Yeni Üyelik
121.
Bölüm
@kardikus

Herkese merhaba.. Korkunç bir iki gün geçirdim. Migren ağrısından yataktan çıkamadım. Sizi beklettim. Kusura bakmayın kuşlarım..

Çerez bölümünüz olsun bu. Yarın yeni bölüm gelicek. Görüşmek üzere..

 

*
 

 

İnsan yaşamı boyunca birçok seçim yapmak zorunda kalır. Her seçim diğer ihtimali öldürür. Emir ile içinde bulunduğumuz durumun her iki ihtimalini de değerlendirmeye çalışırken zihnimin boşluğuna düşüyorum. Karanlık ve sessiz. Bir mantığım ağır basıyor bir duygularım.. Karmakarışığım.

 

Yıllardır güçlü yanlarımın arkasına sığınırken bir anda zayıf yanımın ortasında buldum kendimi. Öyle bir zayıf yandı ki laftan sözden anlamıyor, içinizi parçalayarak kanınıza giriyor.

 

İnsan Emir Kayahan gibi zayıf bir yanını kontrol edebilir miydi?

 

Bir insan bir anda böyle büyülenebilir miydi?

 

Emir beni günden güne öyle bir büyülemişti ki içten içe ona bağlanmıştım. Bu minnet borcu olamayacak kadar yoğun ve ağır bir duyguydu. Her şeyini bilmek istiyordum.

 

İlk hangi kelimeyi söylediğini, ilk ne zaman yürüdüğünü, çocukluk anılarını, acılarını, sevinçlerini, en önemlisi de mavi gözlerinin arkasında yatan zifiri dünyasını öğrenmek istiyordum.

 

Gizem insanı çekerdi ya hani, hıh benimkisi öyle bir şeydi. Emir'in çekimine kapılmıştım. Kendimden beklemediğim sözleri bir bir dudaklarımdan dökmüştüm. Belki yarın pişman olacaktım ama bu duyguları bu kadar yoğun yaşarken fazla bastıramazdım.

 

Sabahın erken saatleriydi. Gece sırılsıklam olup soğukta fazla kaldığım için biraz üşütmüştüm. Ebru'nun yüzünü görmek istemediğim için yan taraftaki kapının kilidini de kırmıştım. Orada soğukta titreyerek uyumayı o kızın iğrenç görüntüsüne yeğlerdim.

 

Emir'de beni yalnız bırakmamış, yanıma gelerek benimle uyumuştu. Burası diğer odadan daha kötü haldeydi ama burada bulduğumuz minderlerle idare etmiştik. Gece uzak yatsak da uyandığımda Emir'in bedenini bedenimi sararken bulmuştum.

 

Sıcacık, huzur ve güven dolu.. Sanki onun yanındayken kimse bana bir şey yapamazmış gibi.

 

"Bak bunları buldum." diyen Emir'e başımı kaldırarak baktığımda elinde küçük bir halı gördüm. Kolunun altında ise bir çalı süpürgesi vardı. "Evi süpürür sonrada bunu serersin. " dediğinde süpürgeyi kolunun altından bıraktı. Yere düşen süpürge diş gıcırdatan bir ses çıkartırken kaşlarım havalandı.

 

"Ben ha?" dedim merakla.

 

"Sen tabi kızım. Ben mi yapayım? Daha gidip bir sürü odun kesip getireceğim." derken dudakları yana kıvrıldı. İçinde olduğumuz durumdan oldukça zevk aldığı belliydi.Burnumdan soluyarak süpürgeyi aldım.

 

"Akşam üzeri beraber de gideriz. Sabriye teyze var. Bize yorgan ve birkaç malzeme daha verecek. Beraber alırız." dediğinde içimde kara bulutlar rüzgarın etkisiyle savruldu.

 

Yüzüm istemsizce düşerken nefesimin ciğerimi zorladığını hissettim.

 

"Emir.." dedim tedirgin çıkan sesimle. "Burada ne kadar kalacağız böyle?"

 

Yüzündeki tatminkar ifade silinen Emir elindeki halıyı duvara dayadı. Yeni çıkmaya başlayan sakallarını sıvazlarken yoğun mavi bakışları benim üzerimdeydi.

 

O mavi gözler insana cennetten gökyüzüne bakıyormuşsun hissi veriyordu. Öyle kutsal ve özeldi.

 

"Bilmiyorum. Hem biraz tadını çıkaramaz mısın?" Sesindeki yakarış ciğerimin en derin köşesine kadar ulaştı.

 

Öyle sessiz bir yakarıştı ki herkes anlayamazdı.

 

"Ondan değil." dedim kafamı kaşıyarak. "Yerimiz gizli değil mesela, zaten bilindik bir yerdeyiz. Baksana arkadaşların aynı gün geldiler." dediğimde amacım laf sokmak değildi ama öyle gibi yansımıştı.

 

"Uygar'ın bok yemesi o. Sen onu dert etme. Yolda arabayı görünce peşime takılmış. İstanbul dışına çıktığımı fark edince de burası olduğunu anlamış o yüzden gelmiş. Ağzı sıkıdır kimseye bir şey söylemez."

 

Duraksadım. Emir'in keskin bakışları üzerimdeyken söyleyeceklerimi onu kışkırtmadan söylemek istiyordum. Burada uzun süre kalamazdım.

 

"Birde.. birde Berkay'a sözüm var." Sözüm biter bitmez dudağımı ısırdım. Ona dosyalardan bahsedemezdim. Babasının babamın davasına bakan avukat olduğundan bahsedemezdim. Ortalık karışırdı ve buna gerek yoktu.

 

"Ne sözü?" diye sordu tok sesi ile. Kısa ve net. Altında binlerce anlamı barındıran bir soru.

 

"Eski evlerinin tadilatına yardım edecektim. Beni merak etmiş olmalı." dediğimde tüm cesaretimi toplayıp başımı kaldırarak Emir'in yüzüne baktım.

 

Yüz kasları katılaşmış tıpkı keskin bir kılıç gibi sivrilmişti. Kaşları çatıktı ve ortasında bir çukur oluşmuştu. Gözleri ise bir hayal kırıklığını saklamaya çalışıyor gibiydi.

 

Sessizlik çığ gibi büyüdü. O gözlerini üzerimden çekmezken bende gözlerinden çekmedim. Sert bir tepki vereceğini biliyordum ve buna hazır olmaya çalışıyordum. Dün gece söylediklerini unutan kız başkasının peşinde gibi görünüyordu. Bu iğrençti.

 

Hakkımda kesinlikle kötü şeyler düşünecekti ama benim için aşktan bir adım önde intikamım vardı. Bunu yapmak zorundaydım.

 

"Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordum kısık bir sesle. Bir anda gözlerini çekti ve kendini toparladı. Yönünü hafif kapıya dönerken bir şey söyleyecek gibi oldu ama vazgeçti. Eli havada boş kalmış geri yumruk yaparak yanına çekmişti.

 

"En kısa zamanda gözaltı kararını geri çektireceğim. Çok bekletmezsin, merak etme." der demez odadan çıktı. Bir şey söylemeye fırsat bile vermeden ilerlemeye başladı.

 

Emir kırılmış mıydı? Canı mı yanmıştı sahi? Tepki bile vermeden, kızmadan gürlemeden sadece normal bir cevapla gitmişti.

 

Bağırsa, kızsa, sen nasıl bir insansın dün nasıldın bugün nasılsın dese belki içim bu kadar acımazdı ama acıyordu. İçim acıyordu işte.

 

Sıçtığımın hayatında yolunda giden tek bir şey bile yoktu.

 

Emir hayatımdaki tek güzel şeydi, onu da kaybediyordum.

 

***

 

Ben evi temizleyip kalınacak bir yer haline getirmeye çalışırken Emir odun toplamıştı. Malzemeleri taşıyıp yerleştirmiş ama asla konuşmamıştı. Ebru ve Uygar gittiğinden beri tek konuşmamız sabahki aramızda geçen gerilim hattından ibaretti.

 

Sessizliği kanıma işlerken dolaşımını zorlaştırıyor bir akrebin kıskacında gibi her an zehirlenmeye mahrum kalıyordum.

 

Göğün gürültüsü sessizliği keskince bölerken, kara bulutlar tekrardan üstümüzdeki yerini alıyordu.

 

Sinirli hissediyordum ama buna hakkım yoktu. Emir sonuna kadar haklıydı ama ona durumu açıklayamıyordum. Açıklasam olacakları biliyordum.

 

"Küs müyüz?" dedim burukça. Başını kaldırmadan hafifçe gözlerini dikerek sessiz sessiz bana baktı. Ardından bakışlarını geri çektiğinde "Neden küs olalım?" diyerek soruma soru ile karşılık verdi.

 

"Bana kızgın gibisin." Oldukça uysal konuşuyordum. Kendimden beklenmeyecek şekilde ılımlı davranıyor, ona hak veriyordum.

 

"Kızdıracak bir şey mi yaptın?"

 

"Berkay'a takıldın değil mi?" diye atıldım dilimi tutamayıp. "Soldan soldan getirdim yine sana.." derken sesim daha da kısıldı.

 

Üzüntüden ölen ilk insan olabilirdim, zira o kadar üzgündüm ki şu an Emir'i üzdüğüm için yok olabilirdim.

 

"Gelen giden yok Asel. Yeni yetmenin nesine takılacağım? Senin hayatın. " duraksadı ve bir süre düşündü. Söyleyip söylememe arasında gidip geliyor gibiydi.

 

"Düşüncesi bile saçmaydı zaten. Dün gece Ebruların gelmesiyle hatanın eşiğinden döndük. Bir daha tekrarlamayalım." diyerek ayağa kalktı.

 

Hata?

 

Benim aklımı başımdan alıp benliğimden çıkartan anı hata olarak mı görüyordu?

 

"Hata?" dedim istemsizce sorar gibi. Boğazımda bir yumru birikmişti ansızın. Yüzüm sersemlemiş mimiklerim sahipsiz kalmıştı.

 

"Evet hata. Düşünsene sen ve ben.. Oldukça komik değil mi? Gençlik hevesinimdir, yardım ettiğim için gözünde yüceyimdir, sevgi değildir diye düşünürken aslında bu ihtimallerin bile var olmadığını gördüm. Hata bende. Olmayacak şeylere fazla anlam yükledim." dediğinde sinir dalga dalga bedenime yayıldı.

 

Gürleyen gök içimin çığlığı gibi bağırırken Emir'e ilerledim. Gözlerim dolmamış ama hunharca yanmaya başlamıştı.

 

"Nasıl böyle söylersin?" diye atıldım hafif göğsünden iterek.

 

"Yapma." dedi kıpırdamadan başını çevirerek. Dişlerinin arasından konuşmuştu.

 

Sinirim bozuk bir şekilde güldüm. Bu kadar gamsız ve düşüncesiz olamazdı. Bana haksızlık edemezdi. Benim duygularım bu kadar yoğunken bana böyle davranamazdı.

 

"Sen adi herifin tekisin!" diye bağırdım yüzümü yüzüne yaklaştırarak. İşaret parmağımı göğsüne bastırıyordum. "Yeri gelince velet dediğin ve hayatına kimsenin girmediğini bildiğin bir kıza sinsice yaklaştın!" dedim eteğimdeki taşları dökerek.

 

"Gel, yanaş, sarıl, yıka, ilgilen, uyu ama ben karanlığım! Ben yalnızım! Ben ıssızım ayaklarını oyna! Yok ya! Kötü çocuk musun sen?" Sesim git gide yükseliyordu. Ellerim zangır zangır titrerken bir acı boğazımı yırtıyor sesimi kalınlaştırıyordu.

 

"Haddini aşıyorsun! Aşma."

Loading...
0%