Yeni Üyelik
41.
Bölüm
@kardikus

FIRSAT (1)

 

Üstü kabuk bağlamış fakat tatlı tatlı kaşınan yaralar gibiydi Emir. Kaşısam rahatlayacak gibiydim ama sonunda acı vardı. Sonunda ne olduğunu bilmediğim karışık duygular vardı.

 

Her yutkunuşum ciğerimi söküp inerken sessizce köşede Emir'in Fatma Teyze ile konuşmasını dinliyordum. Fatma Teyze'nin odasını toparlamış ve ilaçlarını getirmiştim fakat bu kadarı içimi rahatlatmıyordu. Bu gün mutlaka bir iş bulmam gerekiyordu. Emir Fatma Teyze'yi endişelendirmek istemiyordu ve olayları üstü kapalı anlatıyordu.

 

Kahvaltı sofrası kurulmuştu fakat kural ihlali vardı. Geldiğimden beri aile olan bu iki insana zarar vermiştim. Kahvaltıda herkes olmalı kuralını Emir daha şimdiden birçok kez çiğnemişti ve bugün de öyle yapması gerekiyordu.

 

Emir'i dinleyen Fatma Teyze'nin bakışları üzerimdeyken tedirgin gözüküyordu. Yüzü biraz daha solgundu ve birkaç günde oldukça zayıflamıştı. Rahatsızlığı gün geçtikçe ilerliyor olmalıydı.

 

"Kardeşini aradığını biliyorum." dedi Fatma Teyze kısık sesi ile. Emir'in konuşması bitmişti. Oldukça üzgün görünen Fatma Teyze akülü arabasını bana doğru sürdü. Aracın çıkardığı tiz ve mekanik ses dişlerimi rahatsız ederken bu anın oldukça kısa sürmesini umarken buldum kendimi. Onca yaşanandan sonra ihtiyacım olan son şeydi nasihat.

 

Hemen önüme geldiğinde duran aracın sesi kesilmişti. "Çok iyi tanıdıklarım var, sana kardeşini bulman için yardım edecek kişiler. Bırak bu işi biz halledelim. Sen okulunla ilgilen ve madem bizden bir şey kabul etmiyorsun kardeşini bulduğumuzda ona güzel bir gelecek sunabilecek imkanı sen sağla."

 

Olduğum yerde çivi gibi çakılırken kardeşimle gelecekte birlikte olma ihtimali yıldız kaydığında tutulan dilek gibi işledi içime. İhtimaller alev aldı ve yeri göğü sarmaya başladı. Her işimi kendim halletmeye alışkın olan ben bu konuda benden daha iyi imkanları olan insanları reddedemezdim. Kardeşim söz konusuydu ve onu gerçekten bulabilirlerdi.

 

"Bu çok riskli." dedim titrek sesimle. Emir gözlerini annesi ile üzerimize dikmiş bizi dinliyordu. Gök mavisi bakışları içindeki derin karanlık kuyuyu saklarken beni o kuyudan sessizce izlediğini görebiliyordum. "Çok kötü şeyler oluyor Fatma Teyze ve ben sizi bu ateşi ortasına sokamam. Bu hiç akıl işi değil." dediğimde Fatma Teyze tebessüm etti.

 

"Yükün çok fazla kızım.." dediğinde elini kaldırdı ve yüzüme doğru uzattı. Bir an afallasam da eğilerek ona yardımcı olmak istedim. Avuç içi yanağımla buluştuğumda anne kokusu ciğerlerime doldu. Göz damalarım yanmaya başladığında içimdeki küçük kızın yalnızlığını düşündüm. Annesiz büyümenin ne demek olduğunu yaşamayan bilmezdi.

 

"Ben zaten öleceğim." dediğinde gözlerim irileşirken Emir "Anne!" diyerek atıldı. Fatma Teyze Emir'i diğer elini kaldırarak bakmadan susturdu ve bakışlarını benim yüzümden çekmedi. "Son zamanlarımı faydalı işlere ayırmak istiyorum. İzin ver kardeşini ben bulayım. Sen okulunla ilgilen ve onun için sağlam temeller at. Eğer karşısına çıktığında ben senin ablanım derken endişe etmek istemiyorsan bunu yap güzel kızım." dediğinde gözlerimin yaşlarla dolmasının önüne geçemedim.

 

Ağlamadım ama dolan gözlerimle ciğerim orda sökülmüştü. Kopan parçalar canımın en hassas yerlerine düştü. Bir azap çığlığı koptu göğüs kafesimin ortasında.

 

Başımı sallamakla yetindim ve kafamı kaldırdım. Birkaç saniye arkamı döndüğümde derin nefes alarak kendime gelmeye çalıştım.

 

"O halde ben kesin bir emir vererek herkesi harekete geçiyorum. Görelim bakalım kimler kardeşine ulaşmanı engellemek istiyor?" Fatma Teyze'nin sesi o kadar kısık çıkıyordu ki duymakta zorluk çekiyordum.

 

"Hemen arıyorum anne." diyen Emir'e dönüp baktığımda cebinden telefonunu çıkardığını gördüm.

 

"Hayır." diye atıldı Fatma Teyze. Ardından bir öksürük silsilesi onu boğduğunda hızla masadaki sudan alarak içmesine yardımcı oldum. Emir annesine bakarken acı çekiyor, tıpkı onun gibi günden güne mahvoluyor gibi görünüyordu. "Sende bu meseleye karışmayacaksın. Tek başıma halledeceğim."

 

"Ama.." diyen Emir'i konuşturmadı annesi.

 

"Konu kapandı." dediğinde Emir tepkisiz kalmıştı. Otoriter yapısını annesinden aldığını düşünmeye başlamıştım çünkü annesinden başka kimse ona söz geçiremezdi.

 

"Beni her aşamada bilgilendir olur mu Fatma Teyze? En ufak ayağın takılırsa bırak, size bir zarar gelsin istemem." Fatma Teyze arabasını masanın yanına sürdüğünde dirseklerini masaya dayayarak bana baktı. Ardından da başını Emir'e çevirdi.

 

"Benim de konuşmak istediğim bir konu vardı bu vesile ile sen açmış oldun." dediğinde Emir'in tek kaşı havalandı. "Her konuda anında bilgilendiremem çünkü gidiyorum." dediğinde "Ne?" diyerek atıldı Emir. "Nereye?"

 

"Amerika'ya. İstediğin gibi tedavi olmaya.." dediğinde Emir'in gözleri öyle bir parladı ki mavileri harlanarak renk cümbüşü oluşturdu. Uzun kirpikleri kaşlarına değerken gözlerini birkaç kez kırpıştırdı.

 

"Bu harika bir haber." diyebildi sadece Emir. Ardından duraksadı ve yutkunarak devam etti. "Onca yaşanandan sonra böyle pes etmek sana yakışmıyordu zaten. İşte benim sultanım." dediğinde annesine öyle bir sarıldı ki kalbim titredi.

 

Ne zorluk yaşadıklarını bilmiyorum fakat bu iki insanın dünyanın en güzel nimetlerinden faydalanması gerektiğini çok iyi biliyorum.

 

"Ben hemen geliyorum." diyerek ayaklanan Emir üst kata doğru yol aldı. Fatma Teyze arkasından bakarken gülümsüyordu. Gözleri tekrar bana dokunduğunda "Bu iş bende kızım, seni arar gelişmelerden haberdar ederim." diyerek sözünü devam ettirdi. "Baban güçlü bir adamdı, annen de öyle.. Güçlü bir kadındı. Yaşadıkları kaldırılabilecek şeyler değildi. İntihar ettiğinde kesinlikle sağlıklı düşünebildiğine inanmıyorum." Gözlerimi kaçırdım ve ilerleyerek sandalyelerden birine oturdum.

 

Anımsamak acı verse de dinlemek istiyordum. Onların adının geçtiği her kelimeyi zihnime kazımak istiyordum.

 

"Gözlerinde annene olan o burukluğu o kızgınlığı görüyorum Asel. Ona kızma.. Henüz çok gençti ve insanlar ona çok acımasız davrandı." dediğinde boğazımı temizleyerek konuyu değiştirmek istedim. Ağlamak istemiyordum.

 

"Kolyen.." dedi Fatma Teyze sanki durumu anlamış gibi. "Kız Kulesi, çok güzelmiş." dediğinde gülümsedim. Emir'in aldığını söylemek istememiştim. "Emir de çok sever Kız Kulesi'ni. Bir konuda örnek verirken hep Kız Kulesi gibi olunması gerektiğini söyler. Onun gibi dik duruşlu ve kimseye boyun eğmeyen, yalnızlığa göğüs gerip eşsiz bir güneş gibi mavi denizin üzerinde parlayan." dediğinde gözlerim irileşti. Demek Emir beni Kız Kulesi'ne benzetirken öylesine konuşmamıştı. Kız Kulesi'ne ayrı bir ilgisi vardı ve benimle özdeşleştirmişti.

 

Duraksayıp gülümsedi Fatma Teyze. "Küçükken ben Kız Kulesi'ndeki kızla evleneceğim ondan başka yok derdi."

 

Gülümsedim. Kız Kulesi daha önce hiç bu kadar dikkatimi çekmemişti fakat artık Emir'in beni böyle güzel bir şeye benzetmesi ilgimi çekmesini sağlamıştı. Benden büyüktü ve olgun bir adamdı. Düşünceleri bile çevremdeki ergenlerden çok farklıydı. Arkadaşlarıma anlatsam ağızlarının suyu akardı.

 

"Arkadaşımla görüştüm." diyerek merdivenlerden inen Emir konunun kapanmasına sebep oldu. "Gereken tüm hazırlıkları yapacak Sultanım. Sen hazırlığını yap. Akşam geldiğimde detaylıca görüşelim. Şimdi şirkete gitmem gerek." dediğinde bakışları bana kaydı. "Haydi Bal.." derken duraksadı.

 

Gözlerim irileşirken Fatma Teyze'nin bunu duymamış olmasını umdum. Bunu yanlış anlayabilirdi. Emir'le aramda asla olmayacak bir durum var zannedebilirdi.

 

"Yani.. Haydi Asel. Geçerken bırakayım seni."

 

***

 

Sanki dün bir cinayete tanık olmamış gibi oturmuş sınıfta hukuk dersi dinliyordum. Burada olmak benim için bulunmaz bir nimetti. Fatma teyze nasıl yaptı bilmiyordum ama sorgulama niyetinde değildim. Kardeşim için güzel bir gelecek temin etmem gerekiyordu ve bunu ancak ayaklarım yere sağlam basarken yapabilirdim.

 

Bir katil etrafımda dolanırken derse odaklanmak çok kolay değildi elbette. Adım bir cinayete karışmışken attığım her adımda tedirgindim. Fakat ben böyle yaşamayı zaten küçük yaşta öğrenmiştim.

 

"Güzel çizim." diye fısıltılı bir ses yanımda belirdiğinde irkildim. Bu Berkay'dı. İrileşen gözlerimi görünce gülümseyerek geriye yaslandı.

 

"Kalk yanımdan." dedim dişlerimin arasından.

 

"Haldun hoca bize bakıyor. Hiç sevmez dersinde konuşanları." dediğinde halinden memnun ve umursamaz bir havası vardı. Gözlerimi hocaya çevirdiğimde gerçekten bize bakarak konuştuğunu gördüm. Bir süre sessizliğimi korusam da yumruğumu sıkmış bekliyordum.

 

Hocanın diğer tarafa doğru ilerlediği bir anda "Kalk git." dedim tekrardan pişkince yanımda duran Berkay'a.

 

"Cık." diyerek daha da geriye yaslandığı bir anda karın boşluğuna yumruğumu geçirdim. Ardından bir şey yokmuş gibi önüme döndüğümde Berkay'ın tiz iniltisini hoca bile duymuştu.

 

"Hocam arkadaş fenalaştı." dedim dudak altı gülerken. Berkay eli karnında yüzünü buruşturmuş beklerken şaşkınca bana bakıyordu.

 

"Ne oluyor orda?" diye sorarak yanımıza kadar gelen hoca Berkay'ın başında durdu.

 

"Ho-hocam karnım." diyerek zorlukla konuştu Berkay. Fazla mı sert vurmuştum acaba diye geçirdim içimden.

 

"Hocam revire gitmeli arkadaş." dedim sanki vuran ben değilmişim gibi. Acı çekiyor gibi görünüyordu.

 

"Doğru söylüyorsun. Hadi arkadaşını götürüver kızım." diyen hocaya bakılı kaldım.

 

"Ama ho.." derken "Hadi kızım, ağrısı var çocuğun belli, çabuk ol." diyerek lafımı kesti hoca. Kendi kazdığım kuyuya düşmüştüm.

 

İstemeyerek ayağa kalkarken hafifçe eğilip Berkay'ın kolundan tuttum. Zorlukla sıradan kalktığında eğilerek ilerlemeye başladı. Tüm sınıf sessizce bize bakarken Berkay'ın yanında ilerliyordum.

 

Sınıftan çıktığımızda Berkay'ın iniltileri sıklaşmaya başlamıştı. "Taş mı vardı kızım elinde? Ah.." Sesi gerçekten acı çektiğini yansıtıyordu. Taş kalbim bir an sert duruşundan vazgeçip fazla tepki verdiğini hissetti. Yüzümü buruşturup eğilerek yanımda kıvrılan Berkay'a baktım.

 

"O kadar mı kötüsün ya?" dedim istemeden soruyormuşum gibi bir tonda.

 

"Kızım boşluğuma geldi, nefesim kesildi." dediğinde gözlerimi devirerek koluna girdim.

 

"Gel hadi, ne taraftaysa söyle de revire gidelim." dediğimde hafifçe başını kaldırarak bana baktı. Bir süre gözlerini gözlerime diktikten sonra "Koridorun sonunda." diyerek başıyla işaret etti.

 

Tepki vermeden ilerlemeye başladığımda kolundan destek olmaya çalışıyordum. Hızlı yürümek istesem de Berkay sanki daha da yavaş yürüyor gibi geliyordu.

 

Uzun koridor boyu ilerleyip merdivenlere yaklaştığımızda revir yazısını görebilmiştim. Yavaşlığa tahammül edemeyip hafif daha eğilerek koluna girdiğimde daha hızlı yürütebileceğimi düşündüm. Berkay bu hareketimin üzerine aniden durarak bana baktığında saçma sapan bir pozisyonun içerisinde kalmıştık.

 

Yüzlerimiz birbirine çok yakındı ve donakalmış halde bana bakıyordu. Beş saniyeyi geçmeyen bu anda kendimi hızla geri çekip sinirle doğrulurken yanımda hissettiğim cüsseli siluet dikkatimi kendisine çekti ve yönümü çevirdim.

 

Bu bedenin sahibi Emir'den başkası değildi. Mavi gözleri irileşmiş yüzü gerilmişken kaşları çatıktı. Bakışları ise Berkay'ın üzerindeydi. Saldıracak gibi görünse de onun gibi olgun bir adamın böyle bir davranışta bulunmayacağından emindim.

 

Diğerlerinden farklıydı, kendisini beğenmişti fakat olgundu. Şımarık olduğu kadar da sert.

 

"Emir Bey." dedi Berkay doğrulmaya çalışırken. Emir onu tınmayıp bakışlarını bir anda bana çevirdiğinde sanki sivri bir ok kalbime saplanmış gibi hissettim. Mavilikleri gözlerimi istila ettiğinde içimde titreyen bir yanım bu durumun Emir'in hoşuna gitmediğini söylüyordu ama nedenini bilmiyordu.

 

Emir tepki vermeden gözlerini çekerek yanımdan geçti. Omzu omzuma sürtünürken çivilenmiş gibi olduğum yerde kalmıştım. Kaburgamın ortasında bir yer çatladı ve oradan siyah dumanlar çıkarak boğazıma birikti. Boğazımda baskı yapan dumanlar kulaklarıma kadar geldiğinde başımı iki yana sallayarak afallamamdan kurtulmak istedim.

 

"Acelesi vardı sanırım." diyerek ilerlemeye devam eden Berkay'ın arkasından gözlerimi devirdim. Numara mı yaptığını ciddi mi olduğunu anlayamamıştım ve az önce içinde bulunduğumuz saçma anı Emir görmüştü.

 

Görürse görsün diyordu bir yanım ama iç sesim onu bastırarak görmemesi gerekti yanlış anladı diyordu.

 

Derin ve sıkkın bir nefesi dışarı verdiğimde adımlarımı revire çevirdim. Berkay içeri girmek üzereyken bir hemşire kolundan tutarak yardımcı oldu ve sedyeye yatırdılar. Kollarımı göğsümde birleştirip kapının kirişine yaslandığımda kaşlarımı çatarak onları izlemeye koyuldum.

 

Yanına git. diye söyleniyordu kaburgamın altındaki söz dinletemediğim organ.

 

Hemşire Berkay'ı dinledikten sonra uzanmasını isteyerek karnına baskı yapmaya başladı. Berkay yüzünü buruşturarak derin nefesler alırken yumruğunu sıkmıştı. Gerçekten sert vurmuş olmalıydım.

 

Bir süre hemşire aynı hareketi yaptıktan sonra şu içirdi. "Biraz uzanmalısınız, ciddi bir şey yok." diyerek gülümseyip yandaki odaya geçti. Odada yalnız kalmıştık.

 

Suçluluk hissi bedenimde kol gezinirken bir tarafım hala Emir diye sızlanıyordu. Ufak adımlar atarak sedyeye yaslandığımda Berkay'a düz düz baktım.

 

"Sahiden o kadar canın acıdı mı?" diye sorduğumda umursamaz görünmeye çalışıyordum. Acı çekmesine sebep olmuştum.

 

Berkay'ın dudakları yana kıvrılırken alnına düşen birkaç tel siyah saçı hissedip başını savurarak alnından gitmesini sağladı.

 

"Hayır. Bir an boşluğuma geldi işte." dediğinde yalan söylediğini biliyordum. Gözlerini yüzümden hiç çekmeden hafif çatık bir ifade ile beni izliyordu.

 

"Kusura bakma." dedim dişlerimin arasından. Duyduğuna emindim ama sanki benim için bunu söylemenin zor olduğunu anlamış gibi tepki vermedi. Sadece gülümsemekle yetindi ve gözlerini üzerimden çekmedi. Daha fazla dayanamayarak "Neden o kadar dikkatli bakıyorsun?" diye sorudum.

 

Kemikli yüzü ciddileşip şekilli dudakları aralandığında sorduğum soruya pişman olmuştum.

 

"Şeytan tüyünü arıyorum." Anlamsızca ona bakarken tek kaşım havalandı.

 

"Ne demek o?" diye sordum beklemeden. Hafifçe doğrulurken dirseklerinin üzerine dayandı ve sırtını sedyeden kaldırdı. Yüzü biraz bana yaklaştığında aynı dikkatlilikle bakmaya devam ediyordu.

 

"Beni bir anda sana çeken bir şeytan tüyün olmalı. Yoksa bir kadından bu kadar hızlı etkilenmem mümkün değil." dediğinde gözlerim irileşti. Tüylerim diken diken olurken kaslarımın gerildiğini ve vücut fonksiyonlarımın yavaşladığını hissettim.

 

Beklemediğim bir yanıttı ve daha önce de bunun gibi durumlarla karşılaşmış olmama rağmen ilk kez bu kadar afallamıştım.

 

"Zırvalayan insanları sevmem." dedim aklımı toparladığımda karşısına dikilerek. "Özelliklede zırvalayan kişi bir yılışıksa." dediğimde gözlerimi devirdim. "Kim bilir kaç kıza aynısını söyleyerek ağına düşürdün. Yemezler küçük şeytan. O tüyleri kendinde ara." dediğimde göz kırptım.

 

Berkay yanaklarını hava ile doldurduğunda daha da doğruldu ve gözlerimin içine baktı. "İlk kez doğruyu söylüyorum belki de." diye üstelediğinde ortam kasvetli gelmeye başlamıştı. "Duvara çarpmışım gibi hissettim. Kimse senin gibi beni hiç merak etmeden reddetmedi. Aslında kimse beni reddetmedi." dediğinde uflayarak geriye bir adım attım ve kollarımı iki yana açtım.

 

Bu kadar açık sözlü olmasına ya da yalancı mı demeliyim bilmiyorum, gerek yoktu. Çağımızın ilişkileri hızlı başlıyor hızlı ilerleyip ilk virajda şarampole yuvarlanıyordu.

 

"Sanırım artık iyisin. Ben gitsem iyi olacak." dediğimde arka arka ilerlemeye devam ederken birine çarptığımı hissettim. Refleksle döndüğümde karşımda duran uzun boylu gözlüklü ve kel adamı görünce içimdeki kız çocuğu tiz bir çığlık attı. Yankılanan seş kulaklarıma vururken sanki küçük bir kalp krizi geçirdim.

 

Damarlarımdaki kan boşalmak istercesine hızlı dolaşmaya başladığında nabız atışım yükseldi ve tenimin ısındığını hissettim. Boğuk bir hırıltı döküldü boğazımdan. İstemsiz olmuştu. Karşımda duran adam.

 

Nuri Bey.

 

Babamın davasına bakan avukatın ta kendisiydi..

Loading...
0%