Yeni Üyelik
5.
Bölüm
@kardikus

Ölmek için ruhun bedenden ayrılmasına gerek var mıdır? Ruhu hala bedenindeyken ölemez mi insan?

 

*ACI*

 

Kimseye ihtiyacı olmadığını söyleyen kadınlar vardır. Kendi ayakları üzerinde durabilen, yaşadığı acı ne olursa olsun göğüsleyebilen dik duruşlu kadınlar. O kadınlar aslında o göğüslerinin altında duman altı bir dünya saklarlar. Zehirlenmiş, kararmış, kokmuş.. Belki ölü bir ruha sahiptirler ama dışarı ya hep güler ve sorun olmadığını söylerler. Çünkü kimseye muhtaç olmadıklarını göstermek isterler.

 

Ah o kadınlar, tapılası kalplerine mutluluk üflemek istediğim kadınlar. Etrafımda görmek istediğim güçlü ve bana yalnız olmadığımı hissettiren kadınlar..

 

"Dik başlı!" diye söylenen bir ses duydum ensemde hissettiğim acıyla halsiz vücudum kendine gelirken. Gözlerimin üzerinde hissettiğim ağırlık onları açmama engel oluyordu. Kolumda da bir sızı vardı ama ne olduğunu bilmiyordum. Başım ağrıyordu. Midem hala bulanıyordu.

 

"Söyledim çalışmana gerek yok diye, dinlemedi. Bende ısrar etmedim." dedi Emir. Sesini yeni ayırt edebilmiştim. "Laf dinlemiyor anne, bu yaşımdan sonra çocuk bakıcılığımı yapacağım?" Ben çocuk değilim diye haykırdı iç sesim. Senin bakıcılığına ihtiyacım yok.

 

"Başka kızlara bakıcılık etmeyi biliyorsun ama." dedi imalı bir kısık sesle Fatma Teyze. "Anneni aptal mı sanıyorsun?"

 

Emir'in ufladığını işittim. Ardından kısa bir sessizlik oluştu. "Kıza araştırmak istediği konularda yardım et. Tek başına yollama bir yerlere. Ve bana her şeyi haber ver." dedi Fatma Teyze. Sesi kızgın çıkıyordu. Onu ilk defa Emir'e karşı böyle konuşurken görüyordum.

 

"Bir bu eksikti. Onca işimin arasında benden istediğin şeye bak Sultanım. Bak gözünü seveyim, ver bizim adamlardan birini yanına. Nereye istiyorsa gitsin onunla."

 

Duyduğum şeyler kalbimi incitmişti. Bu kadar istenmeyecek kadar kötü müyüm ben sahi? Neden herkes baş belasıymışım gibi davranıyor bana? Gerçi insanların hayatının ortasına çökmüş kendi problemlerimle günlerini ellerinden çalmıştım.

 

"Sana kızla ilgilen dedim Emir. O kadar. Son günlerimde onun mutlu olduğunu görmek istiyorum." diyen Fatma Teyze'nin sesi sinirli ve titrek çıkmıştı.

 

"Kes şunu!" diye bağırdı Emir. Dışarıya karşı esip kavuran adam annesine karşı naif biri iken şu an ilk kez bağırdığını duymuştum. "Ölmeyeceksin! Şunu söylemeyi kes." dediğinde Fatma Teyze ses vermedi. Ardından akülü arabasının sesi duyuldu ve kapanan bir kapı sesi.

 

Odada yalnız kalmıştım sanırım. Artık zorla da olsa toparlanıp gözlerimi aralayabilirdim. İnleyerek doğruldum ve hala kapalı olan gözlerimi kısık bir şekilde açtım. Karşımda gördüğüm gölge istemsizce tekrar gözlerimi kapatıp açmama sebep olduğunda bu kişinin Emir olduğunu gördüm. Gitmemişti.

 

"Uyandın demek." dedi duygudan yoksun sesi ile.

 

"Hıhı." dedim ensemi ovuştururken. Serum takılıydı kolumda. Sanırım bayılmıştım. "Bana bakıcılık yapmana ihtiyacım yok. İşim biter bitmez buradan defolup gideceğim merak etme. Yakın zamanda kurtulursun benden." dedim yüzüne bakmadan. Açık pencereden dışarıyı inceliyordum. İçeri dolan ışık gözlerimi acıtsa da Emir'e bakmak istemiyordum. Söyledikleri koymuştu elbette.

 

Cevap vermedi. Her zaman ki gibi sözlerimi umursamadı bile.

 

"Ne haltlar karıştırıyordun orda?" diye sorduğunda derin bir nefes aldım. Dönmemiştim bile. "Bana cevap ver. Orada ölebilirdin." dedi ayağa kalkarken. "Ne kardeşi? Ne Necdet'i?" diye sorduğunda yine cevap vermedim. Onu onun silahı ile vuracaktım.

 

Birkaç adım yürüdü ve baktığım tarafta önüme geçerek görüş alanımda belirdi. Mavi gözleri yine göğü yarıyordu sanki. Kaşları çatıktı ve alnının ortasında bir çizgi oluşmuştu. "Sabrımı zorluyorsun çocuk." dediğinde bende kaşlarımı çattım.

 

"Çocuk değilim dedim sana defalarca. Bana böyle söylemeyi kes."

 

"Benimle böyle konuşamazsın!" dedi elini yüzüme yaklaştırırken. Alaya alıyor gibi görünüyordu. "Yoksa kulağını çekerim." dediğinde kulağıma hafifçe dokundu. Kendince benimle dalga geçiyordu. Hiç ciddiyetinden ödün vermeyen adam bana karşı bazen çocukça davranıyordu. Bu, garipti.

 

Sinirlenmiştim ve istemsizce elini ittim. Bana böyle şakalar yapmasını da bana küçükmüşüm gibi davranmasını da sevmiyordum.

 

"Böyle mi teşekkür ediyorsun sen?" diye kızgınlıkla söylenmesine aldırış etmedim. "Beni itemezsin." dedi öfkeyle. Haklıydı ama oda benimle alay edemezdi. Gözleri ateş püskürüyordu sanki. Onu itmiş olmama çok sinirlenmiş olmalıydı.

 

Gözleri mavi ama içi karanlık olan bu adamın kesinlikle bazı sorunları vardı. Bu kadar sinirli olmanın başka bir açıklaması olamazdı.

 

Birkaç saniye ikimizde burnumuzdan solurken bakıştık. Ona cevap vermemiştim. Bugün hayatımı kurtardığı için şu an söylediklerine daha fazla cevap verip onu sinirlendirmek ve kavga etmek istemiyordum. Benden daha inat birisini görüyordum karşımda. Cevap alamayınca daha çok sinirlenmiş gibi yanımdan uzaklaşmaya başladı. Odadan çıkarken içimden avaz avaz bağırmak geçse de sustum. Bu ruh hastasıyla daha fazla uğraşmak istemiyordum.

 

Yerimden kalkarken ensemde hissettiğim acı keskinleşti ama umursamadım. Kolumda takılı serumu canımın acımasına aldırış etmeden çıkardım. Gözlerim çantamı aradığında ayağa tamamen kalkmıştım fakat başım dönüyordu. Yine de durmadım ve eşyalarıma doğru yöneldim. Burada kalmayacaktım, bu adamın bu davranışlarına katlanmayacaktım. Belki bir can borçlu olabilirdim bugün için ama umurumda değildi. Az önce sesimi çıkarmayarak ödemiş sayılırdım bile. Benim dengesizliğim bana yetiyordu. Etrafımda başka bir dengesiz görmek şuurumu bulandırıyordu.

 

Necdet'in izini bulmuş sayılırdım. Henüz saat erkendi, şu an çıkıp gidebilir ve onu bulabilirdim. Kardeşimin kime evlatlık verildiğini öğrenebilirdim. Aklımdaki düşüncelerle çantamı hızla yere fırlattım. Boğazıma yine o zıkkım şey düğümlenmişti.

 

Burnumu çekip attığım çantadan bir bağlama tokası aldıktan sonra aynanın karşısına geçtim. "Mutant!" diye bağırdım aynaya karşı saçlarımı toplamaya çalışırken. "Çöl devesi!" diye bağırdım bir kez daha. Sinirlendiğim birisi olduğu zaman saydırmaya başlardım istemsizce.

 

Tokayı sıkıca bağlayıp arkamı döndüğümde montumu bulup üzerime geçirdim. Ciddi anlamda canım yansa da umursamadan eğilip çantamı da aldım ve tam odamın kapısını açtığımda karşımda hizmetçiyi gördüm.

 

İkimizde aniden irkilmiştik.

 

"Asel hanım.." dedi yüzünde kibar ifadeyle. Gözlerim irice açıldı.

 

"Hanım mı?" diye şaşkınlığımı belli ettim istemsizce. Ardından elinde tuttuğu yemek tepsisine baktım.

 

"Evet, şey yemeğinizi getirmiştim." dediğinde tedirgin bakışlarına gülümseyerek karşılık verdim. Neredeyse benim yaşımdaydı karşımda ki kız. "Hanımı siktir et, bana Asel de." dedim içtenlikle. Kaşları havalandı. "Ayrıca aç değilim çıkıyordum zaten." dediğimde yanından geçerek çıkışa yöneldim.

 

"Ama Asel hanım.." dedi kısık sesiyle. Arkamı dönüp ona baktığımda "Yani Asel.." dedi emin olamayarak. "Bunu yemeniz gerekli." dediğinde kaşlarım çatıldı.

 

"Nedenmiş o?"

 

"Çünkü eğer bunu yemezseniz Emir bey beni kovacağını söyledi." dediğinde kalbim tekledi. Bu ruh hastası neyin peşindeydi? Demin köpek gibi davranırken şimdi midemi mi düşünüyordu yani?

 

"Bunu o mu gönderdi?"

 

"Evet, ve sinirli görünüyordu. Kesinlikle yedirmem gerektiğini inat ederseniz kovacak demem gerektiğini ve eğer dik başlılık edipte yemezseniz beni gerçekten kovacağını da söyledi." dediğinde alayla güldüm.

 

"Bu adam kendini ne sanıyor acaba?" diye söylendim ve arkamı dönüp çıkışa yöneldim. Kapıyı açtığımda "Asel hanım.." dedi tekrar arkamda ki kız. "Bu işe ihtiyacım var, eğer yemezseniz beni gerçekten kovar." dediğinde içim bir garip oldu. Vicdanım ve inatçılığım arasında gidip gelirken pes edip başımı geriye atarak küçük bir çığlık attım. Bu hareketim ensemi acıtırken başım döndü ve kapıdan tutundum.

 

İçeri geri girerek kızın elindeki tepsiyi aldım ve hızlı hızlı yemeye başladım. Kimsenin ekmeği ile oynamak istemiyordum. Bir an önce zehir gibi gelen şu yemeği yiyecek ve buradan defolup gidecektim. Emir birisini keyfi kovacak birisi değildi, buna ihtimal vermiyordum ama kızı zor durumda bırakmakta istemiyordum.

 

Gerçi nereye gideceksem? Kimim vardı ki sığınacağım?

 

Derin bir nefes verip yemeğimi bitirene kadar bir şey düşünmemeye çalıştım. Karşımda bekleyen hizmetçi kız işini garantiye almanın huzuru ile beni izliyordu.

 

"Adın ne?" diye sordum ağzım doluyken.

 

"Damla."

 

Bitirdiğim yemek tabaklarını üst üste koyarken "Bak Damla.." diye konuşmaya başladım. "Ne olursa olsun kimseye boyun eğme ve.." tepsiyi yan tarafıma bıraktım. "Hep kendin kal olur mu?" Gülümsedi. Başıyla onaylayıp yanıma yaklaşarak tepsiyi aldı.

 

"Siz iyi birisiniz." dediğinde alayla gülümsedim. Başkalarının ağır hizmeti altında çalışmak insana farklı bir saflık katıyordu. Tıpkı bu karşımda ki kızın temiz saflığı gibi.

 

"Sende öyle." dediğimde kapıya doğru ilerledi ve evden çıktı. Kapı tam kapanırken ben ayağa kalkmıştım ki içeriye giren Emir belirdi karşımda.

 

Takım elbisesini değiştirmişti yine ve yüzünde ciddiyetin yanı sıra mutsuzluk vardı. İstemsizce kaşlarım çatıldı ve kalp atışım hızlandı. Onu görmeyi beklemiyordum ama sanki o da beni böyle hazırlanmış görmeyi beklemiyor gibiydi.

 

Tek kaşı havalandı ve yönünü bana döndü.

 

"Bir yere mi gidiyorsun?" diye sorduğunda sesi bu kez sert değil sadece tedirgin çıkmıştı. İstemsizce gözlerimi devirdim ve çantamı tekrar alıp ona aldırmadan kapıya yöneldim. Yanından cevap vermeden geçtiğimde beni bileğimden kavradı. Bu kez hızla geri dönmüştüm.

 

"Bırak bileğimi!" diye bağırdım sinirlice. Bakışları donuktu. Mavinin en koyu tonuna bürünmüştü sanki. "Bırak dedim sana! Bu kez susmam!" dediğimde gözlerimin içine bakıyordu. Sonra hiçbir şey söylemeden başını yan tarafa çevirdi.

 

"Bak.. ben.. demin için." dediğinde kolumu çekiştirmeye çalıştım.

 

"Umurumda değilsin, sende söylediklerinde. Bırak bileğimi."

 

"İnat etme yine de bir dinle!" diye kızdı bakışları bana odaklanırken. "İstemli olmadı! Öfke kontrol bozukluğum var. Aniden ve istemeden oluyor bazı şeyler. Sen orda aniden elimi itince.."

 

"Bileğim.." diye tekrar ettim lafını bitirtmeden. Sonra tuttuğu bileğime baktı ve yavaşça gevşetip bıraktı. Biraz acımıştı ama karşısında ovuşturmak istemedim. "Açıklamana gerek yok. Şimdiye kadar ki iyiliklerin için eyvallah." dedikten sonra arkamı döndüm ve ilerlemeye başladım.

 

Garipti ama içim burkulmuştu bahçenin soğuğu yüzüme çarparken. Arkamı dönmedim. Bahçe kapısına doğru ilerlerken adımlarımı saydım. Aklımda ki düşünceler dağılsın istiyordum. Ne kadar çift karakterli de olsa bu adamı bir daha görmeyecek olmak kötü hissettirmişti. Bazı insanlar bazı insanları kısa sürede aurasının içine alırdı. Emir'in bana yaptığı da tam olarak buydu. İçimden geçen bu hislere anlam veremezken bahçe kapısından çıktım. Arkamı dönmek istesem de bedenime engel olup yürümeye devam ettim.

 

"Balkız.." diye bir ses geldi arkamdan. Duraksadım. Ses çok yakından gelmişti fakat arkamı dönmedim. "Eğer şimdi gidersen, bunu anneme açıklayamam ve annem.. bu üzüntüye dayanamaz Balkız.. Senin bize geleceğin günü aylar öncesinden saymaya başladı. Beni gece yarısı kapına dikti." Duraksadı. Ses Emir'den beklenmeyecek kadar sakin ve yumuşak çıkıyordu. "Kal.." diye devam ettiğinde kalbim tekledi.

 

İçim de anlamsız bir his karmaşası oluşurken kalbimde ılık bir esinti belirdi. Sesi, içime işlemişti sanki. Kulaklarımda yankılandı yine.

 

Kal..

 

Arkamı dönüp soğuğun kızarttığı ve soldurduğu yüzüne bakarken bakışlarım donuktu. Onun bakışları ise gün ışığında ısınan okyanus mavisi gibi ılık ılıktı. Birkaç saniye düz düz baktım ona. Kulaklarımda yine söylediği son söz.

 

Kal..

 

"Bana rağmen kal." dedi bu kez gözlerimin içine bakarken. Sadece annesi için mi kalma mı istiyordu?

 

Derin bir nefes alıp aklımı toplarken ofladım ve gözlerimi devirdim. Elimdeki çantayı yere attıktan sonra alnıma vurdum birden. Başımı geriye doğru atarken "Neden bu evde herkes beni vicdanımdan vuruyor? Tehdit yumağınız mıyım ben sizin?" diye söylendim.

 

"Ben seni tehdit etmedim Balkız." dediğinde "Ettin." diyerek atıldım ve başımı kaldırıp suratına baktım. "Gidersen annem buna dayanamaz dedin. Elimi kolumu bağladın resmen bu da bir tehdit sayılır. Ayrıca bana Balkız demeyi keser misin? Rahatsız oluyorum artık." Yalan, iyi hissettiriyor.

 

"Gitmeyecek misin?" diye sordu bakışları ile attığım çantamı süzerken.

 

"Aptal olup olmadığımı sormak istedin herhalde. Evet, ruh hastası ve çift karakterli bir adamın evinde kalacak kadar aptalım sanırım." dediğimde yüzünde anlam veremediğim bir ifade oluştu. Sanki gülümser gibi ama tam da gülümser gibi değildi.

 

Nefesimi toplayıp ona doğru bir adım attım. "Öfkeni kontrol etmeyi öğrenmelisin. Bir doktora git, bunun sebebi olmalı." dediğimde yüz hatları gerildi. Çenesinin kasıldığını görebiliyordum. Elmacık kemikleri daha da belirginleşti ve sanki mavi bakışları koyulaştı.

 

"Sebebini biliyorum, üzerine düşmeye gerek yok." diyerek kestirip attığında eğilip çantamı aldı ve bahçe kapısından içeri bıraktı. Birisine seslenip almasını işaret ettiğinde tekrar bana döndü.

 

"Bir şey daha var." dedim konuyu değiştirmek isteyerek. Söylediğim şeyin rahatsızlık verdiğini anladığım için bende rahatsız olmuştum. Kim bilir öfke kontrol bozukluğuna sebep olacak ne yaşamıştı?

 

"Çok oluyorsun ve sanırım köpek istiyorsun." diyerek yan bakış attığında gözlerimi devirdim. Sanırım beni köpekle tehdit etmekten bıkmayacaktı. Bundan zevk aldığı belliydi ve bu şakayı devam ettirecek gibi duruyordu.

 

"Ben bu evin bir çalışanıyım malum annenle ilgileniyorum. En azından kendimi böyle daha rahat hissediyorum. E sende evin sahibisin, bir nevi patron. Aynı zaman da gideceğimi söylediğiniz okulun sahibi. Sana bundan sonra bey diye hitap edeceğim. Malum yaş farkımız da bayağı var. " dediğimde yüzüme boş boş bakıyordu. "Anlaştık mı Emir Bey?" dediğimde burnundan derin bir nefes verdi.

 

"Bu da nerden çıktı?" diye sordu bıkkınlıkla.

 

"Olması gereken bir mesafe diyelim, ben evinizin bir çalışanıyım." dediğimde yüzünde memnuniyetsiz bir ifade belirdi. Benim bu iticiliğim diye geçirdim içimdenç Kesin bana sinir oluyordu şu an.

 

"Belki senin gibi ergen bir genç değilim ama ben daha yirmi dört yaşındayım Asel. Saçmalamayı bırak." dediğinde omuz silktim. Ama aslında iç sesim aradaki yaşı hesaplıyordu. Tam altı yaş büyüktü benden.

 

"Olması gereken bu Emir Bey." dedim umursamazca. "Halletmem gereken yarım kalan işler var, ben artık gideyim." dediğimde bu sefer arkama dönmeme fırsat vermeden yanımda belirdi ve arkama geçip beni iki kolumdan tutarak arabasına doğru ilerletmeye başladı.

 

"Ne yapıyorsun? Bıraksana." dediğimde aldırış etmedi ve arabasının kapısını açıp beni ittirerek oturttu. Kapıyı kapatmadan üst tarafına elini dayadığında hafifçe eğilip gözlerime baktı.

 

"Patronun değil miyim? Ne dersem yapacaksın." diyen kısık sesinin ardından göz kırpıp kapıyı kapattı. Aracın önünden sürücü koltuğuna geçene kadar gözlerimi üzerinden ayırmadım.

 

"İşim var Emir Bey." dedim net bir sesle. "Patron olabilirsiniz ama beni her şeye zorlayamazsınız." dediğimde bana omzunun üzerinden baktı ve aracı çalıştırdı.

 

"Kim demiş onu? Bal gibi zorla götürüyorum şu an seni Bal kız." dediğinde gözlerini yola dikti. "Ben istersem, yaparım. Ayrıca bugün dinlen. İşinin acelesi yok." dediğinde sesi kendinden emindi.

 

"Hah.." dedim sinirlerimin bozulduğunu belli ederek. "Acaba patronum beni nereye götürüyor?" diye sordum laf sokarak.

 

"Okula." dediğinde gözlerim irileşti. "Ne?" diye atıldım istemsizce. O ise gözünü yoldan ayırmadan direksiyonu sola kırdı.

 

"Bitirmem gereken işler var. Bugün şirkete değil okula gidecektim. Gitmişken seni de götüreyim, okulunu görmüş olursun." dediğin de içimde bir kıpırdanma oldu. Heyecanlanmış mıydım? Daha önce aklımda bile olmayan bir şey neden beni tatmin ediyor gibi hissediyordum?

 

"Ama benim bitirmem gereken işler.." derken bana öyle bir yan baktı ki istemsizce sözüm yarı kaldı. Ne olduğunu anlayamadan gözlerim onu süzerken bakışı benden uzaklaştı ve yola çevrildi. Direksiyonu daha sıkı kavramış ve çenesi yine kasılmıştı.

 

"İşlerinin nasıl sonlandığını gördüm dedi." tükürür gibi konuşurken. "Bir daha tek başına kalkışma hiçbir şeye. Ne işin varsa mutlaka haber ver." dedi emir veren tonda.

 

"Bu benim meselem Emir Bey." dedim kestirip atmak istercesine. Anide frene basmasıyla ön cama yapışmaktan son anda kurtardım kendimi.

 

"Bu sabah olanları gördün Asel! Eğer seni takip etmeseydim ne olacaktı?" diye sinirle bana doğru eğilerek sorduğunda yutkundum.

 

"Sahi, beni neden takip ettin?" diye sordum en son sormam gereken şeyi. Oraya o an gelmeme ihtimalini düşünmek istemedim. Benim için kaldıramayacağım bir travma olurdu herhalde.

 

"Çocuksun!" dedi hınçla. "Kaçamak cevaplar buluyorsun çünkü olabileceklerle yüzleşmekten korkuyorsun." dediğinde "Bir şeyden korkmam ben!" diye atıldım. "O halde sende çocuksun. Neden sen kaçamak cevap veriyorsun? Sana neden takip ettiğini sordum. Beni merak mı ettin?"

 

İçimde kılıçlar çekilmiş gibi bir gerilim hissettiren bakışları nakış nakış iliklerime işlenirken gözlerini kaçırdı. Cevap vermeden arabayı çalıştırdı ve yola odaklandı. Bakışlarının üzerimden çekilmesiyle nefesimi tuttuğumu fark ettim. Bu adam ne zaman bana böyle baksa nefes almayı unutuyordum.

 

Daha fazla uğraşmak istemeyerek bende doğrudan yola baktım. Zaten yaralı bir kol, ağrıyan bir bilek ve acıyan bir enseye sahiptim. Daha fazla gücüm kalmamıştı. Koltuğu hafifçe geriye yatırarak yaslandım ve gözlerimi kapadım.

 

"Radyoyu açar mısın?" dedim sanki deminki atışanlar biz değilmişiz gibi. Sesim sakin çıkmıştı. Yorgundum çünkü. Ruhum çürüyordu içten içe. Biraz dinlenmek istiyordum.

 

Gözlerim hala kapalı iken cevap vermeden açtı Emir radyoyu. Tamda istediğim gibi sakin bir şarkı mırıldanılırken başımı camdan yana çevirdim. Gözlerimi açmamıştım. Sonra sessizlikte uğultu gibi gelen şarkı sözlerinin ruhuma masaj yapmasına izin verdim. Demirden kapılarını aralamıştım ruhumun.

 

***

 

"Bal kız.." diye kulağımın dibinde hissettiğim kısık sesle irkilerek uyandım. "Sakin ol, geldik." diyen Emir geri çekilerek kemerini açtı. Çok tatlı bir uykuya dalmıştım. Hani şu sefil uyku dedikleri insanın hiç uyanmak istemediği uyku.

 

Başımla onaylayıp ellerimle yüzümü ovuştururken beni izleyen Emir'e baktım. Ona baktığımı görünce hemen bakışlarını çekip arabadan indi. Ardından kemerimi açıp bende inince havanın ne kadar soğuk olduğunu fark ettim.

 

Kollarımı etrafıma doladığımda "Üşüdün mü?" diye sordu yanıma yaklaşırken. "Hayır." dedim sanki duruşumdan belli olmuyormuş gibi.

 

"Yalancı Balkız." dedi bakışları karşıya odaklanırken. "Geldik zaten, işte okulun." dediğinde baktığı yöne baktım. bir güvenlik girişinin ardından kocaman bir avlu ve arkasından kocaman bir bina. Yan tarafında kocaman bir salon ve arka tarafında tamamını göremediğim bir bina daha.

 

Yüzümde istemsizce oluşan gülümsemeye engel olamadan birkaç adım attım öne doğru. Etrafa bakınırken "Sevdin galiba." dedi Emir.

 

"Güzel bir okulunuz var Emir Bey." dediğimde bey deyişime gözlerini devirdi. "Çocukluk ediyorsun." dediğinde aldırış etmedim.

 

"Neden içeri park etmediniz?" diye sorarken ikimizde okula doğru hareket etmeye başlamıştık.

 

"Canım öyle istedi." dediğinde omuz silktim.

 

Güvenliğe yaklaştığımızda içerdekiler dışarı çıkarak önlerini iliklediler ve bize doğru baktılar. "Hoş geldiniz Emir Bey" dedikten sonra bana dönen güvenlik elmanı hafifçe başını eğerek "Hoş geldiniz küçük hanım." dediğinde gözlerim irileşti.

 

Küçük hanım mı? Ben mi?

 

Bende başımı eğerek karşılık verdiğimde Emir bir sorun olup olmadığını sordu ve ayak üstü bir şeyler konuştuktan sonra içeri girdi. Arkasından ben girdikten sonra binaya doğru ilerledik.

 

Binadan içeri girdiğimizde ben şaşkınca etrafa bakınırken Emir'in beni izlediğinden emindim. "Vay babasını satayım." dedim bir anda. Sonra iki elimle ağzımı kapatıp dilime hakim olmak istedim.

 

Emir bana uzaylı görmüş panda bakışı atarken "Ne?" diye sordu. Kaşları hafif çatılmış meraklıca bakarken. "Neyi satayım dedin sen?" dediğinde "Babasını." dedim bastırarak. "Bir nevi etki tepki." dediğimde düz düz baktı bana.

 

"Feminist misin Asel sen?" dediğinde sesi şaşkın çıkıyordu. Bense konuşmalarına çok aldırmadan etrafı inceleyerek cevap veriyordum.

 

Kolumdan tutup beni çekiştirerek yürüttüğünde gözlerimi devirip kolumu çekerek kurtardım. "Değilim ama, o yolun yolcusuyum sanırım." dediğimde alayla sırıttı.

 

"İleride evleneceğin adama cidden acıyorum." dediğinde camdan bir asansöre binmiştik. Yürüdüğümüz mesafe boyunca yanımızdan geçen öğrenciler bize meraklıca bakıyor kızlar ise Emir'i dikkatlice inceliyorlardı.

 

"Ben evlenmeyeceğim." diyerek ona aldırış etmeden aptal bir sevinçle hala etrafa bakınıyordum.

 

"Okumak istemiyorsun, evlenmek istemiyorsun. Ne istiyorsun bu hayattan?" Sorusuna aldırış etmedim. İçim kaplayan bir enerji salıvermişti bu ortam bana. Böyle hissetmeyi unutmuştum. Umut gibi bir histi.

 

"Sen beni dinliyor musun?" diye sorduğunda "Hayır." diyerek açılan asansör kapısından çıktım. Bu katta da elinde kitapları olan öğrenciler dolaşıyordu. Belki de üniversite okuma fikri güzel olabilirdi. Okumaya devam ederken de babamın olayını araştırabilir, kardeşimi bulabilirdim.

 

Görüş alanıma birden Emir girdiğinde bana bakan bıkkın bakışlarını gördüm. İşaret parmağıyla alnıma bastırıp iki kez yavaşça vururken "Tam bir çocuksun. Nasıl sevinçle etrafı izlediğini bir görmen gerekli." diye heceleyerek söylendi. "Odama geçelim." dediğinde arkasından onu takip ettim. Açtığı kapıdan içeri girdiğinde aptal aptal etrafı izlemeyi bırakıp bende girdim.

 

İçerisi devasa büyüklükteydi. Siyah deri koltuklar, siyah parlak bir çalışma masası, ve yine siyah dolaplar. Masasının arka tarafında tamamen camdan oluşan bir duvar. İçeri dolan güneş ışıklarına zıt şekilde döşenmiş siyah eşyalar buraya farklı bir asalet katmıştı.

 

"Sevdin mi?" diye sorduğunda başımla onayladım. "Güzel bir okulunuz var Emir Bey, kaç öğrenci var?" Bey deyişime yine gözlerini kapatıp derin bir nefes alarak tepki gösterdi.

 

"Beş yüz civarı." dediğinde sesi soğuktu.

 

"Okulun büyüklüğüne göre az bir sayı." dediğimde "Ben sadece başarılı kişileri alırım. Kalabalığın ve ergenlik sendromundan yeni çıkmış veletlerin okulumda işi yok." diyerek karşılık verince sessizliğimi korudum. O kendi koltuğuna yerleşirken bende koltuklardan birine geçtim.

 

Masasındaki kağıtları incelemeye koyulduğunda ne kadar güzel bir iş adamı olduğunu düşündüm. Yakışıklı, disiplinli, tavizsiz..

 

Hafif açan güneşin ışınları odaya dolarken birkaç dakikamız sessizlikle geçti. Ardından hızla çalınan kapının açılmasıyla içeriye orta boylarda hafif göbekli bir amca telaşla girdi.

 

"Emir Bey.." dedi titreyen sesiyle. "Bishop çifti geldiler efendim." dediğinde Emir'in kaşları çatıldı. "Ne?" diye sordu yerinden kalkarken. "Burada olduğumu nereden biliyorlarmış?" diye sorduğunda elleri titreyen adam kekeleyerek konuşuyordu.

 

"Sekreteriniz söylemiş. Sizi aramış ama açmayınca beni aradı." dediğinde telefonunun bende olduğu aklıma geldi. Ne yapmıştım acaba onu? Bu telaşın sebebi neydi?

 

"Bunlar yarın gelmeyecekler miydi?" diye köpüren Emir bir sağa bir sola yürümeye başladı.

 

"Efendim, ne yapalım?" diye soran adama Emir bir süre düşünceli baktı.

 

"Gidip telaş yapmadan karşılayın. Benim haberim yokmuş gibi davranın. Kapıyı tıklatıp bana sormadan direk içeri alın." dediğinde adam başıyla onayladı ve koşar adım odadan çıktı.

 

"Emir Bey ne oluyor?" diye sorduğumda bana doğru gelen Emir önümdeki sehpaya oturdu.

 

"Acil durum." dedi kapıyı süzerken. "Ben ne dersem onayla ve lafımı ikiletme. Bana asla karşı çıkma Balkız, önemli." dediğinde tıklatılan kapının ardından yüzümü avuçlarının arsına aldı. Ben şaşkınlık gözlerimi irileştirirken başımı yana eğdi ve yüzünü yaklaştırdı. Kapıdan görünmeyecek şekilde yüzümü başıyla kapadığında birkaç adım sesi duyuldu içerde.

 

Olanları anlamayan beynim şok içerisindeyken kalbim.. kalbim göğüs kafesimi zorluyordu.

Loading...
0%