Yeni Üyelik
126.
Bölüm
@kardikus

"Aşarsam ne olur?" diye atıldım sertçe. Artık kelimelerime hakim olamıyor, yaşadığım karmaşayı dışarıya vuruyordum. Emir'in bende oluşturduğu tuhaf hisler benim olduğu kadar onun da suçuydu.

 

"Asel, beni zorlama." dedi dişlerinin arasından. Ellerini sıkıp yumruk yaptığını görmüştüm. Tün çenesi kasılmış yanaklarının içi sıktığı dişlerinin etkisiyle çukurlaşmıştı.

 

Gök mavisi bakışları kırılmaya hazır ince bir cam parçası gibi keskindi.

 

"Ne o?" dedim yumruk yaptığı eline vururken. "Bana mı vuracaksın?" Alayla güldüm. "Bana eziyet etmeye hakkın var mı senin? Yaptığın iyilikler senin olsun! Ben mi istedim ha? Ben mi istedim de bana bunları kullanarak böyle davranıyorsun?"

 

Beynimin içi hunharca kaynarken kulaklarımda tiz bir çığlık vardı. Tüm sinirlerim boşalmıştı ve yüzüm uyuşuk haldeydi.

 

"Sen nankörün tekisin!" diye konuştu tükürür gibi. Ardından yüzünün bir anda renk değiştirdiğini gördüm. Aniden yumruk yaptığı eline tüm gücüyle duvara geçirdi ve sertçe bağırdı. "Ne yaptıysam senin için yaptım ben!" diye bağırdı bana şiddetle döndüğünde. "Hiçbir beklenti gütmedim! Senin içinde bulunduğun durumları fırsata çevirecek kadar şerefsiz bir adam değilim ben!" diye hırladı.

 

Gözlerinin mavisi yeşile çalarken beyazı kan çanağına dönmüştü bir anda. İçten içe ürpersem de sinirli tarafım daha baskın geliyordu.

 

"Duydun mu?" diye bağırdı. Sesi odanın duvarlarına çarpmıştı. Aynı anda aynı eliyle bir yumruk daha attı duvara.

 

Burnumdan solurken "Hastasın sen!" diye bağırdım ve ardından yerden aldığım rast gele şeyleri duvara fırlattım. "Bu mu diğerlerinin senden korkmasını sağlayan? Sağa sola zarar vererek mi insanları korkutuyorsun?"

 

Yüzlerimiz arasında santim sayılacak mesafe vardı. İkimizde fazlasıyla öfkeli ve kendini kaybetmiş haldeydik.

 

"Sen de kork benden." dedi bu kez normal tonda tehditkar bir şekilde. Şaşkınlık bedenimi kaplarken karşımda sanki ruh değiştirmiş bir Emir olduğunu anlamıştım. Yine ruh hali değişmişti.

 

"Korkmuyorum senden." dedim aynı kısık tonda. Ardından deminki vurduğu duvara ilerleyip bende bir yumruk atacakken bileğimi kavradı. Bir anda ona döndüğümde göğsüm göğsüne çarptı ve sendeledim. "Bırak beni!" diye direttim kolumu çekmeye çalışarak.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Nefesi dudaklarıma çarpıyor bedenimi yine kontrolsüz hale getirmeye başlıyordu.

 

"İnsanları böyle deliliklerinle korkutuyorsun ya, senden korkmadığımı kanıtlamaya çalışıyorum." Yamukça dudağını yana kıvırdı.

 

"Parmaklarını kıracaksın aptallaşma. " dedi deminki bağırmasına zıt bir normallikle.

 

"Sana ne?" diye direttim gözlerinin içine bakarak. Kaşlarım hala çatıktı ve sinirim hala bedenime hakimdi. Bileğimi çekmeye çalıştıkça daha da sıkı kavradı. Diğer elimle onu itelemeye çalışırken onu da kavradı ve beni savunmasız hale getirdi. "Sinirleniyorum Emir bırak beni!" dedim dişlerimin arasından.

 

Hareketsiz ve kilitlenmiş halde kalmak ruhumu daraltıyor sinirimi daha da artırıyordu. Vücutlarımız birbirine yapışık halde doğrudan birbirimize bakıyorduk. Sert göğsü aldığı her nefeste kalktıkça benim kalbim kuş oluyordu.

 

Adi herif! Nasıl bu kadar etkili olabiliyordu?

 

"Sinirlensen ne olur Bal kızım?" dedi tüm surat ifadesini değiştirerek. Ruh hastası gülümsüyordu. Deminki esip gürleyen adamdan eser yoktu.

 

Kaşlarımı daha da çattım ve kurtulmak için çabaladım. "Ben senin Bal kızın falan değilim!" dedim burnumdan solurken. Yorulmuştum artık kurtulmaya çalışmaktan. O kadar güçlüydü ki ne yaparsam kurtuluşum yok gibiydi.

 

"Kesinlikle benim Bal kızımsın. Asi, sinirli, cesur ve gözü kara. Resmen benim için yaratılmışsın." dedi sinir edici bir şekilde gülmeye devam ederken. Sonra bileğimin birine diğer eline yaklaştırdı ve tek eli ile iki bileğimi kavradı.

 

İri kemikli elleri iki bileğime birden hakim olurken boşta kalan elini yüzüme yaklaştırarak parmaklarını yanağıma sürttü. Ardından gözüme girmek üzere olan bir tutam saç telini alarak kulağımın arkasına verdi.

 

Şaşkınlıkla ne yaptığını anlamaya çalışırken dilim tutulmuştu. "Sen benim kavga anında bile çekip gitmeyecek, gerekirse orada benim azıma sıçacak Bal kızımsın." dedi sanki ciğerinden konuşuyormuş gibi çıkan kısık sesi ile. O kadar sakin bir hal almıştı ki istemsizce benimde sinirim çekilmeye başlamıştı.

 

Yanaklarımı okşamaya devam eden ince parmakları, elmacık kemiklerimden dudağımın kenarına kaydı. Yüzünü bana doğru eğmeye başladığında içimde dalga dalga titremeler oluştu. Tüm tüylerim dikenleşirken nefesim ısındı.

 

Yüzünü boynuma kadar eğdiğinde burnunu kulağımın hemen altına, boynuma sürttü. "Yalan söyledim." diye fısıldadı. Sesi ruhumu ele geçirirken içimdeki küçük kızın çığlığını işittim.

 

"Ne?" Siktir! Sesim boğuk ve çok güçsüz çıkmıştı. Emir'in buna takılmamasını ümit ederken O dudağının yana kıvrıldığından adım kadar emindim.

 

"Hata dedim ya, kesinlikle yalan söyledim Balkız. Asla hata değildi." Sesi o kadar tuhaf çıkıyordu ki vücudum istemsizce gevşemeye başlamıştı. Nefesim içimde kayboluyor, tüm hücrelerime ulaşana dek canımı yakıyordu.

 

Şu bir gerçekti ki Emir tuhaf bir adamdı. O isteyene kadar siz onu anlayamazdınız. O anlaşılmak istediği kadar konuşurdu ve bu da o anlardan biriydi.

 

"Ruh hastasısın sen. Bir anın bir anını, bir söylediğin bir söylediğini tutmuyor." Çaresizce derin bir nefes verdim. Damağımdaki metalik tadın yok olmasını ümit ederek yutkundum. yüzü hala boynumda baş parmağı dudağımın kenarındaydı. "Neden öyle bir şey söyledin peki?" dedim merakla. Onu konuşturacaktım işte.

 

"Hiç." dedi geçiştirerek. "Yalan söylemek, seni kışkırtmak istedim."

 

"Neden Emir?" diye direttim. "Neden bana bu eziyeti yapıyorsun?"

 

"Şi.." diye fısıldadı huzurlu çıkan sesi ile yükselen sesimi sakinleştirmek için. Sonra dudaklarını omuzum ile boynumun tam sınırına bastırdı. Dudaklarının dokunduğu yerler yanarken kalbimin çatlak yerinden lavlar sızarak etrafı kapladı.

 

Kalbim, eriyordu.

 

Yavaş öpücüğü tenimden çekildiğinde karnıma batan iğnelerin nefesimi kesmesine engel olamadım.

 

"Sana asla eziyet etmem ben Bal kızım. Asıl ben eziyet çekiyorum, ben acı çekiyorum görmüyor musun?" diye itiraf etti. Kaşlarım havalanırken sakince "Neden acı çekiyorsun ki?" diye sordum.

 

O an gülümseyen Emir'in burnundan çıkan sıcak nefesini tenimde hissettim. "Seni kurnaz, ne duymak istiyorsun?" diye sorduğunda istemsizce dudağımı ısırdım.

 

Zeki adamdı vesselam.

 

"Bir şey duymak istediğim yok." diye atıldım. Sonra gözüme dudağımın kenarındaki parmaklarından akan kan çarptı. Gözlerim irileşirken, içime bıçak saplanmış gibi ince bir acı çektim.

 

"Aptal!" dedim çırpınıp kurtulmak için çabalarken. "Bırak! Elin kötü kanıyor." dediğimde sesim genzimden zorlanarak çıkıyordu. Nefesim tükenmişti bu adamın kollarından kurtulmaya çalışırken.

 

"Gitme." dedi bana hiç aldırış etmeden. Yanağını omzumun üzerine koydu ve yüzü boynuma temas etmeye devam ediyordu. Üzgün bir çocuğun sesindeki o ince tını vardı kulağıma ilahi gibi gelen sesinde.

 

"Hı?" dedim merakla. Aklım kanayan elindeydi.

 

"O siktiğimin veledine lütfen gitme." dedi acı çeker gibi. Kalbimin ortasına bir yumru inerken boğazım ince bir acı ile sızladı.

 

"Emir ben.." derken "Balkızım." diyerek lafımı kesti. "Buna hakkım yok biliyorum." dedi ve sertçe yutkundu. "Ama kendime engel olamıyorum. Sana emirler yağdırıp yasaklar koysam dinlemezsin biliyorum. O yüzden bunu içtenlikle söylüyorum." Duraksadı. Sözleri beni benden alırken nefes bile alamıyordum. Kitlenip kalmıştım. Emir Kayahan rica ediyordu. "O sikik velede gidip de beni öldürme." Derin ve çaresiz bir nefesi dışarı verdim.

 

Gözlerim yanmaya başladığında burnumu çekerek ağlama hissini yok etmek istedim. Bu da neydi böyle? Sırası mıydı gözlerimin dolmasının?

 

Hafifçe elimi kıpırdattım. "Bırak hadi, çekilmeyeceğim, vurmayacağım söz." dediğimde elini gevşetti ve bileklerimi serbest bıraktı. Sıkılmaktan sızlayan bileklerimin acısına aldırış etmeden Emir'in yaralı eline baktım.

 

Eklemlerinin üzeri parçalanmıştı. İç çekip etrafa bakınırken çantamdaki bandana aklıma geldi. Emir'in başını omzumdan çekip beklemesini söyledikten sonra azıcık su ve bandana ile geri döndüm.

 

"Otur." dedim emreder tonda konuşarak. İtiraz etmeyen Emir bağdaş kurarak karşıma oturduğunda su ile elini biraz temizledim. Dokundukça buruşan yüzü canının yandığının kanıtıyken oldukça hassas davranıyordum.

 

Yıkama işlemi bittikten sonra mavi renkli ve küçük boncuklu bandanamı Emir'in eline sardım. Emir sesini çıkarmadan beni izlerken hiç konuşmamıştım. Yanıt vermemi beklediğini biliyordum ama yanıt vermek istemiyordum.

 

"Neden birkaç sene önce doğmadın ki?" diye sordu beklemediğim bir anda. "Bu evrenin bana en büyük kazığı galiba." dediğinde gözlerimin üzerinden ona baktım.

 

"Sana yaş ve olgunluk kavramının tamamen örtüşmediğini söylemiştim. Ben küçük değilim Emir, ruhum yaşlı benim." dediğimde iç çekerek kalktım. "Gizem yaratmayı seviyorsun." dedim laf sokarak.

 

Hava tamamen kararmıştı artık. Emir'in komşulardan çektiği elektrik sayesinde bugün aydınlanmıştık. Cırcır böceklerinin tiz sesi ve korku filmlerinde ki öten o korkunç kuşun sesi etrafa hakimdi. Hava biraz daha güzelleşmiş yağmur dinmişti.

 

"Nasıl?"

 

"Ortaya bir şey atıyorsun sonra geri çekiliyorsun. Sonra onu kim nereye çekerse tavrındasın. " dediğimde güldü. Bu aralar ne çok güldürüyordum onu öyle.

 

Ne eşsiz gülüşün var senin be adam..

 

"Gizem benim işim haklısın." dedi düşünmeden. Sonra ayaklanarak "Ben ateşi yakayım." deyip dışarı odun almaya gitti.

 

Geçen birkaç dakikanın ardından ateşi yakan Emir arabadan birkaç bira getirmişti. Hiçbir koşulda keyfinden ödün vermiyordu.

 

Saçları dağılmış ve kirlenmişti. Oldukça bakımsız gözükmesine rağmen hala eşsiz bir çekiciliği vardı.

 

"Uygar pezevengi bir boka yaradı gibi." dedi biraları önüme koyup karşıma oturarak. Bir tanesini açıp bana uzattı. Diğerini ise kendisi eline alarak tepesine dikti.

 

"Çok mu iyi arkadaşlarsınız?" diye sordum merakla. Ateşin yanı başımda harlanışı ve ortamın ısınışı beni de rahatlatmıştı.

 

"Öyle.." dedi kısaca ve devam etti. "Uzun yıllardır beraberiz, birbirimizden farklı insanlarız ama beni tamamlıyorlar. Benim eksik kalan yanlarım onlarda var, belki de bu yüzden bunca zaman sürdü arkadaşlığımız bilmiyorum."

 

"Hm.." Duraksadım. "Geri dönebilirsek, onları daha yakından tanımak isterim. Senin arkadaş olduğun insanlar oldukça iyi olmalılar ki senin gibi bir keçiyi bunca zaman bir başına bırakmamışlar." dediğimde gülümsedi.

 

Şişeyi tepesine dikerken sanki nefes almadan sarhoş olmak istiyor gibiydi. Şişenin dibini gördüğünde is kenara fırlattı. "Bana diyene de bakın." dedi laf sokarak. "Senin var mı arkadaşın?"

 

"Var elbette." dedim burukça gülümseyerek. "Ama beni çekmekte kolay değildir. Yanınıza geldim geleli hiç göremedim onları, özledim aslında."

 

"Götüreyim seni." dedi içtenlikle. "Ya da onları getireyim, mutlu olacaksan eğer." dediğinde gözlerim irileşti.

 

"Bunu gerçekten yapabilir misin?" diye sordum şaşkınlıkla. O kadar isterdim ki kızlarla bir gece geçirmeyi. O kadar özlemiştim ki.

 

Emir bir süre sessizce gözüme bakarken dalmış gibiydi. "Yaparım tabi. Biraz mutlu ol, iyi hisset yeter. Bunca ağırlık on sekiz yaşında bir çocuk için fazla." dediğinde gözlerimi devirdim. Ama o kadar önemsememiştim. Söyledikleri beni tatmin etmişti. Sanki kedi köpek gibi kavga eden biz değilmişiz gibiydi.

 

"Emir." dedim kısık bir sesle dalarak. Gözüm olduğu gibi yere odaklanmıştı.

 

"Hm?"

 

"Biz deli miyiz acaba?"Hafifçe gülümsedim.

 

"Bilmem." dedi oda aynı tonda. "Deliler bizim için fazla akıllı değil mi sence de?" dedi oda gülümseyerek.

 

Aramızda farklı bir anlaşma yöntemi vardı sanki. Görünmez bir ağ gibi hareketlerimizden, kelimelerimizden birbirimizi anlayabiliyorduk.

 

"Haklısın." dediğimde Emir'in çalan telefonu sıçramama sebep oldu. Emir'in huzur dolu yüzü telefona döndüğünde bir anda ciddileşti.

 

"Hemen geliyorum." dediğinde kalkıp odadan çıktı. Bir anda kalkıp gitmesi garipti. Kötü bir haber mi vardı ki benim duymamı istemeyerek kalkmıştı?

 

Ya da.. Ebru yellozumu arıyordu ki benden saklamak için kalkmıştı?

 

Merakıma yenik düşerek hemen ayakladım. Sessizce camı azıcık açtığımda Emir'in az ileriden gelen sesini çok az da olsa duyabiliyordum.

 

"Ne demek annen konuyu kapattırıyor Harun? Ne dedi sana tam olarak?"

 

Harun da kimdi? Ne konusundan bahsediyordu ki?

 

"Hassiktir. Bunun altında bir halt yattığını biliyordum. " dedi Emir ayağıyla yerdeki toprağa vururken. "Bak şimdi, bunu anneme belli etme. Sen alttan alttan araştırmaya bak ve onu iyi gözlemle. Sana mesajla birkaç isim göndereceğim onları en kısa sürede araştırıp bana dönüş yap. İş başa düştü."

 

Fatma teyze ne gibi sorun yaratmıştı ki Emir bu kadar tedirgindi? Benim meselem miydi ilgilenmediği?

 

"Ha birde.." dedi duraksayarak. "Bana iki bilet bul Amerika için. Takip et yani zamanlarını. Yakın zamanda gelmem gerekebilir." dediğinde gözlerim irileşti.

 

Amerika mı? İki bilet mi? Bu adam neyin peşinde böyle?

 

 

Nasıl buldunuz?

 

Kendinizi iyi bakın yeni bölümde görüşürüz ^^

 

Kardi. 😚

Loading...
0%