@karayazar
|
Keyfi olmayan Dinçer taksiye binmekten son anda vazgeçip yürümeye karar verdi. İstanbul'un yabancısıydı. Adımlarını hiç bilmediği sokaklarda gezdirirken bir süre sonra gördüğü ilk bankın üzerine oturdu. Bugün iş çıkışı kulak misafiri olduğu konuşmadan sonra kendini iş yerinde dışlanmış gibi hissetti oysa aralarına kabul edildiğini düşünmüştü. Nilüfer'in onu evine istememesi zoruna gitmişti. Acaba kendisini neden özellikle istememişti. "Dilek balonlarım var.!!" "Dilek balonları! " "Buyrun!" "Dilek balonu ister misiniz?" diye sordu bankadaki yanlız adamı gören satıcı. Dinçer yanı başında duran adama baktı. Yaşlıca bir adamın kendisine gülümsediğini gördüğünde o da gülümsedi. "Dilek tutmak ister misiniz?" diye sordu bu kez sorusunu değiştiren satıcı. Dinçer dalıp gitmişti renkli balonlara bakarken. "Hayır, teşekkür ederim." deyip önüne döndü. Satıcı Dinçer'in keyifsiz haline üzülüp sırtındakilerini yere indirdi. Eline bir dilek balonunu alıp, hazırladı ve Dinçer'e doğru uzattı. "Sen dileğini tut evladım." Dinçer adama baktığında, sıcacık bir gülümsemeyle karşılaştı. Öyle şeylere inanmayan Dinçer bir anda kendini dilek tutarken buldu. Ve gözlerini yumup iki ucundan tuttuğu balonu gökyüzüne doğru serbest bıraktı.
Faruk ona verilen ikramlıkları keyifle yedikten sonra, boş tabağı Nilüfer'e doğru uzattı. "Ben biraz daha alabilir miyim?"dediğinde Serdar Faruk'u koluyla dürttü. "Oğlum güne gelmedik." Faruk trip atarak Serdar'a baktı. "Karışma çocuğa" dedi Nilüfer yüzündeki yorgun ama içten bir gülümsemeyle. Tabağı eline aldı. "Tabi getiririm." Nilüfer yanlarından ayrıldı. "Boşalda semerini ye." dedi Serdar Faruk'a sessiz bir şekilde. Faruk umursamazsa omuz silkti. "Ağzıma layık değil o." Mehtap dünyadan soyıtlanmışcasına olduğu yerde dalıp gitmişti. Aklı Dinçer'deydi. Nedense onu düşünürken buluyordu çoğu zaman kendini. Nilüfer dolu tabakla salona geri geldiğinde, Mehtap'ın bir sıkıntısı olduğunun farkındaydı, dalgın ve düşünceli halini fark eden yalnızca Nilüfer değildi tabi ki de. Yola Mehtap'ın arabasıyla çıkan Serdar'da Mehtap'taki garipliğin pekala farkındaydı. Serdar'la göz teması kuran Nilüfer sessizce Mehtap'ı işaret ettiğinde, Serdar kaşlarını "Bilmiyorum"dercesine havalandırdı. Nilüfer kanepedeki yerini aldığında"Eee anlatın bakalım işler nasıl gidiyor bensiz? " "Yokluğun o kadar belli ki anlatamam." dedi Faruk ağzı dolu. Onun haline herkes güldü. Mehtap zoraki bir gülüşle eşlik etti arkadaşlarına. Bedeni burda olsa da ruhu başka alemlerdeydi. "Ha unutmadan, Dinçer'de gelecekti ama bir işi varmış, geçmiş olsun dileklerini sana iletmemizi rica etti."dedi Serdar. Nilüfer" Teşekkür ederim, ne düşünceli çocuk. "dediğinde, Mehtap gergindi. Kendini Dinçer'in adının geçtiği her yerde böyle hissetmesi ciddi anlamda sinirlerini bozuyordu. " Çok düzgün biri, geleni 1 hafta bile olmadı ama sanki senelerdir bizimle çalışıyor gibi hissediyorum." Faruk'un sözlerini ilk onaylayan Serdar oldu, ardında da Nilüfer. "Haksız mıyım?" Mehtap Faruk'a başını sallayarak olumlu anlamda cevap verdiğinde, Dinçer hakkında daha fazla konuşulmasın diye içinden dua ediyordu. Kurabiyenin üzerine çayından yudumlayan Faruk "aklıma gelmişken Dinçer'in buraya gelmesini neden istemedin, merak ettim doğrusu." "Ben mi istememişim." dedi hayret edercesine Nilüfer. "Evet sen, Mehtap söylemiş ona." Tüm gözler Mehtap'a döndüğünde,"Onu da nerden çıkardınız?" diye kendini aklamaya çalıştı. Ama Emel bunu bizzat Dinçer'in Yakup'la konuşmalarından duyduğunu dile getirdiğinde, Mehtap oturduğu yerde ezilip büzülmeye başladı. Nilüfer "ahhh şimdi hatırladım, ben değil kocam istemedi, malum kendisi birazcık kıskançtır da." deyip tüm dikkati üzerine toplamaya çalıştı ve başarılı da oldu. "Bilmez miyiz?" dedi Faruk ve hep bir ağızdan gülmeye başladılar. Mehtap Nilüfer'le kısa bir an göz göze geldiğinde Nilüfer arkadaşının bunu neden yaptığını bakışlarıyla sorgularken Mehtap utanç ve mahcup bir şekilde kendisine bakıyordu. *** Bankaya mesai saatinden bir saat kadar geç giriş yapan Nilüfer arkadaşlarına selam verdiğinde, işi olmayan Serdar ve Mehtap ayağa kalkıp Nilüfer'e yaklaştı. "Bu gün işe geleceğini bilmiyordum." Mehtap şu cevabı verdi gülümserken. "Küçük hanım babaannesiyle benden daha çok eğleniyor. Zaten durumu da iyi şükür. " "Buna sevindim." dedi Mehtap. "Bende." Faruk giden müşterisinin ardından o da Nilüfer'in yanına geldi. "Hoş geldin." "Hoş bulduk Faruk." "Kızın nasıl oldu?" "Çok şükür iyi, biraz naz yapıyor o kadar." "İyi bakalım. Sen niye geldin?" "O da soru mu burda çalışıyorum, zaten Sude'de iyi artık. Evde durmam için bir sebep kalmadı." "Buna sevindim." "Bu kadar sohbet yeter herkes işini başına." deyip yalancı bir üstünlük taslandığında, Faruk abartılı bir tavırla "emr edersin sahip." dedi ve herkes yerine geçti. Nilüfer çantasını masasına bırakıp soluğu Dinçer'in yanında alırken Mehtap dün akşam gibi yine kendisini ele vermeyeceğini umdu ama içten içe de gergindi. "Kızım için geçmiş olsun dilediğini aldım. Çok teşekkür ederim." "Umarım daha iyidir kızınız. "derken soğuktu. " Evet iyileşti." "Buna sevimdim." Nilüfer aralarındaki bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek adına konuyu kısaca özetledi. "Dün evime gelmeni istememenin sebebi kıskanç kocamdı, iyi tanımadığı hiç kimseyi evde istemiyorum. Onun adına özür dilerim." "Sorun değil." dedi anlayışlı bir yüz ifadesiyle. "Eminim kocam seni ilerde benden bile çok sevecektir." Dinçer gülümsedi. Nilüfer konuyu tatlıyı bağlamanın gönül rahatlığıyla masasına geçip çalışmaya başladı. *** Öğlen saatinde arkadaşlarıyla birlikte sürekli gelinen mekana geldiklerinde, Dinçer'in tek bir amacı vardı. Mehtap'la ciddi bir şekilde konuşmak yapmaktı. Yemek sipariş edilip, kısa sürede geldi. Herkes yemeğini yerken Mehtap Dinçer'le göz göze gelmemeye çalışıyordu. Yemekler yenildikten sonra Dinçer'in öne sürdüğü kahve teklifini de red etmeyerek siparişlerini verdiler. Herkes kahvesini içip, kalkma saatinin gelmesiyle ufaktan ayaklanırken Dinçer içer gibi yaptığı kahvesinden son yurdumunu alırmış gibi yaptı ayaktayken ve hızlı bir hamleyle Mehtap'ın krem rengindeki elbisesinin üzerine döktü. Herkes sırasıyla telaş yapıp yanıp yanmadığını sorduğunda, Mehtap kahvenin soğuk olduğunu ve hiçbir sorun olmadığını belirdi. Maf olan elbisesi dışında. "Özür dilerim." dedi yalancı bir üzüntüyle. Mehtap üzerini eliyle temizlemeye çalışırken "sorun değil." dedi ona bakmayarak. "Gerçekten çok özür dilerim." dedi oyunculuğuna şapka çıkarılırdı. Mehtap krem rengi elbisenin batmış haline hüzünle göze atarken" "Ben bir lavaboya gideyim."dedi. Dinçer"mesai başlamak üzere, hepimizin geç kalması sorun olabilir."dediğinde" Dinçer haklı."diyerek ilk olarak Serdar konuştu. Zaten Nilüfer kahve içimine kalmamıştı acil işi çıkması sebebiyle ve Nilüfer böylesi durumlarda çok katıydı. Çünkü onun da müdürüne hesap vermesi gerekiyordu. Serdar'ın cümlesini diğer arkadaşları da onaylayınca," siz gidin, ben onunla gelirim."dedi Dinçer. Herkes bu fikre sıcak bakarcasına mekandan ayrılırken Dinçer Mehtap'la yanlız kalmanın fırsatını bulduğu için mutluydu. Mehtap açık renkteki elbisesinde kara delik gibi belli olan lekeyi üstün körü temizleyebilmişti. Yapacak fazla bir şey olmadığından, çantasını alıp lavabodan çıktı. Çıktığı gibi karşısında onu duvara yaslayıp bekleyen Dinçer'le afalladı. Bakışlarının yönünü değiştirip yürümeye başladı, burada onunla yanlız kalmamalıydı. "Üzerine döktüğüm kahve için gerçekten üzgünüm." dedi peşinden giderken. "Sorun değil."Aslında büyük sorundu. Kalan saatlerini bu kirlenmiş kıyafetle geçirecekti. "Seninle beş dakika konuşmak istiyorum. " İşe geç kalıyorum. "dedi adımlarını hızlandırarak. " Lütfen sadece bir kaç dakika." Mehtap başta tereddüt etse de, Dinçer'in ısrarına kayıtsız kalamadı. O da aralarındaki yersiz konuyu tatlıya bağlamak istiyordu. Karşılıklı bir masada oturduklarında, " Neden kaçayım ki?" "Yüzüme bakar mısın rica etsem konuşurken?" Mehtap gözlerini karşısındaki adamın mavi gözlerinde mümkün olduğunca kısa tuttu. Çünkü kalbi çok hızla atıyordu, sanki göğüs kafesinden çıkacak gibi. Bu heyecan ona bir yerlerden tanıdık geliyordu. Bu da onu bir hayli korkutuyordu. Dinçer Mehtap'ın aksine gözlerini bir saniye bile genç kadından ayırmak istemiyordu. İlk kez bu denli kalbi hızlı atıyordu, bu nefesini kesercesine olan hissi bir ömür beklemişti. "Sana bir saygısızlık mı yaptım, yüzüme bile bakmıyorsun? " Dinçer'in hüzünle sorduğu soruya ne cevap vereceğini bilemedi Mehtap. Sadece kalbinin yersiz atmasına sebep olan duygunun acısını karşısındaki adamdan çıkardığının o da farkındaydı. Yaptığı koca bir saçmalıktı, mantıklı düşününce. Dinçer genç ve yakışıklı bir adamdı ve kendisini arkadaş hatta abla dışında başka bir şekilde görmesi mümkün değildi, olmasın da zaten diye düşünüyordu. "Hiç bir şey yapmadın"dedi, aralarındaki saçma duruma bir nokta koymaya karar vererek. "Peki beni neden yok saydığını öğrenebilir miyim?" "Seninle bir ilgisi yok, sadece yeni tanıdığım kişilere karşı böyleyim ben." "Anladım." dedi Dinçer içerlemiş bir sesle. Dinçer'in istemsizce yüzü düştü. Bu durumun uzacağını düşünerek. Oysa aralarındaki mesefenin bir an önce yok olmasını diliyordu. "Ama bu durum kalıcı değil." dedi üzgün çocuğa şeker uzatır gibi umut vermeye çalışıyordu. Dinçer gözlerini Mehtap'ın iri kahvelerine sabitleyip dalıp giderken cesaretini toplayıp bir çırpıda içindeleri dile getirdi. "Umarım çabuk geçer, çünkü kalbim bu duruma çok üzülüyor."
|
0% |