Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@kardikus

OYUN

 

Akrebin yelkovana hüküm verip dakikaları dondurduğu şu anda yüzüm avuçlarının arasında olan bu adam, insanlara beni öpüyor izlenimi vermeye çalışıyordu. Dudaklarıyla dudaklarım arasında milim mesafe varken kalbim kaburgamı parçalayacak gibi atıyor, kesik kesik nefes alıyordum.

 

Olanları anlayamasam da bana bakan gök mavisi gözler sanki sarhoşmuş gibi hafif baygındı. Huysuzlukla kıpırdanmaya çalışsam da daha sıkı kavradı yüzümü.

 

"Yapma.." diye fısıldadı sadece benim duyabileceğim şekilde. Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken tenime zehirli oklar atılmış gibi anlamsız bir acı çektim. Kaşları hafifçe çatıldı ve yüzü gerildi. Sanki şu an ki pozisyonumuz onu da farklı bir şekilde etkilemiş gibi sertçe yutkundu.

 

"Emir Bey.." diye arkadan şaşkın gelen deminki adamın sesini duyunca sanki haberi yokmuş gibi aniden irkildi Emir. Yanaklarımı serbest bırakırken geri çekildi ve ayağa kalktı.

 

Bozuntuya vermiyormuş gibi yaparken kollarını iki yana açtı ve görüş alanıma giren iki yabancıya doğru ilerlemeye başladı. Ben hala olayın şokunu üzerimden atamazken karşımda jilet gibi takım elbisesiyle duran otuzlu yaşlarda bir adam ve yanında üzerine beyaz kürk giyinmiş mavi gözlü sarışın bir kadın. Kadının gözleri benim üzerimde ve gülümseyerek bakıyor.

 

"Welcome, welcome.." diyerek deminki telaşına nazaran sesi neşeli ve kendinden emin çıkan Emir önce adama elini uzatıp tokalaştı. Ardından kadının elini tutup öpünce kadın nazikçe eğildi ve bizim dilimizde teşekkür etti.

 

Emir İngilizce bir şeyler söylerken eliyle koltukları işaret etti ve kendiside yerine geçti.

 

"Adnan Bey, misafirlerimize birer Türk kahvesi getirmelerini söyleyin. Onlarınki orta, bizimki sade olsun." dediğinde kalbim tekledi.

 

Biz? Biz mi demişti az önce O?

 

Adnan Bey odadan çıkarken koltuklara gelen yabancı çifte uzaylı görmüş gibi bakıyordum. Onlar da beni gülümseyerek süzerken "Kalkta hoş geldiniz desene.." diye dişlerinin arasından çaktırmadan konuştu Emir. Ona dik dik bakarken bana kaşlarıyla yabancı çifti işaret ettiğini gördüm. İçten içe eğleniyordum şu an.

 

Uzatmayıp kalkarken bende elimi karşımdaki adama uzattım. "Hoş geldiniz." derken kadının da elini sıkarak samimiyetten uzak bir gülümseme yerleştirdim yüzüme.

 

"Prety woman." dedi adam oturduğu yerde Emir'e dönerken. "Siz hoş bir çift." dediğinde gözlerim irice açıldı. "Evet." diye onayladı yanında ki kadın garip aksanıyla. Bizi sevgili falan mı sanmışlardı?

 

Gerçi az önce ki manzaradan sonra başka bir şey sanma ihtimalleri yoktu ama ben ortada dönen gizemli havadan pek bir şey anlayamamıştım.

 

"Teşekkürler." diyen Emir içtenlikle gülümsese de gerildiğini hissedebiliyordum. Karşı çıkmamıştı. Çift değiliz dememişti. Bu adam neyin peşindeydi?

 

Kahvelerimiz geldiğinde, hiç beklemeden elime alarak kokusunu içime çektim. Nasılda ihtiyacım vardı bugün bu kahveye. Bir yudum alıp acı tadın damağımda oluşturduğu hazzı yaşarken Emir ve misafirleri İngilizce bir şeyler konuşuyorlardı. Ne konuştuklarını çok anlamasam da arada bana bakıp gülümseyen yabancı çift sinirimi bozuyordu.

 

"Kadın seni çok sevdiğini söylüyor." dedi Emir gülümseyerek bana dönüp. Anlamsızca suratına bakarken "Neler oluyor Emir Bey?" diye sordum.

 

"Türkçe bilmiyorlar ama bazı kelimeleri seçebiliyorlar. Ağzından çıkan kelimelere dikkat et ve bana uyum sağla." dedi Emir sert sesiyle dişlerinin arasından konuşup. Ardından kadına döndü.

 

"She said, she love you too." dediğinde kahvemden aldığım son yudum genzime kaçtı ve istemsizce öksürdüm. Yabancı adam ceketinin cebinde ki kumaş mendili bana uzatırken gülümseyip aldım ve dudaklarımı kuruladım. Mendil o kadar yumuşak ve kumaşı güzeldi ki sanki pahalı bir şeyi israf ediyor muşum gibi hissettim.

 

İngilizcem çok yoktu evet ama Emir'in az önce benimde kadını sevdiğimi söylediğine yemin edebilirdim. Ortada garip bir anlaşmazlık dönüyordu ama ne olduğunu anlayamıyordum.

 

Bir süre onlar ara vermeden muhabbet ederken ben olduğum yerde oturuyor onları dinliyordum. Emir'e İngiliz aksanı o kadar yakışıyor ve o kadar kendinden emin konuşuyordu hayranlıkla bakmamak elde değildi.

 

Duruşu, hareketleri ve kendini ifade şekli ona karizmatik bir profil sağlarken, keskin yüz hatları gök mavisi gözleri ve kalın dudakları karizmasına farklı bir hava katıyordu. Bana karşı bazı kendini beğenmiş davranışlarını görmesem dışarıdan bakınca kesinlikle buzdolabı gibi bir adam diyebilirdim.

 

Gerçi hala buz dolabı gibi bir adamdı benim kulvarlarımda. Arada bir yaptığı bazı davranışlar olgun adam figürünü hafif sarssa da yıkmıyordu. Kendine has bir duruşu vardı. Bazen iki ayrı insan gibi davranıyordu. Bir yanı fazla merhametli bir adam bir yanı kendi zayıflığını göstermek istemeyerek etrafa sert davranan bir adam.

 

Konuşmaları sürerken hepsi aynı anda gülünce ne konuştuklarını merak etmeden edemedim. İngilizce bilmemenin verdiği sinir damarlarımda dolaşıp gerilmeme sebep olurken bize verilen eğitimin ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha görmüştüm.

 

Ben başarısız bir öğrenci değildim fakat eğitim sistemimiz sağ olsun yıllardır görmemize rağmen hala belli bir sınır ilerisinde İngilizce anlayamıyordum.

 

Sıkıldığımı belli edercesine yanaklarımı hava ile doldurduğumda Emir birden ayaklandı ve yabancı çiftin bakışları üzerindeyken benim koltuğumun yanına kadar geldi. Kalçasını koltuğumun kenarına dayarken hafif eğilip dizimin üzerindeki elimi avuçlarının içine alırken karşımda bana gülümseyen çifte karşı samimiyetsizce gülümsedim.

 

"Emir Bey, napıyorsunuz?" diye dişlerimin arasından sorduğumda "Çaktırma. Anlatacağım." diyerek oda dişlerinin arasından konuşup cevap verdi.

 

Ellerini sıcaklığı avucunda kaybolan küçük elime farklı bir his verirken karnımda bir şeylerin kanat çırptığını hissettim yine. Yanaklarım istemsizce ısınmaya başladığında burnumdan nefes alarak kendimi yatıştırmak istedim.

 

Aptal bedenime ne oluyordu böyle?

 

Kısa bir süre daha dönen muhabbetin ardından herkes ayaklanınca başta bön bön baksam da uyum sağlayıp bende ayaklandım. Tokalaştıktan sonra Emir onları uğurlarken çok umursamayıp kendimi koltuğa bıraktım. Kapıyı kapatan Emir'e geri yaslanıp meraklı bakışlar gönderdiğimde bana dönüp derin bir rahatlama nefesi verdi.

 

"Az önce olanlarda neydi öyle?" diye sordum memnuniyetsizmiş gibi. Benim için farklı bir his deneyimiydi aslında. Bu hislerden hoşlanmadığımı söylersem yalan söylemiş olurdum.

 

"Bir şeye itiraz etmeden, sorun çıkarmadan ayak uydursan ölür müsün? Keçiler bile senden daha az inatçı." dediğinde birkaç adımda yerine tekrar geçti.

 

"Bilmem farkında mısınız Emir Bey ama adamlar odadayken beni öpüyor gibi yaptınız." diye söylendiğimde kaşlarım çatılmıştı.

 

"Ama öpmedim." dedi tok sesiyle. "Bu kadar abartacağın ne var anlamıyorum, biraz daha uyumlu olsaydın bu iş uzamayacaktı fakat senin yüzünden adamlarla birde akşam yemeği yemek zorunda kalacağız." dediğinde "Ne?" diyerek çıkıştım. "Ne işi? Ne yemeği?"

 

Emir bezgin bir şekilde geriye yaslanırken gözlerini kapayıp şakaklarını ovdu. Bir süre tepki vermediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Onun bu umursamaz tavrı beni geriyordu.

 

"Karşılarında surat yapıp mendebur gibi oturduğun çift var ya, dünyanın en büyük bebek eşyaları markasının sahibi. Bir ilk yapıp Türkiye de bu işi ben kapacaktım, her şey hazırdı fakat adamların ani gelişleri işleri bozdu." Duraksayıp soluklandı ve masasındaki cam şişesinden bir yudum su içti.

 

"Ben mendebur değilim." dedim söylenerek. "Bunun beni öpüyor gibi göstermenle yada gelip elimi tutmanla ne alakası var?" diye sorduğumda dirseklerini masaya dayayıp ellerini birleştirdi ve bana gök mavisi gözleriyle baktı.

 

"Adamlar işini ciddiye alarak yapıyor. Adlarını almak isteyen şirketler arasında da aile hayatına önem veren birini seçmek istiyorlar. Ben erken davranıp adamları şirketime nişanlımla tanışmaya davet etmiştim fakat onlar bir gün önce geldiler." dediğinde gözlerim irileşti.

 

"Senin nişanlın mı var?" diye atıldığımda karamsar bir ruh hali kapladı bedenimi.

 

"Tabi ki yok." Derin bir nefes aldı.

 

"Hepsi bir düzmece olacaktı anladın mı? Fakat adamlar erken gelince işler bozuldu ve aciliyet gereği sana öyle davranmak zorunda kaldım. Seni nişanlımmışsın gibi tanıttım." dediğinde "Ne?" diye atıldım. "Duydun işte." dedi umursamaz tavrı ile. "Meraklı olduğumdan değil." dedi ellerini masaya vurup ayağa kalkarken.

 

Bana arkasını dönüp dışarıyı izlemeye koyulduğunda ellerini ceplerine soktu. Söylediği biraz canımı sıkmıştı. Bu şekilde söylemesine ne gerek vardı? "Hem kim senin gibi dik başlı ve inatçı bir kızla beraber olmak ister ki?" diye sorduğunda tekrar bana döndü.

 

Tek kaşı havalanmış yüzümü incelerken tepkimi ölçmek istiyor gibiydi. Söylediği kötü hissetmeme sebep olsa da omuz silktim. "Biriyle beraber olmaya ihtiyacım olduğunu kim söyledi?" dedim tok bir sesle.

 

"Asla şu kendinden emin halinden ödün vermeyeceksin değil mi?" diye sordu çekmecesini açarken. İçinden bir paket sigara çıkartıp önce bana uzattı. Başımı sallayarak reddettim. Şu an içmek istemiyordum. Zaten çok içmezdim.

 

"Asla." dedim bekletmeyerek.

 

Gök mavisi gözleri yüzümü incelerken kalın dudakları aralandı ve bir dal sigarayı yan bir şekilde iki dudağının arasına yerleştirdi. Çakmak yardımıyla yakıp derince içine çektiğinde geriye yaslandı. Sigarasını parmaklarının arasına aldığında hala bana bakıyordu.

 

"Her neyse." dedi bakışlarını üzerimden çekerken. "Yüzüğünün olmayışını ve o mendebur surat ifadeni bana küstüğünü söyleyerek açıklamak zorunda kaldım. Onlarda bizi barıştırmak istediklerini ve bunun için bir akşam yemeğinde bizimle olmak istediklerini söylediler. Gariptir ki, seni sevmişler." dediğinde gözlerimi devirdim.

 

"Eksik olmasınlar." dedim alaycı bir ifade ile. "Ama ben hayatta yemeğe falan gitmem." dediğimde kaşlarını çattı.

 

"İşin büyüklüğünün farkında mısın? Alt tarafı bir yemek yiyeceksin ve küçük bir oyun oynayacaksın. " dediğinde Emir ile oyundan bile olsa sevgili olma fikri kalbimde ılık esintiler yaratmıştı. "Geleceksin Balkız." dediğinde "gelmeyeceğim." diye bastırdım.

 

Ayağa kalkıp sigarasından bir kez daha içine çektiğinde karşıma dikildi. "Geleceksin." dedi sert sesiyle. Bacaklarımda garip bir dalgalanma oluşmuş ve istemsizce biraz gerilmiştim.

 

Hayatımda birçok kişiye birçok konuda hayır demiştim.Ama bu gök mavisi bakışların sahibine hayır demek sandığınız kadar kolay değildi.

 

Bende ayağa kalktım ve kaşlarımı çatıp karşısına dikildim.

 

"Eğer evinizde kaldığım için sana muhtaç olduğumu yada bir dediğini iki etmeyeceğimi düşünüyorsan.." derken lafımı bitirtmeden masaya vurdu. Olduğum yerde sıçradım.

 

"Başlarım eve de muhtaçlığa da! Kes şunu! Böyle aşağılık bir düşünceye kapılacak kadar adi bir herif değilim ben!" diye bağırdı burnundan solurken. Gözlerinin mavisi koyulaşmış ve yağmurlu havalardaki okyanus dalgasını andıracak kadar ürkütücü bir hal almıştı.

 

"Ben böyle davranmak istediğim için böyle, ben böyle bir adam olduğum için davranışlarım böyle. Sen benim evimde kaldığın için değil! Bana muhtaç olmadığını da boyun eğmediğini de, öyle bir karaktere sahip olmadığını da aramızda çizdiğin gerilim hattından anlayabiliyorum zaten." dedi. Sesi biraz daha sakinleşmişti ama hala sertti.

 

Ellerim istemsizce yumruk şeklini aldı. "O zaman o gerilim hattını böyle emir vererek geçemeyeceğini de bilmen gerek." dedim. İçimdeki endişeli havayı dışarı vurmadan konuşmayı başarabilmiştim. Söyledikleri tuhaf hissettirse de beni olduğum gibi tanımıştı. Bunu söylediklerinden anlayabiliyordum.

 

"Her neyse." dedi yerine geçerken. Sigarasından son bir kez daha duman çekip küllükte söndürdüğünde önündeki kağıtlara bakmaya başladı. "Yaptığım şey başından hatalıydı. Olmamış farz et." dediğinde sesi itiraz istemeyen bir tondaydı. "Burda ki işleri halledeyim, seni eve bırakırım. İstersen okulu gezebilirsin." dediğinde yüzüme bakmadan konuşuyordu.

 

"Peki." dedim sesim net çıkarken. Ardından gözlerim üzerindeyken ayaklandım ama başını kaldırıp bana bakmadı bile. Bu kez Emir'i gerçekten sinirlendirmiştim.

 

Arkamı dönüp iç çekerek odadan çıktığımda hiçbir şey söylemedi. İçimde oluşan pişmanlık bedenimi ele geçirip kaburgama kor düşmüş misali kavururken kendime sövdüm.

 

Ne olurdu biraz uyumlu olabilseydim? Ne olurdu her şeyi tersinden anlamayıp bu kadar dik başlı olmasaydım? Bu yanımın beni kızdırdığı anlara biri daha eklenmişti. İnat etme geç diyebilirsiniz. Bu benim için söylendiği kadar kolay olmuyor. Çok istesemde yapamıyorum. Değişemiyorum.

 

Çoğu zaman karakterimi sevsem de bazı alttan almam gerektiği zamanlar da bile, beni pişman edeceğini bildiğim zamanlar da bile böyle dik başlı oluşum canımı sıkıyordu.

 

Kapıyı kapadığımda elimle alnıma geçirdim bir tane. Ensemde ki sızı kendini belli etse de aldırış etmeyip sinirli adımlarla asansöre ilerledim.

 

Adam bana evini açmıştı. Aynı adam daha bugün beni tecavüzün eşiğinden kurtarmıştı. Annesi dünya tatlısı bir kadındı ve.. Kahretsin yaptığım büyük bir eşşeklikti. Alt tarafı küçük bir oyun oynayıp bir yemek yiyecektik. Bu kadar zor olmamalıydı belki ama benimle emir vererek konuşamazdı.

 

Aklımda dolanan düşünceler zihnimi işgal ederken kantin olduğunu anladığım geniş bir alana geldim. Bir sürü öğrenci oturmuş muhabbet ederken etrafı biraz süzüp boş bulduğum masalardan bir tanesine geçip oturdum. Elimle ensemi ovuştururken canımın acısıyla gözlerimi yumdum ve kendi kendime sızlandım. Bir süre sessizce gözlerim kapalı oturdum.

 

Bana sinirlenmişti. Bana bu kez gerçekten sinirlenmişti. Ve sanırım bu sinirini sonuna kadar hak etmiştim.

 

Pişmanlıkla başımı yana çevirip "Hay inadıma!" diye kendi kendime söylenirken "Selam.." diye kulaklarıma gelen bir erkek sesi ve ardından çekilen sandalye sesi gözlerimi irileştirmeme sebep oldu.

 

Dik oturup geriye yaslanırken karşıma geçip oturan esmer çocuğa şaşkınca bakıyordum. Elinde tuttuğu kahvelerden birini bana doğru uzatırken "Üst kattan beri seni izliyorum. Asansörde beraberdik fakat fark etmedin bile. Oldukça dalgın görünüyordun bende sana kahve almak istedim." dedi.

 

Kaşlarım çatılıp kollarımı göğsümde birleştirirken bana uzattığı kahveye baktım.

 

"Nasıl sevdiğini bilmediğim için sade aldım. Dalgınlığını daha çabuk açar diye. Umarım seviyorsundur." dediğinde bana bakarken gülümsüyordu. Bense aklımda hala Emir'e yaptığım dik başlılık dönerken "Kalk masamdan." diye sert bir şekilde karşılık verdim.

 

"Ne?" dedi çocuk gülümsemesi yüzünden çekilirken. Şaşırmış görünüyordu.

 

"Yeterince açık konuştuğumu sanıyorum." dedim duruşumu bozmadan kaşlarım çatık ona bakarken. "Masamda kalk."

 

Çocuk bozuntuya vermemeye çalışarak hafif gülümseyip alayla başını yana eğdiğinde tısladı. "Sert duvara çarptık sanırım." dedi gülümsemeye devam ederken. "Bak, yanlış anlama. Sadece seni okulda ilk kez gördüm ve tanışmak için geldim. Arkadaş olabiliriz." dediğinde burnumdan memnuniyetsiz bir şekilde nefes verdim.

 

"Arkadaşa ihtiyacım yok." dedim net bir şekilde. Dışarıdan görenler beni havalı olarak algılayabilirlerdi ki genelde öyle algılanıyordum. Umurumda değildi ama amacım hava yapmak değildi. Sadece çevremde gereksiz insan istemiyordum.

 

Lise hayatımda da çok fazla arkadaşım olmamıştı. Sadece aynı odayı paylaştığım yurt arkadaşlarımla yakındık fakat onlara da oturup içimi dökerek konuşmazdım. Aslında ben hiç kimseye içimi dökmezdim.

 

"Herkesin arkadaşa ihtiyacı vardır." dedi inat ederek. Ama yanlış kişiye inat yaptığının farkında değildi. "Hadi ama, sadece tanışacağız. Ben Berkay." dedi elini uzatırken.

 

Tepkisizce bana uzattığı eline bakarken derin bir nefes verdim. Sinirimi bu çocuktan mı çıkartıyordum yoksa gerçekten beni rahatsız mı etmişti bilmiyordum. Onunla arkadaşlık kurmayacaktım. Ama tek bir isim vermek başımdan gitmesini sağlayacaksa tanışıp buradan def edebilirdim.

 

Göğsümde birleştirdiğim kollarımı ayırırken hafifçe öne doğru doğruldum. İsmini Berkay olduğunu öğrendiğim çocuk uzun kirpiklere ve kendisine yakışan kirli bir sakala sahipti. Sakallarıyla saçları aynı koyu tonda buluşurken gözlerinin hafif çekikliği ona güzel bir yüz profili oluşturmuştu.

 

Elini sıkmak için çıkardığım elimi uzatırken ismimi söylemek için dudaklarımı araladım. Fakat ismimin heceleri benim dudaklarımdan dökülmemişti.

 

"Asel."

 

Bu sert ses, Emir'e aitti.

Loading...
0%