Yeni Üyelik
107.
Bölüm
@kardikus

Sadece nefeslerimizin kısık sesinin duyulduğu o an ikimizde şaşkındık. Az önceki ruhumu alt üst eden ve hakimiyetimi elimden alan andan kurtulduğum için Ebru'ya bir yandan şükretsem de içimdeki bir yan buruk kalmıştı.

 

"Bunun burada ne işi var?" diye fısıldadı Emir. Sesi şaşkın çıkıyordu.

 

"Ebru Allah aşkına dur ya. Emir beni sikecek yemin ediyorum."

 

"Geçmişini bile sikicem Uygar!" diye sinirle bağırarak kalkan Emir burnundan soluyordu. Uygar'ın burada ne işi vardı?

 

"Sıçtım! Yemin ediyorum sıçtım. Ben gidiyorum Ebru." diye sesi gelen Uygar korkmuşa benziyordu. O sıra kapıyı şiddetle açan Emir kapıya arkası dönük Uygar'ı ensesinden yakalayarak içeri çekti.

 

"Dur bakalım. Daha karpuz kesecektik." diye tehditle Uygar'ı sürükleyen Emir'e bakarken Ebru'yu gördüm. Soğuk olan havaya inat gibi kısacık bir etek giyinmiş üzerine de dar bir askılı geçirmişti. Yağmurda ıslanan bedeni üşümüş görünse de çok umurunda değildi.

 

"Emir.." diye sevinçle içeri girdiğinde Emir tek eli ile ona dur işareti yaptı. Kız olduğu yere çivilenirken Uygar "Kardeşim dur bi konuşalım." diye feryat ediyordu. Emir Uygar'ı ateşin önüne savurduğumda sendeleyen Uygar kıçının üzerine yere düştü.

 

Göz göze geldiğimiz o an eli ile ensesini sıvazlayan Uygar "Selam Asel.." diyerek istemsizce gülümsememe sebep oldu. O kadar aptal bir yüz ifadesi vardı ki Emir'den korkusundan tüm mimikleri gerilmişti.

 

"Selam.." dedim hafifçe elimi kaldırarak.

 

"Sizin ne işiniz var lan burda?" diye kükredi Emir. Önce Uygar'a sonra Ebru'ya dik dik baktı. Korkunç bir sessizlik o anı kapladığında Uygar kekelemeye başladı.

 

"Ka-ka-kardeş-im."

 

"Sus lan! Korkak pezevenk! Ulan oğlum götün yemiyor madem neden böyle salaklıklara kalkışıyorsun? Ne işin var lan senin burda?" Emir Uygar'ın üzerine giderken ayaklanıp aralarına girecektim ki Ebru benden erken davranarak Emir'in önüne geçti.

 

Ellerini göğsüne bastırdığında vücudu Emir'e o kadar yakındı ki tüm uzuvlarımın bir anda çekildiğini hissettim. "Ben istedim Emir, onun bir suçu yok." diyen Ebru'nun sesi o kadar ince çıkıyordu ki vücudumda sinir dalgalarının hareketlenmesine sebep oluyordu.

 

Emir'in vereceği tepkiyi sessizce beklerken istemsizce kaşlarım çatılmıştı. Emir'in bakışları bana yöneldi. Kısa bir bakışmanın ardından gözlerimi kaçırarak kendimi yatıştırmak ve hissettiklerimi bastırmak istedim.

 

Emir Ebru'nun göğsünde ki elini tutup indirterek hafifçe iteledi. "O zaman senin ne işin var burada Ebru?"

 

İşte bu diye sevindi içimdeki küçük kız. Onu istemiyordu işte, ne kadar çekici ve şehvetli olursa olsun Ebru'yu istemiyordu. Bedenimdeki kıskançlık duygusu beni kavururken galibiyetim bir nebze olsun ferahlamamı sağlıyordu.

 

Emir Kayahan benim değildi ki, neden kıskanıyordum? Neden bu duygulara hakim olamıyordum?

 

"Asıl bu yeni yetmenin burada ne işi var Emir? Ne arıyorsunuz ikiniz baş başa burada?" diye sinirle bana dönen Ebru'ya gözlerimi diktim.

 

"Sensin yeni yetme! Doğru konuş bak elimde kalırsın." dediğimde Emir'in kaşları havalandı. Verdiğim tepki hoşuna gitmiş gibi hafifçe dudağı yana kıvrılırken ona bakmamaya çalıştım.

 

"Varoşa da bak sen, hemen şiddete koşuyor." derken sinirle ayağa kalkıp Ebru'nun üzerine yürüdüm. Ellerim benden bağımsızca titriyor sinir tüm bedenimi kasıyordu.

 

"Kızım seni gebertirim." diyerek göğsünden hızlıca ittiğimde sendeleyen Ebru numara yaptığını belli ederek göz kırpıp Emir'in kucağına düştü. Dudaklarından dökülen tiz bir çığlık kulağımda yankılanırken ağlamaya başladı.

 

"Emir, bu küçük sinsirella bana vuruyor." dediğinde başını Emir'in göğsüne yaslarken bacaklarımdan yükselen sinir dalgasına hakim olamadım. Bilinçli düşünme kabiliyetimi yitirirken kıza öyle bir saldırdım ki saçlarından tuttuğum gibi Emir'in kollarından çektim.

 

Yere fırlatarak eğilip bir tokat attığımda belimden bir elin beni tutarak havaya kaldırdığını hissettim. Yüzüm sinirin etkisiyle yanmaya başlamıştı.

 

"Bırak beni!" diye bağırdım haykırarak. "Geberteceğim kızım seni!" diye bağırırken karşımda Emir'i görünce şaşkınlıkla duraksadım.

 

Beni tutan Emir değil miydi?

 

"Asel yeter!" diye kaşlarını çatarak tok sesi ile konuştuğunda eğilip Ebru'nun kalkması yardım etti. Ebru sinsice gülerken Emir bunu görmüyordu ama o sikik gülüşü her hücremi intihara sürükleyebilecek cinstendi.

 

Kız kollarını Emir'in boynuna dolarken yaşadığım hayal kırıklığı kalbimi incitmişti. "Emir ne dediğini duymadın mı?" diye merakla sorduğumda "Duydum." diye kısaca sert bir tepki verdi.

 

Boğazımda oluşan ağır bir düğümü sıktığımda beni tutan elleri açmaya çalıştım. "Bırak lan beni!" derken tırnaklarımı geçirip Uygar'ın inlemesine sebep olurken ayakkabılarımı giyip hemen dışarı çıktım.

 

"Asel buraya gel!" diye bağıran Emir'e aldırış etmeden karanlık bahçeden dışarı çıktım. Arkamdan Ebru ile tartışmasını duyabiliyordum. Onun haksız olduğunu bildiğini de biliyordum ama bu şekilde o an o kızı kaldırıp beni durdurması canımı yakmıştı.

 

Burnumun sızladığını hissettim karanlıktan korkarak ağaçların arasından geçtiğimde. Irmağın kenarına kadar gelip tüm korkuma, tüm çamura rağmen yere oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Yağmur çiselemeye devam ediyordu.

 

Gökyüzü griye bürünmüş birkaç saat önceki yıldızlı gökten bir eser kalmamıştı.

 

Avuç içlerimin acımasıyla tırnaklarımı istemsizce geçirdiğimi fark ettim. Sinirle tıslayarak kısa bir çığlık attım. Avazım çıktığı kadar çığlık atmak istiyordum. Aslında ne istediğimi bende tam bilmiyordum.

 

Aldığım her nefes attığım her adım sanki haramdı bana. Boğazımı yırtıp geçiyordu her yutkunuşum. Bunca yükün arasında aşka yer var mıydı sahi? Aşık mıydım ben?

 

"Aptal çocuk!" diye arkamdan gelen Emir'in sesine aldırış etmedim. "Burda olduğunu biliyordum. Hasta olacaksın sen delirdin mi?"

 

Gökten düşen yıldırımın sesi gibi geliyordu sesi. Etkilendiğimi belli etmek istemiyordum ama bunu saklamak için geç kalmıştım bile.

 

"Asel kime diyorum?" diye başımda dikildiğinde kafamı kaldırıp bakmadım. Yine sessiz ve tepkisiz kaldım. Her şeye cevabı olan her lafa yetişen ben şu an konuşmak istemiyordum. Kırılmıştım.

 

"Pekala." dedi Emir benden yanıt alamayınca. Eğilip bir anda yanıma oturduğunda şaşkınca açtım gözlerimi. Gitmesini istiyordum, hasta olurdu ama bir taraftan istemiyordum, benimle olurdu. "Oturalım bakalım. Götümüzün donmasına alıştık anasını satayım." dediğinde boğazımı temizledim.

 

"Babasını sat." diye soğukça kısık sesle konuştuğumda tısladığını duydum.

 

"Pekala, babasını da satarım." dedi uysal ve itiraz etmeyen bir şekilde. Yanımda benimle çamura oturmuş yağmur altında ıslanıyordu. Aklımı kaçırmak üzereydim. Bir kadın nasıl etkilenmez?

 

"Az önce Ebru'yu savunduğumu sandın öyle değil mi?" dediğinde omuz silktim. Gözlerinin üzerimde olduğundan emindim. Mavi bakışları ile yüzümün her hattını süzüyordu.

 

"Resmen benimle gibisin." dedi gülümseyerek. "Seni koruyorum, senin için endişeleniyorum, senin nazını çekiyorum.. İlginç." Sanki kendisiyle konuşuyor ve bu durumu sorguluyor gibiydi.

 

"Yapma." dedim umursamıyor gibi görünerek. "Benim bir babam var zaten. Göklerden beni koruyor." derken ciğerim sızladı. Burnuma dolan toprak kokusu ölümü anımsattı. Önceden iple çektiğim o ölüm gününü artık ertelemek istiyordum. Önceden hemen ölmek ve ailemi görmek isterken artık biraz daha yaşamanın sevincini taşıyordum.

 

Dengesiz kızdım vesselam, duygularımı pata küte gelişine vurup yansıtıyordum.

 

"İnan bunu bende çok dedim kendime." Kısa bir sessizlik. Irmağa düşen yağmurun ince ince ruhumuza işleyen sesi.

 

"Bak, Ebru hasta. Onu nazikçe reddetmeye çalışıyorum olmuyor, sert davranıyorum olmuyor, ne yapacağımı şaşırdım. Babasının üzerimde çok emeği var. İdare etmeye çalışıyorum. Az önce yanlış anladın. Onu savunmadım ben sana Asel. Bunu asla yapmam ve bir daha asla sana öyle bir kelime kullanamayacak. Söz veriyorum." dediğinde o kadar içten geliyordu ki sesi, kalbimin bağlarının çözülmemesine imkan yoktu.

 

Toprak kokusuna karışan ferah ten kokusu ruhuma ilaç gibi geliyordu.

 

"Sorun değil." dedim kısaca. "İstediğini yapmakta özgürsün. Benim için fazlasıyla şey yaptın zaten, senden fazlasını istemeye hakkım yok."

 

"Kız Kulesi oldukça gururlu, Galata'nın ihtişamını gölgeliyor."

 

Duraksadım. Kendimde bulduğum cesaretle derin bir nefes aldım.

 

"Kız Kulesi şaşkın."

 

"Galata meraklı."

 

"Kız Kulesi saftirik. Duygularının arasında boğuluyor." Sustuk. İkimizin de çıtı çıkmadı. Zaman inatla geçmiyor sanki o ana odaklanıp kalıyordu. Demin kızgın olduğum adama şu an içimi döküyordum.

 

Başını göğe kaldırdı Emir. Yağmurun pürüzsüz yüzüne düşmesine izin verdi. "Galata Kız Kulesi'nin kendisine haram olduğunu biliyor. Dokunsa günah, dokunmasa azap." dediğinde kalbim tekledi. Damarlarımdaki kan değil de katrandı sanki, bedenimi kavuruyordu.

 

Bu yaşıma kadar hep kendimi eleştirerek yaşadım. Çok kızdım, çok sinirlendim. Ama bu kez ruhum bu duyguya öyle bir açtı ki bir nebze olsun kızgınlık hissetmiyordum. Sadece bir vicdan azabı vardı, aşık olmayacağıma söz vermiştim.

 

Yüzümü Emir'e çevirdim. "Sevemez misin sen?" diye sordum cesurca. "Kendine haksızlık ediyorsun belki." Kaybedecek neyim vardı? Cesur olup ölmeyi korkak olup yaşamaya yeğlerdim.

 

Başını eğdi Emir. Yüzüme anlık bile bakmamıştı. Korkunç bir sessizlik karanlığı yararak etrafı kapladı. Irmağın hırçın uğultusu bir ilahi gibi sessizliğin senfonisini oluşturuyordu.

 

"Karanlığa hapsolmuş adamların sevgiden haberi yoktur Balkız. Sadece çevreyi kirletirler." Yüzünü en ince ayrıntısına kadar inceledim. Dudaklarından dökülen sözlerin onda hissettirdiği duyguları yakalayabilmek için bir saniye gözümü kırpmadım. Beton suratlı adamda tek bir mimik yakalayamadım.

 

"Ama.." derken parmaklarını dudaklarıma bastırdı.

 

"İyice çenen düştü senin. Ciğerime kadar dondum. Kalk hadi." dediğinde ayaklandı ve elini bana uzattı.

 

"O kızın olduğu yere gitmem ben." dedim tekrar aklıma gelince sinirlenerek.

 

"Soldan soldan geliyorlar bak Asel yine! Kızım yer var da ben mi göndermiyorum. Bu gece idare et, sabaha gidecekler." dediğinde tekrar omuz silktim.

 

"Hay inadına kuş kondurduğumun kızı!" diye kibarca küfür eden Emir aniden eğilerek ıslak bedenimi kollarının arasına alarak beni kaldırdı. İstemsizce gülümserken kokusunu içime çektim. İstemiyor gibi kıpırdanarak huysuzluk yapmaya çalıştım.

 

"Kime çektin kızım sen?"

 

Gülümsedim.

 

"Babanın kızısın derler."

 

...

 

Nasıl buldunuz?

 

Beyin yakan olaylara hazır mısınız?

 

Düşüncelerinizi benimle paylaşın çok öpüyorum sizi 😚

Loading...
0%