Yeni Üyelik
33.
Bölüm

26.Bölüm BİR ANLIK

@karayazar

Bankanın öğle arası sessizliği, Dinçer ve Mehtap’ın beraberce yemek yemeye karar verdikleri küçük bir kaçamağa fırsat tanımıştı. Dinçer, arkadaşlarla sürekli gidilen mekanlardan farklı bir yer aramış ve bankaya yakın ama daha sakin bir lokantayı seçmişti. İki katlı, şirin bir yerdi burası; sade dekorasyonunda ahşap masalar, geniş pencerelerden süzülen gün ışığı ve duvarları süsleyen eski İstanbul fotoğrafları vardı.

Masaya oturduklarında, lokantanın hafif uğultusu ve arka planda çalan yumuşak müzik ortamı huzurlu bir hale getiriyordu. Dinçer, menüyü incelemeye koyulurken, Mehtap mekana şöyle bir göz gezdirdi. Ortam, tanıdık bir kalabalıktan uzakta, ikisinin baş başa geçirebileceği türden bir dinginlik sunuyordu.

Dinçer, menüden kafasını kaldırarak hafif bir gülümsemeyle, “Burayı beğeneceğini düşündüm,” dedi. “Bize ait bir yer olsun istedim.”

Mehtap, başını onaylar şekilde salladı, gülümsemesi yüzüne yayıldı. “Gerçekten güzel bir seçim. Sessiz ve huzurlu.”

Siparişlerini verdikten sonra masada kısa bir sessizlik oldu. İkisinin de gözleri masanın üzerindeydi, ama düşünceleri çok daha derinlerdeydi. Dinçer, konuşmak için doğru anı bekliyor gibiydi.

Dinçer, Mehtap’a kısa bir süre baktı. Dışarıdan sakin görünse de yüzünde bir şeyler anlatmak istediğine dair bir ifade vardı. Mehtap, onun bakışlarını fark ettiğinde hafifçe gülümsedi ama ne söylemek istediğini anlayamamıştı.

“Bugün buraya gelmek istedim,” dedi Dinçer, sessizliği bozan ilk kişi olarak. “Arkadaşlarla sürekli aynı yerlere gitmek güzel, ama bazen... farklı bir ortamda olmak lazım.”

Mehtap başını onaylar şekilde salladı. “Evet, bazen değişiklik iyidir. Hem burası oldukça sakin.”

Dinçer bir an duraksadı, sonra bakışlarını masaya indirip ellerini birbirine kenetledi. “Mehtap, bir şey konuşmak istiyorum. Belki şu ana kadar söylemem gereken bir şeydi, ama doğru zamanı bekledim.”

Mehtap hafifçe kaşlarını kaldırarak ona döndü. “Dinçer, ne oldu? Beni endişelendiriyorsun.”

“Endişelenme,” dedi Dinçer, gülümseyerek. “Sadece... bizim ilişkimizi düşünüyorum. Birlikte geçirdiğimiz zamanları. Herkes zaten bunu biliyor, arkadaşlarımız, çevremiz... ama annen hâlâ bilmiyor, değil mi?”

Mehtap’ın yüzündeki ifade ciddileşti. Başını hafifçe yana çevirip düşündü, ama Dinçer’in gözlerinden kaçamadı.

“Evet, annem bilmiyor,” dedi sonunda. “Bunu ona söylemek kolay olmayacak. Tepkisinin ne olacağını bilemiyorum.”

Dinçer derin bir nefes alıp oturduğu yerden biraz daha ona yaklaştı. “Neden? Annenin seni ne kadar sevdiğini biliyorum. Ama seni mutlu edecek bir şeyi neden kabul etmesin?”

Mehtap bir an sessiz kaldı. Geçmişin ağırlığı omuzlarına çökmüştü. Tayfur ile olan evliliğini düşündü; annesinin karşı çıkmasına rağmen onunla evlenmişti. O günlerdeki kavgalar, annesinin hayal kırıklığıyla dolu bakışları zihninde yeniden canlandı.

“Geçmişte ona karşı geldim,” dedi Mehtap, sesi hafifçe titriyordu. “Tayfur’la evlendim, her şeye rağmen. Sonunda haklı çıktı. Annem bana güvenmediğinde bile beni korumaya çalışıyordu. Şimdi... şimdi sana da aynı gözle bakacağını düşünmek beni korkutuyor.”

Dinçer, başını hafifçe yana eğerek Mehtap’ın gözlerinin içine baktı. “Mehtap, ben Tayfur değilim. Ve bu ilişkinin geçmişteki hatalarla yargılanmasına izin vermeyeceğim. Biz farklıyız. Bunu önce senin inanman gerekiyor.”

Mehtap’ın gözleri dolmuştu ama ağlamadı. Dinçer’in sözlerindeki güven, içinde bir şeyleri tetiklemişti. Ancak annesiyle yüzleşmek zorunda kalma fikri, içindeki korkuyu tamamen silememişti.

“Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum,” dedi Mehtap, sesi fısıltı kadar hafifti.

Dinçer elini masadan kaldırıp, hafifçe Mehtap’ın elinin üzerine koydu. “Birlikte yaparız,” dedi. “Yeter ki bana güven.”

Mehtap, Dinçer’in eline baktı. Sanki onun ellerinde bir şeylere tutunabileceğini hissetmişti. Başını hafifçe salladı, ama içinde annesinin bu ilişkiye nasıl tepki vereceğine dair bir belirsizlik hâlâ vardı.

“Peki,” dedi sonunda, hafif bir sesle. “Ama bunu konuşmamız için bana biraz zaman ver.”

Dinçer gülümsedi. “Ne zaman hazır olursan, yanındayım.”

***

İş çıkışı, Dinçer ve Mehtap, Dinçer’in arabasına binip evlerine doğru yol alırken, şehir akşamın serinliğine bürünmüş, sokak lambaları hafifçe parlıyordu. Yol boyunca sessizlik hakimdi, ancak Mehtap zaman zaman dışarıdaki manzarayı izliyor, günün yorgunluğundan sıyrılmaya çalışıyordu.

Bir süre sonra, Dinçer yavaşça başını çevirdi ve gülümsedi. “Ne dersin, akşamı birlikte geçirelim mi?” diye sordu, sesi içten ve rahatlatıcıydı. “Evime gel, yemek yeriz, bir film izleriz... Rahatlarız.”

Mehtap, kısa bir sessizlikten sonra, hafifçe gülümsedi ve gözlerini Dinçer’e çevirdi. “Yani, ben de evde dinlenmeyi düşünmüştüm aslında... Ama, neden olmasın?” dedi, biraz nazlanarak ama gülümseyerek. “Sadece eve gidip üstümü değiştirir öyle gelirim, olur mu?”

Dinçer, Mehtap’ın nazını fark etti ve gülümsedi. “Tabii, tabii. Senin rahat olman önemli. Ben yemekleri hazırlarken, sen de rahatça gelirsin,” dedi.

Mehtap, hafifçe başını sallayarak arabadan indi. “O zaman, birkaç dbirkaya geldiğimde her şey hazır olsun,” diye şaka yaptı, gülerek.

Ona nazikçe bir bakış attı. “Beni çok bekletme, ben hemen hazırlığa başlarım,” dedi, gülümseyerek ve Mehtap binanın içine giriş yaparken Dinçer, arabayı park etmekle meşguldü.

 

***

Mehtap, evine girdiğinde derin bir nefes aldı. Kendine biraz zaman ayırmak istiyordu. Kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkardığında, aklında sadece Dinçer'in evine gitmek vardı. İçindeki heyecanı biraz yatıştırabilmek için önce bir şeyler giyip hazırlık yapmaya karar verdi. Dinçer’le bu akşam geçireceği zamanı düşündü; rahat olmalıydı, ama bir yandan şık da görünmek istiyordu.

Gardırobunun kapaklarını açarken, spora uygun ama şık bir şeyler aramaya başladı. Hafifçe esneyerek, sonunda rahat bir tayt ve üzerine hoş bir spor ceket seçti. Şık ama hareketli bir tarz. Üzerine giydiği ceket, zarif ve modern hatlarıyla dinamik bir hava katıyordu. Bu kombin, akşam için hem rahat hem de şıktı; Dinçer’le film izlerken, rahatsız olmadan hoş görünecekti.

Biraz makyaj yaptı, ama abartıya kaçmadı. Hafif bir allık, doğal bir görünüm için yeterliydi. Saçlarını da hızlıca topladı, birkaç telin yüzünü çerçevelemesine izin vererek dağınık bir tarzda bıraktı. Parfümünü sıktı, kokusu evinin içinde kısa bir sürede yayıldı. Hazırlıklar tamamlandığında, aynaya bakıp bir kez daha gülümsedi. Giydiği kıyafet onu hem şık hem de rahat hissettiriyordu. İşte böylece, Dinçer'in evine gitmek için her şey hazırdı.

Anahtarını cebine koyup, telefonunu eline aldı. Kapıyı kapatırken bir anlık bir huzursuzluk hissetti ama sonra içindeki coşkuyu tekrar duyumsadı. Merdivenlere doğru ilerlerken, Dinçer’in evine gidişinin heyecanı yavaşça arttı. Onun yanında olmak, bu akşamın tadını çıkarmak, her şeyin normalin dışında olacağını hissettiriyordu.

Mehtap, Dinçer’in evinin kapısına yaklaşırken, anahtarını cebinden çıkardı. Bir an, kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. İçerisi, akşamın sessizliğine bürünmüştü. Anahtarını doğru şekilde çevirerek kapıyı açtı ve içeri adım attı.

Kapıyı kapatıp, ayakkabılarını çıkardı. Dinçer’in evinin sıcak atmosferi, ona huzur veriyordu. İçeri girdiğinde, Dinçer’in yemek hazırlığına başlamış olduğunu fark etti. Mutfaktan gelen hoş kokular, akşamın keyfini çıkaracaklarının sinyali gibiydi.

Bir an durakladı, mutfağa doğru ilerlemeden önce etrafına bakındı. Dinçer, tezgahın başında dikkatle yemek hazırlıyordu. Mehtap, bir yandan ona bakarken, bir yandan da içindeki heyecanı hissediyordu. Gözlerinde bir ışıltı vardı. “Merhaba,” dedi, hafif bir gülümsemeyle.

Dinçer, başını çevirip ona gülümsedi. “Hoş geldin. Az önce başladım, hemen bitireceğim,” dedi, sesinde samimi bir sıcaklık vardı. Yemeklerin kokusu, akşamın keyfini iyice artırmıştı.

Mehtap, bir süre sessizce izledi. “Güzel görünüyor, ama biraz yardım ister misin?” diye sordu. Dinçer gülerek başını salladı. “Yok, sen rahat ol. Otur, ben hemen bitiriyorum.”

Mehtap, mutfaktan uzaklaşıp oturma odasına geçti. Yavaşça koltuğa oturdu, telefonunu eline alıp birkaç sosyal medya sayfasında gezinirken, birkaç saniye sonrasında aklında sadece Dinçer vardı. Bu akşam, her şeyin biraz daha huzurlu olacağını, belki de birlikte izledikleri filmle kendilerini biraz daha yakın hissedeceklerini düşündü.

Dinçer, mutfakta kremalı mantarlı tavuğu ve salatayı son dokunuşlarıyla tamamladı. Sofrayı kuran Mehtap, masanın etrafına yerleşirken, Dinçer yemekleri taşıyarak sofraya yerleştirdi. Mehtap, yemeğin görünümüne bakıp gülümsedi.

“Afiyet olsun,” dedi Dinçer, masanın karşısına geçip otururken.

Mehtap, tavuğu çatalıyla keserken gözleri parladı. “Harika görünüyor. Gerçekten sen mi yaptın?” diye sordu, şaşkın bir şekilde.

Dinçer, gülümseyerek, “Evet, senin için. Umarım beğenirsin,” dedi.

Mehtap bir lokma alıp, gözlerini kapatarak yavaşça tadını çıkardı. “Gerçekten mükemmel olmuş,” dedi, ardından ona doğru bakarak, “Bunu her akşam yedikçe aşık olabilirim,” diye şaka yaptı.

Dinçer gülerek, “Bundan sonra sık sık yaparım o zaman,” dedi. “Ama yalnızca sana özel.”

Mehtap, gülümsedi. “Böyle sürprizler yaparak beni şımartıyorsun,” dedi, ardından bir yudum su içti. “Gerçekten teşekkür ederim.”

Yemek sırasında sohbetleri devam etti. Aralarındaki samimiyet her geçen dakikayla daha da derinleşti. Birbirlerine göz kırparak, gülerek sohbet ederken, Dinçer masanın üzerine yerleştirdiği çatal bıçakları düzenlerken Mehtap’a bakarak, “Birlikte başka yemekler de yapmalıyız. Ne dersin?” diye sordu.

Mehtap, gözlerinde minik bir ışıkla cevap verdi. “Evet, belki başka akşamlar. Ama bu akşamı unutmam,” dedi, dinlendirici bir gülümsemeyle.

İkisi de yemeklerini bitirirken, günün yorgunluğunun yerini mutlu bir huzura bıraktığı hissi vardı. Akşamları birlikte geçirecekleri zamanın tadını çıkarıyorlardı.

Yemeklerini keyifle bitiren Mehtap ve Dinçer, sofrayı toparladıktan sonra koltuğa geçmek için salona yöneldiler. Dinçer televizyonu açarken, Mehtap rahatça koltuğa yaslanıp, uzun bir iç çekti. Dinçer, kumandayı eline alarak, ekranın ışığının loş ortamda yumuşak bir parıltı yaymasını izlerken, gözleri Mehtap’a kaydı.

"Ne izleyelim?" diye sordu, kumandayı ona doğru uzatarak.

Mehtap, birkaç saniye düşündü, sonra gülümsedi. “Bence rahatlatıcı bir şey izleyelim. Hem biraz gülelim, hem de rahatlayalım,” dedi. “Bir komedi filmi belki?”

Dinçer, gülerek başını salladı. "Bence de, tam zamanı." Kumandayı elinde çevirerek aradıkları filmi buldu. Ekranda birkaç saniye için sessizlik hakimdi, sonra komik bir sahne başlarken, Mehtap kahkahasını zor tutarak gülümsedi.

Film başladığında, koltukta birbirlerinden birkaç santimetre uzaklıkta, ama bir o kadar da yakın şekilde oturuyorlardı. Dinçer, gözlerini ekrandan alıp Mehtap’a baktı. Onun gülümsemesi, ortamı daha da sıcak hale getiriyordu. Bir anlığına, filmden çok, bu anın içindeki huzurun tadını çıkarmaya karar verdi.

Mehtap bir süre sonra başını yavaşça Dinçer’in omzuna yasladı, gözleri ekranda, ama yüzünde huzurlu bir ifade vardı. 38 yaşında olmasına rağmen, boyalı saçlarının her bir telinde incelik ve zarafet vardı; biraz kırlaşmış olsa da, onu genç gösteren o doğal ışıltıyı hâlâ taşıyordu.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Mehtap, birkaç saniye sonra başını hafifçe kaldırarak, gözlerini Dinçer’in gözlerine kilitledi. Onun içinde kaybolduğu o anı fark etti.

Dinçer, hafifçe gülümsedi ve cevap verdi: “Düşünülecek bir şey yok. Sadece... buradayız, seninle, her şey mükemmel.”

Mehtap, bir kahkaha patlatarak başını tekrar omzuna yasladı. “Öyle mi?” diye sordu, “Bence sen biraz romantik oldun.”

Dinçer, gülümsedi. “Belki de... Ama seninle her şey öyle güzel ki,” dedi.

Sohbetin tadı, her geçen dakikada biraz daha derinleşiyordu. Film devam ederken, aralarındaki sessiz bağ güçleniyor, birbirlerinin varlığı her şeyden daha değerli hissediliyordu. Dinçer, filmdeki komik sahneleri izlerken, Mehtap’ın yanında olmanın, her şeyin bir parçası gibi olmasına şaşırıyordu.

Bir süre sonra, film bitmek üzereyken Mehtap, gözlerini kapatıp rahat bir şekilde derin bir nefes aldı. “Bence bu akşamı unutmayacağım,” dedi, gözlerini Dinçer’e çevirdiğinde gözlerinde minik bir parıltı vardı.

Dinçer, gülümseyerek ona yanıt verdi: “Ben de. Böyle bir akşamı her zaman hatırlamak isterim.”

Mehtap, gözlerinde minik bir parıltı ile ona baktı. Bir süre sessizce birbirlerine bakarak, odanın huzurlu atmosferine kendilerini kaptırdılar.

Dinçer, Mehtap’a daha yakın olmak için hafifçe vücut dilini değiştirdi. Aralarındaki mesafe daraldı ve bir an göz göze geldiler. Mehtap, yavaşça başını eğdi ve dinlendirici bir gülümseme eşliğinde Dinçer’in yaklaşmasına izin verdi.

Dinçer, yüzünü ona doğru yaklaştırırken, aralarındaki mesafeyi tamamen ortadan kaldırarak, Mehtap’ın dudaklarına doğru eğildi. İlk öpücüğün getirdiği ani sürprizin aksine, bu sefer daha yavaş ve sakin bir şekilde, birbirlerini hissettiler.

Mehtap, gözlerini kapatıp, dudaklarını ona doğru uzattı. Dinçer, onu yavaşça, derin bir öpücükle karşıladı. İkisi de birbirlerinin sıcaklığını hissederek, zamanın yavaşladığını hissettiler. Öpücük, aralarındaki bağın daha da güçlendiği, sakin ve anlam dolu bir anı yansıttı.

Dinçer, öpücüğünü derinleştirirken, Mehtap’ın elleri kollarına doğru kaydı. O an, her şey sadece ikisi arasında, o anın büyüsünde dönüyordu. Aralarındaki güven, sevgi ve samimiyet her geçen saniye daha fazla hissediliyordu.

Loading...
0%