Yeni Üyelik
30.
Bölüm
@kardikus

EVİMİZ

 

Dehşet bir akrebin kıskacındaki zehir gibi damarlarıma karışmış kanımı kalbime ulaştırdığı noktada soluğumu keserken karanlıkta bile rengini belli eden mavi bakışlar daha önce hiç görmediğim kadar keskindi. Kulaklarımın sağır olmasını dileyeceğim kadar şiddetli çalan kapı sanki dakikalar sonra parçalanacak oluşumun kanıtıydı.

 

Ben bitmiştim.

 

Her şey bitmişti.

 

Dik başlılığım her şeyi elime yüzüme bulaştırmama sebep olurken kendi kendimi ele vermiştim. Sanki zaman kavramı göğe karışmış yağmur bulutlarının arasında kaybolmuştu. Kısık, tiz bir çığlık içimi ürpertiyordu. Yolun sonunu kendi ellerimle çizmiştim.

 

Defalarca kırıldığım yerden tekrar kırılacaktım. Bu defa bir kaçışım yoktu. Bir cinayetin zanlısı olarak biliniyordum ve hiç bir kanıtım yoktu. Emir'in beni savuruşuyla duvara çarpan sırtım sızlarken kalbimin sert atışı daha da çok acımasına sebep oluyordu. Duvarla Emir arasına sıkışmışken çaresiz ve kimsesiz hissediyordum.

 

Bu benim sorumluluğum ve benim hatamdı. Emir'i bulaştıramazdım. Bu gece dudaklarından dökülen her bir kelime kutsalımdı. Sertliğiyle sakladığı gerçek ruhunun iyi bir insanı beslediğinin kanıtıydı.

 

"Bırak beni Emir." diyebildim sadece. "Bu benim meselem." İçim sızlasa da dik durmaya çalışıyordum. Duygularım fazlasıyla gün yüzüne çıkmıştı bugün.

 

"Hayır." dedi çırpınışımı bastırırken. "Sessizce burda bekleyeceksin ve ben bu konuyu halledeceğim. Tamam mı?" dediğinde başımı iki yana salladım.

 

"Açın şu kapıyı polis!" Sesler giderek yükselirken şiddetini ve sinirini de artırıyordu.

 

Emir'in bakışları camdaki gölgelere kayarken kanımın çekildiğini hissettim. Babamın evden alındığı gece canlanıyordu gözümün önünde. Kaderimiz aynı mı olacaktı?

 

Emir iri ellerini çekerken "Yaramazlık yok bal kız." diye fısıldadı ve odadan çıktı. Kapıyı kapattığında olabildiğince duvara bitişik halde kalıp dışarıdakiler beni fark etmeden düşünmeye çalıştım. Aslında düşünecek çok bir şey yoktu.

 

Dış kapının açılma sesi işittim. Ardından Emir'in küfür savuran sesini.

 

"Vay.." diye tanımadığım bir ses kulaklarımı doldurduğunda kaşlarımı çattım. "Şu işi de bak sen. Kaderin bize bir oyunu mu bu Kayahan?" Polise ait olduğunu düşündüğüm ses bir süre yanıt alamamıştı Emir'den. Tanıdığı biri olmasına sevinmeli miydim üzülmeli miydim bilmiyordum.

 

"Geçmişini sıraya dizip sana gelene kadar sikmemi istemiyorsan gecenin bu saatinde beni rahatsız etmenin sebebini açıklarsın Ayhan." Emir'in telaştan uzak fakat siniri tavan sesi tok ve korkusuz çıkmıştı. Karşıda ki kişiye karşı dimdik durduğundan emindim. Gözü kara, korkusuz adamdı vesselam.

 

"Görev başındaki memura küfür ha? Neyse bu seferlik duymamış gibi yapıyorum. Bir ihbar aldık. Ve o ihbardan gelen yönlendirmeler bizi buraya kadar getirdi. Yanında bir kız olduğunu biliyoruz. Onu almaya geldik." İsminin Ayhan olduğunu öğrendiğim adamın imalı konuşması benim bile kanımı kaynatırken Emir'in suratına yumruğu geçirmemek için zor durduğuna emindim.

 

Sonbaharın dökülen yaprakları gibi umutlarım yere dökülürken başka çarem olmadığının farkındaydım. Yere düşen o yaprağın üzerine basılıp parçalanmasının acı bir son olduğu gibi benim hayatımın acı sonuna yaklaşmıştım.

 

Kapı kolunu kavrayarak derin bir nefes aldım.

 

"Evimin içine bir adım dahi atarsan geleceğini yakarım." diye tehdit etti Emir.

 

"Arama kararının çıkması uzun sürmez. Fakat çıkmasını bekler ve içeride o sürtüğü bulursak senin.." adamın sesi aniden kesilirken bir patırdı ve ardından hemen bir inleme sesi duydum. Beklemeyip kapıyı açarak kendimi dışarı attığımda Emir'in yere yığılan bir polisin tepesine çıktığını gördüm.

 

"Sen kime sürtük diyorsun lan orospu çocuğu!" diyerek kükreyen Emir'in ettiği küfür içten içe sinirlenmeme sebep olsa da buna tepki verecek lükse sahip değildim. Beni gören bir kız ve bir erkek polis hızla bana doğru hareketlendiklerinde kaçmadım. Amacım zaten teslim olmaktı.

 

Burası benim yolumun sonuydu.

 

"Emir bırakk!" diye haykırdım kız beni yakalayıp kelepçeyi bileğime taktığında. İki kişi Emir'i çekmeye çalışıyor fakat başarılı olamıyorlardı. Emir bilincini kaybetmiş, gözü dönüş gibi adama saldırmaya devam ederken kızın beni çekiştirdiğini hissettim. Bileğimde hissettiğim acı canımı yakarken aldırış etmedim.

 

"Emir yalvarırım bırak!" diye haykırdım tekrar ilerlemeye başladığımda. İçimin derinlerinde bir yerlerde bir şeyler sızlıyordu ve ben ona merhem olacak ilacı bulamamıştım. Emir bu kez sesime tepki vermiş hızla yanından çekiştirilerek geçirtilirken başını kaldırıp bana bakmıştı. Yumruğu havada kaldığında mavi bakışları öyle bir yoğundu ki kalbimi delecek sandım.

 

"Bıraksanıza lan onu!" diye bağırdı Emir yerinden kalkarken. Fakat polisler onu kollarından ve omzundan tutmuştu. "Onun bir suçu yok lan bırakın onu!" diye bağırdı tekrardan. Ben çekiştirilmeye devam ederken gözümü Emir'den alamıyordum. Çırpınıp kurtulmaya çalışırken oda bana bakıyordu. O sıra dövdüğü polis yerden kalktığında ağzı gözü kan içerisindeydi.

 

Emir'e kin dolu bakışlar atarken alayla sırıtıyordu. "Sürtüklere bu kadar değer verdiğini bilmiyordum." dedi ağzının kanını parmağı ile silerken.

 

"Ulan senin!" diye tekrar vurmaya kalktı Emir fakat onu tutan polislerin sayısı artmıştı. Bizde olduğumuz yerde kalmış sanırım adamın emir vermesini bekliyorduk.

 

Özgürlüğümü kısa süreliğine tattığım günlerde Emir'i iyi ki tanıdığımı düşündüm. Zaman sanki ilerlemeyi durdurmuş gibi gelen o daracık vakit geçmek bilmiyor, kızgın zincirlerini göğsüme geçiriyordu.

 

"Bide biz ilgilenelim bakalım şu kızla." dedi adam Emir'i çıldırtmak ister gibi göz kırparak. Ardından bize dönüp "Götürün şunu." dediğinde tekrar çekiştirildiğimi hissettim ve canım yandı. İçimin yandığı kadar olmasa da..

 

"Sakın korkma Asel!" diye bağırdı Emir. İsmimi uzun zaman sonra onun dolgun dudaklarından duymak içimde yoğun bir his uyandırdı. Zihnim işgal altında iken ağlamamayı başarmış duygularımı tekrar arka plana atabilmiştim.

 

"Emir.." diye bağırdım sürüklenir gibi götürülürken. "Korkmam ben." dedim her zamanki gibi. Onun hırpalandığını görmek canımı acıtmıştı.

 

"Biliyorum." diye çırpınırken haykırdı. "Hemen gelicem bende güzelim, sakın üzülme.." dediğinde Emir'in karşımdaki çırpınışı zehirli oklar yemişim gibi defalarca ruhumu sızlattı.

 

"Emir.." diye bağırdım tekrardan çaresizce.. İsmini defalarca haykırmak ve içimde filizlendirdiği parçayı büyütmek istiyordum. Başıma uygulanan baskı ile arabaya bindirilirken gözlerimi bir saniye olsun Emir'den ayırmadım. Nereye götürüldüğüm ya da başıma neler geleceği umurumda değildi. Ben zaten hayata kaybederek başlamıştım Benden daha fazla alabilecekleri bir şey yoktu.

 

"Bal kız.." diye haykırdı Emir artık çatallaşan sesi ile. "Seninleyim, hisset." derken kapı kapandı ve o karşımda bir şeyler söylerken sadece izlemekle yetindim. Araba çalıştırılıp ilerleme başlandığında yanıp sönen mavi kırmızı ışıklar gözlerimi kamaştırsa da kırpmayı dahi aklımdan geçirmedim.

 

Öyle heybetli öyle güçlü görünüyordu ki sanki içinde barındırdığı kurt ortaya çıkıp ortalığı darmaduman edecekti. Ondan uzaklaştıkça, gök yüzünden uzaklaştım sanki.. İçimde kaybettiğim ailemin cenaze töreni başlarken bir ağıt yankılandı kemiklerimin duvarlarına çarpıp.

 

Emir gözden kaybolana kadar arkam dönük bakarken ağzım açık kalmış çenem kilitlenmişti. Boğazıma biriken yumru basısını göğsüme vururken sessizce içimdeki küçük çocuğun ağlayışını dinledim. Asıl şimdi ölmüştü benim ailem. Umutlarımın bittiği noktada..

 

***

 

"Konuş!" Desibeli yüksek bu sesin sahibi Emir'in dövdüğü polisten başkası değildi. Geldiğimizden beri beni karanlık loş bir odaya oturtmuşlardı ve vakit kaybetmeden sorguya çekmişlerdi. Emir bir polisi dövecek adam değildi. Yüzü gözü dağılmış bu herifi bu hale getirmesinin kesinlikle başka bir etkeni olmalıydı.

 

İçimdeki kız çocuğu, ruhumun en kuytu köşesine saklanmış dizlerini karnına çekerek oturuyordu. Korkuyordu ve yalnızdı. Gidecek bir yeri kalmamıştı.

 

"Konuşsana!" diyerek masaya yumruk attığında başımı hafifçe kaldırıp kaşlarımı çattım.

 

"İdrak etmekte zorlanıyorsun. Bir doktora görünmeye ne dersin?" diye sinirlice karşılık verdim. Sabahtan beri olan şeyleri anlatıyordum fakat karşımdaki adam bana inanmaktan başka her şeyi seçmiş gibi görünüyordu.

 

Yan tarafta sessizce bekleyen kız polis afallayan komiserine bakıp istemsizce gülümsedi. Ona verdiğim karşılık kızı da tatmin etmiş gibiydi. Ayhan sinirden kıpkırmızı olmuş damarları belirginleşmişken "Emir'e mi güveniyorsun sen?" diye sordu.

 

İç geçirdim. "Bir başkasının arkasına sığınıp iş yapmam ben. İşini yapsana sen. Sana ne benim kişisel durumlarımdan." dediğimde Ayhan masaya bir kez daha vurdu. Refleksle kalbim tekleyip irkilsem de soğukkanlı durmaya çalıştım. İçimde bir telaş şöleni varken sesimi titretmeden konuşmaya çalışıyordum. Adamın davranışları beni sinirlendiriyor ve kışkırtıyordu.

 

"Kızım! Cinayetle suçlanıyorsun bilmem farkında mısın? Yakarım gençliğini!" dediğinde alayla güldüm.

 

"İşlemediğim bir cinayetin zanlısı gibi gösterilmek sinirlendirmeye başladı. Yapmadım diyorum. O insanları ben öldürmedim. Her şeyi anlattım işte. Komşu kadın beni şok anımda gördü." sesim yükselmeye başlamıştı. O sıra dayanamayıp polis kıza döndüm.

 

"Siz iki insanın cinayetine yeni öldürüldüğü anlarda tanık olsanız sizi gören birine açıklama mı yaparsınız?" diye sorduğumda kaşlarımı çatmış doğrudan kızın yüzüne bakıyordum. Kız davranışım karşısında afallamış yüzü gerilmişken Ayhan eliyle çenemi kavradı ve "Benimle muhatap ol." dediğinde istemsizce eline vurdum.

 

Sinir dalgaları halka halka bedenime yayılırken oturduğum yerden kalkıp bu seferde ben ellerimi masaya vurdum. "Bana sakın bir daha dokunma!" diye bağırdığımda sandalyem yere düşmüş ve beton zeminde çıkardığı ses duvarlarda yankılanmıştı. "Sen burda benim üzerime gelirken gerçek katil dışarıda başkalarını öldürmekle meşgul olabilir. Git ve onu yakalasana!" diye bağırmaya devam ettiğimde Ayhan koluma yapışıp beni duvara savurdu.

 

Sırtım sertçe duvara çarparken istemsizce dudaklarımdan tiz bir inilti yükseldi. Ayhan'ın cüssesi üzerime atılırken parmakları boğazıma dolandı. Burnumdan soluyup öfkeme hakim olmaya çalışırken duvarla bitişik hale gelmiştim.

 

"Ayhan abi bırak kızı napıyorsun?" diyerek araya girmeye çalışan genç kızın sesi kulaklarımı tırmalıyordu. Tepedeki kısık ışık gözümü yakmaya başladığında kafamın arka tarafının uyuştuğunu hissettim. Suratı yüzüme çok yakın olan adamın sigara içtiği belli olan nefesi midemi bulandırıyordu.

 

"Ben sana yapacağımı bilirim." dedi çenemde iteleyip beni savururken. Yere yığıldığımda kalça kemiklerim sert zeminle buluştu. Bir kez daha acı vücudumu titretirken kaşlarımı çatıp yoğun gelen ışığa rağmen adamın yüzüne baktım. "Götür şunu nezarete. Kimseyi almasınlar yanına." dediğinde kız gelip koluma girdi ve kalkmama yardım etti.

 

Bakışlarım hale Ayhan'ın üzerindeyken yüz hatlarının her bir köşesini ezberledim. Hesap soracaklarım listesine biri daha eklenmişti ve liste gün geçtikçe artıyordu. Yapabileceğim şeyler kısıtlı olabilirdi fakat kinim içimdeki intikam ateşini körüklüyor bazen düştüğüm umutsuzlukların üzerine toprak atıyordu.

 

Odadan çıkıp oldukça aydınlık bir koridorla buluştuğumuzda gözlerim iyice kısıldı. Başıma vuran ağrı beynime bıçak saplıyorlarmış gibi can yakıyor gözlerim yanıyordu. O sıra nedensiz bir şekilde Emir'in güçlü bedenini yanımda istedim. Bu zamana kadar yalnız olan ve kaybettiği ailesinden başka kimseye ihtiyaç duyman ben Emir'in varlığını istiyordum.

 

Sebebini çözemediğim bu duygu kendime sinirlenmeme sebep oluyordu. Mantıklı düşünemiyordum. Boş merdivenlerden aşağı inerken her bir adımda özgürlüğümü teslim ediyordum. Attığım o her adım kinimin üzerine nakış nakış işleniyor, bedenimi şok etkisiyle harmanlıyordu. Anlamlandıramadığım hislerim parmaklıkların arasına girince gün yüzüne çıkacakmış gibi içime dolan ürperti tüylerimin diken diken olmasına sebep oldu.

 

Kız beni parmaklıkların içine bıraktığında öyle acıyarak bakıyordu ki, o an ölmeyi istedim. Kapıyı kapatıp kilitlediğinde hiçbir şey söylemeden öylece uzaklaşıp gitti. Kimsenin olmadığı boş nezarethanede karanlık sayılabilecek loş bir aydınlatma vardı.

 

Soğuktu.

 

İç çamaşırlarımın olmayışı beni ekstra rahatsız ederken hoyrat , tiz bir lamba sesi kulaklarımı rahatsız ediyordu. Derin bir iç çekip geriye doğru adımlarımı yönlendirdiğimde sırtımı duvara yaslayıp kayarak yere kadar indim. Karanlık ortam nefes almamı zorlaştırıyor, soğuk terler boşalttırıyordu. En büyük fobilerimden birisi ile yüzleşmek üzere yalnız bırakılmıştım. İşlemediğim bir cinayetle suçlanıyordum ve doğruyu söylemekten başka kendimi savunacağım hiçbir şey yoktu.

 

Dizlerimi kendime tamamen çekip yana kıvrılarak ellerimi başımın altına koydum. Soğuk beton bedenimi titretirken aldırış etmedim. Uyumak istiyordum. Uyumak ve karanlığın bende yarattığı kontrolsüz irademden kurtulmak istiyordum.

 

Gözlerimi kapadığımda göz kapaklarımda Emir'in yansıma ile karşılaştım. Benim için orada çırpınışı ve karşı çıkışı zihnimi istila ediyordu. Düşünmek istemesem de o adamın keskin hatlı yüzünü ve gök mavisi bakışlarını unutamıyordum.

 

Bir kurt gibiydi.

 

Masmavi gözlere sahip bir Sibirya kurdu.

 

Ayazın sillesini yemiş, ve soğukla harmanlanarak gücünü pekiştirmiş bir varlık.

 

Yasak düşünceler zihnimi istila ederken bulunduğum yerin kasvetinden bir an olsun uzaklaşmış ve uykuya kendimi teslim edecek hale gelmiştim. Bedenim halsiz ve yorgundu. Karnım açtı. Susamıştım ve gerçekten acınacak haldeydim.

 

Işığın tiz sesi ile hipnotize olmuş uykuya dalmıştım. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum fakat yüksek bir sesle açılan kapının arkasından gelen hızlı adım seslerini duydum. Bedenim uyuşmuş haldeyken kendimde gözlerimi aralayacak gücü bulamıyordum.

 

Demir parmaklıkların açılma sesini işittim. "Balkız.."

 

Duyduğum ses ruhumdaki bıçak yaralarına merhem olacak kadar şefkat dolu gelmişti kulaklarıma. Hafif bir esinti yüreğimden içeri sızıvermişti. Saniyeler sanki birisi onu tutuyormuş gibi yavaş ilerlerken bedenimin havalandığını hissettim. Burnuma dolan erkeksi bir koku sinirlerimin açılmasına yardım etse de hala kendimi kontrol edemiyordum.

 

Parfüm sıkmamıştı işte yine..

 

"Siktir! Buz gibi olmuşsun." Uykuyla uyanıklık arasında olduğum o anda saçlarımın yer çekiminin etkisiyle çekildiğini hissettim. Saç diplerime kadar beni zorlayan bir ağrım vardı.

 

"Aç gözlerini güzelim, ben geldim." Emir'in endişeli sesi yanan bir kibrit çöpünü parmağınız yanıncaya kadar bekletmek gibi bir his uyandırıyordu. Ateşi izlemenin güzel olduğu gibi onun sesindeki bana ait olduğunu bildiğim endişesini hissetmekte güzeldi.

 

"Güzelim hadi bak, evimize gidiyoruz.. Aç gözlerini.."

 

Evimiz?

 

Aynı kelime defalarca çarptı kalbimin odalarına..

 

Evimiz..

 

Ilık bir okyanus esintisiyle kalbim pır pır ederken dudaklarımı aralamak istedim fakat başaramadım. Sisli bir ormanda, günün yeni doğduğu saatlerde o ferah havayı içime çekerek yürüyormuşum gibi hissettim bu adamın kollarında. Öyle berrak, öyle nefes kesen..

 

Açılan yaralarıma merhem olan adam.. Allah'ın bana bir lütfu musun?

 

 

Nırırımmm 🤗🤗

 

Beğendiniz mi?

 

Umarım sevmişsinizdir kendinize iyi bakın çok öptüm 😚😚

Loading...
0%