Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@kardikus

GÖKYÜZÜ

 

Kimsenin beni tanımadığı bir okulda, kocaman kalabalık bir sınıfın içinde, buğulanmış camın dibinde, kışın bu şehri yavaş yavaş terk edişini izliyordum.

 

Yağmur bulutları gökte yerini alırken, uzaklardan parlayan güneşe adeta meydan okuyor gibi rüzgarla savruluyordu. Öyle kuvvetli bir rüzgar hakimdi ki dışarıda, kara bulutların, rüzgar eşliğinde dans eder gibi dönüşü gözlerimin önüne seriliyordu.

 

Emirlere ait bu özel okulda İngilizce işletme bölümüne başlamıştım ve bu okulda ilk günümdü. Daha önce, bir meslek sahibi olmak yönünde hayallerim yoktu. Aslında ikinci plana atmak zorunda kalmıştım fakat güçlü bir kadın olabilmek için ayaklarınızın yere sağlam basması lazımdı.

 

Siz kendi içinizde zorlukları bilseniz bile, dışarıya öyle gümbür gümbür basıp yürüyen bir kadın görünüşü sergilemeliydiniz ki, 'ben yapacağım' dediğiniz her şeye sizden önce insanlar inanmalıydı.

 

En acı intihar yöntemiydi cehalet.

 

Bir şeyleri bilmeden, yeni yerler görmeden, bir kitap okumadan, hayallerinizi gerçekleştirmek için tek bir adım dahi atmadan cahilce yaşayarak aslında kendi hayatınızı başlamadan bitiriyordunuz.

 

Kinimin ve öfkemin ikinci plana ittiği eğitimimi, hayatıma yeni giren insanlar sayesinde ön plana almıştım. Babamın adını aklayacaksam, bastığım yerleri kendim inşa etmeliydim.

 

Emir gibi, o karanlık dipsiz kuyumu saklayıp başarılı bir kadın olmalıydım. Onun sahip olduğu görünmeyen yüzünü belki de keşfeden tek kişiydim.

 

"Ders bitmiştir arkadaşlar." Hocanın sesini duymamla daldığım derin düşüncelerden arınırken önümdeki ilk sayfasını karaladığım deftere baktım. Sanırım ilk günüm çokta verimli geçmemişti.

 

Defteri toparlayıp çantama koyarken "Selam.." diye işittiğim tanıdık ses başımı kaldırmama sebep oldu. "Beni hatırladın mı? Kantinde tanışmıştık."

 

Siyah saçlarını parmak aralarıyla düzeltirken gözlerini üzerimden çekmemişti. Tepki vermedim. çantamın fermuarını kapatırken aceleci davranmaya çalışıyordum.

 

"Sanırım arkadaşa ihtiyacım yok konusunda hala ısrarlısın." dedi sıranın çıkacağım tarafına otururken. Dirseğini sıraya koydu ve başını eline yaslayarak bana baktı.

 

Kaşlarım çatılırken çantayı sinirle sıraya bıraktım. "Konuşmak istemediğimi anlaman için daha kaç cümleni karşılıksız bırakmam gerekiyor?" Yüzünde inanamayan bir ifade oluşurken şirince sırıttı.

 

Kirli sakalları sivri çenesinin etrafında yoğunlaşmışken, dişleri dolgun dudaklarının arasında bembeyaz görünüyordu. Oldukça bakımlı biri olmalıydı.

 

"Ne tuhaf bir kızsın ya sen?" Dudakları yukarı kıvrılırken düşünceli gözüküyordu. "Tuhaf, iticisin ama aynı zamanda çekicisin." dediğinde elimi yumruk yapıp göz hizasına getirdim.

 

"Yumruğumu sıratına geçirdiğim zaman anlayacaksın asıl itme çekme kuvvetimi." Ayağa kalktım ve sağ ayağımla bacağına hafifçe vurdum. "Şimdi çekil şurdan.. İşim gücüm var." dediğimde iki elini teslim olur gibi havaya kaldırdı.

 

Yüzünde oluşan şebek ifade içimde gülme hissi yaratsa da kendimi tutum. "Tamam, sakin olalım. Sınıf arkadaşını dövmeyi planlamıyorsun herhalde." dediğinde hafifçe o da ayaklandı.

 

"Bak Berkay. Benim tepemdeki tasların vidaları gevşek. Çok çabuk atıyorlar. Çekil dedim sana şurdan." Gözleri irileşirken dudağının yana kıvrıldığını gördüm.

 

"Sert kız ismimi unutmamış ha?" dedi sırıtarak ve sıradan kalktı.

 

"Ordan bakınca balık hafızalı gibi mi görünüyorum?" diye söylenerek itiştirip sıradan çıkmayı başardım. Hızlı adımlarla sınıftan çıktığımda arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.

 

"Baksana, öğleden sonra benim dersim yok, eğer seninde seçmeli bir dersin falan yoksa bir kahve içelim mi?" diye sorarken yanımda bana yetişmeye çalışarak yürüyor ve çok hızlı konuşuyordu.

 

"İşim var."

 

"Benim vaktim var, işini halletmeni bekleyebilirim." dediğinde daha fazla dayanamayıp olduğum yerde sabitlendim. Derin ve tahammülsüz bir nefes verirken kaşlarım çatık Berkay'a bakıyordum.

 

"Bak, çevremde başka insanlar görmekten hoşlanmam, aslına bakarsan ben insanlardan hoşlanmam. Yani benimle kahve içmeni gerektirecek hiç bir sebebin yok. Moloz gibi otururum. Git ve başkalarında şansını dene." Sakallarını sıvazladı ve sanki söyleyeceği şeyleri aklında tartıyormuş gibi düşündü.

 

"Ya ben şansımı senden yana zorlamak istiyorsam." dediğinde bakışları masum bir çocuğun şeker isterkenki halini alırken gözlerimi devirdim. Ciddi anlamda inat konusunda beni zorlayan bir tipti.

 

"Kaybettin bile." Tekrar yürümeye başladım. Otobüs durağını bulmam ve çok geç kalmadan Necdet denen adamın evine ulaşmam gerekiyordu.

 

"Bi joker hakkım falan yok mu?" Okulun kapısından çıkıp sert rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin verdiğimde tekrar olduğum yerde durdum.

 

"Yok Berkay. Yok. Yılışık mısın ya sen? Rahat bıraksana artık beni." Sesim sinirli ve yüksek çıkmıştı.

 

"Değilim ama seni merak ettim işte. İlk kez biri beni hunharca reddediyor. Murphy Kanununundan mıdır nedir, bi çektin beni. Büyücü müsün kız sen?"

 

Israrından kusma seviyesine geldiğim şebek suratlı bu çocuğa istemsizce gülümsedim. "Saçmalama seviyesinde level atladın." dediğimde yüzünde tatmin olmuş bir ifade vardı. Geri geri birkaç adım attığında sonunda vaz geçtiğini düşünerek içten içe sevindim.

 

"Gülümsedin." dedi işaret parmağını dudağının kenarına bastırırken. "Bu galibiyetimin ilk adımı. Şimdilik alacağımı aldım sert kız. Sonra görüşmek üzere." dediğinde gülerek arkasını döndü ve okulun içine tekrar girdi.

 

Yüzümde sinir bozukluğundan kaynaklı bir gülümseme varken yönümü çevirecektim ki, gözüm Emir'in odasının camına kaydı.

 

Oradaydı.

 

Ellerini pantolonunun cebine sokmuş mavi gözleri bana kilitlenmişken ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Sabah beni getirmişti ve şirkete geçeceğini söylemişti. Disiplinli bir adamdı, özel bir işi çıkmış olmalıydı fakat bu kadar erken şirketi bırakıp okula gelmesi anlamsızdı.

 

Kuru ayaz yüzüme çarparken uçuşup gözlerimin önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına verdim. Gözlerimiz birbirinden ayrılmadan bir süre öylece kalakaldığımda selam verip vermemek arasında gidip gelsem de bu büyülü ve bir o kadar ürkütücü anı ben bozup başımı çevirdim. Selam vermemiştim.

 

Adımlarım okulun çıkışına doğru yönelip hızlanırken bir çift mavi gözün üzerimde olduğunu biliyordum. Bugün ne yapacağımı sorduğunda onu yanıtsız bırakmıştım. Peşimden gelip işlerime karışmasını istemiyordum.

 

Nihayet okul bahçesinden çıkıp beni göremeyeceği bir alana ulaştığımda derin bir nefes verdim. Buraya gelene kadar nefesim içimde tıkanmıştı sanki. Gerilmiştim. Şafağın söktüğü vakitte buz gibi bir suya girmiş gibi uyuşuktum. Bedenime olan hakimiyetimi kaybediyordum.

 

***

 

Uzun siyah saçlarım rüzgarın etkisiyle savrulup yüzüme çarparken Mecidiyeköy de iki saattir yürüyor ve Mavi evler sitesini arıyordum. Ayazın morarttığı ellerimi birbirine sürterken nefesimle ısıtmaya çalışıyor, gözlerimle etrafı tarıyordum. Cebimde çok az bi param vardı ve taksi tutmaya yetmezdi bu yüzden haritalar yardımıyla yürüyerek buraya kadar gelmiştim.

 

Gözlerim soğuğun ellerimde oluşturduğu belirdin çizgilere takılırken kaderimi düşündüm. Kardeşimi.. Nerde olduğunu.. Kimle olduğunu..

 

Ayrı geçen onca yılın acısını çıkartacaktım. Az kaldı.. Hissediyorum. Gün geçtikçe kardeşime daha çok yaklaşıyorum.

 

Derin bir iç çekişin ardından başımı kaldırdığımda sitenin mavi tabelasını karşımda görünce yüreğimde bir kıvılcım oluştu. Hırçın bir okyanus suyunu içimdeki kıyıya çarpıyormuş gibi bir sızı tüm bedenimi kapladı.

 

Adımlarımı hızlandırıp sitenin girişine doğru ilerledim. İçimdeki çocuksu sevinci bastırırken tedirginlikle güvenliğe yaklaştım. Kapalı minik camına iki kez tıklatarak beni fark etmesini bekledim. Çok geçmeden camı açan orta yaşlardaki güvenlik, cam kupada sıcak çayını yudumluyordu. Köşede küçük bir televizyon vardı ve türkü kanalı açıktı.

 

"Evet?" diye sorarken sesindeki tınıda ona rahatsızlık verdiğim hissini belli ediyordu. Çok vaktini almak istemediğimden direk konuya girdim.

 

"Merhaba, ben Necdet beyin evine gelmiştim." dediğimde baygın bakışlarını yüzümden çekerken "Bekle." dedi soğuk ve mesafeli sesi ile.

 

Burası küçük ama lüks bir siteydi. Çok fazla yaşayan yoktu ve güvenlik soy adını sorma ihtiyacı duymadan hemen tanımıştı. Küçük camını biraz daha açarken başını bana yaklaştırdı.

 

"B blok, 3. kat. kapıda ismi yazıyor. Seni bekliyor." dediğinde başımla onaylayıp sevinçle açılan otomatik kapıdan içeri girdim. Attığım her adımda kardeşime gidiyormuşçasına heyecanlanırken yüzümde oluşan aptal gülümsemenin önüne geçemiyordum.

 

Birilerinin bize sormadan çizdiği bu hayat yolunda kendi kararlarımızı verememiştik bile. Biz daha küçücükken başka insanların bize çizdiği yollar yüzünden ayrılmıştık. Bir ablası olduğunu bile bilmiyordu belki kardeşim, belki yanındakileri öz ailesi sanıyordu, belki de.. belki de oda beni arıyordu. Ga da bilemiyorum, onu terk ettiğimi düşünüyordu. Bu ihtimal beni korkutuyordu.

 

Zihnimin köşelerinde dolaşan düşünceleri bir kenara itip kapının önüne kadar geldiğimde elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes aldım. Sonrasında zile bastım ve eski kapı zillerini andıran kuş sesini işittim. Kısa bir süre beklememe rağmen o süre benim için boyut atlamış kadar uzundu.

 

Kapı hafifçe açılıp sürgü hizasında kaldığında kaşlarım istemsizce çatılırken ellerimi birbirine sürterek ovuşturdum. Stres keskin bir hançer saplanmış gibi karnımda sancılara sebep olurken kıvık kapının boşluğunda göz altları morarmış ve kırışmış bir yüz gördüm.

 

"Kimsin?" diye sordu titrek çıkan sesi ile yaşlı teyze. Ürkek görünüyordu fakat içinde bulunduğumuz zamanı düşünürsek bu şekilde tepki verip önlem alması oldukça doğaldı.

 

"Asel ben teyzeciğim." dedim olabildiğinde tiz çıkan sesimle. Sert davranıp karşı tarafı olumsuz etkilemek istemiyordum. "Necdet bey ile görüşecektim. Eski bir konu hakkında." dediğimde kadın beni baştan aşağı süzerken sessizliğini korudu.

 

"Yalnız mısın?"

 

"Evet." dedim hemen atılarak. Ardından kapı suratıma kapandı ve içerden sürgünün cızırdayan sesi duyuldu. Tekrar açılan kapının ardında gri bir kazağın içinde cılız kalmış bedeni ile karşımda kısa boylu şeker bir teyze gördüm. Alnı ve yüzündeki kırışıklıklar hayatın onda bıraktığı izleri temsil ederken yorgun görünüyordu. Yüzümde yer alan gülümseme onunda çatık kaşlarını yumuşatırken eliyle içeriyi işaret etti.

 

"Geç bakalım." dediğinde eğilip ayakkabımı çıkardım ve kenara bırakarak içeri geçtim. Kahverengi tonlarının hakim olduğu geniş bir odaya geçerek teyzenin gelmesini bekledim. Odaya geldiğinde eli ile otur işareti yaparak karşı koltuğa kendisi geçti ve oturdu.

 

"Genç bir kız deyince gelmeni kabul ettim. Normalde evime yabancıları almam. Söyle bakalım, ne konuşacaksın Necdet ile?" diye sorduğunda ellerimi birbirine geçirip üzerimdeki stresi dağıtmaya çalıştım. Oldukça durağan ve sakin konuşuyordu.

 

Gözleri Emir'in maviliklerine meydan okuyacak kadar mavi ve güzel olan bu yaşlı teyze gençliğinde çok güzel olmalıydı. Bakışları üzerimden bir dakika ayrılmazken birbirine doladığım ellerime baktı. "Canını sıkan bir şey mi var kızım?"

 

"Necdet bey yok mu? Direk onunla konuşsam?" diye sorduğumda göz göze geldik. Bakışları içimi titretirken gözlerini dışarıya çevirdi.

 

"Diyalize gitti. bir saate kadar gelir." dediğinde mahçupca gülümsemeye çalıştım. "İsmim ne demiştin?" diye sordu ilk sorusuna yanıt vermek istemediğimi anlayınca.

 

"Asel." diye tekrar ettiğimde çenesini kaşıyarak düşünmeye başladı.

 

"İsmin çok tanıdık geliyor kızım, ama nerden geldiğini çıkaramadım. Malum yaşlılık. Necdet amcan bir saate kadar gelir. Böbrekleri çalışmıyor, her gün diyalize gider bu saatlerde. Ona sorarsın artık sorunu." dediğinde kalkmaya hazırlanırken teyzenin çıkardığı garip sesle olduğum yerde sabit kaldım.

 

Gözleri irileşirken, işaret parmağını bana doğrultmuş sanki bir şeyi hatırlamış gibi ağzını yarım bir şekilde açmıştı.

 

"Sen.." dedi titreyen kısık sesi ile. "Alpaslan'ın kızı mısın yoksa?" diye sorduğunda içimdeki küçük kız kalbimin boş kaldırımlarında hunharca çığlık attı. Sesi boş sokaklarda yankılanırken yansıyıp kendi kulaklarını doldurduğunda içimdeki küçük kızın yüreğinde bir ışık yandı.

 

Kalbim kan pompalama görevini bırakmış sadece deli gibi atarken aniden yerimden doğruldum. Teyzenin yanına geçip elimi dizine koyarak gözlerinin içine baktım. "Babamı nereden tanıyorsun?"

 

Sesimde ki telaş kendini ele verse de teyzenin bakışlarından bir şeyleri bildiğini anlamıştım.

 

"Biz geldik." dedi beni sorumu önemsemeyip kendi kendine konuşuyormuş gibi. Boş bakışları yerdeki halıya odaklanmışken şaşkındı. "Biz seni çıkış yapman gereken gün almaya geldik fakat gittiğini söylediler." dedi ileri geri sallanmaya başlarken. Bilincini kaybediyormuş gibi bir hali varken omzundan tutup hafif sarstım.

 

"Teyze! Babamı tanıyorsan kardeşimi de tanırsın. O nerede biliyor musun?" diye sordum gözlerimin yandığını hissetmeye başlarken. Teyze beni yine umursamamış ileri geri sallanırken "Uyuyamıyordu." diye söylendi.

 

"U-uyuyamıyordu. Uyuyamıyordu." dedi tekrar ve tekrar.

 

"Kim teyze?" dedim biraz daha sarsarak fakat yine etki etmemişti.

 

"Necdet hiç uyuyamıyordu. Vicdanı rahat değildi, çok pişmandı kızım." dediğinde istemsizce kaşlarım çatıldı. Ne için pişmandı? Neden beni görmek için gelmişlerdi?

 

Teyzenin diğer omzundan da tutup kendime çevirdiğimde boş bakışları karnıma doğruydu ve gözlerinden yaşlar akıyordu. Yüreğim birinin avuçları arasında sıkışmış gibi çaresize çırpınırken "Neden?" diye sorsam da kadının kulağının bende olmadığını biliyordum. Çaresiz ve cevabı olmayan bir soruydu, kimsenin cevaplandırmaya cesaret edemeyeceği kadar ağır bir yükü olan soru.

 

Teyze transa geçmiş gibi kendi kendine sallanarak uyuşuk hareketler yaparken kendini kaybetmişti ve ağlamaya devam ediyordu. Kıyamayıp ilerdeki sehpanın üzerinde görünen peçetelikten birkaç peçeteyi kapıp teyzenin yanına tekrar döndüm.

 

"Gitmen gerek." demeye başladı bu kez. Ben yanaklarındaki yaşı silerken tek söylediği şey 'gitmen gerekten' ibaretti. "Git." dedi kollarıma sarılıp beni itelerken.

 

"Teyze Necdet amca ile konuşmam gerek. Kendine gel lütfen, bana kardeşimin yerini söyle. Biliyorsun buna eminim." dediğimde irileşen göz bebekleri neredeyse gözünün beyazını kapatmıştı. Benim sesim gerginlikten titrerken teyze yine beni önemsememişti. Yaşlıydı, hem de çok.

 

"Git." dedi tekrardan sesini yükselterek. "Kurtar kendini git buradan." dediğinde kolumdan tutup beni çekiştirdi.

 

"Kimden teyze? Neden?" diye sorsam da tekrar ettiği tek kelime 'git'ti.

 

"Gizlenmen gerek, git.. git.. git.. Bu kadar göz önünde buraya gelmemeliydin.. git.." derken kendini tamamen kaybetmek üzereydi. Söyledikleri beynimde şok etkisi yaratsa da teyzeye bir şey olur korkusundan daha fazla üzerine gitmek istemedim. Evde oturduğumla kalktığım bir olmuştu.

 

"Gidiyorum tamam sakinleş." dedim nefes nefese. "Tamam bak gidiyorum, sen sakin ol." diye ekleyerek çıkışa yöneldim. Buraya gelmem onu kötü etkilemişti. Gidersem rahatlayabilir ve kendini toplayabilirdi. Bende bir saate tekrar gelir Necdet'i de görürdüm.

 

Belki onunla konuşup işin sırrını öğrenebilirdim. Bildikleri bir şey vardı. Buna yemin edebilirdim.Teyzenin korktuğu bir şey vardı. Bundan da emindim fakat elim kolum bağlıydı. Teyzenin daha kötü olmasını göze alamazdım.

 

Kapıyı açıp hızla çıkarken ağzımda atan yüreğime elimi bastırdım. Yaklaşmıştım işte. Bir şeyler dönüyordu ve bunu bulmak üzereydim. Tek yapmam gereken biraz daha bekleyip Necdet'i görmekti. Aşağıdaki büfe kantin tarzı yerde oturup geldiğinde yakasına yapışırdım. Bu kadar yaklaşmışken geri adım atamazdım.

 

 

Part 2 yarın ^_^

 

Nasıl sevdiniz mi hikayemizi?

 

Kankalarınızı da alın gelin büyüyelim🤗

 

Hoşça kalın Kardi😚

Loading...
0%