37. Bölüm

29.Bölüm BİR ANIN İÇİNDEKİ DALGALAR

Rojda Kara Bahçe
karayazar

Herkes yemeğe gitmiş, bankanın genelde uğultulu koridorları sessizliğe bürünmüştü. Mehtap, bilgisayarındaki dosyalara dalmış, zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. Dinçer, elinde bir fincan çayla masasına yaklaştı ve çayı sessizce önüne bıraktı. Mehtap, başını kaldırıp kısa bir an göz göze geldi Dinçer’le.

"Yine derinlere dalmışsın," dedi Dinçer, hafif bir gülümsemeyle.

Mehtap, hafif bir iç çekerek çayı eline aldı. "Sanırım bu aralar başka türlüsü mümkün değil," diye yanıtladı.

Dinçer, sandalyesini biraz geriye çekip Mehtap’ın karşısına oturdu. "Zaman bazen düşündüğümüzden daha fazlasını çözer," dedi sakince. "Ama bunun için önce kendine de bir mola vermen lazım."

Mehtap, çayın sıcaklığını ellerinde hissederek gözlerini Dinçer’in yüzüne çevirdi. "Bazen her şeyin yerine oturması için sadece zamana güvenmek zorundayız, değil mi?" dedi, sesi hafifçe çatlamıştı.

Dinçer, gözlerini bir an bile kaçırmadan, "Evet, ama zamanı da yönlendiren biziz," dedi. "Ve inanıyorum ki, sen güçlü bir insansın. Kendini toparlayabileceğini biliyorum."

Mehtap, bu sözler karşısında bir an duraksadı. Dinçer’in sesindeki umut, ona fark ettirmeden dokunmuştu. Hafifçe gülümsedi. "Senden bunu duymak iyi geldi," dedi alçak bir sesle.

Dinçer, çayını yudumlaması için Mehtap’a bir bakış atarak, "Sadece gerçekleri söylüyorum," dedi. "Ve unutma, sen yalnız değilsin."

Mehtap, bakışlarını bir an çayın buğusuna çevirdi, ama kalbindeki ağırlık biraz hafiflemişti. "Belki de haklısın," dedi. "Her şeyin düzelmesi için biraz sabır, biraz da doğru insanlar gerek."Dinçer, hafifçe gülerek, "Sabır ve doğru insanlar konusunda şanslısın. Çünkü buradayım," dedi sandalyesinden hafifçe geriye yaslandı, ardından birden yerinden kalktı. "Az daha unutuyordum," dedi, yüzünde gizemli bir gülümsemeyle. Mehtap, başını kaldırarak ona baktı. Dinçer, masasına gidip alt dolabına bıraktığı küçük bir kutu ve bir buket beyaz sambak çiçeği alarak Mehtap’ın masasına doğru yürüdü. Mehtap, ne olduğunu anlamaya çalışırken, Dinçer’in elindekileri görünce gözleri büyüdü.

“Bunları hangi ara aldın?” diye sordu, şaşkınlıkla gülümseyerek.

Dinçer, kutuyu ona uzatırken hafifçe eğildi. “Bilmesen de benim gizli güçlerim var,” dedi, göz kırparak.

Mehtap, onun bu rahat tavırlarına hafifçe başını salladı. “İlahi Dinçer,” dedi, gülerek. Ama kutuyu eline aldığında ciddileşti. Kapağını dikkatlice açtı ve içeride sonsuzluk işaretiyle süslenmiş zarif bir bileklik gördü. Sonsuzluğun iki ucunda "M" ve "D" harfleri işlenmişti.

Bir an sessizlik oldu. Mehtap bilekliği eline alıp ışıkta incelerken gözleri doldu. “Bu... gerçekten çok güzel. Ama neden şimdi?” diye fısıldadı.

Dinçer, onun tepkisinden memnun bir şekilde hafifçe gülümsedi. “Burası, bu an, en doğru yer gibi hissettirdi. Sessiz bir banka ve sadece ikimiz... Daha uygun bir zaman düşünemedim.”

Mehtap, bilekliği bileğine takarken gözlerini kaçırmadan ona baktı. “Bu sonsuzluk işareti… sadece bir sembol değil, öyle değil mi?” diye sordu.

Dinçer, masasının kenarına yaslanarak başını salladı. “Bizim hikayemiz, Mehtap. Yazmaya devam ettiğimiz o uzun yolun simgesi. Bu bir başlangıç ya da son değil. Sadece seninle her anı sonsuz bir değerle yaşamak istediğimin bir göstergesi.”

Mehtap, derin bir nefes aldı ve bilekliğe dokundu. “Beni hep şaşırtıyorsun,” dedi yumuşak bir sesle. “Ama güzel bir şekilde.”

Dinçer, hafifçe eğilerek masanın üzerindeki çiçeği ona uzattı. “Bunlar da en sevdiğin,” dedi.

Mehtap, çiçekleri alırken gözlerini ona dikti. “Beyaz sambak… hatırladın mı gerçekten?”

Birlikte sahilde zaman geçirdikleri bir gün Mehtap, beyaz sambaklardan ne kadar hoşlandığını söylemişti. Dinçer, o anı hafızasına kazımıştı.

“Ebedi sevgilim,” dedi Dinçer, gözlerinde samimi bir parıltıyla. “Seni unutmam mümkün mü?”

Mehtap, bir an için gözlerini ondan kaçırdı, kalbinin hızla çarptığını hissederek. Sonra hafifçe gülümsedi ve gözlerini tekrar Dinçer’in gözlerine dikip, “Sanırım unutmak demek, seni sevmemek olurdu,” diye fısıldadı.

Dinçer, Mehtap’ın elini nazikçe tutarak, “İşte bu yüzden seni asla bırakmam,” dedi.

Birlikte birkaç saniye öylece kaldılar, gözlerinde birbirlerine duydukları sevgi ve güvenle, dünyada sadece ikisi var gibiydi.

 

***

 

Banka mesaisi sona ermişti. Çalışanlar yavaş yavaş çıkmaya hazırlanırken, Dinçer bilgisayarını kapattı ve masadaki birkaç evrağı toparladı. Mehtap ise sessizce çantasını düzenliyordu. Gözleri biraz yorgun, ama ifadesi sakin görünüyordu.

"Çıkıyor muyuz?" diye sordu Dinçer, masanın kenarına dayanarak Mehtap’a baktı.

"Tabii," dedi Mehtap, çantasını omzuna alarak. Birlikte bankadan çıkıp, otoparka doğru yürümeye başladılar. Hava serinlemiş, akşamın sakinliği şehrin telaşına karışmıştı. Mehtap, sessiz bir şekilde yan yana yürüdükleri bu anın huzurunu hissediyordu.

Arabaya bindiklerinde, Dinçer motoru çalıştırdı ve direksiyonu tutarken Mehtap’a kısa bir bakış attı. "Yorucu bir gündü, değil mi?"

Mehtap hafifçe gülümsedi. "Evet, ama alışığız. Sen de öyle değil misin?"

Dinçer omuz silkti. "Alışkanlık belki, ama senin kadar sabırlı olamıyorum sanırım."

Araba ilerlerken, Mehtap bileğine bir an baktı. Gün içinde Dinçer’in hediye ettiği bileklik, bileğinde zarif bir ışıltıyla duruyordu. Parmak uçlarıyla hafifçe dokundu, ardından gözlerini dışarı çevirdi. Her şeyden çok, bu hediyenin anlamı ağır basıyordu; Dinçer’in ince düşüncesi, onun için attığı bu küçük ama değerli adım, Mehtap’ın içini sıcak bir huzurla dolduruyordu.

Dinçer, onun bilekliğe bakışlarını fark etti, ama sessizce gülümsemekle yetindi. Arabada kısa bir sessizlik oldu, ardından Mehtap birden, "Beni biraz ileride indirir misin?" diye sordu.

Dinçer kaşlarını çattı. "Neden? Binanın önüne bırakırım."

Mehtap duraksadı. "Annem… Yani… senin için korkuyorum. Kızıp kötü bir şey söyler diye endişeleniyorum," dedi, sesi alçalmış ama samimi bir tondaydı.

Dinçer bir an düşündü. "Bunun böyle olmaması lazım, Mehtap," dedi, sesi kararlıydı. "Beni tanıması lazım. Seni üzmesine izin veremem."

Mehtap ona baktı, söyleyecek bir şey bulamadı. Dinçer arabayı durdurmadan binanın önüne kadar sürdü. Ardından arabadan indi, Mehtap’ın kapısını açtı ve elini uzattı.

"Gel, beraber gireceğiz," dedi kararlılıkla.

Mehtap şaşkın bir şekilde bakakaldı. "Dinçer, yapma, lütfen… Annemi kızdırmak istemiyorum."

Dinçer’in yüzünde sıcak ama kararlı bir ifade vardı. "Kızsa da alışacak. Seninle birlikte olduğumu kabullenmesi gerek."

Mehtap, Dinçer’in elini tutarken kararsızlığını yavaşça bir kenara bıraktı. Onun yanında yürürken, içindeki endişeler yerini bir güven duygusuna bırakıyordu. Binanın içine doğru birlikte adım atarken, o an, Dinçer’in desteği ve sevgisi her şeyi biraz daha kolaylaştırmıştı.

 

***

 

Mehtap ve Dinçer, daireye yaklaşırken, Mehtap bir an için geride kalmayı düşündü. Gözleri, kapının önünde Zübeyde Hanım’ın sert bakışlarını hissediyor gibiydi. Kalbi hızla çarptı, ama Dinçer’in yanındaki güven verici varlığı, onu bir adım daha ileriye itti. Dinçer, Mehtap’a bir bakış attı ve elini nazikçe tutarak, “Sakin ol, her şey yolunda olacak,” dedi. Mehtap, başını hafifçe eğerek, sadece derin bir nefes alıp ona gülümsedi. Dinçer’in bu kararlı tavrı, içindeki endişeleri biraz olsun hafifletmişti.

Dinçer zili çaldığında, Mehtap’ın içinde bir heyecan dalgası daha yükseldi.

Kapı açıldığında, Zübeyde Hanım’ın sert bakışları hemen Mehtap’ın üzerine kaydı. Gözleri, uzun zamandır beklediği bu anın bir yandan korkutucu, diğer yandan kaçınılmaz olduğunu hissediyordu. Dinçer, Mehtap’a güven verici bir bakış attıktan sonra, gergin havayı yumuşatmaya çalışarak sakin bir şekilde konuşmaya başladı.

“Zübeyde Hanım,” dedi Dinçer, sesi kararlı ama nanazikti. "Sizinle konuşmak istiyorum.”

Zübeyde Hanım, birkaç saniye boyunca Dinçer’in gözlerine odaklandı. Yüzünde bir belirsizlik vardı, ama nihayetinde, düşüncelerinin arasından bir çözüm bulmuş gibi başını hafifçe eğdi. Kısa bir sessizlikten sonra, “İçeri geçin,” dedi, cümlesi sertti ama sesinde yumuşak bir tını vardı.

Dinçer, Mehtap’a hafifçe gülümsedi ve ona elini uzatarak içeriye doğru yöneldi.

Kapı kapandıktan sonra, Mehtap ve Dinçer içeriye adım attılar. Zübeyde Hanım, onları salona yönlendirdi. Mehtap, birkaç adım geride kaldı, biraz çekingen, biraz da endişeliydi. Dinçer, onun ellerini sımsıkı tutarak rahatlatmaya çalıştı, gözleriyle ona güven verdi. Birlikte ilerlerken, Mehtap, annesinin bakışlarını hissettiği her an tedirgin bir şekilde bir adım geri atmak istedi, ama Dinçer’in yanında olmak ona cesaret veriyordu.

Salon oldukça sade, sıcak ve davetkar bir ortamdı. Zübeyde Hanım, onları kanepeye oturmaları için davet etti. Dinçer, gülümseyerek, “Teşekkür ederim,” dedi ve önce Mehtap ardından kendisi oturdu.

Zübeyde Hanım, bir süre sessizce onları izledi. Gözlerinde hem bir sorgulama hem de biraz belirsizlik vardı. Birkaç saniye boyunca sadece Mehtap’a baktı, sonra Dinçer’e döndü. “Siz ikinizin ilişkisi hakkında daha fazla konuşmamız gereken bir şeyler var,” dedi.

Dinçer, sakin bir şekilde, “Tabii, Zübeyde Hanım,” diyerek başını salladı. Mehtap, bir an sessiz kaldı, ama Dinçer’in elini sıkıca tutarak ona destek oldu. Zübeyde Hanım derin bir nefes aldı, ardından Mehtap’a dönerek, “Bazen, duyguların getirdiği kararlar çok hızlı olabilir,” dedi. “Ama hayatta her şeyin bir zamanı vardır. Siz de bunu anlamalısınız.”

Mehtap, annesinin sözlerine karşılık vermek için derin bir nefes aldı ve nazikçe, “Benim için doğru olanı bulduğumu düşünüyorum, anne,” dedi. “Dinçer ile olmak ,onunla bu hayatı paylaşmak istiyorum.”

Zübeyde Hanım, birkaç saniye sessiz kaldı. Mehtap’ın sözleri ona biraz ilginç gelmişti, ama bir anne olarak evladının kararlarına saygı göstermek gerektiğini biliyordu. Sonunda başını sallayarak, “İyi, eğer böyle hissediyorsanız, yolunuzun zorluklarını da göze almışsınız demektir."

Dinçer, Mehtap’a aşkla bakarken, “Evet, onunla her zorluğa varım, yeter ki yanımda olsun.” dedi, sözlerinin gücünü her kelimesinde hissederek. Bu sözler, Zübeyde Hanım’a duygusal bir anlamda dokunmuştu. O an soğuk duruşunun bozulması an meselesiydi.

Zübeyde Hanım, Dinçer’in söylediklerine derin bir iç çekişle karşılık verdi. Gözlerinde biraz hüzün, biraz da kırgınlık vardı. "Zorlukları göze almak kolay değil," dedi, sesindeki yumuşama barizdi. "Ama insan bazen, sevdiğiyle birlikte olmak için o zorlukları aşmayı kabul eder."

Bir süre sessiz kaldı, bakışları hem Mehtap hem de Dinçer’in gözlerinde gezindi. Ardından, gönülsüzce ama bir anne olarak kabul etmesi gereken bir şeyin farkında olarak, "Ama unutmamalısınız, hayat size her zaman beklediğiniz gibi davranmaz," dedi. "Hep birlikte olmanız gerektiğinde, bazen tek başınıza kalmak zorunda kalabilirsiniz."

Mehtap, annesinin sözlerini duyduğunda, içindeki kararlılığı daha da güçlendi. "Biliyorum, anne," dedi, sesindeki titremeyi hissetmeden. "Ama Dinçer’le birlikteyken, her şeyin üstesinden gelebileceğimi hissediyorum. Ve ben buna inanıyorum."

Zübeyde Hanım, bu sözler karşısında yumuşayarak başını salladı. "Peki, evladım," dedi, ama gözlerinden hala bir huzursuzluk okunuyordu. "Eğer sen böyle hissediyorsan, ben de buna saygı gösteririm. Ama unutma, her şeyin bir bedeli vardır."

Dinçer, Zübeyde Hanım’ın gönülsüzce de olsa onay verdiğini anlayarak, "Teşekkür ederim, Zübeyde Hanım," dedi, içten bir şekilde. "Sizin desteğiniz bizim için çok kıymetli."

Zübeyde Hanım, derin bir nefes alarak, "Benim desteğim zor zamanlar için olacak, bunu unutmayın," diyerek son bir kez gözlerini Mehtap’a çevirdi. "Ama elbette, kendi yolunuzu bulmalısınız."

O an, Zübeyde Hanım’ın söyledikleri bir anlamda kabul ve yargı arasında kalmıştı. Ancak her ne kadar gönülsüz bir onay verse de, bir anne olarak evladına en iyi şekilde rehberlik etmeye çalışıyordu.

Bölüm : 16.12.2024 01:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...