Yeni Üyelik
47.
Bölüm
@kardikus

FIRSAT

 

Ruhumun buğulu parçaları kendini siyaha bularken bilincim kapalı bir kutu gibi köşesine çekilmiş bekliyordu. İçinde ne olduğunu ben dahi bilmiyor ve açmaya korkuyordum. Issız sokaklarda yapayalnız yürürken yoluma çıkan dikenli teller derimi parçalıyordu. O dikenli teller geçmişin bende bıraktığı anımsamalardan başka bir şey değildi.

 

Geçmişe gebe, acıya bağımlıydım ben.

 

Şaşkınlık bedenimi ele geçirmiş, düşünceler ruhuma prangalar vuruyordu. Akrep yelkovanı kıskacına takmış ilerlemesini durdururken o an sanki bir ömre bedeldi.

 

Nuri Ünsal, babamın davasına bakan avukat. Babamın ölümüyle davanın raflara kaldırılmasına göz yuman ve ailemi hiçliğe sürükleyen adam.

 

Kısacık olan fakat bana asır gibi gelen bu zaman diliminde filmlerde katilin en yakını olduğunu fark eden saf kız bunalımına girmiştim. Geçmişin perdeleri aralanırken kimse o perdelerdeki kan lekelerinin beni derinlerimden sarsacağını bilmiyordu.

 

"Baba.."

 

Berkay'ın sesi ortamdaki sessizliği dağıtırken dudaklarından dökülen kelimeler kayalara çarpan asi, acımasız dalgalar gibi kalbime çarptı.

 

"Burada ne işin var?" diye devam ederken ayaklarını sedyeden sarkıttı Berkay. Üzerindeki şok etkisini atamayan bedenim iri bakışlarını Berkay'a dikmiş az önce duyduklarına anlam kazandırmaya çalışıyordu.

 

"Buradan geçiyordum, uğrayıp seni alayım dedim. Arabanı pert ettiğini unutuyorsun galiba. " diyerek sedyeye yaklaşan avukatın sesi çatallıydı. Sigarayı fazla tükettiği üzerine sinmiş ölü duman kokusundan belliydi. "Arkadaşların burada olduğunu söyledi. Sorun ne?" dedi soğukkanlı bir tavırla.

 

Beni görmemezlikten geliyordu. Tanımasının imkanı yoktu, o zaman sadece beş yaşındaydım ve onu sadece bir kez görmüştüm. Onu tek sefer görmem bile yüz hatlarını beynime kazımama yetmişti. Devletin babama atadığı bu avukat raflara tozlanacak kağıtlar yerleştirdiğini sanarken bir ailenin darmaduman olmasına sebep olmuştu.

 

"Baba mı?" dedim istemsizce şaşkınlığımı belli ederek. Nuri Bey bana yarım bir şekilde dönerken tek kaşını kaldırıp baktı. Berkay ise ayaklanarak ikimizin tam arasında durdu.

 

"Evet, tanıştırayım. " dediğinde eli ile beni göstererek "Baba bu Asel. Sınıf arkadaşım." dedi ve ardından babasını gösterdi. "Ülkemizin sayılı avukatlarından olan ailemizin reisi ve benim biricik babam Nuri Ünsal. Elinden hiç bir dava kaçmaz." dediğinde ben içimden küfürler geçirirken babası Berkay'a alayla baktı. Dudak altı gülümserken Berkay'ın onu pohpohladığının farkındaydı.

 

"Memnun oldum kızım." dedi adam Berkay'ı iteleyip elini bana uzatırken. Bedenim kitlenmiş, uzuvlarım gerilirken nasıl davranacağımı bilememiştim. Aklımı toparlayarak elini sıktığımda "Bende efendim." dedim yapmacık olmamaya çalışarak. Aklımda bin tilki dönüyordu fakat bir sonuca ulaşamamışlardı henüz.

 

"Yalakalığı bırak da neyin var onu söyle." dedi adam elini çektiğinde. Oğlu ile iyi bir iletişime sahip gibi görünüyordu.

 

Dünya çok küçük bir yerdi ve size beklemediğiniz acı ya da tatlı sürprizler yapabiliyordu.

 

Berkay acısının geçtiğini belli eder bir şekilde duruşunu dikleştirdi. "Sınıfta ufak bir kaza geçirdim, karnım kasıldı ama şu an iyiyim peder."

 

Babası kısa bir an önemseyerek dinlese de sonrasında Berkay'ın cıvık hareketlerini görünce umursuz davrandı.

 

"Neyse, ben sizi yalnız bırakayım. " diyerek geriye çekilmek isterken bileğimden yakaladı Berkay. Bu davranışı kaşlarımın çatılmasına sebep olurken bileğimi çekiştirdim. Nuri Bey gözlerini dikmiş bizi izlerken sessizdi.

 

"Pardon." dedi donuk bir ifadeyle. "Ders bitti zaten. Nereye gideceksen bırakalım biz. Hava bozuyor." dediğinde beynimin yüksek duvarlarında bir fikir yankılandı. Berkay'la iletişim halinde olur ve bir arkadaşlık kurarsam babasının yıllar önceki dava ile ilgili geride bıraktığı şeyleri belki bulabilirdim. Belki buralardan bir ipucu bile açığa çıkartabilirdim.

 

"Gerek yok, ben gidebilirim." dediğimde aklımdan geçen bu fikrin ne kadar kötü olduğunu düşündüm. Kimseyle arkadaşlık kurmazken Berkay'ı kullanamazdım. Aksi takdirde Berkay ile samimi bir arkadaşlık ilişkisi kurmam gerekirdi ki bu hemen olabilecek bir şey değildi.

 

Çıkarlar uğruna kurulmazdı arkadaşlıklar. Çıkarlar uğruna kurulan ilişki arkadaşlık değil, olsa olsa çıkardaşlık olurdu.

 

"Yapma işte." dedi ısrar ederek. Tam tekrar reddedecektim ki babası araya girdi.

 

"Hadi kızım, çekinmene gerek yok. Eşyalarınızı alıp gelin, ben arabada bekliyorum." dediğinde Berkay babasına şaşırmış şekilde bakıyordu. Mantıklı düşünme yetisini kaybeden ben, itiraz edemedim ve adam sözünü bitirdiği an revirden çıkarak uzaklaştı.

 

Geçmişin ağırlığı üzerime beton düşmüş etkisi yaratırken yanaklarımı hava ile doldurup öfke ile ufladım. "Adamın yanında neden ısrar ediyorsun?" diye söylendiğimde yönümü kapıya çevirip ufak adımlarla ilerlemeye başladım.

 

"Hep böyle hırçın mı davranacaksın? Sakin olsana.. Sadece gideceğin yere kadar götürmeyi teklif ettim." dediğinde Berkay'da yanımda yürümeye başlamıştı. Sınıfa doğru ilerliyorduk. Eşyalarımız acele ile çıktığımız için orada kalmıştı.

 

Merdiven hizasına geldiğimde aklıma az önce Emir'in bizi görmüş olduğu hal gelince gözlerimi sıkıca yumdum.

 

Yanına git..

 

Asıl Asel bu durumu umursamaması gerektiğini biliyorken içimde sivrilen başka bir Asel Emir'in bu durumu yanlış anlamasından çekiniyordu. Hatta onun verdiği sert tepkileri kıskançlığa yoruyor içten içe seviniyordu.

 

"Sana çok arkadaş canlısı olmadığımı söylemiştim. Ayrıca iş bulmam gerek. Gitmem gereken belirli bir yer zaten yok." dediğimde sınıftan içeri girdim ve arka sıraya ilerleyip çantamı kaptım. Sıra üzerindeki eşyaları öfke ile içine doldururken Berkay'ın bakışlarının üzerimde olduğuna emindim.

 

"Baksana." dedi Berkay düşünceli çıkan sesiyle. "İş mi arıyorsun sen?" dediğinde ona dönüp gözlerimi devirdim. Babasını düşündükçe zihnim boğuluyor, aklıma nefsime engel olamadığım düşünceler geliyordu.

 

"Evet." dedim bastırarak yanından geçerken. Sınıftan tekrar çıkmıştık.

 

"O zaman sana harika bir teklifim var." dediğinde aldırış etmeden yürümeye devam ettim. Bir an önce adamın yanına gitmeyi ve düşüncelerim daha da karmaşıklaşmadan en yakın yerde beni indirmesini istemeyi umuyordum. "Dursana." dedi tekrardan bileğimden kavrayıp tam bahçe ortasında beni durdurduğunda. İri cüssesi ile tam karşıma dikildiğinde esen sert rüzgar siyah saçlarını uçuşturuyordu.

 

Dudakları yukarı kıvrılmıştı ve mimikleri oldukça belirgindi. Söyleyeceği şeyden çekindiği yanaklarını hava ile doldurup bekliyor oluşundan anlaşılıyordu.

 

"Bizim eski bir evimiz var. Yılar önce oturduğumuz. Benim için çok kıymetli. Orayı kendi ellerimle restore etmek istiyorum fakat bir kadın eli değmeden elbette tam anlamıyla olmaz. Annemin eski ahşap eşyaları, babamın çalışma odasında yığılan dosyaları.." derken konuşmaya devam eden Berkay'ın söylemeye devam ettiği şeylere algım kapanmıştı.

 

Babamın eski dosyaları dediği yerde takılıp kalmıştım. Orada babamın davasına ait olan dosya da olabilirdi ve alıp inceleyebilirdim. Adını aklamak için bir ipucu bulabilirdim.

 

"Ne dersin?" dediğinde elini omzuma koymuştu. Ben söylediklerinin gerisini dinleyemediğim için tam istediği şeyi anlayamasam da teklifini içimde çoktan kabul etmiştim.

 

"Olabilir." dedim uzatmadan.

 

"Ya ama bak çok güzel olacak kabul et hadi.." derken duraksadı. Gözleri irileşen Berkay boş boş suratıma bakarken "Ne dedin sen?" dedi kendi kendine konuşuyor gibi. "İlk seferde tamam mı dedin?" dediğinde yüzü o kadar aptal bir ifade almıştı ki istemsizce gülümsedim.

 

"Evet." dedim gülümsemeyle karışık.

 

"Aha bir de gülüyor. Vallaha tamam demiş." dediğinde kollarını iki yana açıp oynamaya başladı. Daha yeni tanıdığı birine karşı bu kadar samimi davranan insanlardan hoşlanmazdım fakat Berkay biraz farklıydı. Özgüveni fazla yüksekti ama aynı zamanda saf bir aptallığı vardı.

 

Babasının kornaya basmasıyla yerinde irkilip zıplayan Berkay eliyle gel işareti yaparak siyah jeepe bindi. Yüzüme çarpan rüzgar düşünceli yanımı dağıtsana yoğun kara bulutlar hala etrafımdaydı. İlerleyerek bende araca bindiğimde babası çalışır durumdaki aracı hareket ettirdi. Yavaş yavaş çiseleyen yağmur aracın camına düşerken gözüm okul girişinde beliren Emir'e çarptı.

 

Orada öylece durmuş bu tarafa bakıyordu. Tepkisiz ve donuk bir ifade ondan uzaklaşışımıza bakıyordu. İçimde onun için endişelenen Asel'in yüreği kabardı. Yanlış anlayabilirdi. Onun evinde kalan bir yabancıydım sadece. Annesi için bana destek olan bir adamdı. Belki de acıdığı için. Ama daha fazlası değildi. Bunu ikimizde biliyorduk.

 

***

 

Baharın geldiğinin en büyük habercisi olan kar eriten rüzgarlar karanlığın hakim olduğu yoldu ağaç dallarını sallarken çıkan karmaşık ses içimi ürpertiyordu. Sanki rüzgar bağrındaki açık yaraların acısını boşlukta koşarak bastırmaya çalışıyor, yüzümüze çarparak bizimde canımızın yanmasına sebep oluyordu. Kışın bize veda eden soğuğu, sanki bahara düşmanmışçasına yeryüzünden çekilirken geçtiği yerleri talan ediyor üşüterek yakıp yıkıyordu.

 

Berkay ve babası ile çok iyi olduğunu söyledikleri organik meyve sularının olduğu ara caddelerde bir yere gitmiştik. Yoğun ısrarlarına dayanamamış ve onlara eşlik etmiştim. Kahveden sonra vazgeçilmezim olan vişne suyunu içmeyi tercih etmiş ve doğallığı karşısında büyülenmiştim. Nedense o dakikalarda yanımda Emir'in olmasını ve bu doğallığı onunla yaşamayı istemiştim.

 

Baba oğul uzunca sohbet ederken genellikle sessiz kalmış ve onları dinlemiştim. Nuri Bey'i gözlemliyor nasıl bir karaktere sahip olduğunu anlamaya çalışıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamış havanın çoktan karardığını fark edince kalkmak istemiştim. Beni bırakmak için ısrar etseler de bunu kabul etmeyip otobüsle en yakın durağa kadar gelmiştim.

 

Diğer erkekler ve Emir arasındaki en büyük farklardan bir tanesi de buydu. Ben ne kadar reddedersem edeyim Emir beni asla bırakmadan rahat etmezdi. İnadımın ve ısrarımın onu yenemediği en büyük nokta belki de buydu.

 

Yaklaşık kırk dakikadır yürüdüğüm bu yol sanki önümde uzuyor gibi hissettirirken düşüncelerimin yarısı Berkay'ların eski evinden oluşuyordu. Ben hemen başlamayı teklif etsem de baharın etkisini göstermesini istediğini ve güneşli havalarda eğlenerek birkaç arkadaşıyla bu işi yürüteceğini söylemişti.

 

Para meselesini konuşmak istediğinde üstünü kapatmıştım. Elbette çalıştığımı düşünmesi için bir para alacaktım ama asıl önemli olan aile meselemdi.

 

Düşüncelerimin kalan yarısını ise Emir oluşturuyordu. Ne yaptığını, nasıl olduğunu merak ediyordum. İçten içe kendime kızsam da bunun önüne geçemiyordum.

 

Uzun demir parmaklıkların önüne geldiğimde çiseleyen yağmur hızlanmıştı. Hafif ıslanmış olan bedenim sağanak yağışa maruz kalırken kenardaki küçük kapıyı açıp bahçeye girdim. Etrafta kimse olmadığını fark edince hızlı adımlarla eve doğru ilerlemeye başladım.

 

Karanlık başlı başına bir boşluktu. İnsanı yutacak gibi korkutuyordu.

 

Evin kapısının önüne geldiğimde kalın ve heybetli kapının açık olduğunu gördüm. İçim tarifsiz bir ürperti ile yoğrulurken, kapıyı biraz daha iteleyip içeride kimse olup olmadığına baktım. Görünürde etrafta ne Fatma Teyze nede bir başkası vardı.

 

Etraf karanlıktı ve sadece minik sarı lambaların aydınlattığı loş bir ortam vardı. İçeri birkaç adım attıktan sonra "Kimse yok mu?" diye sesledim fakat bir yanıt alamamıştım. Biraz daha ilerleyince karşı duvara yansıyan ateşin ışığını gördüm.

 

Harlanmış ateş sesi kulaklarımda iyice yer ederken biraz daha ilerledim. Ateşi görene kadar minik adımlarla yürürken soluk alma yetim yok olmuştu. Nefesim kesilmiş iliklerime kadar korkuyu hissederken korkusuz gibi davranmaya çalışıyor merakla ilerliyordum. Ateşin o ihtişamlı yansıması gözlerimi aydınlattığında retinamın yandığını hissederek gözlerimi biraz kıstım.

 

Dikkatle şöminede yanan ateşe bakarken aydınlattığı etrafta görünen kimse olmadığını fark ettim. Endişe zehirli bir yılanmış gibi kanıma sızmaya başladığında aklım bin türlü olasılıkla doldu. Emir'in arkadaşlarıyla görüştüğümüz akşam ihaleyi elinden aldığı adamın durumdan hoşnutsuzluğu geldi ilk aklıma.

 

Başlarına bir iş gelmiş olabilir miydi? O adam Emir'e bir zarar vermiş olabilir miydi?

 

"Geldin demek." diye kulak zarımı titreten tok ses ateşin aydınlatamadığı karanlık köşeden geliyordu. Emir'e aitti fakat Emir'in sesi değil gibiydi. Kendinden Emin ve yere sağlam basan adamın sesi yerine alaycı ve umursamaz birinin sesi gibi çıkmıştı.

 

Sesin geldiği yöne dikkatlice bakarken adım seslerini işittim. Ardından Emir'in önce silueti sonra kendisi görüş alanıma girdi. Elinde bir içki bardağını tutuyordu ve yüzü oldukça gergin oldukça mutsuz görünüyordu. Kendini ateş başındaki koltuğa bıraktığında yandaki içki şişesinden biraz daha bardağına doldurdu.

 

"Emir.." dedim endişeyle. Onu daha önce hiç bu şekilde görmemiştim.

 

"Ne var bücür?" dediğinde sesinde alay vardı. Sarhoş olmuştu ve hareketleri sallanır haldeydi.

 

"İyi misin?" diye sorduğumda ona doğru bir iki yavaş adım attım. Emir'in kahkahası boş evde yankılanırken beklemediğim bu tepki karşısında irkildim.

 

"Elbette iyiyim. Neden kötü olayım ki?" dediğinde gözlerimin içine bakıyordu. Harmanlanmış yoğun ateşin yansıması mavi gözlerine yansırken bakışları kızıla dönüktü. Aniden ayağa kalktığında elindeki içki bardağını dudaklarına götürdü ve bir dikişte dibini buldu.

 

Yüzü alkolün acı tadıyla buruşurken yavaşça yutkundu. Ayakta zor durduğu her halinden belli olan Emir karşımda savunmasız bir çocuktan ibaretmiş gibi görünüyordu.

 

Mimikten yoksun yüzünün her çizgisinde çektiği acıyı görebiliyordum. Dışarıya vuramayıp içini yakmasına izin verdiği o acı sanki bu akşam bir yangına dönüşmüştü.

 

"Beklemiyordum seni." dedi sarhoş konuşmasıyla. Bu halde bile ses tonunda insanın içini titreten bir yan vardı. "Yeni sevgilin, dur neydi adı.." derken yalpaladı ve bana doğru bir adım attı. "..hah Berkay. Geceyi onunla geçirirsin sanıyordum." dediğinde parmak uçlarımın çekildiğini hissettim.

 

Tarifsiz ve sebebini bilmediğim bir acı pençelerini kalbime geçirirken parçalanışını hissettim.

 

"Sarhoşsun sen. Ne dediğini bile bilmiyorsun." dediğimde arkamı döndüm. Kendi odama gitmek ve bu evden bir an önce çıkmak istiyordum. Yürümek için yeltendiğimde Emir beni bileğimden kavrayınca sendeledim.

 

"Daha yeni konuşmaya başlıyorduk." dediğinde sıkıca kavradığı bileğimi kurtarmak için kıvranıyordum. Kendisinde olmadığı bir gerçekti.

 

"Fatma Teyze nerde?" dedim atılarak. "Çalışanlar nerde? Neden kimse yok?"

 

Bir kahkaha daha atan Emir yoruşmuş gibi soluk verdi. "Sevgili Berkay'cığınla beraberken annem Amerika'ya gitti. Senin adını sayıklaya sayıklaya. O lanet telefonuna bir kez bakmış olsaydın gelip onu mutlu edebilirdin." dediğinde kızgın bir hançeri göğüs kafesimin ortasına yemişçesine yanma hissettim.

 

Fatma Teyze gerçekten gitmiş miydi? Derin bir teşekkür dahi edememiştim. Nuri Bey'i görünce aklım tamamen gitmişti ve onun gideceğini unutmuştum.

 

"Çalışanların da hepsini evine gönderdim. Annem yokken bir gerekleri yok." dediğinde sertçe bileğimi savurdu. Canımın acısı yüzümü buruştururken çığlık atmamak için dilimi ısırdım.

 

"Emir sen iyi değilsin." diye kısık sesle konuştuğumda devam etmeme izin vermeden elindeki cam bardağı kenara fırlattı Emir. Refleksle sıçrarken cam parçalarının zeminde parçalanıp çıkardığı sesi dinledim.

 

"Ben iyi olma hissini daha şu kadarken kaybettim!" diye bağırdı bana doğru hunharca. Üzerindeki beyaz tişörtünü yakasından tutmuş çekiyordu. Diğer eli ile de yerden bir seviye gösteriyordu.

 

"E-Emir.." derken bana doğru hızla gelip kollarımdan kavradı ve bedenimi hızla sarstı. "Bana seslenme!" dedi gırtlağını sökercesine bağırırken. Sesi boş duvarlarda yankılanıyor içimde körüklenen ateşi harlıyordu.

 

Korku ve çaresizlik bedenimi etkisi altına almışken ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir anda bedenimi hafifçe itelediğinde sendeleyip geriye düştüm. Kalça kemiklerim tenime battığında acı ile yüzümü buruşturdum.

 

"Kahretsin sen bana seslenme çocuk!" derken bana arkasını dönmüş ellerini kafasına bastırmıştı. "Ses tonun üzerimde siktiğim bir hakimiyet kuruyor." dediğinde deli görmüşüm gibi ona baktım. Ne demek istediğini anlayamaya çalışırken yerimden kıpırdamadım.

 

Sinirlenemiyordum. Şu an Kayahan'a sinirlenemiyordum. Karşımda o kadar savunmasız ve çaresiz görünüyordu ki dışarı vurduğu bu öfkenin sebebini merak ediyordum.

 

"Sen iyi bir adamsın Emir. Sadece buna inan." derken tek istediğim onun kalbine dokunabilmekti. Aklında dolanan düşünceleri bilmiyordum, Canı neye sıkkın bilmiyordum, tek bildiğim onun aslında iyi bir adam olduğu ve bunu duymaya ihtiyacı olduğuydu.

 

Bir süre hareketsiz kaldıktan sonra hınçla bana döndü. Bakışları alev almış halde üzerimdeyken "Sikmişim iyiliği." dedi tükürür gibi. "Bize uğramaz o artık."

 

Buruk çıkan sesi damarlarım tıkanmış, düşünce yetimi kapamıştı.

 

"Yanılıyorsun.." derken bir anda sözümü kesti, üzerindeki beyaz tişörtü çıkardı ve kenara fırlattı. Üzerime doğru gelirken gerileme istedi duysam da korkusuzca olduğum yerde kalıp kaçmadım.

 

"Bak!" dedi haykırırcasına. Önümde diz çöktüğünde yansıyan ışıkta gözlerinde parıltılı damlalar gördüm.

 

Emir Kayahan ağlamış mıydı?

 

"Bak, bak!" dedi bana arkasını dönerken. Çıplak sırtını elleriyle göstermeye çalışıyordu. "Dokun da bak iyi yanımın intihar edip bedenimi karanlığa sürüklediği mezarlığa bak." dediğinde kaskatı kesilmiştim. Kan akışım hızlanmış vücudum ısınmış ve düşünemiyordum. Şu an tamamen bilinçsiz halde Emir'i izliyordum.

 

"Emir anlamıyorum." dediğimde "Dokun!" diye bağırdı. Parmaklarım sırtı ile buluştuğunda dalga dalga bedenime yayılan tuhaf his karnımda karıncalanmaya sebep oldu. Parmaklarımın ucunda hissettiğim minik çizgi halindeki kabartılar kaşlarımı çatmama sebep oldu. Diğer elimi de hızla sırtına dokundurduğum da her yerde yoğun olarak ellime gelen kabarıklıklar hayra alamet değildi.

 

"Emir bunlar da ne?" diye endişeyle sorduğumda "İyi yanlarımın mezarı." diyerek üstü kapalı bir cevap verdi. Ardından bedenini yüzü koyun yere bıraktığında çıplak vücudu soğuk zeminle buluştu.

 

Aklım sırtındaki kabartılarda kalsa da cevap alamayacağımı bildiğimde üstelemek istemedim. Sarhoşluğun son safhasındaydı ve uyuyakalmak üzereydi. Bilincinin yerinde olmadığı her halinden belliydi.

 

"Kalk hadi." dedim omuzlarından tutup kaldırmaya çalışırken. "Odana gidelim, burada uyuyamazsın." dediğimde başını kaldırıp gözlerime öyle bir baktı ki ay güneş karşısında eriyormuş gibi yoğun bir his vücudumu kapladı.

 

Ağır vücudunu kaldırmaya çalışırken bana teslim olmuş gibi kolunu omzuma atmıştı. Çaresiz masum ve köşeye sıkışmış bir çocuktan farksızdı. Karşımda onun da beş yaşındaki halini görebiliyordum.

 

Zorlukla ayağa kalktığımızda yüzünü boyun girintime gömdü. Sıcak nefesi boynumdan aşağı inerken her zerremin sıcaklığı ile doluşunu izledim. İleri birkaç adımı zorlukla atarken vücudunun bedenime yaptığı baskı gitgide artıyordu.

 

Emir bilincini tamamen kaybetmiş uyur pozisyona geçmişti. Merdivenleri tabiri caizse sürünerek çıkmış ve odasının önüne kadar zorlukla gelmiştik.

 

"Balkız.." diye fısıldadı ben odasının kapısını açmaya çalışırken. Sesi ilk kez bu kadar masum ve içten çıkıyordu.

 

"Hmm.."

 

"Herkes gitti, sen bari gitme olur mu?" Her harf, dudaklarından çıkar her harfin oluşturduğu o masum ve çaresiz istek.. Ciğerime işledi be adam. Göğsümde güller açtı, bahar esintileri geldi.

 

"Olur." dedim odasından içeri girerken. Yorganı hafif açıp bedenini yavaşça yatağa bıraktığımda üzerini örtmek için yorganın ucuna uzandım.

 

"Balkız.." dedi tekrar en güzel nida ile seslenirken.

 

"Hm.." diye karşılık verdim donakalıp söyleyeceklerini beklerken.

 

"O çocukla görüşme.." diye mırıldandı anlaşılması zor şekilde. Sarhoşluk tüm bedenini ele geçirmişti. Kaşlarım çatıldı ve ne demek istediğini anlamlandırmaya çalıştım. O sıra belimde hissettiğim eli beni kendine çekmiş ve yüzü koyun yatağa uzanmama sebep olmuştu. Kolu vücudumu sarmalarken çırpınmaya çalışsam da başarılı olamıyordum.

 

"İstemiyorum." dedi mırıldanmaya devam ederken. Rüya da sayıklıyor gibi bir hali vardı. "Sikeyim, saçma ama görüşmeni istemiyorum."

 

 

Bizimki kıskanç bir beyefendi galiba ne dersiniz?

 

İddia ediyorum Emir'i tanıdıkça çok seveceksiniz böyle adam yok diyeceksiniz 🤗

 

Yarın görüşmek üzere çok çok öptüm 😚

 

🐾

Loading...
0%