@karayazar
|
Genç adamın gözlerindeki güveni fark etti. Bir süre sessizce oturdular, sadece denizin sesini dinlediler. Genç kadın, içindeki karmaşayı biraz olsun toparlamıştı. Ama yine de, genç adamın yanında olmanın verdiği huzurla bir şeylerin daha iyi olacağını hissediyordu. Dinçer genç kadının elini tutarken, parmaklarını nazikçe sıktı. "Bazen, her şeyin geçmesini beklemek gerek," dedi. "Ama ne kadar beklersek bekleyelim, seninle her an daha anlamlı." Dinçer'in bu sözlerinden sonra"Bilmiyorum," dedi, gözlerinde bir belirsizlikle. "Birçok şey değişiyor, bazen ben de değişiyorum. Ama senin yanında olmak… her şeyin farklı olduğu bir an gibi geliyor bana."dedi o anın büyüsüyle. Genç kadının yüzüne bakarak, "Sen değişiyorsan, ben de seninle değişiyorum," dedi. "Ama birlikte değişmek… o kadar korkutucu değil. Bunu seninle yapabilirim." Mehtap'ın gözleri dolarak, hafifçe gülümsedi. Bu an, onun için derin bir rahatlama hissi yaratmıştı. İçindeki karanlıkta bir ışık yakaladı, sadece genç adamın yanında olmasının gücüyle. Bir süre sessiz kaldılar, ama artık her şey daha anlamlıydı. Gözlerinde bir umut vardı ve birlikte, bu sessizliği paylaştılar. Bir süre daha sessizce oturdular. Mehtap genç adamın yanında olduğu için biraz daha hafif hissediyordu ama içindeki karmaşa, denizin sakinliğine karışmak bilmiyordu. Gözlerini bir an için kapatarak, derin bir nefes aldı. Adam da suskun, ama dikkatlice genç kadını izliyordu. Birlikte geçirilen sessiz anların bazen kelimelerden daha çok şey ifade ettiğini biliyordu. Genç kadın süre sonra gözlerini açtı, ama hala konuşacak kelimeler bulamıyordu. Dinçer'in varlığı, ona kendini en derin haliyle kabul ettiriyordu. "Bazen," dedi sonunda, sesi neredeyse fısıldar gibi, "sadece neyin eksik olduğunu bilmiyorum. Hani her şeyin olduğu gibi olması gerekiyor gibi hissediyorum, ama bir şeyler var… bir şeyler yanlış." Genç kadının elini sıkıca tuttu, sonra sessizce ona doğru eğildi. "Bazen yanlış hissettiğimiz şeyler, bizi doğru yolda tutan şeyler olabilir," dedi. "Ne hissettiğini anlıyorum, ama önemli olan, ne kadar karışmış olursa olsun, yine de yolun sonunda bulduğumuz yer." Dinçer'in bu sözleriyle rahatlayıp, hafifçe başını eğdi. "Belki de," dedi, "ama bazen yalnız kalmak istiyorum. Kendimi bulmak için… Bunu seninle de paylaşmak istiyorum, ama bazen sadece kendi başıma olmalıyım." Buraya kendi ısrarları sonucundan geldiğini biliyordu genç adam ama üzgün bir şekilde ondan uzak kalmak istememişti. Genç kadını gözlerine bakarak, "Kendi başına olman gerekiyorsa, seni buna zorlamam," dedi. "Ama unutma, ben hep buradayım. Ne zaman istersen, senin yanında olmak için hazırım. O zaman bile… yalnız olsan bile, ben seninle olurum." Dinçer'in bu sözleriyle bir an duraksadı. Bazen, insan sadece birinin yanında olmasını hissederek, kendi iç yolculuğuna çıkmak ister. Ve belki de, bu kadar basitti: Birinin varlığı, karanlıkta bile ışık olabiliyordu. Kadın, gözlerini denize çevirirken, içindeki boşluk bir nebze de olsa hafiflemişti. Burası değişmiyordu, ama bu an, sadece bu an, her şeyin biraz daha anlamlı olduğu bir yer olmuştu. Denizin huzur veren sesi ve rüzgarın nazik dokunuşu arasında biraz daha kaldılar. Mehtap derin bir nefes alarak, gözlerini Dinçer'in yüzüne doğru çevirdi. İçindeki belirsizlik biraz daha hafiflemişti, ama hala içinde bir eksiklik hissi vardı. Yine de, yanındaki adamın varlığı ona bir şeyler kazandırmıştı; her kelime, her bakış, bir nebze de olsa içini ısıtıyordu. "Biraz daha burada kalmak isterdim," dedi genç kadın, sesi yumuşak ama kesin. "Ama sanırım artık gitmeliyim." Annesine çok geç kalmayacağını söylemişti. Dinçer kadının gözlerindeki huzuru görerek hafifçe gülümsedi. " Bazen bir şeylerin üstüne düşünmek… insanı biraz daha ileriye götürür." Genç kadın başını salladı, "Evet, sanırım." "Zamanla her şeyin yoluna gireceğini hissediyorum. Ama unutma, buradayım. Ne zaman istersen, yine seni bulurum."dedi imali bir gülüşle. Mehtap gülümsedi, ama gözlerinde bir yumuşaklık vardı. "Teşekkür ederim," dedi, derin bir nefes alarak. "Birlikte geçirdiğimiz bu zaman… bana fazlasıyla iyi geldi." Kalkma zamanıydı. Mehtap ayağa kalktı ve birkaç adım attıktan sonra bir an durakladı, sonra yavaşça başını çevirdi. "Hadi gidelim," dedi, sesindeki yumuşaklık ve huzur belirginleşerek. "Yavaşça." Erkek, kadının yanına yaklaşıp, "Yavaşça," dedi, gülümseyerek. "Her şeyin zamanı var." İkisi de birlikte yürümeye başladılar, adımlarının arasında ortak bir uyum vardı. Her şey sessizce akıp giderken, hiçbir şey birbirlerine zorla söylenmeden anlaşılabiliyordu. Geride kalan deniz, sadece bir hatıra gibi, ve onların ortak paylaştığı sessiz anlar da, aynı şekilde kalacak gibiydi. *** Birlikte görünmemek adına evlerine yakın bir yerde ayrılıp öyle binaya girdiler. Genç kadın, evine girdiğinde derin bir nefes aldı. Gündüzün yorgunluğu ve denizin huzur veren etkisi bir arada, içini hafifletmişti. Kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkardıktan sonra, evin sakinliğini hissetti. Burası tanıdık ve rahat bir yerdi ama bugün, her şey farklı gibiydi. Dışarıdaki gürültü ve kalabalıktan sonra, evin içindeki sessizlik ona oldukça derin geliyordu. Fakat hala, denizin sesinin yankılarını hhissedebiliyordu. Annesinin uyuduğunu düşünerek çantasını fortmantoya astı. Telefonunu eline aldı, o anda eekranda genç adamın mesajını gördü. "İyi misin?" yazıyordu. Mehtap kısa bir cevap yayazdı" iyiyim ama biraz garip, sen nasılsın?" Mesajı göndermeden önce bir an durakladı. İçindeki huzursuzluk biraz geçmeye başlamıştı ama hala bir şeyler eksikti. Birkaç dakika daha durduktan sonra, telefonu masaya koydu ve pencereye yöneldi. Hafif bir rüzgar, perdeleri hareket ettiriyordu. Bu anın içindeki sessizlik, ona gerçekten iyi geliyordu. Dinçer kendi evine gittiğinde, hala kadının sesini zihninde duyabiliyordu. Bütün o sohbetler, bakışmalar, ama en çok da denizdeki o sessiz an. İçinde bir eksiklik hissi olsa da, yalnız değildi. Telefonu eline alıp kadının mesajını okudu. Hemen cevap yazdı: "Ben de iyiyim ve Anlıyorum seni. İstediğin her an bana yazabilirsin." Mesajı gönderdikten sonra, telefonunu bıraktı ve camdan dışarıya bakmaya başladı. Birkaç dakika, sokakların sessizliğini dinledi. Sonra, genç kadının huzurunun nasıl olduğunu düşündü. O kadar karmaşık değildi. Zaman zaman, basit şeylerin insanı daha çok rahatlatacağını fark etti. Mehtap balkonundan denize bakarken bir yandan telefona gelen yeni bildirimi fark etti. Mesajı okudu ve gülümsedi. "Zamanla her şey yoluna girecek." Şu anda, her şeyin sakin olması gerekiyordu. Belki de, bazen yalnız kalmak, daha güçlü hissettiren bir şeydi. Dinçer bir anlığına kadının ne hissettiğini düşündü. Bazen, basit bir mesajın ötesine geçmek gerekirdi. Yalnızca kadının ne zaman ihtiyacı olursa, yanında olacağını hissettirmek yetiyordu. O yüzden, telefonu tekrar cebine koydu ve bir süre daha sessiz kaldı. İkisi de, ayrı evlerinde ama birbirine yakın kalarak, o anı içlerinde taşıyarak, geceyi sakin bir şekilde geçirdiler. Aralarındaki bağ, belki de bu sessizlikle daha güçlüydü... *** Bankada yine yoğun bir pazartesi sabahıydı. Dinçer, masa başında gözlerini dosyalardan ayırmadan çalışıyordu. Mehtap, yan gözle Nilüfer’in masasına bakarak gelen mailleri kontrol ediyordu. Tam o sırada Serdar yanlarına gelip Dinçer’e takılmadan duramadı. “Dinçer, yine pazartesi sendromu mu yaşıyorsun? Gözlerin ekrana yapışmış gibi.” Dinçer, başını hafifçe kaldırıp yorgun bir ifadeyle gülümsedi. “Eğer şu kredi dosyasını bugün yetiştirirsem kendimi başarılı sayacağım.” Serdar gülerek, “Vay be, bankayı tek başına ayakta tutan adam Dinçer, efsane olur bu.” Bu sırada Nilüfer, alaycı bir ifadeyle konuşmaya dahil oldu. “Dinçer, sen tek başına kahraman olup krediyi yetiştireceksin de biz ne olacağız?” Mehtap, Nilüfer’in tonundaki gerginliği sezinleyip gözlerini kırpıştırdı ama sakin kalmaya çalışarak, “Dinçer hepimize birer kahve ısmarlarsa günümüz kurtulur bence,” dedi, hafifçe gülümseyerek. Nilüfer, bu lafı duyunca biraz sert bir tonla, “Her şeyi kahveyle çözebileceğini düşünüyorsan o ayrı tabii,” diye karşılık verdi. Gerginliği fark eden Serdar araya girerek, “Peki, peki… sanırım kahve, krediler ve pazartesi sendromu için hepimize iyi gelecek.” Tam bu sırada Faruk, elinde bir yığın dosyayla geldi. “Kahve falan tamam da şu dosyaları nasıl yetiştireceğiz, onu düşünelim. Nilüfer, şu raporları onaylamamız gerekiyor, hemen halletsek iyi olur.” Nilüfer, Faruk’a dönüp gözlerini devirerek, “Tamam Faruk, ama önce bir kahve almam gerek.” Dinçer, ortamın havasını biraz yumuşatmak için gülümseyerek, “Tamam, bugün herkesin kahvesi benden. Ama sonra raporlar için yardımlarınızı bekliyorum.” Herkes bir an birbirine bakarak gülümsedi, ancak Mehtap ve Nilüfer’in arasında ince bir soğukluk, sohbetin içinde hala kendini hissettiriyordu. Aslında tüm gece Nilüfer'in ruh halini düşünen Mehtap ona hak veriyordu. İkinci hamileliğinin onun için yaşı itibariyle zor olduğunu farkındaydı ama yine de bir cana kıyma fikrine bir türlü mantıklı ve onaylayacağı bir yol gibi gelmiyordu. Yie de onu uyardığı için pişman olmasa da Nilüfer'in hala kendisine sinirli olduğunun farkındaydı bir an önce konuşup aralarındaki sorunu halletmeliydi. Onunla böyle uzak ve mesafeli olmak onu çok üzüyordu... |
0% |