Yeni Üyelik
22.
Bölüm
@kardikus

KÜL

 

İçimde kopan fırtına son bulmuş geriye yıkık dökük kimsesiz bir şehir kalmıştı. Yaşadığım acıyı, korkuyu, kimsesizliği asla dışarıya vurmayan ben sessizce ağlayışımın önüne geçemiyordum. Ciğerim yanmıştı, insanların zaman diye tabir ettiği bunca vakitte benim ciğerim yana yana kül olmuştu..

 

Çorak çöl topraklarında bir damla su umudu ile kardeşimi ararken yaşadıklarım zihnimde bir şimşek çakmıştı. Gürültülü gökyüzünden su damlaları çölüme düşerken, bu damlaların asit yağmuru olduğunu geç fark etmiştim.

 

Erimiştim.. Acımasız o asit damlalarının arasında ruhumu kaybetmiş boş sokaklarda dolanıyordum.

 

Şimdi ne yapacaktım?

 

Korkunç onca görüntünün üzerine nasıl yaşamıma devam edecektim? Gözümün önünde son nefesini veren insanları görmüştüm.. Tıpkı yıllar önce annemde olduğu gibi.

 

Sıcak su tenimi yakarken kabinde oluşan buhar nefes almamı güçleştiriyor, zihnimin bulanık düşünceleri bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Bir put gibi fayansların üzerinde bağdaş kurmuş Emir'in sıcak suyu üzerimde gezdirişini hissediyordum.

 

Onun zihninin de en az benimki kadar karışık ve darmadağın olduğunu biliyordum.

 

"Ağlamayı kesmelisin artık." dedi dağlardan yankılanıp geliyor gibi çıkan tok sesi ile. Sessizce ağlayışımı nasıl fark etmişti?

 

"Ağlamıyorum ben." dedim ellerimle yüzümdeki suları silerken. Üzerime düşen su damlaları kesildiğinde derin bir soluk verdim. Emir kabinin kapısını açıp dışarı attığı ceketine uzanırken sigarasını ve çakmağını çıkardı. Kabinin kapısını tekrar kaparken sırtını kabin camına verdi ve kayarak karşıma oturdu.

 

Islak zemine aldırış etmeden bacaklarını kendine doğru çekerken paketten bir sigara çıkardı ve dolgun dudaklarının arasına yerleştirdi. Sigara dudağından düşecekmiş gibi dururken çakmağı ateşledi ve sigarasını yakıp zehrini içine çekti.

 

Başını geriye atarken dumanını dışarı bıraktığında gözleri onu seyreden gözlerimle buluştu. Ağlamaktan şişmiş gözlerimi fark etmemesi için gözlerimi kaçırdım.

 

"Çocuk gibisin dediğimde çocuklaşman gerekmiyor. Olgun bir kız ol fakat daima küçük kal." Sözlerini tamamlamasını bekleyip doğrulmak isterken bacağımı birden çekmesi ile sert fayanslara kalçamı çarptım. Yüzüm istemsizce buruşurken "Kes şunu!" diye bağırdım.

 

"Asıl sen kes!" diyerek ses tonunu ciddileştirdiğinde tüylerim ürperdi. "Ağlamayı kesip olan biteni bana açıkça anlatmazsan, başına geleceklere engel olamam." dediğinde gözlerimi devirdim. İçimdeki uçurum bana fazlasıyla acı verirken bir de Emir Kayahan'ın ego tatminini gerçekleştiremezdim.

 

"Rahat bırak beni." dedim tekrar kalkmaya çalışırken fakat bedenimi öyle bir tutup çekti ki iki kayanın arasında sıkışmış gibi kollarının arasında sıkışmıştım. Çırpınsam da gücümün yetmeyeceğini anlayarak sakin kalmaya çalıştım. Kollarından birini çekip dudağındaki sigarasını parmaklarının arasına aldığında dumanını ıslak saçlarımın arasına üfürdü.

 

Sırtım sert göğsüne yaslı iken hissettiğim tuhaf şeylerin sıcaklığı yüzüme vuruyordu. Yüzümü görmediği için şükrederken gözümün önüne gelen cesetleri başımı iki yana sallayarak aklımdan atmaya çalıştım.

 

"Ufacık bedeninle yanımda küçük bir fare gibisin. Dişlerini geçirmek için fırsat arıyorsun fakat şu an sırası değil. Dışarıya aslan görünümü veren bu farenin ne yaşayıp da bu hale geldiğini duymak için sabırsızlanıyorum." Ses tonunun altında emir yatan konuşması gözümün önünde aynı sahnelerin canlanmasına sebep oldu.

 

Sıkıca yumduğum gözlerimden birkaç damla daha düştü. Sanki yılların biriktirdiği gözyaşını döküyordum.

 

"Seni aramamam gerekirdi." dedim itiraf ederek. Bu benim meselemdi ve onu karıştırmaya hakkım yoktu. "Seni aramamalıydım." Sesim titremişti.

 

Etrafıma sarılı olan kolunun bedenimi daha da sıkı sardığını hissettim. Diğer elindeki yanmaya devam eden sigarasını ise dudaklarıma yaklaştırdı. Parmağıyla araladığı dudağıma sigarayı bıraktığında derin bir nefesi içime çektim.

 

"O telefonu beni ara diye aldım sana. Bir başkasını değil. Şimdi saçmalamayı bırak ve neler olduğunu anlat." dediğinde başımı geriye eğip sigara dumanını yukarı bıraktım.

 

Elimle yüzümdeki yaşı silerken "Öldüler." dedim. Bu sefer sesim ne titremişti ne ürkek çıkmıştı. Soğukkanlı olmaya çalışıyordum.

 

"Kim?" dedi sanki normal bir şey anlatıyormuşum gibi rahat bir tepki ile.

 

"Necdet ve karısı." dediğimde kolunun damarlanın belirginleştiği görebilmiştim.

 

"Nasıl?" Kısa ve net soruları boğulmama sebep olsa da birilerine bir şey anlatma ihtiyacı içinde bir ateş gibi büyüyordu.

 

"Konuşmak için gitmiştim. Adam evde yokmuş. Kadında bir garip oldu ismimi hatırlar gibi olup. Bende çıkıp aşağıda bekledim. Lanet olsun sadece kahve almak için kalktığımda gözlerimi kapıdan çekmiştim. Ne olduysa o sıra olmuş. Tekrar gittiğimde kapı açıktı ve sıcak kan kokusunu ciğerlerimde hissediyordum. Adam gözlerimin önünde can çekişerek öldü Emir." Son cümleme kadar sesimin tonunu koruyabilmiştim fakat öldü kelimesi boğazımda bir düğüm oluşturup gözlerimde yaşların tekrar birikmesine sebep oldu.

 

"Sen.." cümlesini tamamlamadan sigarasını su giderine atıp bedenimi bir anda kavradı ve kendisine çevirdi. Mavi gözleri imkanı varmış gibi kızıla dönerken altında bir lav birikintisini barındırıyormuşçasına kızgındı.

 

Kaşlarının çatıklığı alnının ortasında bir çukur oluşturmuştu ve dudakları düz bir haldeydi.

 

"Adam can çekişiyordu dedin.." dedi omuzlarımdan beni tutup sarsarken. Gözleri gözlerime kenetlenmiş bir saniye ayırmıyordu. "Sen binadayken orda mıydı yani?" Sesindeki ürkütücü ton sorunun altında bir ima barınmasına izin vermese de 'sen mi yaptın' düşüncesine karşı çıkmak istedim.

 

"Ben yapmadım Emir." Sesimdeki titremeye yine engel olamamıştım fakat gözlerimi dolsalar da ondan çekmemiştim. Yanağımdan dudağımın kenarına düşen gözyaşım Emir'in mavi ve keskin bakışları altında çenemle buluştu. Ardından sinirle aldığı bir nefesi sertçe dışarı savururken nefesi dudaklarıma çarptı.

 

"Sana yaptın demedim zaten! İnatçı bir kız olabilirsin fakat birilerini öldürmeye kalkışacak kadar değil. Sen ordayken katilde ordaydı demek bu. Ya sana da bir şey yapsaydı?" derken sesi yükselmişti.

 

"Bu kimin umrunda?" diye bağırdım istemsizce. Omuzlarımı ondan kurtarırken kendimi geri çektim. "Kimin umrunda? Kimim var Emir? Hayatta yaşadığına inandığım tek varlığım kardeşim. Onu ararken ölmüşüm bu kimin umrunda?" Sesim banyoda yankılanırken Emir'in bakışları yoğunlaştı. Gözlerimden akan yaşlar ve dolan burnum beni fazlasıyla rahatsız etse de kendimi o kadar güçlü hissetmiyordum.

 

"Niye burdasın sen?" diye atıldım omzunu elimle dürterken. "Annen için değil mi? Ona bir şey olacak diye ödün kopuyor." dediğimde çenesi kaskatı kesildi ve yüzü gerginleşti.

 

"Sesinin seviyesini alçalt." dedi umursuzca dişlerini sıkarak konuşurken.

 

"Benim için korkacak kimsem yok Emir!" diye bağırdım onu umursamadan hıçkırıklarımın arasında. "Kaybedecek bir şeyim yok anladın mı? Tek umudum vardı o kahrolası da bugün öldü. Bende onunla öldüm bende! Kardeşimi bulma umudum öldü!"

 

Eko yapan sesim kulaklarımı sızlatırken çatık kaşların altındaki mavi bakışlar alev almıştı. İçindeki lavları akıtırken gözlerinin beyazı kırmızıya bulanmış, suya damlayan boya gibi dağılmıştı.

 

"Kalk sende git!" diye bağırdım şiddetle konuşmasına fırsat vermeden. Kendimi kaybetmiş deli gibi içimdeki acıyı dışarı vuruyordum. "Annen için benimle olma kalk ve gi.." diyecekken hızla yerinden doğrulan Emir elini ağzıma kapadı. Dudakları elinin hemen önündeyken burunlarımız birbirine değiyordu.

 

Burnundan solurken yüzüme çarpan nefesi yakınlığımızın tehlikesini kanımda hissettirirken elini çekse dudaklarımızın birbirine değeceğinin farkındaydım. Mavi gözleri daha da yoğunlaşmış ve koyulaşmışken bir kurt gibi keskin ve sinirli bakıyordu.

 

"Annem için falan burda değilim ben!" diye tısladı sinirlice. "Sana sesini alçalt dedim. Bu şekilde sakinleşemezsin."

 

Kalbim kaburgamı kırıp çıkacakmış gibi atarken yüzünü hafif uzaklaştırıp elini yavaşça çekti. Dudaklarımız birbirine değmese de arada oluşan çekim bedenimi etkisi altına alırken kasıklarımda bir sızlanma hissettim.

 

Gözleri dudaklarıma düştüğünde içime baharın cemresi düştü. Bedenim bedeninin yakınlığı ile uyuşurken söylediklerine hiçbir cevap verememiştim.

 

"Ya ne için yanımdasın?" diye sordum güçlükle. Gözleri dudaklarımdan uzaklaşırken cevap vermedi. "Acıyor musun bana?" diye sorduğumda birden ayaklandı ve beni de kendisiyle beraber kaldırdı.

 

"Çok konuşuyorsun." dediğinde kabinin kapını tamamen açıp geçecek yer açtı. "Hasta olacaksın. Odada temiz bir şeyler var." dediğinde halsiz bedenimi kucağına almak için yeltense de geri çekilip onu durdurdum.

 

"Ben gidebilirim." dedim dik bir şekilde. Kimsenin bana acımasına ihtiyacım yoktu. Bu hayatta en son isteyeceğim şeylerden bir tanesiydi.

 

"Hay inadını.." dediğini duyduğum Emir önden giderek bana yolu gösterdi. Odalardan bir tanesini açıp "Sen giyin, dolapta kendine göre bir şey bulursun. Sonrada ben giyinirim. Napacağımızı düşünmemiz gerek." dediğinde cevap vermeden içeri girdim ve kilidi olan kapıyı iki kez kilitledim.

 

Emir'e güvenmediğimden değildi, kendimi rahat hissedemiyordum.

 

***

 

Üzerime siyah bir kazak ve siyah bol bir eşofman geçirdiğimde ıslak saçlarımı bileğimdeki toka ile tepede tutturdum. Emir'e ait olduğunu düşündüğüm kıyafetler bahar esintilerini hatırlatırken iç çamaşırlarımı kuruması için kenara bıraktım.

 

Kıyafetleri çamaşırsız giymek zorunda kalmıştım ve bu beni oldukça rahatsız ediyordu. Soğuk olan evin içinde üşüyeceğimi bildiğimden ıslakken üzerimde kalmasına izin vermezdim.

 

Odanın kapısını açıp geniş alandan salona geçtiğimde Emir'in şömineyi yakmış olduğunu gördüm. Karşısına üstü çıplak geçmiş ve yere oturmuştu. Sırtını duvara vermişti. Yandan Ateşe küçük odunlar atarak ortamın sıcaklığını korumaya çalışıyordu.

 

Geniş omuzları ve pürüzsüz cildi gözlerimi kamaştırırken kutsal gözlerinin üzerimde olmamasından çok memnundum.

 

"Daha izleyecek misin?" dediğinde bana bakmadan konuluyordu. Söylediği afallamama sebep olsa da bir iki adım atıp koltuklara geçerek uzandım.

 

"Her şeyi üzerine alınma.." derken ayağa kalkıp bedenini iyice bana çevirdiğinde baklavaları göz bebeğimle buluşmuştu. Yapılı vücudunun her zerresi dilimi düğümlemiş gibi beni etkisi altına alırken gözlerimi sıkıca yumup kendi kendime kızdım.

 

"Gidip giyinir misin?" diye söylendim gözlerimi kapatmamın bahanesi olarak. O yirmi dört yaşında olgun bir adamdı ve birbirimize uyamayacak kadar zıttık. Bedenimin ve ruhumun bana verdiği tepkiler sinirlerimin bozulmasına sebep oluyordu.

 

"Ne o? Neden öyle bakıyorsun?" diye ucu açık bir soru yönelttiğinde kaşlarımı çattım.

 

"Beni başkaları ile karıştırma, Git ve giyin, seni böyle görmek istemiyorum." dediğimde buranın bana ait olmadığını hatırlayarak küçük dilimi çiğneyip yutmak istedim.

 

Tepkisini merak ettiğim için gözlerimi hafif açarak Emir'e baktığımda dudağının alaycı bir şekilde yana kıvrılmış olduğunu gördüm.

 

"Yine benimle konuşmaman gereken bir tonda ve üslupta konuşuyorsun." dediğinde sinirle doğruldum.

 

"Ben senin evcil hayvanın mıyım? Asıl sen benimle bu şekilde nasıl konuşabiliyorsun? Çok laf yapacaksan giderim. Aradığıma da pişmanım zaten." dediğimde yumruklarını sıkarken bana doğru şiddetle geldi. Dizleri dizlerime değecek kadar yakınlaştığında hafifçe önüme eğildi.

 

"Soldan soldan geliyorlar bak balkız. Yaşadığın olay zaten yeterince gerdi beni, iki dakika uysal olda mantıklı şeyler düşünebileyim."

 

Zaman geçmeyi bilmez bir şekle bürünmüş gibi gözlerimizi birleştirdiğinde ikimizin bakışında da aynı ifade vardı. İnat..

 

"Senin düşünmeni gerektiren çok bir şey yok." dedim bastıra bastıra. "Bir anlık boşlukla aradım seni, karışmana gerek yok." Gözlerim çıplak göğsündeki kas hatlarına kaydığında adem elmasının inip kalktığını gördüm.

 

Bir anda eli çenemi kavradığında yine aynı sinir bozukluğunu yaşadığını düşünerek bedenimin gerilmesine engel olamadım. "Dışarıda polisler binaya dökülmüş her yerde katili arıyorlar. Çıkarcı pis habercilerde yaşlı çift dramatizesi altında bire bin katarak haber yapıp kamuoyu oluşturuyorlar. Senin nasıl bir işe bulaştığından haberin var mı?"

 

Tükürür gibi konuşurken şiddetle dudaklarından dökülen kelimeler başıma balyoz yemişçesine bir etki yarattı. Bu sefer gerçekten o kuyunun en dibindeydim. Dibi yılanlarla dolu kuyunun içinde bir köşeye saklanmış fark edilmeyi bekliyordum.

 

Elimi çenemdeki elinin üzerine koyarak itelerken kaşlarımı çattım ve ayağa kalktım. "Senin duygu değişimlerinle uğraşacak vaktim yok. Düşünme bunları ben hallediceğim." dediğimde nasıl halledeceğimi bilmesem de kendimden ödün vermek istemedim.

 

"Kayahan çatısı altında bulunan kızın adı cinayete karışırsa ne olur biliyor musun?" diye sordu asıl düşündüğü noktayı belli ederken. Nedendir bilinmez kalbimin o an iki büklüm olduğunu hissettim. İçimde bir şeyler ezilmişti sanki.

 

Yüzüm mimiksiz kalırken kendimi toparlamaya çalıştım. "Polise gideceğim ve her şeyi anlatacağım. Sizde kaldığımı da tek bir kişiye dahi söylemeyeceğim." dediğimde Emir yoğun bakışlarıyla dibime yaklaştı.

 

"Sana inanırlar mı sanıyorsun? İnsanlar bir günah keçisi buldukları zaman asıl suçluyu aramazlar balkız. Sakın böyle bir aptallık etme. Bana bırak." dediğinde gözlerimin yandığını ve sularla dolduğunu hissettim ve o an hiç beklemediğim bir şey oldu.

 

Emir kollarını etrafıma dolarken çıplak vücudu yüzüme temas etti. Çenesini saçlarımın arasına koyduğunda derin bir nefes alışını göğsünün şişmesinden anlayabilmiştim. Bir akrep zehrini gırtlağımdan aşağı bırakıyormuş gibi bir düğüm tüm boğazımı kapladığında Emir'in şefkatli kollarının arasında ruhumu hissettim.

 

"Kimsem yok dedin ya.." dedi kısık sesi ile tane tane konuşurken. Nedense bedenimin narkoz almış gibi sakinleştiğini hissediyordum. "Ben senin kimsen olurum balkız.. Sen kimsesiz değilsin artık.."

 

 

Olay olay olay 😄

 

Bir Emir alabilir miyiz lütfen..

Loading...
0%