinçer bir süre sessiz kaldı. “Tamam,” dedi sonunda, usulca. Ardından ekledi: “Ama acele etmene gerek yok. Sadece burada biraz daha dinlen.” Yağmurun ritmik sesi ve bu basit konuşma, odanın içinde alışılmadık bir huzur yaratmıştı. Mehtap, onun yanında kalmaya ikna oldu ve tekrar yastığına yaslanarak gözlerini kapattı. Yanında Dinçer varken kendini ilk defa bu kadar güvende hissediyordu. Mehtap, bir süre daha Dinçer’in yanında uzandıktan sonra sessizce yataktan kalktı. Hafifçe doğrulup yere bastığında, Dinçer’in uykusuna geri döndüğünü fark etti. Onun yüzündeki dinginliği izlemek, içini bir an için rahatlatmıştı. Üzerine ince bir hırka alarak mutfağa yöneldi. Mutfağa girdiğinde, sabahın ilk ışıkları tezgâha vuruyordu. Kahvaltı hazırlama fikri ona enerji vermişti. Sessizce dolapları açtı, birkaç dilim ekmek, peynir, zeytin ve domates çıkardı. Ardından, Dinçer’in kahve sevdiğini hatırlayıp cezveyi ocağa koydu. Mis gibi kahve kokusu kısa sürede mutfağı doldurdu. Domatesleri doğrarken, kapının kenarından bir hareket fark etti. Dinçer, kapıya yaslanmış, uykulu bir şekilde onu izliyordu. Tişörtü biraz buruşmuş, saçları dağınık haldeydi. “Ne yapıyorsun sen?” diye sordu, sesi hâlâ sabah mahmurluğundaydı. Mehtap, elindeki bıçağı tezgâha bırakarak ona gülümsedi. “Kahvaltı hazırlıyorum. Dün gece bana baktığın için teşekkür etmek istedim,” dedi, sesinde hem şefkat hem de hafif bir utangaçlık vardı. Dinçer, yavaş adımlarla masaya yaklaşıp sandalyeye oturdu. Gözlerini ovuşturup mutfaktaki kahve kokusunu içine çekti. “Teşekküre gerek yoktu. Ayrıca, kahve de yapmışsın. Beni şımartıyorsun,” dedi, yarı şaka yarı ciddi bir şekilde. Mehtap, kahveyi fincana doldurup masaya koyarken alaycı bir bakış attı. “Bunu şımartmak sayıyorsan, çok kolay mutlu oluyorsun Dinçer.” Dinçer kahveyi eline alıp ilk yudumunu içti. Fincanı masaya koyarken gözlerini Mehtap’a dikti. “Bazen küçük şeyler yetiyor, Mehtap. Mesela şu an... kahve ve senin hazırladığın bu kahvaltı.” Bu sözler Mehtap’ı hem mutlu etmiş hem de biraz şaşırtmıştı. “Demek benim elimle yapılmış bir kahvaltının bu kadar etkisi var,” dedi, gülümseyerek. Dinçer ciddi bir ifadeyle başını salladı. “Yaptıkların değil, hissettirdiklerin. Senin yanında olmak, her şeyi kolaylaştırıyor gibi.” Mehtap bir an için ne diyeceğini bilemedi. Onun bu kadar açık sözlü olması, içinde sıcak bir his uyandırdı. Masayı tamamlayıp karşısına oturdu. “Peki, bunu böyle açık açık söylemek her zaman kolay oluyor mu? Sana hiç yakışmıyor bu kadar dürüstlük,” diye takıldı. Dinçer, hafifçe gülümseyip kahvesinden bir yudum daha aldı. “Sadece gerektiğinde. Ama sen bunu fazla ciddiye alma, yoksa hep böyle davranmamı bekleyebilirsin.” Mehtap başını eğip sessizce gülümsedi. Masaya bir huzur dolmuştu. Dışarıdan gelen yağmurun sesi bu atmosferi daha da tamamlıyordu. Dinçer, masadaki zeytin tabağına uzanırken ona baktı. “Kendini daha iyi hissediyor musun?” “Evet,” dedi Mehtap, içten bir tonla. “Hatta o kadar iyiyim ki, bu kahvaltıyı hazırlarken hiç yorulmadım.” “E o zaman,” dedi Dinçer, kaşlarını hafifçe kaldırarak, “bundan sonra her sabah böyle hazırlıklar bekleyebilirim, değil mi?” Mehtap kahkahasını tutamadı. “Hemen şımarmaya başladın bile. Ama hayır, Dinçer Bey, bu sadece özel durumlar için.” Dinçer de gülerek ona eşlik etti. Kahvaltı, küçük diyaloglarla devam ederken, ikisi de bu sade sabahın tadını çıkardı. Kahvaltı sonrasında Mehtap masayı toplarken, Dinçer de kalkıp ona yardımcı oldu. Birlikte bulaşıkları hallettiler ve işlerini toparladılar. Dinçer bir süre sessizce mutfağa bakarken, sonunda, "Benim gitmem lazım, işe gitmeden önce eve uğrayıp hazırlanmalıyım," dedi. Mehtap, hafifçe gülümsedi, " Benim de hazırlanmam lazım, yoksa işe geç kalırım," dedi. Dinçer, bir an duraksadı ve ciddi ama yumuşak bir şekilde, "Bir gün daha evde kalsan, iyice dinlensen olmaz mı," dedi. Mehtap, kararlı bir şekilde başını sallayarak, "Hayır, Dinçer, gerçekten iyi hissediyorum. İşe gitmem lazım," dedi. "Merak etme, her şey yolunda." Dinçer, ona bir an baktı, ardından biraz daha yumuşak bir ifadeyle, "Peki ama dikkat et, fazla zorlamak yok kendini" dedi. Mehtap, gözlerinde hafif bir tebessümle, "Söz, Dinçer," dedi, "Ama ben bugün işe gideceğim." "İnançı sevgilim benim. "dedi ve güldü. Dinçer, Mehtap ile birlikte kapıya kadar ilerledi. Mehtap kapıyı açarken, Dinçer ona bakarak hafifçe gülümsedi. “Sen rahat rahat hazırlan,” dedi, Mehtap’ı yanağından öperek. Mehtap, bir an için irkildi. Yanağında hissedilen o sıcaklık, önce hafif bir utangaçlık, sonra da hoş bir kırılganlık bıraktı. Gözleri bir an yere kaydı, yüzü hafifçe kızardı. Ama içindeki his, onu rahatsız etmekten çok, huzurlu bir gülümsemeye dönüştü. Dinçer, onu böyle görünce hafifçe gülümsedi, ama gözlerinde bir anlam vardı; bu basit jestin, aralarındaki güveni ve anlayışı pekiştirdiğini hissetmişti. Mehtap, gözlerini kaldırıp ona baktı ve gülümseyerek başını salladı. “Tamam, ben de hemen hazırlanırım,” dedi, sesindeki hafif titreme fark edilebilirdi. Dinçer kapıdan çıkarken, Mehtap da kapıyı usulca kapattı. İçeri adımını atarken, içindeki karışık duygularla baş başa kaldı. Dinçer merdivenlere doğru yöneldi ve kendi dairesine gitmek üzere yoluna devam etti.
***
Faruk, Mehtap ve Dinçer’in bankaya girdiğini görünce hemen yanlarına geldi. Hafif alaycı bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. “Hoş geldiniz! Mehtap, dün seni göremedim. Duyduğuma göre biraz rahatsızmışsın? Geçmiş olsun.” Mehtap hafifçe gülümseyerek “Teşekkür ederim, evet… Biraz hastaydım ama şimdi iyiyim.”dedi. Faruk: “Hadi ya, ciddi bir şey yoktur umarım? Yalnız mıydın, yoksa birisi baktı mı sana?” dedi, gözlerini Mehtap’tan ayırmadan. Tonundaki ince alay hemen hissediliyordu. Mehtap, sorunun ima ettiği şeyden rahatsız olmuştu. Bir an gözlerini yere indirdi, sonra hızlıca toparlanarak“Dinçer… yanımdaydı. Bana yardımcı oldu,” dedi, sesi biraz çekingen çıkmıştı. Utandığını belli etmemeye çalıştı ama yanaklarının kızardığını hissetti. Faruk, bu cevabı duyunca keyifle gülümsedi ve hemen Dinçer’e döndü: “Hah, tabii ki yanındadır. Sevdiği kadını yalnız bırakmaz değil mi, Dinçer?” dedi, göz kırpar gibi bir tavırla. Alaycılığı artık saklanamaz bir haldeydi. Dinçer, sakin ama kararlı bir şekilde cevap verdi “Tabii ki bırakmam. Mehtap’a iyi bakmak benim için bir sorumluluk değil, bir zevk.” Ses tonu sakin ama anlamlıydı. Bu sözler, Mehtap’ın gözlerinin kısacık bir an ona kaymasına neden oldu. Mehtap, Faruk’un söylediklerinin insanlarda yanlış anlamalara sebep olacağından endişeleniyordu. İçinde bir sıkıntı vardı ama Dinçer’in güven veren sözleri biraz olsun onu sakinleştirdi. Buna rağmen, Faruk’un gözlerindeki alaycı ifadeyi görmezden gelmek kolay değildi. Yine de durumu toparlamak istedi “Evet, biraz kötüydüm ama şimdi çok daha iyiyim. Teşekkür ederim tekrar.” Faruk, alaycı gülümsemesini bırakmadan hafifçe başını salladı“Harika, o zaman sorun yok. İyi olman sevindirici.” Sonra hafif bir kahkaha atarak, yanlarından uzaklaştı. Mehtap, Faruk’un uzaklaşmasını izlerken derin bir nefes aldı. Yüzündeki rahatsız ifade Dinçer’in gözünden kaçmamıştı. Hafifçe ona doğru eğilerek yumuşak bir sesle “Faruk’un söylediklerini kafana takma. İnsanlar ne düşünürse düşünsün, önemli olan bizim ne hissettiğimiz.” Mehtap, ona bakarak hafifçe gülümsedi ama hala biraz tedirgindi. Mehtap: “Haklısın… Ama yine de…” Cümlesini tamamlayamadı. Dinçer, onun eline kısa bir an dokundu ve güven verici bir şekilde gülümsedi “Sevdiğim kadının yanında olmak benim için doğal bir şey. Bunu düşünerek kendini üzme.” Bu sözler, Mehtap’ın içindeki sıkıntıyı bir nebze olsun hafifletti. Dinçer’in bu güven veren tavrı, Faruk’un alaycı sözlerinin etkisini azaltıyordu. Faruk uzaklaşıp kendi masasına geçtikten sonra Dinçer ve Mehtap kısa bir süre sessiz kaldı. Mehtap, hâlâ Faruk’un imalı sözlerinin etkisindeydi. Yüzündeki hafif kızarıklık Dinçer’in dikkatinden kaçmamıştı. Dinçer, alçak bir sesle konuştu: “Boş ver Faruk’u. Her zaman böyle laf sokacak bir şey bulur.” Mehtap, utangaç bir şekilde gülümsedi ama gözlerini Dinçer’e çeviremedi. “Herkesin neler düşündüğünü bilmiyorum... Yanlış bir şeymiş gibi algılanmasından korkuyorum.” Dinçer bir adım geri çekildi, başını yana eğerek Mehtap’a bakmaya devam etti. Sesi daha yumuşak ama kararlıydı. “Beni ilgilendiren tek şey senin nasıl hissettiğin. Gerisini düşünmeye bile değmez.” Mehtap, hafifçe başını salladı ve Dinçer’in bu sözleriyle biraz rahatlamış gibi göründü. Masalarına doğru yürümeye başladılar. Bu sırada, biraz uzakta olanları izleyen Serdar ve Nilüfer, birbirlerine bakıp hafifçe gülümsediler. Serdar, Dinçer’in ardından bakarken alçak bir sesle Nilüfer’e eğilerek konuştu. “Faruk yine boş durmamış anlaşılan. Ama Dinçer işini biliyor, belli.” Nilüfer, başını hafifçe eğip Mehtap’a bir bakış attı ve ardından Serdar’a dönerek konuştu. “Mehtap’ın biraz utanmış olması normal. Ama ikisi de birbirlerine ne kadar değer veriyor, görebiliyorsun.” Serdar hafifçe gülerek tekrar Dinçer’e döndü. Masasına geçen Dinçer’le göz göze geldiğinde, başını eğip hafifçe bir 'boş ver' ifadesi yaptı. Dinçer, arkadaşının bu hareketine ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi. Mehtap ise Nilüfer’le kısa bir an göz göze geldi. Nilüfer, ona destekleyici bir şekilde gülümsedi ve ardından tekrar kendi işine döndü. Mehtap’ın içinde biraz rahatlama hissetse de hala Faruk’un sözlerinin bıraktığı düşüncelerle boğuştuğunu hissetmek mümkündü.
|
0% |