Yeni Üyelik
95.
Bölüm
@kardikus

BEKLENMEYEN

 

Ateşin çıtırtısı küçük odada yankılanırken sarı ve kızıl ışığı içeriyi aydınlatıyordu. Bulduğumuz iki yer minderinin üzerine oturmuş sessizce ateşi izliyorduk. Emir dizlerini kendine çekmiş kollarıyla dizlerini kaplamıştı. Yüzü sert bir ifade ile dalgın bir şekilde ateşe dönüktü. Ateşin kızılı yüzüne vururken gök mavisi gözleri ışıldıyordu.

 

"Küçük bir sapıksın." dediğinde o istifini bozmazken ben bakışlarımı kaçırdım.

 

"Ha?" O kadar dikkatli baktığımın farkında bile değildim. Bu adamın büyüsüne kapılmamak elde değildi. Değişik bir çekim gücü vardı ve kaçamıyordunuz.

 

"Yedin gözlerinle beni." dediğinde omuz silkerek çaktırmamaya çalıştım.

 

"Kendini beğenmiş." dedim uzanıp yerdeki sigarasını aldığımda. "Düşünüyordum ve sadece gözüm dalmış." dediğimde dudağı yana kıvrıldı. Bakışları hala ateşteydi ve gözleri dalmıştı. Hafif gülümseyen yüzü benzersiz bir havaya kapılıp içime bahar cemresi düşürdü.

 

"Ne gülüyorsun?" diye sordum dumanı dışarı üflerken.

 

"Yalancılığına."

 

"Ben yalancı değilim."

 

"Tabi, bende yakışıklı değilim zaten." diyerek ayaklandı. Tatminkar bir hali vardı. "Arabada birkaç malzeme var. Onları getireyim ben." deyip arkasını döndüğünde hemen bende ayaklandım.

 

"Yardım edeyim." derken gürleyen gökyüzünden mavi bir ışık küçük camdan içeri girdi. Dışarıda korkunç bir yağmur yağıyordu.

 

"Gerek yok. İkimizde ıslanmayalım. Ben getiririm sen içeri alırsın." derken kapıyı açtı ve çıktı. Koşarak hareket ettiğinde gök yeryüzünü yaracak gibi gürlemeye devam ediyordu.

 

"Neler oluyor bana böyle?" diye fısıldadım kendi kendime. Sigaramı sonuna kadar çekip camdan dışarı attım. Kollarımı göğsümde birleştirip karanlığı hiçe sayarak korkmamaya çalıştım. Emir'in arkasından bakarken içimdeki duygu karmaşasını anlamaya çalışıyordum.

 

Emir elinde poşetlerle koşarak geldiğinde kapıyı açıp elindekileri aldım. Bir şey söylemeden tekrar arabaya koşarken bende poşetleri içeri aldım. Ateşin yakınına getirip ne olduğunu görmeye çalıştığımda birçok kahvaltı malzemesi ile karşılaştım. Burada bir süre kalacak gibi göründüğümüz kesindi.

 

Hem kendi başımı hem de Emir'in başını yakmıştım. Onun gibi düzgün ve işine sadık bir adamı buralara kadar sürüklemiş hatta kanuna aykırı iş yaptırmak zorunda bırakmıştım. Aslında bunların hiçbirini ben istememiştim ama yapıyordu işte.

 

Ciğerimi söküp kendisine hayran bırakacak kadar fedakardı.

 

Arkamdan gelen gıcırtılı kapı sesine yönelip Emir'e baktım. Saçlarından düşen damlalar keskin yüz hatlarından kayıp boynuna doğru akıyordu.

 

"Felaket ıslanmışsın." diyerek ayağa kalktım ve yanına ilerledim. Elindeki poşetleri karıştırırken çıkarıp bana uzattığı eşofmanı tuttum. "Yedek kıyafet getirdim yeterince. Değişirim şimdi. Senin içinde var bir şeyler. Kalın giyin." dediğinde içimde sıcak bir duygu filizlendi. Emir Kayahan beni düşünüyordu. Belki anlamsız yerlere çekiyordum ama şu an bu duygu beni mutlu ediyordu.

 

Emir karşımda elini pantolonuna atınca bir anda elimdekini atıp gözlerimi kapatarak arkamı döndüm. "Dur bir dakika." derken ateşe doğru ilerledim ve oturdum. "Öyle şak diye pantolon açılmaz ki canım. Karşında dikiliyorum sonuçta bir uyar di mi?"

 

Emir'in bir süre sesi çıkmazken mavi bakışlarını sırtımda hissediyordum. Ardından pantolonun fermuar sesi kulaklarıma gelince içimde garip bir ürperti oluştu. Ardından çıkardığı pantolonu fırlattı. "Huysuz bücür!" diye söylenirken sessizce sırıttım. "Memnun etmek mümkün değil hanım efendiyi!"

 

"İnsanın adı çıkmasın!" diye söylendim.

 

"Çenen düştü yine. Bi kapatma tuşun yok mu senin?"

 

Sessizce giyinmesini beklemeye devam ettim.

 

"Ne o sustun?"

 

"Uykum var. Giyindiysen uyumak istiyorum." derken bana bakmamasını umuyordum. Bakarsa kızaran yanaklarımı görürdü ve bu oldukça rahatsız ediciydi.

 

"Şurada ki minderleri de çekelim. Biraz tozlu ama idare ederiz. Onların üzerinde uyuruz ancak." dediğinde yanıma doğru geldi. Siyah bir kazak altına da siyah bir eşofman giyinmişti. "Olsun." dedim çok fazla göz göze gelmemeye çalışarak ve minderlere doğru ilerledim. Sürükleyip ateşin yakınına çekerken Emir'in beni izlediğini biliyordum.

 

"Çok fazla böcek var." dedim ortamdaki sessiz ve garip havayı dağıtmak için. "Sabaha kadar kesin yeriz birkaç tane." Emir'in tısladığını duydum.

 

"Yaklaştırmam sana merak etme. Uyu sen ben oturacağım biraz." Poşetlere yöneldi ve içinden bir pike çıkardı. Bana doğru fırlattığında pike yüzüme çarptı.

 

"Ne kadarda kibarsın. Ayı." diye söylendim. Minderleri çırpıp üzerine uzanırken.

 

"Mendeburlara böyle. Balkız acımaya başladı." dediğinde gözlerimi devirdim ve pikeyi üzerime çektim. Ateş yanmasına rağmen ortalık hala çok soğuktu. Olduğum gibi yatmıştım ve üzerimi değiştirme ihtiyacı duymamıştım.

 

"Daha kalın bir şeyler giysene." Tok sesi kulaklarımı doldururken ateşe birkaç odun daha attı.

 

"İyi böyle."

 

"Dik başlı!" diye homurdandı. "Yemem seni korkma." Ses tonu ciddi ve bıkkındı. Sırtı bana dönüktü.

 

"Uyuyorum." dedim konuyu kapatmak istediğimi belli ederek. Yeterince gerilmiştim o üzerini değiştirirken. Birde ben değiştirsem vücudum ateş saçardı herhalde.

 

Aptal bedenim! Söz dinlemiyordu ki!

 

"Zıbar Balkız." dediğinde yüzümü buruşturdum ve huysuzca yattım.

 

"Keşke bıraksaydım da seni ayılar yeseydi. Suratsız." diyerek arkamı döndüm ve gözlerimi kapadım. Emir uyumadan uyumak istemiyordum aslında. Odadan çıkma ihtimali, karanlıkta yalnız kalma korkumu tetikliyordu.

 

Geçmek bilmeyen sadece ateşin sesinin çıktığı şu birkaç dakika içim içimi yedi. Uyumasını istiyordum ama onu buna zorlayamazdım. Dokunduğum her şey, hayatına girdiğim herkes birer birer zarar görüyordu.

 

Lanetli gibiydim. Emir'in burada olmasının sebebi zaten bendim. Birde ondan başka isteklerde bulunamazdım. Hayatına girdiğim şu kısa zaman diliminde bile canını fazlasıyla sıkmıştım. Evdeki rahat hayatından tutun, iş hayatına ve bu zorluklara kadar.

 

"Ne iç çekip duruyorsun? Söyle bakalım yine neyi söylememek için kendisini tutuyorsun?" dediğinde aniden gözlerim açıldı. Bu adam beni ne ara bu kadar tanımıştı?

 

Cevap vermedim. "Rahat mı edemedin? Hı?"

 

Lütfen ısrar etmesin Allah'ım, lütfen..

 

"Uyumadığını biliyorum Balkız. Söyle hadi." dediğinde gölgesi önüme düştü. Ardından kendisi gelerek yanımda eğildi.

 

"Bakma bana öyle." dedim huysuzlanarak. Bana öyle dolu dolu bakması kendimi kötü hissettiriyordu. Gerekirse yalnız kalırdım ama bana öyle bakmamalıydı. İçimdeki uçurumlarda çığlıklar yankılanıyordu sanki. Küçük kız çocuğu o uçurumdan atlamak istiyordu.

 

"Tamam hadi bakmıyorum." dedi oturur hale geçerken. "Ne oldu?"

 

Bir süre cevap vermedim. Karanlık bir kuyudan farkı olmayan Emir'in yüzüne baktım bir süre. Kör, kuytu ve zifiri adam.

 

"Ama bana asla takılma bunu söyledikten sonra." dediğimde kafa salladı. Bakışları meraklı bir hal almıştı.

 

"Söz mü?"

 

"Söz Balkızım söz hadi söyle." dediğinde derin bir nefes aldım. Başkaları için küçücük bir olaydı belki ama benim için söylemesi kolay değildi.

 

"Odadan çıkma ben uyurken diyecektim." dediğimde suratı rahatlar bir hal aldı. Hemen cevap vermedi. Söyleyeceklerini tartıyor gibiydi. Asla alay ifadesi almadı yüzü, küçümser bir hali de yoktu.

 

"Çıkar mıyım hiç?" dedi yüzüme düşen bir tutam saçı alıp kulağımın arkasına verirken. Ardından yandaki minderlere uzanarak yanıma kadar çekti.

 

İri cüssesini küçük minderlerin üzerine bıraktığında rahat edemeyeceği her halinden belliydi fakat şikayetçi değildi. Yüzünü benden yana döndü ve odayı aydınlatan ateş ışığında parlayan gök mavisi bakışlarını bana yöneltti.

 

"Bana vermeyecek misin hiç pikeyi?" Uysal çıkan sesi itiraz etme şansı bırakmazken üzerime sardığım pikenin birazı ile uzanıp Emir'in üzerini örtüm. Sırt tarafını kapamaya çalışırken hafif doğrularak ona yöneldim.

 

O an sıcak nefesi yüzüme çarptığımda ne kadar tehlikeli bir işin ortasında olduğumu anlamıştım. Bir saniyeliğine gözlerimi Emir'e çevirirken gözünü kırpmadan yüzümü incelediğini gördüm.

 

"Sınırlarımı ihlal ediyorsun Balkız.." Fısıltı halinde dudaklarından dökülen kelimeler karnıma onlarca iğne batırılmış gibi hissettirirken dizlerimin bağı çözüldü sanki. Afallayıp geri çekilmeye çalışırken belimde hissettiğim Emir'in eli beni kendisine çekti ve uzaklaşmama engel oldu.

 

Gök gürledi, mavi yıldırım ışığı odanın içine vurdu. Kalbim tekledi odacıklarına kan doldu.

 

"Bana izin verme." dedi sanki acı çekiyor gibi çıkan kısık sesi ile. "Sakın bana izin verme Balkız." Kaşlarının ortasında düz bir çizgi oluşmuştu. Loş ortamda bile yoğunluğunu kaybetmeyen mavi gözleri ışıltısını geri çekiyordu.

 

"Ne-neden bahsediyorsun?" diye sordum zorlukla. Bakışları dudaklarıma kaydığında sağlıklı düşünebilmem mümkün değildi. Parfümsüz, erkeksi kokusu ciğerlerime dolup sanki aklımı alıyordu.

 

"Ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun." dedi hiç istifini bozmadan. Aramızda tehlikeli bir etkileşim vardı ve içimdeki küçük kız ilk kez yaşadığı bu yoğun duyguların etkisiyle içerde sarhoş olmuştu.

 

"Emir seni anlamıyorum." dedim hafif kıpırdanarak ama kemikli ve kuvvetli kolunun arasından çıkmak pek mümkün değildi. Belki de çıkmak istemiyordum bilmiyorum.

 

"Yaramaz ve uyanık bir Balkız. Her şey dudaklarımdan dökülsün istiyorsun. Anlıyorsun ama beni zorluyorsun." dediğinde sıcak nefesi yüzüme çarptı. Fısıltılı çıkan sesi içimde ateşler yakarken o ateşlerin içinde Emir'in olduğunu hissediyordum. Gün geçtikçe büyüyen bu ateş söndürülemez bir hal alıyor beni kara ve zehirli dumanlarının içine çekiyordu. "Hem de çok zorluyorsun.." dediğinde gözlerini kapadı ve yüzünü bana doğru yaklaştırmaya başladı.

 

Bedenim bu soğukta alev alıp cayır cayır yanarken saniyelik o anda istemsizce bende gözlerimi kapadım. Emir'in yeni çıkan sakalları yüzüme batarken dudaklarını tam dudağımın kenarında hissettim.

 

Öyle nazik, öyle tutkulu öpmüştü ki bir an dudaklarını hiç çekmeyecek sanmama sebep olmuştu. İşin aslı bende o an hiç bitmesin istemiştim.

 

Kor parçası gibi hissettiren dudakları dokunduğu yeri sıcağından sanki eritmiş, uyuşturmuştu. Şok geçirir gibi kilitlenip kalmış ve kapalı gözlerimi dahi aralayamamıştım.

 

Emir'in dudakları çekilirken sakalları hala yüzüme batıyordu. Öylece duraksadı. Ne dokundu ne uzaklaştı. Kısa bir süre sadece bekledi. Açmadım gözlerimi. Açsam olacaklardan korkuyordum, onun o mavi gözlerindeki ateşi görmeye gücüm yetmezdi. Buna izin veremezdim.

 

Ruhum zihnimden ayrı hareket edip sanki dudaklarımdan farklı kelimeler dökecekmiş gibi hissettirirken dilimi ısırarak kendime engel olmak istedim.

 

Belimdeki elini saçlarıma daldırdığında yüzümü boyun girintisine bastırdı. Aldığı derin nefes çaresizlik kokuyordu.

 

"Aramızdaki şey her ne ise çok tehlikeli Balkız.." diye fısıldadı kulağıma. Kalbim kaburgamı kırıp çıkacakmış gibi atarken bedenim kokusuyla sarhoş olmuştu sanki. Mantıklı düşünemiyordum ve ruhumun gizli duvarlarında akıl almaz kelimeler yankılanıyordu. İç sesim mantığımı ürperten emirler veriyordu.

 

Sarıl! Öp! Kokla!

 

"Seninle ben," derken duraksadı. Yüzüme değen adem elmasının inip çıkışından anlamıştım yutkunduğunu. Yakınlığı aklımı ele geçirmişti. "Seninle ben.. karanlıkta yanan bir çift kor parçasıyız sadece. Dışarıdan güzel gözüksek de içten içe kavruluyoruz.. Kül olacağız.." Sesindeki ilk kez duyduğum o masum ton kalbimin üzerine peri tozları serpiyordu..

 

O an hiç beklemediğim ve daha önce yapmadığım bir şey yaptım. Ruhumun ve iç sesimin emirlerine yenik düşüp mantığımı bıraktım. Benden bağımsızca aralandı dudaklarım. Ruhum zihnimi ele geçirmiş en yoğun duygularla hükmediyordu. "Eğer.. eğer değecekse yandığım adam kor parçası olup kavrulmama.." Yutkundum. Dudaklarım kurumuştu. ".. eğer sensen yangınımı paylaştığım adam.. Kül olalım.."

 

İrice açıldı gözlerim dudaklarımdan dökülen bu kelimelere karşı. Bedenim soğuk terler boşaltmış, sırılsıklam olmuştum. Ben miydim o sözlerin sahibi sahiden?

 

Nasıl bu kadar açık sözlü olabilirdim? Nasıl Emir gibi bir adama kapılabilirdim? Bambaşka kulvarların insanı..

 

Emir'in tepkisizliği içimde büyüyen bir girdap oluştururken bir anda parmakları çenemi kavradı. Yüzünü yüzüme getirdiğinde kendisini sıkıyor, tutuyor gibi bir hali vardı. Acı çeken yüzü kırışık bir hal almış olmasına rağmen nefes kesici görünmeye devam ediyordu.

 

"Sikeyim! Bu nasıl bir sınavdır?"Kendi kendine konuşurken tısladı. Gözleri dudaklarıma düştü. Gözlerini kapadı. Gözlerimi kapadım. Ateşin çığlığı kulaklarımızı doldururken nefes almayı dahi unutmuştum.

 

Dudaklarının dudaklarıma yakınlığını sıcaklığından anladığım o an içim erirken kapının çalmasıyla sıçrayıp sendeleyerek yan tarafa düştüm. Emir hızla toparlanıp yerinden kalktığında kaşları çatılmıştı.

 

"Birini mi bekliyorduk Emir? Kim bu?" diye sorarken titremişti sesim. Yoksa bizi bulmuşlar mıydı?

 

"Bilmiyorum." diye fısıldadı o da benim gibi. Ardından korktuğumu anlamış olacak ki kapıya aldırmadan gelip bedenimi kollarının arasına aldı. "Merak etme, seni asla kimseye vermem." dediğinde bir ses kafamızdaki soru işaretlerini dağıtmaya yeterli oldu.

 

"Emir? Hayatım, içerde misin?"

 

Bu, bu kız sesi..

 

İkimizin dudaklarından da aynı isim aynı anda döküldü.

 

"Ebru.."

 

 

Yolalım ya şu kızı 😁

 

Nasılsınız kızlar? Nasıl gidiyor?

 

Beni sorarsanız üzgünüm :( Köpeğim çok hasta ve naparsam bişey yemiyor :( dua ederseniz çok sevinirim...

 

Kendinize iyi bakın görüşmek üzere...

Loading...
0%